Bilim Kültürüne Sahip Bir Kadın Türban Kullanır mı ???
Cem Özkan tarafından 19 Mayıs 2020 tarihinde
yayınlandı
İnanan da olsa hurafelerden arınmış her akıl,
muhtemelen türbanı tanrının emretmiş olduğuna dair şüphe duymuştur. Böyle iken
bir çok kadının türbanla örtünmeye ihtiyaç hissetmesi ve hatta yakın
tarihimizde gördüğümüz kadının bunun için mücadele etmiş olması insanı anlamak
adına tartışmaya değer konulardır.
Kadının örtünme tercihi kişisel hak ve özgürlükler içinde
yer alır. Zaten ülkemizde bununla ilgili bir sorun gündemde hiç olmamıştır.
1950 lerden sonra köyden kente göçün hızlanması ile ilk çatışma 60’lı
yıllara, Behice Boranın örtülü bir üniversite öğrencisini sınıftan çıkarmasına
kadar gider. Bu sorun devletin hizmet alanlarında örtülü kadınların olmasının
laiklik ilkesi ile ters düşmesine dayanır. O günden 2000 li yıllara kadar
laiklik ilkesinin korunması için gösterilen titizlik toplumun büyük çoğunluğu
tarafından halen dahi anlaşılmamıştır. İdarenin o süreçteki tutumu hak ihlali
olarak lanse edilmiş ve türban giderek siyasal bir argümana dönüşmüştür. Özallı
yıllarda üniversitelerde örtülü kadınlara eğitim olanağı sağlayacak
düzenlemeler olmuşsa da bunlar kimi kurumların duyarlılıkları nedeni ile iptal edilmiştir.
Ülkenin kamu kurumlarının bu duyarlılıkları sağ siyasi partiler tarafından
vesayetle ilişkilendirilmiş ve yıllar süren siyasi mücadele ile idarelerin bu
dirençleri kırılmıştır. Ancak idarelerin türban karşıtlıkları akla ve hukuka
uygundu, bu yalnızca Türk adalet sisteminde değil, 2004 de sonuçlandırılan
Leyla Şahin davası ile AİH. Mahkemesince de ortaya konulmuştur. Mahkeme
kararında, köktendinci siyasi akımların varlığını dikkate alarak, öğrencilerin
hangi dinden olduklarını açıkça göstermelerine kısıtlamalar getirilmesini uygun
bulmuş ve üniversitelerde türbanın takılmasının cumhuriyetin temel ilkeleri ile
bağdaşmadığı şeklinde görüş belirterek Leyla Şahine bir haksızlık yapılmadığına
hükmetmiştir. Bütün bunlara rağmen ülke kamuoyunda türban, kadının
modernleşmesinin (!), yani sosyal hayattaki görünürlüğünün önündeki bir engel
olarak algılanmıştır. Konu daha çok kişisel hak ve özgürlüklere dair bir
mücadele ele alınarak AKP siyasetinin itici gücü haline gelmiştir. Giderek
güçlenen AKP, kamu idarelerinde kritik yönetici kadroların değişimlerini
sağladıktan sonra iktidarının 11. yılında bir mevzuat düzenlemesi ile türbanı
kamusal alanda meşru hale getirmiştir. Hatta türbanlı kadın milletvekilleri
meclise girebilmiştir. Türban meselesi, bugün bir ölçüde ülke siyasi
gündeminden çıkarılmış gibi görünse de 1950 den sonraki Türk modernleşmesinin
ne derece pragmatik olduğuna ve akılcılıkla ne derece bağlaştığına dair halen
canlı bir göstergedir.
Türkçe Kuranda ilgili ayetler okunduğunda bugün
anladığımız anlamda bir örtünmenin tarif edildiği sonucuna varmak güçtür. Belli
ki örtünme, geçmişten bugüne din hocalarının yorumları ile her kültürde farklı
farklı şekiller almıştır. Sorgulayıcı dindarların bu örtünme şeklini
eleştreceklerine şüphe yok. Çağımız insanı bu denli hareketli iken ve
mesleklerin gereği özel kılık kıyafetler söz konusu iken kadından türban
takmasının istenmesi açık bir haksızlıktır. Hayatın her alanında ben de varım
diyen kadının bu örtünmeyi kabul etmesi ancak bir zorlamaya işaret olabilir.
Mayo giyerek denizde yüzmeyi hissetmek her insana haktır. Rüzgarın saçlarında
esintisini, soğukluğu sıcaklığı hissetmek büyük özgürlüktür. İnsanın var
oluş serüvenini okuyan, insanlığın nereye gittiğinii sorgulayan hiçbir kadın bu
özgürlüğü bir kenara bırakmaz. Çağının varoluş bilgisini almış bir kadın türban
takmanın zorluklarını yaşamak istemeyecektir. Bugünün dünyasının normali,
insanın “fıtratına” uygun olanı açık olmaktır. Açılmaktan da kasıt
kadının cinsel öğelerini öne çıkarması, ziynetlerini sere serpe ortalığa
serilmesi demek değildir. Bu da ters yönde bir aşırılığa, görgüsüzlüğe işaret
olabilir. Açılma doğa ile insanın iletişiminin önündeki engellerin
azaltılmasıdır. Örtünme ise ancak insanın hayatının estetik, konfor ve
güvenliğini artırmak amacı ile olmalıdır. Bu zaviyeden bakıldığında Allah’ın
insandan mantıksız bir şey istediği bir din anlayışı olabilir mi? Türban
Allah’ın emridir diye iddia edenlerin çoğu henüz bu konuda bilgilenmeye ve
derin düşünmeye başlamamış olanlar olmalı.
Madem doğal değil o halde kadın neden türbanla
örtünüyor;
- örtünmesi durumunda alesi yada sevgilisinin mutlu
olacağı düşündüğünden, - baskı altında olduğundan,
- örtünerek daha değerli olacağına inandığından,
- türbanı çıkardığında oluşacak sosyal tepkilerden
çekindiğinden, - kendini çıplak hissetme gibi utanma duygusu ile
yüzleşmemek için, - günah olduğuna inandığından,
- bir çirkinliği örtüğünden,
- alışkanlığı olduğu için,
- sadece özgürlüğe verdiği önemi tersten göstermek
adına, - modern değerlere inat, tepkisellikten,
- başka nedenlerden ya da bütün bunların bir
bileşkesi ile.
Kadınlar hayata katılmak istiyorlar. Muhafazakar
kadınlar belki bunu çok daha fazla istiyorlar. Örtünme onların meslek sahibi
olma azmine bir göstergedir belki de. Fakat bir yönüyle aileleri ile
çatışmadan, onların manevi desteğindeki kadın olarak hayatın içine katılmak
istiyor olmalılar. Türk kadının üretici olma, iş hayatının içine girme
konusundaki büyük azmi dikkat çekici olsa da türbanın içinde sakladığı
çelişkilerden sıyrılmak kolay değildir. Nedir bu çelişkiler; insanın
doğallığından uzaklaşması ve geleneğin kadından beklediği evdeki anne rolü ile
kadının arzuladığı sosyal hayatta üretici rol arasındaki çatışmadır.
Örtünen kadın bu çelişkiler ile yüzleşmemek için ne gibi argümanların ardına
saklanıyor olabilir, ona bir bakalım: Bunlardan biri türbanın kara
çarşafa göre makul (modern) bir örtünme olması olabilir, keza yapılan bir
araştırma AKP li kadınların peçe ve çarşaf giymeyi gericilik ve hurafe olarak
gördükleri belirlenmiş. Yani açık kadın bir uçta, çarşaflı öbür uçta aşırılık
ama normali türbandır savunması. Bir başka savunma, türbanın kadına ait
mahrem bir konu olduğu düşüncesi ve bir anlamda bu konunun tartışmaya
kapatılması olabilir. “Açık kadınlar kapalı kadınlar dostluk içinde
yaşamaktadır, bu türban tartışması da nereden çıktı şimdi” denildiğini duyar
gibiyim. Bir diğer savunma da türbanın eleştirilmesinin dine hakaret olarak
olarak algılanması, tabu haline getirilmesi yolu ile gündemden uzaklaştırılması
olabilir. Ancak türban her an karşımızda o denli görünür bir gerçek ki, güneş
balçıkla sıvanamaz.
Burada türbanın tabulaştırılmasının, eleştrisinin dine
hakaret olarak algılanmasını değerlendirmek istiyorum. 20 yıl önce türban
savunucuları meşruiyet savaşını hak ve özgürlükler temelinde yaparlarken bugün
ise türbanı eleştirenler bir ölçüde dogmatik tepkilerle karşı karşıyadır. O gün
özgürlük mücadelesi verenlerin yerini çokluk bugün hakaret algılayanlar
almıştır. Peki bir eleştiri hangi nokta da hakaret olur. Eleştiri bir insan
hakkı olarak görüldüğü gibi birçok ülke tarafından da gelişmenin ve zenginliğin
ana kaynağı olarak görülmektedir. Elbette bu özgürlüğün de sınırları vardır.
Eleştiri aşağılama, hakaret ve küfür şeklinde olmamalıdır. Din konusunda
eleştiri ve hakaret ayrımına bir örnek vermek gerekirse; bir Budist rahibe
hitaben ineğin kutsal bir hayvan değil de bir çiftlik hayvanı olduğunu söylemek
hakaret değildir, bir eleştiridir; ancak aynı kişiye hitaben söylenen “ineği
kutsal saydığına göre inek kadar beynin yok” demek hakarettir1.
Benzeştirisek, türbanın günlük hayatı zorlaştırdığını, çağın gerisinde
kaldığını söylemek eleştiri iken, “akıl yoksunu olmasan türban takmazsın” demek
hakarettir.
Örtünen kadınların kendileri olmasa bile çocukları
veya torunları açılacaktır; bunu bize Türkiye tarihi gösteriyor. Şimdiki
muhafazakarların öykündükleri osmanlı eşrafının, ulemasının, paşalarının,
saray takımının torunlarının bugün batı avrupalı giyim tarzında yaşadığını
gördük öğrendik. Bu gerçeklere rağmen türbanla örtünen kadınları sık sık çelişkileri
ile yüzleştirmek doğru olmayabilir, onları psikososyal bir gerilim içine sokmak
yukarıda açıkladığımız savunma araçlarını tetikleyebilir. Peki bilim kültürüne
sahip bir kadın türban kullanabilir mi? Bilim kültürüne sahip bir bireyin en
önde gelen özelliklerden biri eleştirel düşünmesidir. Ama bilim aklına sahip
olsa bile kadından türban meselesine odaklamasını ne derece beklemeliyiz. Kadın
modernleşmeyi herşeyden önce meslek sahibi olmak olarak görüyor, dolayısı ile
kadın beceri kullanmada önceliğini üretici olduğu alana vermek isteyecektir. Bu
anlamda modernleşen kadından öncelikle açık olması beklenmemelidir. Bana göre
erdemli her insan varoluşunu sorgular, ama bunu temel ihtiyaçlarını güvence
altına aldıktan sonra yapması beklenir. Bu nedenle türban bilim kültürüne sahip
bir kadının göstergesi olarak alınmamalıdır. Fakat şöyle bir gösterge olabilir;
eğer bir kadın türban takmanın gereğini ve değerini savunmayı önceliği
yapmışsa, bu mücadeleyi hayatının anlamı haline getirmişse onun bilim kültürü
kazandığını söylemek güçtür. Sonuç olarak kişi kazandığı bilim kültürü ile en
verimli olacağı alanda üretici faaliyetlerini yapabilmelidir, ondan kahramanlık
beklemek yerine galiba entelektüel açlık çekeceği günü beklemek daha yerinde
bir öngörü olacaktır. Özgürlüklerini aradıkları için türban takan kadınları bu
bağlamda hoş görmeliyiz.
1 (“The Crime of Defamation in Turkish Criminal
Code” Devrim AYDIN Yrd. Doç. Dr., Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fak.)
Cem Özkan