GÜNDEM ANALİZİ & DEĞERLENDİRME & RÖPORTAJ (TÜRKÇE & İNGİLİZCE)

GÜNDEM ANALİZİ /// Prof. Dr. Özer Ozankaya : 100. YILINDA SAMSUN'A ÇIKIŞI MUSTAFA KEMAL'İN KALEMİNDEN OKUYALIM !


LİNK : https://www.turkishnews.com/tr/content/2019/05/18/mustafa-kemalin-kaleminden-samsuna-cikis-prof-dr-ozer-ozankaya/


Prof.
Dr. Özer Ozankaya : 100.
YILINDA SAMSUN’A ÇIKIŞI MUSTAFA KEMAL’İN KALEMİNDEN OKUYALIM !


-“Tutsak
yaşamaktansa yok olmak daha iyidir!” diyen önderlik-


ADD Kurucu Üyesi


Atatürk,
Samsun’a çıkış öncesinde İstanbul’daki 5-6 aylık hazırlık dönemini de
karanlıkta bırakmamış, 1926’da Hâkimiyet-i Milliye Gazetesinde daha sonra
ATATÜRK’ÜN ANILARI başlığıyla kitap olarak da basılacak olan bir dizi söyleşide
yayınlatmıştır.




Samsun’a
çıkışını sağlayan “görevlendirilme”sini ve “yetki maddesini” doğrudan
kendisinin yazdırması durumunu Atatürk’ün kaleminden okuyalım:


“…
bir ulus tutsaklığa düşünce o ulustan olan herkes nasıl da hiç oluyor!
 

Benim
kanım oydu ki, ve daima o oldu ki, dünyada insan olarak yaşamak isteyenler,
insan olmak niteliklerini ve gücünü kendilerinde görmelidirler. Bu uğurda her
türlü özveride bulunmağa razı olmalıdırlar. Yoksa, hiçbir uygar ulus, onları
kendi sırasında ve yanında görmek istemez.




“Bir
gün Harbiye Nazırı Şakir Paşa beni makamına çağı-rarak, tek sözcük söylemeden bir
dosya uzattı. ‘Bunu okur musunuz?’ dedi. Baştan sona incelediğim dosyanın özeti
şuydu: İngiliz kuvvetleri komutanının hükümete başvurusunda, Samsun ve
dolaylarındaki Rum köylerine Türklerin saldırdığı bildiriliyor, “Bu
saldırıları önlemek gerekir; siz yapamazsanız, biz önleyeceğiz”
deniliyordu.
 

‘Emriniz
Paşam?’ diye sordum.




-
‘Sadrazam Ferit Paşa ile durumun böyle olup olmadığını yerinde incelemek için
sizi göndermeği uygun bulduk.’
 

-
‘Peki’, dedim, ‘yalnız izin verilirse görevime bir biçim vermeliyiz. Sizi
üzmeyeyim, isterseniz Genelkurmay Başkanınızla görüşerek bunu saptayalım’
dedim. ‘Hay Hay’ dedi.




2.
Başkan Diyarbakır’lı Kâzım Paşa’ya giderek ‘Her ne neden ya da amaçla ise, beni
İstanbul’dan uzaklaştırmak için bir vesile aramış ve bu görevi bulmuşlar. Bu
fırsattan elden geldiğince yararlanmalıyız.’ dedim.
 

Kâzım
Paşa. ‘Sen o yöreye Ordu Müşettişi olarak gidebilirsin’ dedi.




‘Adın
önemi yok’ dedim, ‘Sen Harbiye Nazırı ile görüş, benden ne istediklerini öğren,
üst yanını kendimiz yaparız.’
 

Kâzım
Paşa’nın aldığı yönerge şuydu: Amaç Samsun yöresinde Rumlara saldıran Türkleri
cezalandırmak ve Anadolu’da beliren bir takım ulusal örgütleri ortadan
kaldırmaktır.




‘Çok
güzel,’dedim, ‘onlar ne istiyorsa en çoğunu ekleyerek bir yönetmelik yazınız.
Yalnız bir iki maddeyi ben kaleme alayım.’
 

BENİM
ÖNEM VERDİĞİM, YETKİ KONUSUYDU. ELDEN GELDİĞİNCE ANADOLU’NUN HER YANINA
DOĞRUDAN DOĞRUYA EMİR VEREBİLMELİYDİM. BİR DE İLİŞKİDE BULUNDUĞUM ASKERIİ VE
MÜLKIİ YÖNETİM MAKAMLARINA DUYURULARDA BULUNABİLMELİYDİM.




Kâzım
Paşa yüzüme baktı: ‘Bir şey mi yapacaksın?’
 

‘Evet,
bu maddeler olsa da, olmasa da bir şey yapacağım!’ dedim. Kâzım Paşa,
‘Görevimizdir, çalışacağız’ dedi.




Dediğim
gibi yazdığı yönetmeliği Harbiye Bakanına göstermek üzere odadan çıktı. Geri
geldiğinde yönetmeliği sadrazamın imzalamayacağını, ancak Harbiye Bakanı Şakir
Paşa’nın da imza yerine yalnız mühür basmayı kabul edebileceğini söyledi.
Öyleyse yönetmeliğe, ‘Mustafa Kemal Paşa gerek gördükçe Sadrazam’la haberleşir’
hükmünü eklemesini istedim. Kâzım Paşa böyle bir madde de ekledi ve temize
çekip mühürledi…
 

Bakanlıktan
çıkarken, heyecanımdan dudaklarımı ısırıyordum. Kafes açılmış, önümde geniş bir
âlem; kanatlarını çırparak uçmağa hazırlanan bir kuş gibiydim.”




(İstanbul’dan
ayrılmadan Padişah Vahdettin’i de ziyaret etmesi kendisine bildirilir.)
 

“Yıldız
Sarayının ufak bir salonunda Vahdettin’le nerdeyse diz dize denecek ölçüde
yakın oturduk.




Boğaziçine
açılan pencereden görülen manzara şu: birbirine koşut sıralar üzerinde düşman
zırhlıları! Bordalarındaki toplar sanki Yıldız Sarayına doğrulmuş.
 

Vahdettin
hiç unutmayacağım şu sözlerle konuşmaya başladı:




‘Paşa,
Paşa, şimdiye dek devlete çok hizmet ettin; bunların hepsi artık tarihe
girmiştir. Bunları unutun. Asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden önemli
olabilir: Paşa, Paşa, devleti kurtarabilirsin!’
 

‘Bana
karşı gösterdiğiniz teveccüh ve güvene teşekkür ederim. Elimden gelen hizmeti
esirgemeyeceğime lütfen güveniniz!’ demekle yetindim.




Bir
yandan da kafamda Vahdettin’in ne demek istediğini anlamaya çalışıyordum. Hemen
kavradım. Vahdettin demek istiyordu ki, ‘hiç bir gücümüz yoktur. Tek
dayanağımız, İstanbul’a egemen olanların politikasına uymaktır.’ Benim görevim
de onların yakındıkları sorunu çözmektir. Eğer onları memnun edebilirsem,
ülkeyi ve halkı bu politikanın doğruluğuna inandırabilirsem ve bu politikaya
karşı gelen Türkleri tepelersem, Vahdettin’in isteklerini yerine getirmiş
olacaktım.
 

‘Merak
buyurmayınız, efendimiz,’ dedim ve izin alarak huzurundan çıktım.”




(Bandırma
vapuru Galata rıhtımında hazırdır. Mustafa Kemal oraya gitmek üzere Şişli’deki
evinden ayrılmak üzereyken, Rauf Bey (Orbay) gelir ve aldığı bir habere göre ya
yola çıkışına engel olunacağını ya da vapurun Karadenizde batırılacağını
söyler.)
 

“Yıldırımla
vurulmuşa dönmüştüm. Bir an yalnız kaldım ve düşündüm : bu dakikada düşmanların
elindeydim. Bana her istediklerini yapamazlar mıydı? Beynimde bir şimşek çaktı:
tutabilirler, sürebilirler; ama öldürmek? Bunun için beni Karadenizin coşkun
dalgaları arasında yakalamak gerekirdi. Bu olasılık mantığa uygundu.




“Ancak,
benim için artık yakalanmak, tutuklanmak, sürülmek, düşündüklerimi yapmaktan
alıkonulmak, hepsi ölümle eşitti.
 

Hemen
karar verdim; arabaya atlayıp Galata rıhtımına geldim. Yirmiyedi yıllık yaşlı
kaptana ürkütücü olasılıkları anlattım. ‘Ne ters rastlantı!’ dedi, ‘bu denizi
de iyi tanımam; pusulamız da biraz bozuk!’ Elverdiğince kıyıları izlemesini
söyledim. Çünkü bundan sonra benim tek istediğim, Anadolu’nun bir kara
parçasına ayak basmaktı.




Sinop’ta,
Samsuna kolaylıkla gidebilecek yol olup olmadığını soruşturdum; yazık ki
yokmuş.
 

Bilmem
neden, Samsun’a bir an önce ayak basmak için öyle acele ediyordum ki, zaman
yitirmektense, tehlikelere göğüs germeği yeğledim. Yeni baştan Bandırma
vapuruna bindik. Değişmeyen düzenle gezimizi sürdürerek sonunda Samsun’a
vardık!”




Bknz.:
Özer Ozankaya, CUMHURİYET ÇINARI – ATATÜRK’ÜN UYGARLIK TASARIMI, Cem Yay.