Cumartesi günü düzenlenen
panelden[i] elde ettiğim notlar ışığında bu görüşlere
kısmi olarak katıldığımı ve bu görüşlerin 2003 yıllarından beri Irak Türkleri
gençlik gruplarında tartışıldığını ifade etmek isterim. Irak Türklerinin sorunu
aslında bir milli stratejik plan eksikliğidir.
Günümüzde, dünyanın genelinde olduğu gibi Ortadoğu’da da takibi zor hızlı bir
şekilde gündem değişmektedir. Yeni Dünya düzeni şekillenirken, bölge halkları
bunun faturasını kanlarıyla ödemektedirler. Irak Türkleri de ağır bedel
ödeyenlerdendir. 1959 Kerkük Irak Türkleri katliamı,[1] bugün olduğu gibi, uluslararası güç
dengeleri sonucunda gerçekleşen bir vahşetti. Burada sorulması gereken soru,
“Bir Irak Türkleri stratejisi var mıdır?”.
Irak Türkleri, anavatan Türkiye’den koparıldıktan sonra Osmanlı toplumunun bir
parçasıymış gibi davranmaya devam etmişlerdir. Osmanlı’nın son dönemi ve
Cumhuriyetimizin kuruluşunda Türkiye’deki aydınlar çeşitli düşünce akımları ve
ciddi entelektüel çalışmalar içindeydi. Irak Türk aydınları anavatanda olduğu
gibi bu düşünce akımlarının tezahürü olarak faaliyet göstermişlerdir. Bu durum
1959 öncesi Irak Türklerinin yayınlarını incelediğimizde yazı ve düşünce
düzeyinden kolayca anlaşılır. O dönemde, genç cumhuriyetin siyasal akım
temsilcileri Kerkük’te de bulunmaktaydı. Bu nedenle, Irak Türklerinin 1959’dan önceki
dönemdeki yüksek idrak düzeyi, onları Irak’ı yönetmeye ehil hâle getirmişti.
Ancak, dönemin entelektüellerinin kızıl elma’sı (stratejisi) anavatan
Türkiye’ye bağlanmaktı. Irak Türkleri, bölgeyi işgal eden İngilizler ve yer
edinmeye çalışan Ruslar için bir tehlike arz etmekteydi. Bunun sonucunda ise
yabancı güçler adına Kürt ve komünist terör örgütleri eliyle katliamları
gerçekleştirmişlerdir.[2]
1959 katliamı sonrasında bir toplumsal travma yaşanmış ve bu travma stratejik
değişime neden olmuştur. Bir yıl içinde, artık çalışmalar içe dönük, savunma
pozisyonuna gelmiştir. O dönemde, Irak rejimi Türklere yönelik hasmane
tutumunu, devlet nezdinde bir politika hâline getirmiştir. Bu tutum dilde
asimilasyon, tehcir ve kanaat önderlerine suikastlar şeklinde devam etmiştir.
Artık, Irak Türklerinin devlet kademelerinde yer almaları yasaklanmış ve yoğun
asimilasyon politikalarına maruz kalmışlardır. Irak rejimi, Kuzey Irak
yönetimine Erbil gibi Türk şehirlerini terk etmiş ve Türk bölgelerinin
demografisi değiştirilmeye başlanmıştır.
Dönemin Irak Türk siyasetçileri, Türkmeneli’nde Türk varlığını muhafaza etme
gayretine girmişlerdir. 2003 yılında Irak devletinin yıkılışından sonra ise
Irak’ın yeniden yapılandırılması için fırsat oluşmuştu ancak, dönemin Irak Türk
siyasetçileri fırsatları değerlendirememişlerdir. Böylece Yeni Irak’ın siyasal
denklemi dışında kalan Irak Türkleri, kendilerini üçüncü defa strateji
değişikliği yapmak zorunda bulmuşlardır. Irak’ın bütünlüğünü savunan bu yeni
strateji, bu defa da yabancı güçlerin oyunlarına karşı, Irak devletinin
birliğini savunma konumuna gelmiştir.
Yeni Dünya düzeninin oluşum sancısını yaşadığımız bu günlerde, küresel bağlamda
çeşitli bölgelerinde çatışmaların yaşandığına ve yeni yapılanmalara gidildiğine
şahit olmaktayız. Kabaca incelediğimizde, eski düzeni devam ettirenlerle yeni
düzeni kurmak isteyenler arasındaki hesaplaşmalar, bölgemizin geleceği
açısından önem arz etmektedir. Özellikle bölgemizde yeni aktörlerin etkin
olmaya başlaması, ilerideki dönemde çatışmaların şiddetleneceği sinyallerini
vermektedir. Bu gelişmeleri takip ederek yeni strateji oluşturmak
zorundayız. Unutulmaması gereken: Ortadoğu’da kendi milli stratejileri
olmayan toplumlar başka grupların stratejilerinin parçası hâline gelirler.
Kişisel gözlemlerimi paylaştıktan sonra, panelde paylaşılan çözüm ve sorulara
ilişkin düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Strateji, eldeki olanakları tarih ve
coğrafya ışığında hedefe ulaştırma sanatıdır. Strateji oluşturulurken şu
gerçekleri göz önünde tutmamız gerekir:
- Propagandaya İlişkin: Irak Türkleri, devlet tarafından uzun zaman
dilimi boyunca yoğun Arap propagandasına maruz kalmışlardır.[3]
Bu politika sonucunda, Araplara yönelik oluşturulacak politika
seçeneklerinde “akıl tutulması” sendromu yaşanacaktır. Bunu örneklemek
gerekirse: Irak Türkleri açısından taktiksel önemi olmasına rağmen Arap
düşüncesine aykırı sayılan bir adımı, politikayı veya düşünceyi peşinen ve
mantıklı bir gerekçe olmaksızın ret etmektir. 1959 yılından itibaren Türkmeneli
bölgesinde yoğun bir propaganda faaliyeti yapılmıştır. Propagandanın etkin
olmasını sağlayan faktörler, devletin kitle iletişim araçlarına hâkim
olması, okul ve örgütlü parti teşkilatlarının yanı sıra uygulanan dil
asimilasyonu ve tehcirdir. Bu konu ile ilgili sayısız çalışma bulmak
mümkündür. Rejimin devamı için uygulanan propaganda, Kürtleri bizim kadar
etkilememiştir. Bunun nedeni ise, propaganda araçlarına erişimlerinin
sınırlı olmasından kaynaklanmıştır.
- Kültürel Bağlara İlişkin: Irak Türkleri ile Kürtler arasında coğrafi ve
tarihsel bağlar vardır. Bu bağlar, akrabalık, komşuluk, ticari ve kültürel
etkileşim şeklinde olmuştur. Bu bağlar var olmaya devam edecektir. Bu
yüzden, Irak’ın toplumsal yapıtaşlarıyla ilgili olumlu ya da olumsuz
refleksler geliştirici duygularla beslenen söylemlerden kaçınılmalıdır.
Sözgelimi belirli bir mezhepsel ya da belirli bir etnik yapıya karşı
suçlamada bulunulmamalıdır. Salt dostluk ya da düşmanlık yapılmamalıdır.
Bunun yerine günümüzde önemli olan düşman olmasına rağmen bazı konularda
çıkarlarımız ölçüsünde işbirliği içine hareket etmek anlamına gelen “Frenemies” politikası uygulanabilir. Bu bağlamda,
stratejik hedefimiz doğrultusunda, taktiksel işbirliği, rekabet ve çatışma
yaşanabilir. Stratejik hedefe yönelik hamleler yapılmalıdır. Bölgede barış
ve istikrarın tesis edilmesi, gruplar arası kültürel hassasiyet
çerçevesinde çözülmelidir.
- Stereotiplere İlişkin: Irak Türkleri zaman içinde görüş, sosyal sermaye
ve yapısal olarak değişiklik gösterebilir. Bundan dolayı bir grubun
üyelerine yönelik sabit, aşırı basitleştirilmiş, aşırı genelleştirilmiş
sözcükler anlamına gelen “stereotipilere” göre politika yapılmamalıdır. Toplumda
kullanılan stereotipler, psikolojik üstünlük, milli duygu ve gurura iyi
gelir. Çok yaygın bir örneği: “Türkmenler efendidir” stereotipidir. Daha
önceden de ifade ettiğim gibi, Irak Türkleri belirli tarihsel süreçten
geçerek, toplumsal değişime uğramıştır. 1959 yılı öncesi ile 1980’li
yılları arası, 1990 ile 2020 yılları arasıyla farklılıklar arz eder. Bu
bağlamda, stereotip bir zaman diliminin gerçeğini yansıtması nedeniyle,
günümüzdeki durumdan uzak olabilmektedir. Stereotip, yönetici ve karar
merkezindeki kişileri etkileyerek, realist yaklaşımlardan; dolayısıyla
günümüzden uzaklaştıracaktır. Bu durum, karşı tarafın gücünü hafife almaya
ve kendi gücümüzü yanlış değerlendirmemize neden olacaktır.
- Realist Yaklaşımlara Yer Verilmesine
İlişkin: Irak
Türkleri ile ilgili oluşturulacak stratejide, bölgedeki zorluklar göz
önüne tutulmalı, çağdaş bir gelecek vaat edecek şeklide hazırlanmalıdır.
Strateji, Irak Türklerinin gününe ve geleceğine ilişkin planlar
içermelidir. Halkta taban bulmayan hiçbir proje gerçekleşemez. Bu
bağlamda, bazı bölgelerde talep yok ise de gerekirse talep oluşturulması
sağlanabilir. Tarih buna benzer örneklerle doludur.
- Strateji Değil Milli Stratejiye İlişkin: Stratejik planlamaların, milli oluşuna dikkat
edilmeli ve toplumun heterojen yapısı göz önünde tutulmalıdır. Buna göre,
toplumdaki bölgesel milliyetçilikler ve mezhepsel farklıklar dikkate
alınmalıdır. Irak’taki Türk varlığı, Türkler arası düşünce farklıklarının
ortaya çıkmasıyla sona erebilir. Mezhepsel ve bölgesel milliyetçilik, hizipçilik
ve aşiretçilik gibi farklıklar Türklük çatısı altında yer bulmalıdır.
Kendilerini farklı gören gruplar bu çatı altında politik zemin bulmalıdır.
Var olsa da dışlayıcı ve tekelci anlayışlar yansıtılmamalıdır. Bu noktayı
yazarken, Irak Türkmen Cephesi’nin bu yolda harcadığı çabayı takdir
ettiğimi ifade etmek istiyorum. Sonuçta, Irak’ta bir “Türk Sorunu”
olduğunun unutulmaması gerekir.
- Nüfus Dezavantajına İlişkin: Stratejik planlamalarda toplumdaki
dağınıklıklardan kaynaklanan nüfus dezavantajını bertaraf etmek için
taktikler belirlenmelidir. Belirli avantajlar sağlanarak, nüfustaki
dezavantaj, avantaj hâline getirilmelidir. Bugün Irak Türklerinin nüfus
sorunu birkaç faktörden dolayı meydana gelmiştir. Bunlar, Arap
asimilasyonun kısmi başarıya ulaşması, adaletsizlik, korku ve ranttan
kaynaklıdır. Siyasi ve diplomatik başarı ve bölgeyi Türkleştirme
politikasıyla birlikte gerçek sayımıza tekrar ulaşırız. Bunu sağlamak ise
Türklere kendi bölgelerinde ayrıcalıklı statü ve anadilde eğitim hakkı
vermekle mümkündür. Bu bir temel haktır.
- Askeri güç meselesine İlişkin: Irak Türklerinin yaşadıkları bölgelerin zorlu
coğrafi koşulları olmamasından dolayı, belirli bir askeri güç ancak sivil halkı kalkan ederek ya da şehri harabeye dönüştürerek
varlığını sürdürebilir. Böyle bir gücün varlığı, toplumun zor olan yaşam
koşullarını daha da yaşanmaz hâle getirecek ve toplu göçe neden olacaktır.
Bu nedenlerden dolayı, böyle bir yapılanma bölgedeki varlığımızı tehlikeye
atacaktır. Bunun yerine sağlam bir Enformasyon ağının olması,
gerçekleştirilmesi gereken stratejik hedeflere daha kolay ulaşmamızı
sağlayacaktır. Bu bağlamda, Irak Türklerinin yumuşak güç (kamu
politikaları, sivil toplum, Enformasyon ve diplomasi) kullanarak istenilen
hedefe topluma zarar vermeden ulaşabileceğini düşünüyorum. O yüzden Irak
Türklerinin askeri değil “istihbari” güce ihtiyaç duyduklarını düşünmekteyim.
- Neden Diplomasi ve Enformatik Çark: Belirli bir stratejinin başarıyla noktalanması
için diplomasi ve Enformasyona gerek duyulmaktadır. Irak Türklerinin
belirleyeceği stratejiyi uygulaması ve atacağı adımı iyi hesaplaması bu
iki ayağın sağlıklı bir şekilde çalışmasına bağlıdır. Askeri gücün bölgeyi
nasıl felakete sürükleyebileceğini bir önceki paragrafta özetlemiştim.
Irak Türklerini yurt içi ve yurt dışında savunmak için müzakerede
nitelikli bilgilere şiddetle ihtiyaç duyulmaktadır. Diplomaside bilgi
güçtür ve bilgiye dayalı belli kazanımlar elde edilebilir. Bu bağlamda,
bölgedeki faaliyetlere ilişkin bilgilerin alınması ve değerlendirilmesi
yüksek öneme sahiptir. Oluşturulacak stratejinin uygulamasında,
Enformasyonun yeri tartışılmaz olup üç kademeyle özetleyebiliriz: ilk
kademede insani Enformasyon ve buna bağlı yerel ağlar kurulur, bunun
ardından toplama ve değerlendirme merkezinde elde edilen bilgiler rapor
halinde hazırlanmalıdır. İkinci kademede ise, elde edilen harmanlaşmış
bilgilere göre aciliyeti olanlara yönelik taktiksel adımlar atılır.
Böylece, toplumun menfaatine yönelik tehditlerin bertaraf edilmesi
amaçlanır. Son kademe ise, kurulacak yapıda operasyonel faaliyetlerin
kısıtlı bir şekilde dahi olsa yapılabilir konuma gelmesiyle sonlanır.
Böyle bir yapıyla, kanaat önderlerinin entelektüel ve bilgi açığı
kapatılır. İstihbari yapı ile bilgi toplamak ve değerlendirmek,
olası tehlike ve olumlu gelişmeleri değerlendirmek, topluma yönelik
karartıcı faaliyeti tespit edip engellemek ve tehlikeleri bertaraf etme
amaçlanır.
Bu koşullar ışığında, bu yazıda Irak Türklerinin yeni
bir stratejik hedef ve taktik oluşturmalarında dikkat etmeleri gereken bazı
hususları yazdıktan sonra, diğer yazıda olası gelişmelere karşı öngörülen
stratejik seçeneklere yer verilecektir.
[1] Çetin Bayatlı, 1959 Kerkük Katliamı’na
Liberal Bir Yorum: Kerkük, Irak Türkleri Siyasi, Kültür Ve Sanaat
Dergisi, Özel sayı, Temmuz 2005, ISSN: 1305-9084, s.14.
[2] 1957 yılında celal Talabani’nin Baba Barzani ile
Moskova’da buluştukları ve 1952-1958 yılları arasında, Irak Kürt hareketinin
nasıl huzurlu olduklarını bizzat Mesud Barzani tarafından kaleme alınmıştır.
Kaynak: Mesud Barzani, Barzani ve Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi, I Cilt, Doz
yayınları, 3. Baskı, s.241-249.
[3] Caner Çakı, Mehmet Ozan Gülada, Duvar Resimleri
Üzerinden Kült Liderlik Propagandası: Irak Devlet Başkanı Saddam Hüsseyin
Üzerine İnceleme, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/585639,
(23.10.2020).