SERPİL
GÜVENÇ : “Aklın Yıkımı” ve Nazileşen ABD emperyalizmi
Bazı akıllı geçinenlerimizin “Macar köylüsü”
zannettikleri Marksist filozof Georg Lukacs’ın önemli eserlerinden birisidir “Aklın
Yıkımı”. İki kalın ciltten oluşan kitabında, Nazizmin akla ve bilime karşı
nasıl mücadele ettiğini anlatan Lukacs Kierkegaard’dan Hitlerci Heidegger’e dek
birçok Alman filozof ve sosyoloğunu da mercek altına alır. Faşizmin
Almanya’daki düşünsel kaynaklarının bilimsel sosyalist açıdan irdelenmesi
olarak özetlenebilecek eser 1952’de yazılmış ve 1954’te de basılmıştır. Sadece
bir felsefe kitabı olarak niteleyemeyeceğimiz, yazarının da “özünde tarihsel
bir çalışma” olduğunu belirttiği “Aklın Yıkımı”nda Hitler’in Sovyetler
Birliği’ne saldırı nedeni de ayrıntılı olarak ele alınır.
Kitabın yazılması Soğuk Savaş yıllarına denk düşer. Bu
bağlamda, Lukacs’ın Sonsöz’ü “Savaş Sonrası Akıldışılık Üzerine”
başlığını taşır. Ona göre, biten savaşla birlikte faşizmin kâbusundan henüz
kurtulan kitlelerin büyük bölümü yeni bir barış döneminin başlıyor olabileceği
hayallerine kapılmışlardır. Bu düşlerin Churchill’in Mart 1946’da Demir
Perde’den söz ederek SSCB’yi kınadığı ünlü Fulton konuşmasıyla yıkıldığını,
savaşın son bulmasının bir başka savaşa, Sovyetler Birliği’ne karşı bir savaşa
hazırlık anlamına geldiğini vurgular Lukacs. Hitlerciliğin ne ideolojisi ne de
kullandığı yöntemler geçmişte kalmıştır. 1945 sonrasında faşizm karşıtı
koalisyon dağılmış ama sözde “demokratlar” Hitlerci propagandanın ana
motifi olan “komünizme karşı haçlı seferi”ne katılmışlardır büyük bir
istek ve heyecanla.
Batı Almanya’yı da inceleyen filozof, Almanya’nın
kapitalist dünyanın bir parçası olmasının emperyalist ülkeler ve özellikle ABD
için taşıdığı önemi vurgular. Federal (Batı) Almanya başkanı Hıristiyan
Demokrat Adenauer’un etrafında sabık Nazi liderlerinin örneğin Hitler’in
yargıçlarından Hans Globke’nin milli güvenlik danışmanı olarak, savaş suçlusu
general Eric von Manstein’in ise baş siyasi danışman ve NATO yetkilisi olarak
bulunması bu ülkeleri hiç ama hiç ilgilendirmemektedir[1]. Bu yeni Alman
hükümeti Lukacs’ın nitelemesiyle ”çürüme, gangsterlik, suç ve siyasal
terörizmden oluşan özel bir karışım” oluşturmaktadır; bu karışım ise hem
Hitler Rejiminin hem de ABD rejiminin tipik özelliğidir. Özetle, Batı Almanya “eski
Hitlerci faşistlerin beşiği”dir artık. Nazizmin kökünü kazımak için hiç ama
hiçbir şey yapmayan Müttefikler “Nazi hareketinin Sovyetler Birliği’ne karşı
saldırıda kullanılabilecek öğeleri ve [bu hareketin] zihinsel çevresini
kurtarmak ve korumak için ellerinden geleni yapmışlardır”.
Lukacs’ın öngörüsü çarpıcıdır ve gerçeği
yansıtmaktadır. Üstelik kapsamı çok geniştir bu ABD girişiminin. Emperyalist
ülke henüz savaş devam ederken sadece Avrupa’yı değil kendi ülkesini de Alman
Nazizminin yukarda belirtilen özel karışımı ile donatmaya başlamıştır.
Nazi Suçluları Nürnberg’e değil ABD’ye !
Müttefiklerin ikinci cepheyi açmayı yani Normandiya
Çıkarması’nı Stalin’in tüm ısrarlarına karşın erteledikleri, “bırakın
birbirlerini yesinler” mantığı içinde Hitler’in SSCB’yi çökertmesini
bekledikleri bilinir. Yeterince Kızıl Ordu askerinin ve Sovyet insanının
öldüğüne kanaat getirdiklerinde takvimler 1944 Haziranını göstermektedir.
Çıkartmayı gerçekleştirecek kuvvetlerin yanında farklı bir görevleri olan ve
sayıları on bini bulan özel bir güç daha vardır. Görevleri ise Alman cephane
uzmanlarını, teknisyenlerini, Alman bilim adamlarını ve Nazilerle işbirliği
yapmış olan Fransız bilim adamlarını ele geçirmektir.. Bunun nedeni, Alman
askeri ekipmanlarının teknik açıdan kendi savaş makinesinden üstün olduğunu
düşünen ABD ordusunun bilgi toplama isteğidir. Yakalanan insanlar Dustbin (Çöp
Kovası) adı verilen bir toplama kampına konulurlar.
Çok kısa bir süre sonra işin rengi değişir. Bu Hitler
kalıntılarıyla ortaklaşılan noktanın, Lukacs’ ın da belirttiği gibi, komünizme
karşı savaş olduğu ortaya çıkar.. 1950lerde, ABD içinde de, FBI’nin ünlü
başkanı Edgar Hoover’in yönetiminde “Kızılllar”a karşı büyük bir temizlik operasyonunun
yürütüldüğünü anımsamadan geçmeyelim.
Altı ay geçmeden, OSS ( Amerikan Stratejik Hizmetler
Ofisi)[2] başkanı William Donovan ve o dönemde OSS Avrupa istihbarat
hareketleri başkanı Allen Dulles savaşın bitiminde Nazi istihbarat
subaylarının, bilim adamlarının ve sanayicilerin ABD’ye girişlerine izin
verilmesi ve bu suçlulara maddi olanaklar sağlanması konusunda başkanlık
düzeyinde girişimlerde bulunurlar. Allen Dulles’a göre “ılımlı” Naziler ABD
için “yararlı” olabileceklerdir! Gerçi bu konuda bir yasa çıkarılmaz ama 1945
Temmuzundan itibaren “Operation Overcast” (Gizli Operasyon) ile 350 Alman bilim
adamı ABD’ye getirilir.
1946’da Hiroşima ve Nagazaki’nin bombalanmasını
onaylayan yeni başkan Harry Truman bin kişilik bir Nazi grubunun ABD’ye getirilmesini
yani “Operation Paperclip”i (Ataş Operasyonu) resmen onaylar[3].
Aralarında Dachau, Buchenwald, Kaiser Wilhelm
Enstitüsü, Auschwitz gibi konsantrasyon kamplarının en beter işkencecilerinin
bulunduğu bu Nazi suçluları ABD’de orduda, üniversitelerde ve CIA’da resmen işe
alınırlar.
Aralarında Kimler Yok ki?
Otto von Bolschwing, Eichmann’ın çok yakını ve akıl
hocasıdır. Ünlü “son çözüm”ün[4] mimarı olan suçlu, Avrupa’da CIA ajanı olarak
yıllarca çalışır.
Aleksandras Lileikis üst düzey bir Nazi işbirlikçisidir.
Litvanya’da altmış bin Yahudinin katliamına karışmış ve Gestapo ile işbirliği
yapmış bir suçludur. CIA 1952’de Lileikis’i yüksek maaşla işe alır, Doğu
Almanya’da rejime karşı casus olarak istihdam eder ve dört yıl sonra ABD’ye göç
izni verir. Lileikis 40 yıl ABD’de yaşamıştır.
Wernher Von Braun ABD’ye roket timi, kimyasal silah
üreticileri ve denizaltı mühendisleri ile birlikte gelir. Von Braun’un timinin
Mittelwerx kompleksinde tutukluları ölene dek çalıştırdıkları, 20 binden fazla
tutuklunun havasızlık ve açlıktan ölümüne neden oldukları, tutuklulara
inanılmaz işkenceler yaptıkları, çocukları öldürdükleri CIA tarafından
bilinmektedir. Wernher’le birlikte bu suçları işleyen birçok Nazi Ohio’da bir
ordu üssünde hemen işe alınırlar.
Kurt Blome, Sarin sinir gazını Auchswitz’de mahkūmlar
üzerinde deneyen doktordur. Arkadaşı Dr. Eugene von Haagen ile 1930’larda Nazi
biyolojik silah biriminin başında görev yaptıkları sırada biyolojik silahları
kamplarda tutuklularda denemişlerdir. Dr. Eugene von Haagen beş yıl ABD
hükümeti için çalışır. Blome ise tutuklanır ve Nürnberg’de tıbbi savaş suçları
nedeniyle yargılanır. Ne var ki, sorgu boyunca ABD ordusu ve istihbaratı onu
suçlayacak sorgu tutanaklarını saklar ve mahkemeye teslim etmez.ez. Blome
beraat eder. ABD istihbaratı 1954’de serbest kalan Blome ile görüşmek için
Almanya’ya gider. Blome onlara bir biyolojik silah araştırmacı listesi verir.
Listedeki isimler İkinci Dünya Savaşı’nda Almanlara biyolojik silahlarla ilgili
yardımcı olan kişilerdir ve kitle imha silahları üzerinde çalışmayı taahhüt
etmektedirler!
Himmler’in yakın adamları Herman Becker, Freyseng ve
Konrad Schaefter, Dachau’da damardan ilaç ve tuzlu su vererek öldürdükleri
tutukluların karaciğerlerini inceleyen iki “bilim” insanıdır. ABD hava kuvvetlerinde
işe alınan üçlü izlenip bulunurlar ve Nürnberg’de yargılanırlar. ABD’de iken
yazdıkları kitabı Amerikan hava kuvvetleri yayınlar. Kitapta, “dürüst ve
onurlu”, “özgür akademik kariyer sahipleri” olarak tanımlanan üç
suçlu, kitabın “Giriş”ini de Nürnberg’de yazıp Amerikalılara teslim ederler!
Dr. Sigmund Rascher 1941’de Himmler için insanlar
üstünde yüksek basınç deneyleri yapmış bir savaş suçlusudur. Nazi iktidarında
Kaiser Wilhelm Enstitüsünde bu çalışmaları için özel bir düşük basınç odası
yapılan Rascher,Yahudi, Rus savaş esirleri ve Polonya yer altı direnişçileri
üzerinde yapar deneylerini. Kurbanları izler ve ne kadar büyük bir acı
çektiklerini, çığlık çığlığa kafalarını parçalamaya, saçlarını yolmaya
çalıştıklarını not alır günlüklerine. Rascher’in raporlarına ABD hava
kuvvetleri el koyar.
En ünlü transfer ise 1945’e dek Hitler’in
beyinlerinden olan, Nazi istihbaratında Sovyetler Birliği Birim başkanlığı
yapan, Sovyet saldırısında Doğu Yabancılar Orduları komutanı General Reinhard
Gehlen’dir. Gehlen SSCB ve komünistler hakkında epey bilgi toplamıştır; bunun
yanında üst düzey eski Nazi suçlularından oluşan bir de örgüte sahiptir.
Binlerce suçlu Gehlen’in elindeki Sovyet istihbarat dosyaları[5] pazarlığı
içinde ABD’ye getirilir ve bu katil Naziler işe alınır. Gehlen, SSCB’nin
savaştan galip çıkması durumunda dünyaya yayılacak olan komünizmin üstesinden
nasıl gelinebileceği ve bu koşullarda istihbaratın önemi konusundaki 129
sayfalık bir raporu da Amerikalılara sunar. Rapor, Kızıl Ordu’nun savaş yöntemlerine
de ayrıca yer vermektedir. Gehlen’in hizmetleri bununla da sona ermez;
Avrupa’da NATO ülkelerinde NATO’nun gizli ordularını oluşturur[6], CIA’nın ABD
dışı ülkelerdeki operasyonlarını yürütür. Ve Gehlen birçok başka savaş suçlusu
Nazi gibi Federal Almanya’da Konrad Adenauer hükümetinde görev alır ve Federal
İstihbarat dairesi başkanı olur!
Hitler’in Dışişleri bakanı Ribbentrop’un danışmanı
Gustav Hilger CIA’de işe alınır çünkü Stalin-Ribbentrop Paktı’na dair gizli
bilgiler ABD hükümeti için çok değerlidir. İtalya’daki Yahudi soykırımı
sorumlusu olan Hilger daha sonraki yıllarda Federal Almanya Dışişleri
bakanlığında görev yapar.
ABD hükümeti sadece Nazileri değil, işkenceci
Japonları da kanatları altına alarak yargılanmaktan kurtarır.
Japon ordusu biyolojik savaş birimi başkanı olan Dr.
Shiro Iskii, Çinli ve Müttefik askerlerine biyolojik ve kimyasal ajanlar
uygulayan ve daha sonra etkiyi görmek için bu insanlara canlı canlı otopsi
yapmış bir suçludur. General Mac Arthur ile bir anlaşma imzalayan ve on bin
sayfalık “deney bulgularını” ABD ordusuna veren Iskii işlediği suçlarından
yargılanmamıştır. Üstüne üstlük, Maryland’deki ABD ordusu biyolojik silah
bölümünde ders vermeye davet edilmiştir.
ABD ordusu ve CIA, Nazi suçlularından sorgu teknikleri
de öğrenirler ve bu teknikleri ve kullanılan ilaçları yabancı ülkelerdeki ve
kendi ülkelerindeki düzen karşıtları, yoksullar ve alt düzey ordu mensupları
üzerinde de uygularlar.
Bitirirken
Ehrenburg’un deyişiyle, Sovyet halkı ve Kızıl Ordu “faşizm
salgınını yok etmiştir ama mikroplar hâlâ yaşamaktadırlar”. Mikropları
yaşatan, ölmelerine izin vermeyerek dünya çapında halkların kurtuluş
mücadelelerini bastırmak için kullanan emperyalizmdir. Soğuk Savaş’ın başını
çeken ve emperyalizmin baş temsilcisi ABD, Nürnberg’de “hayvansı ideolojisi,
ikiyüzlülüğü, cehaleti, ahlaksızlığı ile sanık sandalyesinde oturan faşizm”i
mahkemeden önce ve mahkeme sırasında kendi ülkesine ve dünyaya taşımıştır.
NATO’nun gizli orduları ve CIA’nın kuruluşunda Nazizm ve faşizm vardır. Sermaye
sınıflarının bu vurucu güçleri, o günden bugüne dünyayı kana bulamaya, iyi,
güzel, insanca olan, yaşamı aydınlatan ne varsa yok etmeye azmetmiş kötülük
örgütleri olarak görevlerini sürdürmektedirler. Latin Amerika’da bu durumun son
örnekleri yaşanmaktadır.
Ne var ki, dünya ezilenleri henüz son sözlerini
söylemediler.
Nürnberg 1’de faşizmin ölüm fermanı okunamamış,
defteri dürülememiş olabilir ama tarih insan yaşamıyla kıyaslanamayacak kadar
uzun günlerden ve gecelerden oluşuyor.
Nürnberg 2 için çok beklememiz gerekmeyebilir.
[1] Lukacs’ın kitabın yayınlanması sırasında belki de
bilmediği ve daha sonra ortaya çıkan bir başka nokta, Mayıs 1955’de Batı
Almanya’nın NATO’ya girmesi ile birlikte ABD-Batı Almanya arasında yapılan üst
düzey bir gizli anlaşmadır. Buna göre, Almanya’da NATO’nun gizli örgütlerinde
çalışan eski Naziler hiçbir hukuki soruşturmaya uğramayacaklardır.
[2] 1942’de 2. Dünya Savaşı sırasında kurulan ve
başında bir general olan William Donovan’ın bulunduğu bir istihbarat örgütüydü
ve aynı zamanda CIA’nın da öncülüydü. İşe 10 milyon dolarlık bir bütçe ve 600
çalışanla başlayan OSS, 1944’e gelindiğinde 13 bin elemana sahipti. Ordudan da
binlerce asker örgüte transfer edildi. Sonuçta, çalışanların 2/3’ü ABD ordusu
personelinden oluştu. Personeli sadece ABD içinde değil ülke dışında da görev
yapmaktaydı. Sinema oyuncuları John Wayne ve Marlene Dietrich, sporcu Moe Berg,
yazar John Steinbeck de OSS çalışanları arasındaydılar.
[3] Bir başka kaynakta bu sayının 4000 olduğunu iddia
edilmektedir.
[4] Avrupa’daki tüm Yahudilerin toplu olarak
katledilmeleri planı
[5] Gehlen ABD’ye gitmeden önce, savaş henüz sürmekte
iken bu bilgileri mikrofilmlere aktarmış ve su geçirmez çelik variller içinde
Avusturya Alpleri’nde kırsal bir bölgeye gömmüştür.
[6] Eski MİT başkanlarından Fuat Doğu’nun Gehlen’in
öğrencisi olduğu bilinmektedir.