GÜNDEM ANALİZİ & DEĞERLENDİRME (TÜRKÇE & İNGİLİZCE)

GÜNDEM ANALİZİ /// MURAT YETKİN : ABD, Öcalan’ın hayatta kalması için garanti aldı

MURAT YETKİN : ABD, Öcalan’ın hayatta kalması için garanti aldı



‘Meraklısı için Entrikalar Kitabı’ndan sonra,
şimdi de ‘Meraklısı için Casuslar Kitabı’nı çıkaran Murat Yetkin, ele aldığı
bütün olayları, kanıtlarıyla birlikte yazdığını söyledi. Onlardan biri de
Abdullah Öcalan’ın yakalanması meselesi. Yetkin “ABD, PKK’nın Amerikan
hedeflerine karşı terör eylemlerine girişebileceği endişesiyle Öcalan’ın
hayatta kalması için garanti aldı” dedi. Ayrıntıları ise yeni kitapta
olacak… 


Murat
Yetkin’in ‘Meraklısı için Entrikalar Kitabı’ndan sonra, şimdi de ‘Meraklısı
için Casuslar Kitabı’ yayımlandı. Kitapta, Türkiye’de ve dünyada yaşanan birçok
casusluk hikâyesi çok boyutlu olarak ele alınıyor. Kitabı okurken, olayın baş
aktörü gibi olayların içindeymiş gibi hissedebiliyorsunuz. Murat Yetkin “Ben
komplo teorilerini kanıtlamak ya da çürütmekle ilgilenmiyorum; gazeteciliğin
5N, 1K ilkesini izleyip kim nerede, ne zaman, ne yapmış sorularına yanıt
arıyorum” diyor. “Kanıtlayamayacağım hiçbir şeyi yazmam” diyen
Yetkin, kitapta ele aldığı bütün olayları, kanıtlarıyla birlikte okuyucuya
sunuyor.


Kitapta,
gazeteci kisvesi altında faaliyet yürüten birçok casusun yaşam hikâyesi var.
Gazeteci, bilgiyi hem toplar hem de analizini yapar. Oysa istihbarat üretim
süreçlerinde, toplama ve analiz, farklı süreçlerdir ve iyi bir ajan bilgiyi
eğip bükmeden yorumlamadan vaka subayına iletmek zorundadır. Yani yorumlanmış
bilgi, analiz havuzunda, sütün içindeki toza benzer. Bu bağlamda bir
istihbaratçının bilgiyi işleme süreciyle gazetecininki arasındaki benzerlikler
ve farklılıklar nelerdir?


Ben bu
yüzden kitabımda casusluk faaliyetlerinde gazetecilik kimliğinin kullanılmasını
istismar olarak adlandırıyorum. Örneğin, Richard Soerge, kitapta da işlediğim
gibi tarım dergisinde muhabir olarak faaliyet yürütüyor ve gazeteci örtüsünü
kullanıyor. Gazetecilik endüstriyel bir faaliyettir, sanat faaliyeti değildir.
Kuralları vardır. Gazetecinin ideolojiyle ilgili tek yönü tercih ettiği
konudur. Ama gazetecilikte konu ne olursa olsun yorumdan ayırarak haber
faaliyetinin gerçekleştirilmesi gerekir.


Mihri
Belli’nin “Sovyetler Türkiye’de Darbe yapsa Demirel’den önce beni asarlar”
dediğini aktarıyorsunuz. Mahir Kaynak da sol akımların arkasında “Sovyetleri
ararken, İngiltere çıktı” demişti. Sizce, Türkiye’deki sol örgütlerin Türk
siyasetindeki fonksiyonu nedir? Bu soruya ek olarak Türkiye’deki muhafazakâr,
sağ ve milliyetçi örgülerin ABD ile ilişkisi hakkında neler söylersiniz?
Komünizmle Mücadele Derneği Başkanı Orhan Kirvelioğlu’un ‘amca’ diye hitap
ettiği ve sürekli irtibatlı olduğu kişi CIA ajanı olmaktan mahkûm Albay Turan
Çağlar…


Her
şey bir komplonun parçası değildir, olamaz. Dünyada bu kadar adaletsizlik,
haksızlık varken, ona karşı çıkanlar da olacaktır. Dolayısıyla şu ya da bu
örgüt, şu ya da bu kişi kışkırtmaya gelmiş, kullanılmış diye sağda veya solda
bütün örgütler birilerinin aleti, bir fonksiyonun unsurudur diye görülemez. Şu
bir gerçek, kitapta ilk kez yazılan ayırtılarla ortaya koyuyorum: 1960’lar
boyunca ABD ve Sovyetler Birliği kavgasının asli sahnelerinden biriydi Türkiye.
CIA’nın Sovyetler’e karşı bulduğu en etkili ideolojik ve siyasi aygıtlardan
birisi oldu. Türk-İslam Sentezi; Komünizmle Mücadele Derneklerinin kuruluşu ve
desteklenmesi bunun bir parçasıdır. O dönem CIA’nın bu işlerini Ankara’dan
yürüten kişi bir Özbek Türkü, Ruzi Nazar. Geçmişte Nazi istihbaratına da
çalışmış. Sovyetler de buna karşı kendi entrikalarını kurdu. Sovyet istihbaratı
KGB’nin Bakü merkezli operasyonlarının başında da bir Azeri Türkü var, Haydar
Aliyev; bir istihbarat ve siyaset dehası ama çöken Sovyetler oluyor. Ben komplo
teorilerini kanıtlamak ya da çürütmekle ilgilenmiyorum; gazeteciliğin 5N, 1K
ilkesini izleyip, sorulara yanıt arıyorum.


Kitapta
bir kuş kıssası anlatarak, istihbarat dünyasının temel kuralını vurguluyorsunuz:
1. Sizi pisliğe bulaştıran herkes düşmanınız olmayabilir. 2. Sizi pislikten
kurtaran herkes dostunuz olmayabilir. Bu kıssa ışığında Abdullah Öcalan’ın
yakalanmasında CIA desteğini nasıl yorumlarsınız? Ecevit’in bile “Niye
verildiğini ben de anlamadım” şeklinde bir demeci olmuştu.


ABD,
Öcalan’ın Suriye sonrası Yunanistan, Rusya, İtalya üçgenindeki varlığının NATO
ittifakı için güvenlik riski olduğunu fark edince Türkiye’nin Öcalan’ı
yakalamasına izin verdi. Ama PKK’nın Amerikan hedeflerine karşı terör
eylemlerine girişebileceği endişesiyle hayatta kalması için garanti aldı. Bütün
ayrıntıları çok yakında çıkacak kitabımda okuyacak, meraklıları.


CUNTAYI ENGELLEME GÖREVİ KİME VERİLDİ?


9
Mart cuntasının ortaya çıkarılmasında Mahir Kaynak’ın rolünü çok kapsamlı
olarak ele aldınız. Mahir Kaynak’ın “Devlet bana 9 Mart cuntasını engellemek
için görev verdi. Ve ben İngiliz darbesini engelledim. 12 Mart darbesi
Amerikancı bir darbeydi. O’nu engellemek benim görevim değildi” şeklinde bir
beyanı olmuştu. Türkiye’deki darbeler tarihine ve önemli siyasi olaylara
baktığımızda İngiliz-Amerikan çekişmesi görüyor musunuz?


Ben
aslında ‘Casuslar Kitabı’ için yaptığım araştırma ve görüşmelerden sonra,
şimdiye kadar yaygınlaştırılmış bileğinin aksine, 9 Mart ve 12 Martçılar diye
iki ayrı darbe örgütlenmesinin bulunmadığı sonucuna vardım ve böylece de
yazdım. Ortada askeri kışkırtıp darbe yaptırmak isteyen ve buna da devrim adını
takan bir gizli örgütlenme var; ideologluğunu Doğan Avcıoğlu’nun,
örgütlenmesini de 27 Mayısçı Cemal Madanoğlu’nun üstlendiği bir örgütlenme.
Devlet o zaman sadece bunların değil, her derneğin, kulübün, sendikanın
arkasında -aslında halk içinde ciddiye alınabilir bir gücü ve etkisi olmayan
Türkiye Komünist Partisi ve dolayısıyla Moskova’nın olduğunu sanıyor. MİT,
ajanı yaptığı Mahir Kaynak’ın TKP’ye yem olsun diye bu harekete girmesini
istiyor. Çok başarılı bir ajan… Bir aşamada Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ve
Başbakan Süleyman Demirel’in talimatıyla bu gizli örgütün askeri sorumlusunu öğreniyor,
Korgeneral Atıf Erçıkan. Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç’ın Erçıkan,
Kaynak’ın da Madanoğlu ekibinden aldığı bilgilerle Kara Kuvvetleri Komutanı
Faruk Gürler ile Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur’un bu gizli örgütle
teması olduğu, göz kırptığı anlaşılıyor; kendi ayrı cuntaları filan yok,
kariyer saplantıları var. Tağmaç, Sunay ilke de anlaşıp bu ikisini saflarına
çekiyor, Demirel’i saf dışı bırakıp, bunu emir-komuta zinciri içinde bir
darbeye çeviriyor. Yani belki de darbe örgütlenmesine el koyuyor denebilir. 12
Mart ile bu ekip başbakanı istifaya zorlayıp yönetime el koyarken, örgütün
sivil ve asker üyelerinin, saf değiştiren Erçıkan hariç, Ziverbey Köşkünde
işkencelerden geçirileceği ciddi ciddi askerin kendilerine katılımıyla devrim
olacağına inanan gençlerin darağaçlarına çekilip dağ başlarında öldürüleceği
bir süreç başlıyor. Aynı zamanda 60’lar boyunca CIA parası ve desteğiyle
Sovyetler’e karşı mücadele amaçlı alt yapısı kurulan Türk-İslam sentezi
akımımın Türk siyasetinde yükselişi… Olan budur bence.