Azerbaycan Millî İlimler Akademisi Üyesi Dr. ELCHİN İBRAHİMOV ile Geçmişten Günümüze TÜRK
DÜNYASINDA ALFABE PROBLEMİ Hakkında Konuştuk.
(BİRİNCİ
BÖLÜM)
Oğuz
Çetinoğlu: Kimilerine göre 40.000 yıl, kimilerine göre 4000 yıllık târihimiz,
bu târihten günümüze gelen köklü kültürümüzün mahsulleri olanErgenekon, Göç,
Türeyiş, Oğuz Kağan, Yaratılış ve Satuk Buğra Han gibi destanlarımız var. Orhun
Kitâbeleri, Dede Korkut Kitabı, Dîvânu Lugati’t-Türk, Kutadgu Bilig,
Atebetü’l-Hakayık ve daha niceleri gibi yazılı eserlerimiz olduğu biliniyor.
Bunlar bizim ortak değerlerimizdir. Bu ortak değerlerimize rağmen, elem
vericidir ki ‘Ortak Alfabemiz’ yok. Sizinle bu meseleyi konuşmak istiyoruz.
Mülâkat teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz.
Ortak
Alfabe ile alakalı olarak giriş mâhiyetinde lütfedeceğiniz izahatınızla
mülâkatımıza başlayabilir miyiz?
Sizce
bir mahzur yoksa, yazılı metinde adınızı, Türkiye Türkçesindeki yazılışı ile
‘Elçin’, soyadınızı da ‘İbrahimli’ şeklinde kullanacağız. Müsaadeniz olur mu?
İstiyoruz ki Türkiye sizi, ‘Elçin İbrahimli olarak bilsin…
Dr.
Elçin İbrahimli: Bence bir mahzuru yoktur.
Çetinoğlu:
Peki Efendim, Teşekkür ederim.
Kemal
Sallı: Adınızın yeni şekli hayırlı olsun Elçin Bey!
Dr.
İbrahimli: Teşekkür ederim Kemal Bey.
Türkçenin
binlerce yıllık geçmişinde birçok alfabe kullanılmış ve bu alfabeler üzerinde
değişiklikler yaşanmıştır. Aynı dilde konuşan Türk kabile ve toplulukları
zamanla büyük alanlara yayıldıkları için daha sonraki dönemlerde aynı dili
konuşan topluluklar farklı ağızlarda konuşmaya başladılar. Zaman geçtikçe bu
kabile ve topluluklar geniş arazilerde birer birer devlet kurdular; özellikle
bu etkiler aynı dili konuşan toplulukların farklı lehçelerde konuşmasına
sebebiyet verdi. Buna rağmen Türkler, yakın dönemlerde bâzen birden çok
alfabeyi birlikte kullanmışlardır. Bu durum sonucunda da edebiyat ve dil
çevresinde değişiklikler ortaya çıkmış ve bu, farklı gelişmelerin yaşanmasına
yol açmıştır.
N.
A. Baskakov’un yazdığı gibi ‘Türkçe
Kaşgar’dan İstanbul’a kadar arazide (bu arazi Çin Seddi’nden Tuna nehrine kadar)
kullanılan ve anlaşılan edebî dil olmuştur.’
Sallı:
Bu gelişmeyi, Gaspıralıİsmâil Bey’e borçluyuz. Türk dünyasında ‘Ortak Alfabe’
üzerinde anlaşma sağlanırsa, (ki buna mecburuz, hatta mahkûmuz) Gaspıralı’nın başlattığı hareketi devam
ettirme imkânı bulmuş olacağız. Ne dersiniz?
Dr.
İbrahimli: ‘Dilde, fikirde, işte birliğin sağlanması düşüncesini dile getiren
ünlü Türkolog Gaspıralı İsmail Bey’in büyük ülküsünün günümüzde
gerçekleştirilmesi için siyâsî, kültürle alâkalı ve teknolojik şartlar şu anki
durumda en üst seviyededir.
Çetinoğlu:
Çok güzel… Kendiliğinden olmayacağına göre neler yapılmalı?
Dr.
İbrahimli: Ortak iletişim dilinin oluşturulması bütün Türk halkları ve
topluluklarınca anlaşılabilen tek bir dil aracılığıyla sağlanabilir.
Günümüzde
Türkler için en güncel mesele olan ortak konuşma dili meselesi için de en
önemli konu alfabe meselesidir. Bugün bunun basit bir iş olmadığını savunanlar,
sâdece târihe baktıklarında bunu rahatlıkla görebilirler. Geçmişte birbirlerini
anlamak şimdikinden daha kolay olmuştur. Hatta Rus İmparatorluğu Türkler
arasındaki medenî konuşma ve anlaşmayı kısıtlı şekilde ve planlı olarak bozmak
için çaba sarf etmiş veya gerçekleşmesine karşı çıkmıştır. 19. yüzyılda bu
durum şimdikinden daha kolaydı. Zamanında, aslında en az bin yıl süresince Türk
lehçelerinin birbirine yakın olmasını, Türklerin birbirini okuyup
anlayabilmesini şartlandıran sebeplerin başında, ortak alfabe ve aynı imla
kurallarının kullanılması gelmiştir. Mâlûm olduğu gibi, bir zamanlar (kastımız
bin yıl süresince) Doğu, Batı ve Volga nehri kenarındaki Türkler, bütün
Müslüman Türkler Arap alfabesini ve onun imla prensiplerini kullanmışlardı.
Onun için Ahmet Yasevi, Yunus Emre, İmadeddin Nesimi, Mehmed Fuzûlî vb., hatta
daha sonraları, yani Türkçeler arasında büyük farklılıkların olduğu zamanlarda
(19. yüzyılın ikinci yarısı ve 20. yüzyılın başları) İstanbul’da yazan Namık
Kemal, Şamahı’da yazan MirzeAlekberSabir, Kazan’da yazan AbdullaTukayve
diğerleri hem Anadolu’da hem Bakü’de hem Kazan’da hem de Taşkent’te rahatlıkla
okunuyordu.
Bir
zamanlar Bahçesaray’da basılan Tercüman gazetesi, Tiflis’te çıkan Molla
Nasreddin dergisi; Volga nehrinde, Türkistan’da, Kafkas’ta, Anadolu’da,
Kırım’da ve başka Türk coğrafyalarında elden ele gezmiştir. Büyük Azerbaycan
edibi, Molla Nasreddin dergisinin kurucusu Celil Mametkuluzade şöyle yazıyordu:
‘Bizim dilcilerimiz edebî, akademik dil
arayışında oldukları zamanlarda bile ‘Molla Nasreddin’ dergisi açık ve basit
Türkçesiyle kısa zamanda herkes tarafında beğenilen ve okunan bir dergi olmakla
kalmadı, Kür, Aras nehirlerini de geçerek Hazar ve Kara deryaları da vurup
Türkiye’ye ve Türkistan’a, oradan da uçarak Kafkas dağlarını aşarak Kırım’a ve
diğer Türk ülkelerine geçti…’
Çetinoğlu:
Molla Nasreddin Dergisi Türkiye Türkleri için olduğu kadar dünya Türklüğü için
de çok mühim bir isim. Biraz daha bilgi verebilir misiniz?
Dr.
İbrahimli: Molla Nasreddin dergisinin 7 Nisan 1906’daki ilk sayısında derginin
editörü Mirza Celil bizi düşündüren meseleler karşısında şöyle yazmıştır: ‘Birlikte Kafkas Türkleri için genelde bir
dil konusunda anlaşmaya varmamışlardır. Peki, Osmanlı Türkleri, peki Kırım ve
Kazan Tatarları, peki Türkistan Türkleri ve Özbekistan, peki İran’da yaşayan
Azerbaycan Türkleri? Peki, biz bunu itiraf ediyoruz ki evvel ve sonda ilelebet
Türkler için edebî dile ve imlaya, alfabeye çok büyük gerek vardır. Tüm
varlığımızla inanıyoruz ki ortak bir alfabe esasında ortak konuşma dili vücuda
gelecektir.’
Sallı:
Gecikmeler olmasına rağmen hâlâ o ümitle yaşıyoruz. Sizce durum nedir?
Dr.
İbrahimli: Dikkat edilmesi gereken en esas konu, Azerbaycan aydınının daha 1906
senesinde Türkler için ortak bir konuşma dilinin var olacağına inanmasıdır.
Şimdi ise en önemli konuyu belirtmek isterim, târihten de belli olduğu gibi,
Sovyet İmparatorluğu’nun en sert olduğu bir dönemde onun zulmü altında sıkışan
ve ezilen Türk edibinin böyle umutla, inanışla söylediği sözü, bugün biz,
bağımsız Türk devletlerinin adımlarını tartışıyoruz, hatta bazılarımız buna
inanmamakla kalmayıp karşı da çıkıyoruz.
Çetinoğlu:
Lenin öldü, ideolojisini yaşatmaya çalışanlar var… Biraz daha sabredeceğiz,
eski kafaların nesli tükeniyor…
Dr.
İbrahimli: Günümüzde Türk dünyası için büyük mesele olan alfabe ve alfabe
birliği bir alfabe tipini seçmekle bitmiyor. Mesela, bugün Kiril alfabesinden
çıkan Türklerin hepsi Latin alfabesini kabul etmiş. Ancak bu tek alfabe
ölçüsüne sığıyor mu? Aynı ses için gereklidir ki aynı harfi kullanmış olasın.
Bu bakımdan aynen Sovyetler dönemindeki durumdayız, belki de ondan da kötü
durumdayız. Şöyle ki Sovyet döneminde bozgunculuk işi bir yerden, bir
merkezden, Moskova’dan yönetiliyordu. Ancak şimdi her bir Türk devletinde başka
başka taraflardan farklı bakışlar, farklı yaklaşımlar vardır. Keza bu
bozgunculuk yöntemi bize Sovyet ideolojisinden miras kalmış.
Sallı:
Aklımızı başımıza toplayıp redd-i miras yoluna gitmemiz gerekiyor…
Dr.
İbrahimli: Çok haklısınız.1926 yılında
Bakü’de Birinci Türkoloji Kongresi’nin yapılması ve bu kongrede uzun
tartışmalardan sonra Latin kaynaklı bir alfabe benimsenmesi ve buna
birleştirilmiş Türk alfabesi adı verilmesi, Türkler için yeni bir alfabe
sürecini başlatmıştır. Kongreden sonra Türkler ‘birleştirilmiş Türk alfabesi’ni
(Yanalif) kabul etmişler. 1928 yılından itibaren ‘birleştirilmiş Türk alfabesi’
aşamalı olarak Sovyetlerdeki Türk cumhuriyetlerince kullanılmaya başlandı.
1928’de Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk, en büyük atılımlarından
birini gerçekleştirerek Türkiye’de Latin alfabesine geçişi sağladı.
1930’ların
başında neredeyse bütün Türk dünyası aynı kaynaklı ortak yazıyı kullanıyordu.
Bu durum bu şekilde devam etseydi, belki de Sovyetlerdeki Türklerin
birbirleriyle anlaşması ve iletişim kurması daha kolay olacaktı. Ancak
Stalin’in 1930’larda başlattığı kıyım sırasında Sovyetlerdeki Türk halklarının Latin
yazısınınkullanılmasına son verdi. Böylelikle Türkler arasındaki târihî
bağların kopma dönemi başlamış oldu. 1940 yılında Türk dilli milletler yeniden
Kiril alfabesine geçtiler ve böylece Türklerin ikinci Kiril dönemi de başlamış
oldu.
Çetinoğlu:
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonraki durum hakkında da bilgi lütfeder misiniz?
Dr.
İbrahimli: Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte Türk cumhuriyetleri de
bağımsızlığına kavuştu. Bunun sonucunda beş bağımsız Türk cumhuriyeti ortaya
çıkmış oldu: Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan.
Dünyanın değişik bölgelerinde heyecan ve ilgiyle tâkipedilenbu gelişmeler,
Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyordu. ‘Hazırlıksız
yakalandık’ sözlerini o günlerde sıkça duyuyorduk.
Sallı:
Halbuki Atatürk; ‘Bugün Sovyet Rusya,
dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır.
Fakat yarın ne olacağını kimse kestiremez Tıpkı Osmanlı İmparatorluğu gibi,
tıpkı Avusturya-Macaristan İmparatorluğu gibi parçalanabilir. Bugün elinde
tuttuğu milletler, avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşır. O
zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim, bu dostumuzun idâresinde dili
bir, inancı bir, öz kardeşlerimiz vardır. Onlara sâhip çıkmaya hazır olmalıyız.’
Demişti…
Dr.
İbrahimli: O’nun düşündüğünü, gördüğünü havsalasına sığdıramayan insanlar
vardı. Türkiye’de vardı, Azerbaycan’da vardı… Ne yapacağımız, ilişkilerimizi
hangi çizgide yürüteceğimiz tam olarak belli değildi. Milliyetçi çevrelerde
daha baskın olmakla birlikte Türkiye’de büyük çoğunluk, yıllarca esir Türklerin
bu esâretten kurtulmasını dillendiriyordu. Ancak esir Türkler bağımsız olunca
neleri nasıl yapacaktık, bunlar üzerinde fazla durulmuyordu. Çünkü Türk
yurtlarının büyük bir kısmının bu kadar kısa sürede bağımsız olmasına ihtimal
verilmiyordu. Bağımsızlık; yeni ordu, yeni bayrak, yeni para birimi gibi birçok
‘yeni’yi beraberinde getiriyordu.
Çetinoğlu:
‘Yeni’ler arasında bir de ‘yeni alfabe’ vardı. 1992 yılının başlarında
Bakü’deydim. Herşey için ‘Yanvar’da
hallolacak’ deniliyordu…
Dr.
İbrahimli: Evet, bu hareketlilik içerisindeYanvar’lar geldi geçti ve Türk
dünyasının kültür birliği gündeme gelmeye başladı. Kültür birliğinin
sağlanmasında alfabe birliği önemli olduğu için Kirilden Latin alfabesine geçişle
ilgili tartışmalar da gündemdeki yerini aldı.
1991
ve hemen sonrasındaki yıllarda dil alanında Türkiye ve Türk cumhuriyetlerinde
önemli görüşmeler ve heyecanlı tartışmalar yapılıyordu. 18-20 Kasım 1991
târihinde Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü tarafından
‘Milletlerarası Çağdaş Türk Alfabeleri Sempozyumu’ düzenlenir. Bu sempozyuma
katılan delegeler, Türk lehçeleri için tavsiye edilen 34 harfli ortak alfabeye
imza atarlar. Bu alfabe, Türkiye Türkçesinde kullanılan Latin temelli alfabeye
beş harfin ilave edilmesiyle oluşturulur. İlave edilen harfler şunlardır: açık
e ‘Ə’, nazal n ‘ŋ’, ‘x’,
‘q’, ‘w’. Bu toplantı ve tartışmalar, meyvesini vermeye başlar ve değişik
zamanlarda Azerbaycan, Türkmenistan ve Özbekistan, kademeli olarak Latin alfabesine
geçmeyi kararlaştırırlar.
Çetinoğlu:
Çok güzel… Sonra?
Dr.
İbrahimli: Azerbaycan, 25 Aralık 1991’de Kiril harflerini bırakıp Latin
alfabesine geçme kararı alır. Ancak ‘e’ harfi yerine ‘ä’yi kabul eder. Buna
rağmen söz konusu ortak alfabeyi en doğru ve yüksek düzeyde kullanan Azerbaycan
Cumhuriyeti olmuştur. Bu alfabenin Türkiye’de yürürlükte olan alfabede
bulunmayan karakterleri şunlardır: “ə”, “q” ve
“x”. Yeni Azeri alfabesiyle yazılmış bir metin, kod farklılaşması
olmadığı için Latin temelli alfabe kullanan Türkiye Türkleri tarafından
kelimelerin rahat anlaşılmasında büyük kolaylıklar sağlamış oldu. 12 Nisan
1993’te Türkmenistan, 2 Eylül 1993’te deÖzbekistan Latin alfabesini kabul
ederler. Bu iki Türk cumhuriyetinin kabul ettikleri alfabede 34 harfli ortak
alfabeden sapma epeyce fazladır. Türkmenistan, farklı kodları benimseyerek,
kabul edilen 34 harfli Türk alfabesinin biraz dışına çıkmış oldu ve “ı”
yerine “y”, “y” yerine “y”, “c” yerine de “j”yi kabul
etti. Örnek olarak “dizgici” veya “ürün toplayıcı” anlamlarına gelen
yıgıcı kelimesi, yygyjy şeklinde yazılınca, bu kelimenin yaşadığı bir başka
lehçe ana dili olanlar için ilk andaki hızlı çağrışım yok edilmiş oldu. Türkiye
Türk’ü birisi yılını kelimesini yylyny şeklinde görünce onda hiçbir çağrışım
yapmaz. Özbekistan bir yandan “ş”, “ç” gibi harflerin İngilizcedeki
yazılışları olan “sh” ve “ch”yi esas alırken bir yandan da
yuvarlaklaşan “a” ile “o”nun tek kodla gösterilmesini kabul ederek
iki farklı sesi birleştirmiş oldu. Latin temelli alfabeyi kullanan Türkler
tarafından çiçek kelimesi chichek şeklinde yazılırsa ilk bakışta farklı kod
seçimini bilmeyenlerce bu kelimenin İngilizce sanılması kaçınılmazdır. Çocuk
çok nazlı bir çiçektir cümlesini ‘Chocukchok
nazlı bir chichektir’ biçiminde yazdığımızda bütün kelimelerini çok iyi
bildiğimiz Türkçe bir cümle bizden bu kadar uzaklaşırsa, bazı kelimelerini
bilemeyeceğimiz Özbekçe bir metnin böyle bir tercihle ne kadar uzaklaşacağını
siz düşünün. Bu yaklaşımların bir sonucu olarak kelimeyi anlamak için harcamamız
gereken ilk gayreti alfabeyi çözmeye ayırmak durumunda kalıyoruz. Özellikle
üzülerek belirtmek isterim ki dünyada hiçbir halkın alfabesi bir asırda üç defa
değiştirilmemiştir.
Çetinoğlu:
Özbekistan’daki bu durum, ‘Rahmetli’
diyelim, İslâm Kerimov’un Türk dünyası lideri olma ihtirasının sebebiyet
verdiği bir ‘ayrı baş çekme’, ‘önde gideni tâkip etmenin sebebiyet verdiği
kompleks neticesi olabilir mi. Meselâ o dönemde Muhammed Sâlih devlet başkanı
olsaydı aynı aksaklık yaşanır mıydı?
Dr.
İbrahimli:Biliyor musunuz târihe ve târihte olanlara “keşkelerle” yaklaşmak
doğru değil. Veya o olsaydı böyle olurdu ne kadar doğru bilemiyorum. Çünki
diğer Türk Cümhuriyetlerinde günümüzdeki duruma görüyoruz. Ama şu da gerçektir
ki, rahmetli Kerimovun döneminde Özbekistan Türk Dünyası için kapalı bir ülke
olmuştur. Özbekistanı en azı 15 yıl geriye götürdü. Ben iki defa Özbekistanda
bulundum. Türk Dünyasının ana kültürü Özbekistandadır. Özbekistansız Türk
Dünyası düşünmek mümkün değil. Özbekistan bu gün bizim – Azerbaycanın 1991-2001 senesindeki alfabe
karışıklığı dönemini yaşıyor. Hem Kiril, hemde Latin alfabesi kullanılmakta.
Mağaza adları, AVM-ler karışık alfabelerle yazılmış. Özbekistanlı bilim adamlarıyla
en son konuştuğumda devletin şu anki aşamada gündeminde olan konulardan biri de
bu karışık alfabe konudur ki, her halde bu yıl olumlu hallini bulur diye
düşünüyorum. Hem de Latin alfabesi üzerinde de ciddi çalışmalar var.
Sallı:Azerbayca
ve Türkmenistan’ın tereyağından kıl çeker gibi meseleyi kolayca çözümlemeleri
başarısının gerisinde yatan unsur sizce nedir?
Dr.
İbrahimli: Azerbaycan Türklerinin ve Türkmenisitan Türklerinin alfabe
değişikliğini hızlıca benimseyip hayata geçirmelerinde, uzun yıllardır Latin
alfabesi kullanan Türkiye Türklerinin Oğuz soyundan gelmeleri etkili olmuş
olabilir. Bu konuyla ilgili olarak Erdal Şahin şöyle der: ‘Türkiye Türkçesi ile birlikte Oğuz grubu içinde yer alan, dil bilgisi
kuralları ve söz varlığı bakımlarından birbirlerine çok yakın olan Azerbaycan
Türkçesi, Türkmen Türkçesi ve Gagavuz Türkçesinin Latin alfabesiyle yazılmaya
başlanmasıyla yazı birliği, en azından Türk dilinin Oğuz grubunda daha 90’lı
yıllarda sağlanmış bulunmaktadır.’
Sallı:
Genel kabul görebilecek bir açıklama. Teşekkür ederim. Devam buyurur musunuz
Efendim?
Çetinoğlu:
Sovyetler Birliği yöneticilerinin Türkler açısından trajik olan bir başarısı da
her Türk topluluğu için ayrı bir alfabe dayatmasıdır. Konu hakkında
görüşlerinizi lütfeder misiniz? Dünyada Türklerden başka hiçbir millet, 20 ayrı
alfabeyi kullanmak mecburiyetinde bırakılmamıştır.
Dr.
İbrahimli: Sovyetler Birliği tarafından uygulanan ve 1940 yılında kullanılmaya
başlanan Kiril alfabeleri her cumhuriyet için ayrı ayrı karakterler göz önüne
alınarak hazırlanmıştır. Bu, Rusların özel tercihine dayanıyordu. Paralel
karakterler kullanılmış olsaydı, o zaman Türk boylarının değişik lehçelerde
yazılmış metinleri, en azından ortak öğeler söz konusu olduğunda, çok kolay
anlaşılabilirdi. Ancak alfabedeki farklılık, şuuraltındaki hızlı çağrışıma
engel oluyordu. Kiril alfabesi, ayrıca Türkçe için gerekmeyen “е”, “ё”, “я”, “ю” (sırasıyla
“ye”, “yo”, “ya”, “yu”) gibi ses
grubunu gösteren harflere sâhipti. Bu şekilde yapılan tercihler, aynı milletin
çocuklarını birbirinden uzaklaştırmayı amaçlayan özel bir tasarımın ürünü ve
planlanmış bir politikanın devamı ve uygulamasıydı. Türk cumhuriyetlerinin
yetkilileri bağımsızlığa kansız/acısız kavuşmuşken Rusya’nın yapmaya çalıştığı
şekilde bir tercihle hareket etmemeliydiler. Aksine ihtiyaç duydukları birkaç
harfi 34 harfli alfabeden ilave etmek suretiyle aynı karakterleri kullanarak
şuuraltını harekete geçirip dilde yakınlaşmayı doğurabilecek paralel kodların
kullanılmasına özen göstermeliydiler. Ne yazık ki Sovyetlerin dağılmasıyla
özgürlüğüne kavuşan Türk cumhuriyetleri, alfabe meselesinde yeteri kadar
duyarlı ve gerektiği şekilde hareket edemedi. Bir tek Azerbaycan’dan başka
hiçbir ülkede alfabe reformları yapılmadı. Biz bugün bu alfabelerin sıkıntısını
yaşıyoruz. Zamanında bunlar yapılmış olsaydı alfabede çok sorunlar
çözülebilirdi.
(DEVAM
EDECEK)
Azerbaycan
Millî İlimler Akademisi Üyesi Dr. ELCHİN
İBRAHİMOV ile Geçmişten Günümüze TÜRK DÜNYASINDA ALFABE PROBLEMİ
Hakkında Konuştuk.
(İKİNCİ
BÖLÜM)
Oğuz
Çetinoğlu: Kemal Bey, sık sık Kazakistan’a gidip geliyor. Oradaki durumu
mutlaka biliyordur. Kendisi sormayı düşünüyordur. Fakat dostum beni hoşgörsün…
sabredemedim… Kazakistan’daki alfabe ile alakalı değişiktikten bahseder
misiniz?
Dr.
Elçin İbrahimli: Kazakistan’da Latin alfabesinin kabulüyle ilgili somut adımlar
atılmaktadır. Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, 27 Ekim 2017
târihinde Latin alfabesine geçilmesi için devletin hazırlıklar yapması için
karar vermiştir.
Alfabe
değişimi hakkında bu kararı Nazarbayev Egemen Kazakistan gazetesinde yazdığı
makalesinde beyan etmiştir. Cumhurbaşkanı, 2017 yılının sonuna kadar Kazak
dilinin Latin alfabesiyle yazılması için bir standart belirlenmesini
beklediğini yazmıştır.
Milletlerarası
Türk Akademisi’nin bilgilerine göre, 34 harften oluşan alfabe-proje
Azerbaycan’da ve Türkiye’de ortak kullanılan alfabe esasında hazırlanacak ve
kabul edildiği takdirde ilk aşamada kısıtlı düzeyde kullanılsa da belirli bir
süreçte bütün Türk dilli ülkelerin kullanması için tavsiye edilecektir.
Sallı:
Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasın, Kazakistan’da kabule şâyan görülen alfabenin,
Türk dünyası için hiçbir fayda getirmeyeceğini, aksine çok mahzurlu olacağını
yazmıştı.
Dr.
İbrahimli: Özellikle belirtmek isterim ki Kazakistan’da 2025 yılına kadar Latin
alfabesine geçmekle ilgili hazırlıklar devam etmektedir.
Ancak
şu anda alfabe üzerinde çalışan kurumların hazırladıkları alfabe projesi
yukarıda belirttiklerimizin tam aksinedir. Şu anda kabul edilen Kazak Latin
alfabesi, diğer Türklerin günümüzde kullandıkları alfabelerden çok farklıdır.
Özellikle bir meseleyi belirtmek isterim. 18-20 Kasım 1991 târihlerinde Marmara
Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü tarafından gerçekleştirilen
‘Milletlerarası Çağdaş Türk Alfabeleri Sempozyumu’nda bütün Türklerin
kullanacağı ortak alfabenin projesi hazırlanmıştır. Sempozyumda Türk dünyasının o dönemdeki en
büyük dilci âlimleri (Sempozyuma katılanlardan bugün de yaşayanlar var: Prof.
Dr. Osman Fikri Sertkaya, Prof. Dr. Ahmet BicanErcilasun, Prof. Dr.
FirudinCelilov ve diğerleri…uzuntartışmalardan sonra bütün Türklerin kullanabileceği
34 harften oluşan ortak bir alfabe projesini kabul etmişlerdir. O alfabeyi bir
tek Azerbaycan -iki harf hariç 32 harfi- kabul etti, diğer Türk devletleri
kabul etmediler. Bugün Kazakistan’ın elinde Türk dünyasının da ortak
kullanabileceği bir alfabeyi kabul etme şansı ve imkânı vardır. Bizim şahsî
düşüncemize göre Kazakistan bu konuda dikkatli hareket etmelidir. Özellikle
Türk dünyasının konuyla ilgili dilcilerinin (Ahmet BicanErcilasun,
FirudunCelilov, Mustafa Argunşah, Ahmet Buran vd.) şu anda Kazakistan’da kabul
edilen alfabeye kesin ve detaylı İlmî itiraz ve esaslı delilleri varken bence
Kazakistan bu konuda çok dikkatli hareket etmelidir. Çünkü Türk dünyasının 20
yüzyılda üç defa alfabe değiştirmesinin hiç de sonraki aşamalarda faydalı olmadığını
açık şekilde gördük.
Çetinoğlu:
2018 yılında Marmara Üniversitesi’nde yapılan sempozyumda, Kazakistan
temsilcisinin de imzaladığı ‘Sonuç Bildirgesi’nde ‘tavsiye’ mâhiyetinde
ifâdeler var. Bana öyle geliyor ki, bu maddeler, Kazakistan için yazılmıştır.
İnşallah dikkate alınır.
Dr.
İbrahimli: Kazakistan, artık Türk dünyasının önder devletlerinden biridir;
ister politik, ekonomik ister medenî, ilmî açıdan günümüzde tüm Türk devletleri
ile en üst düzeyde ilişkiler kurmaktadır. Kazakistan, kabul edeceği alfabedeki
unsurları göz önünde bulundurup daha kolay yazılabilen ve diğer ülkelerde de
kullanılan bir alfabe kabul ederse, düşüncemize göre, bu gelecekte de Türk
dünyası için çok faydalı olacaktır.
Sallı:
Muhterem hocam, kardeş ülkelerin ortak bir alfabe ve ortak bir târih oluşturma
gayretleri, bütün iyiniyetli çabalara rağmen, bir sonuca ulaşamadı.Şimdi her
kardeş ülke kendi alfabesini oluşturmaya çalışıyor. Bir gün bütün kardeş
ülkelerin ortak bir alfabe kullanmaları, okullarında ortak târih kitapları
okutmaları konusunda düşünceleriniz nedir?
Dr.
İbrahimli: Türk dünyasında alfabe tartışmaları Azerbaycanlı aydın Mirze
FetaliAhundov tarafından 19. yüzyılın ortalarından başlamış. O dönemde maksat
alfabeyi reform etmek veya karışık Arap alfabesini değiştirmekti. Alfabe konusu
o kadar tartışmalı konudur ki… Kısaca özetleyelim. Ahundov’la başlayan alfabe
meseleleri günümüzde de devam ediyor. 1926 senesinde Bakü’de düzenlenen Birinci
Türkoloji Kurultayda da en çok tartışılan konu oldu. Parantez açıp bir konuya
değinmek istiyorum. Alfabeden doktora tezi yazan, onu araştıran biri olarak
diyebilirim ki, târihte hiçbir toplum Türkler kadar alfabe değiştirmemiş,
farklı alfabe kullanmamışlar (yazılı belgelerde 20’den çok alfabe kullandığımız
belirtiliyor). Daha çok Göktürk, Arap, Kiril, Latin alfabelerini kullanmışız.
Belirttiğim gibi günümüzde de tartışmalar devam ediyor. Bugün için en uygunu
bir birimizin alfabesine yakın bir alfabe kabulüdür (Latin kaynaklı). Ama gönül
ister ki 34 harften oluşan Ortak Türk alfabesini kabul etmeleri. Okuyup
anlamamak bir kenara kalsın hiç olmazsa bir birimizin yazılı edebiyyatını,
târihini okuyalım. Bugün Türkiye ve Azerbaycan bir-birini her kademede okuyor,
anlamamak zorluğu olabilir tabiîdir. Ancak okuyor. Çünkü alfabeleri bir iki karekterden başka aynıdır.
Çetinoğlu:
Efendim, şahsım ve Kemal Bey kardeşim adına çok teşekkür ediyorum. Gerçekten
çok faydalı bir mülâkat oldu. Daha kolay hatırlanması ve hâfızalara yerleşmesi
için bir özet lütfeder misiniz?
Dr.
İbrahimli: Türk dünyasında günümüzde de en büyük problem olan alfabeyle ilgili
neler yapılabilir, hangi önlem ve öneriler olabilir, kısaca bunları belirtmek
istiyorum:
Sallı:
Lütfedersiniz Efendim…
Dr.
İbrahimli: İlk olarak, Latin alfabesini sık kullanmayan veya Kiril alfabesiyle
eş zamanlı kullanan ülkelerde (Özbekistan, Kırgızistan ve Türkmenistan’da kesin
olarak Latin alfabesine geçilmesi lazım.
Yapılması
gereken en önemli işlerden biri de bütün Türk devletlerinin, ortak alfabe
çalışmalarına bir an evvel başlamalıdır.
Oluşturulacak
ortak Latin alfabesinde Türk lehçelerindeki ortak sesler için ortak harfler
kullanılmalıdır. Bu alfabe, mümkün olduğu kadar pratik ve kolay olmalıdır.
Ortak alfabenin bütün Türk halklarına öğretilmesi ve bu alfabenin kullanılması
için dilcilere de önemli görevler düşmektedir. Türk dünyası ortak edebiyatının
kaynak eserleri olan destanlar, masallar, ninniler, atasözleri her cumhuriyette
yayımlanmalıdır. Bu edebî eserlerin
bütün Türk dünyasının ortak ürünleri olduğu bilinci yaygınlaştırılmalıdır.
Bu
alfabede bütün Türk dilli cumhuriyet ve toplulukları için gerekli işâretlerin
tamamı belirtilmelidir.
Ortak
alfabeyle ilgili araştırmalar, çalışmalar yapmak üzere Türk cumhuriyetlerindeki
dil enstitülerinin, dil kurumlarının desteğiyle milletlerarası araştırma
enstitüsü kurulmalıdır. Bu enstitüde Türk dünyası ortak iletişim dili
oluşturulmalı; ortak alfabe, ortak imla, ortak söz varlığı, ortak terimler
üzerine çalışmalar öncelikli olarak yürütülmelidir.
Yeni
oluşturulacak ortak alfabenin ve gelecekte oluşturulacak ortak iletişim dilinin
(ortak Türkçe) siyâsî dairelerde büyük oranda kullanılması gerekliliği göz
önünde tutularak konunun Türk dilli devletlerin hükümetleri düzeyinde ortaya
atılması net sonuçların elde edilmesine sebep olacaktır.
Türk
asıllı milletler arasında ortak alfabenin oluşturulması için sürekli dil
kurultayları, sempozyumları düzenlenmeli, her yıl bir Türk cumhuriyetinde
yapılmalıdır. Kurultaylarda ortak alfabenin oluşturulması şartları bütün
incelikleri ile ele alınmalı, gelişmeler izlenmeli, problemler çözümlenmelidir.
Bu kurultaylarda zaman içerisinde ortaya çıkabilecek durumlarla ilgili ortak
çözüm yolları, devlete bağlı kuruluşlara teklif şeklinde gönderilmeli ve her
ülkede yürürlüğe konulmalıdır.
Belirtmeye
çalıştığım bu konuların çözümü hemen hemen hepsi alfabeye bağlıdır. Bugün Türk
dünyasının dilde birliğinin temel anahtarı, alfabedir. Alfabede birlik
sağlanamazsa asla ortak konuşma (iletişim) dili de ortaya çıkmaz. Yapılacak bu
çalışmalarla ortak iletişim dilinin oluşturulması alfabe birliğinin ve söz
varlığının etkisi ile sağlanacak ve ortak iletişim dilinin temelini
oluşturacaktır.
Sallı:
Ben de çok teşekkür ediyorum. Size ve sizin gibi, Türk dünyasının geleceğimi
sağlam temeller üzerinde inşa etmeye çalışan Azerbaycan ziyalılarına saygılar
sunuyor, hoş bahtlık diliyorum.
Dr. ELÇİN İBRAHİMLİ:
15 Mart 1985 tarihinde Azerbaycan Cmhuriyeti Naxçıvan Özerk
Cumhuriyeti Nehrem’de doğdu.
2002-2006 Bakü Devlet Üniversitesi Doğu Bilimleri Fakültesi Türk
Dili ve Edebiyatı bölümünde lisans, 2006-2010’de Kafkas Üniversitesinde yüksek
lisans yaptı.
Elçin İbrahim Türkolojinin çağdaş meseleleri, karşılaştırılmalı
dilbilimi, Türk lehçeleri, ortak Türkçe, Ortak İmla gibi konularda 112 ilmî
makalesi yayınlanmış, 4 kitabı, 1 ders programı, çeşitli konularda 6 eserin
tercümesini yapmıştır. Birçok milletlerarası ilmî kongre ve sempozyuma katıldı.
İlmî makaleleri Türkiye, ABD, Rusya,
İngiltere, Fransa, Polonya, Kazakistan, Özbekistan, Tataristan, Arnavutluk,
Romonya. Kırgızistan, Moğolistanda yayınlandı.
2013-2017 yıllarında
Azerbaycan Millî Bilimler Akademisi Nesimi Dilbilimi Enstütüsü Türk Dilleri
bölümüde araştırma görevlisi olmuş, 2017’de “Türklerde ortak imla ve ortak
alfabe problemleri” konulu doktora tezini savunmuş 2018’de Dr. unvanı almıştır.
2016 Azerbaycan Millî Bilimler Akademisi Yüksek Kurumunun yayın
organı olan Milletlerarası Türkologiya Dergisinin yazı işleri müdürü görevine
tâyin edildi. 2018 yılında Azerbaycan Millî Bilimler Akademisi Nesimi Dilbilimi
Enstütüsü Türk Dilleri bölümü müdürlüğüne tâyin edildi.
Türkoloji araştırmaları sebebiyle, Elçin İbrahim’e 2016 yılında
“Hoca Ahmet Yasevi Türk Dünyası Hizmet madalyası, ilmî araştırmalarından dolayı
Azerbaycan Millî Bilimler Akademisi tarafından 2016 yılı “Yılın genç ilim
adamı” madalyası, 2018 yılında türkoloji alanındaki araştırmaları için, Kazan
Fderal Üniversitesi tarafından “Lev Tolstoy” madalyası, 2019 senesinde
Almanyada faaliyet gösteren Türklerin Dünyası Milletlerarası Enstütüsü
tarafından “Türk dünyasına hizmet” madalyası verilmiştir.
E. İbrahim Türkiye Türkçesinden-Azerbaycan Türkçesine, Azerbaycan
Türkçesinden-Türkiye Türkçesine tercümeler yapıyor. 2019 senesinde Azerbaycan
Cumhuriyeti Bakanlar Kuruluna bağlı Tercüme Merkezinin lisanslı tercümanıdır.
İyi derecede Türkçe, İngilizce orta derece Rusça biliyor.
Evli ve iki çocuk babasıdır.
Yayınlanmış Eserleri: Azerbaycan Halk Cumhuriyeti Dil Meseleleri
(Azərbaycan Xalq Cümhuriyyəti: Dil Məsələləri) (Bakü, 2018), Türk Halklarının
Ortak Alfabe, İmla ve Konuşma Dili (Türk xalqlarının ortaq əlifba, imla və
ünsiyyət dili) (Bakü, 2018), Azerbaycan Kahramanlık Salnamesinde Nehremli
Şehitler (Azərbaycan qəhrəmanlıq salnaməsində nehrəmli şəhidlər) (Bakü, 2019),
Şeyxülislam Yehya Efendi Divanının Söz Varlığı (İstanbul, 2019),
Tercümeleri: Dimitri Glukovski. Metro 2033, (2013), Ahmet Haldun
Terzioğlu. Tomris Han, (2016), Mustafa Yörü. İshak Kuşu, (2016), Aynur Tutkun.
Hayatta İhmal Edilmeyecekler-Aile ve Çocuk, (2016), Baheddin Ögel. Türk
Mifolojisi 2 Cilt, (2017), Namık Kemal Zeybek. Türk İnancı – Tanrı, (2018),
Aleksandr Düma. Siyah Lale, (2019
ALFABEYE STALİN’DEN DAHA BÜYÜK KÖTÜLÜK…
Prof. Dr. AHMET BİCAN ERCİLASUN
Kazakistan’ın Latin alfabesine geçmesi haberini sevinçle
karşıladık. Bunu hem bir medeniyet projesi, hem de Türk dünyası alfabelerinin
birbirlerine yaklaştırılması adımı olarak değerlendirdik. Zaten akıllarına,
bilgilerine, açık düşünceli olmalarına güvendiğimiz Kazak aydınlarının, Kazak
politikacılarının ve Kazakistan’ın başkanı Nazarbayev’in böyle bir adımı
mutlaka atacaklarını da düşünüyorduk.
Fakat gündeme gelen yeni alfabe tasarısı bizi hayal kırıklığına
uğrattı. Bu tasarıyla ilgili haberin doğru olmadığına inanmak istiyorum. Yine
de gündemdeki tasarıyla ilgili düşüncelerimi açıklamaya çalışacağım.
Kazakistan Parlamentosu’na sunulduğu belirtilen yeni alfabe 25
harfli olacakmış ve içinde gh, sh, ch, zh, ae, oe, ue gibi harfler varmış. Yani
bu harfler, Türkiye’deki alfabe ile karşılaştırırsak sırasıyla ğ, ş, ç, j,
(açık) e, ö, ü harflerinin karşılığı olacakmış.
Bir başka ifadeyle tek ses için iki harf kullanılacakmış. Bunun
sebebi de noktalı ve çengelli harfler istenmemesi imiş. Noktalı ve çengelli
harfler teknolojiye uygun değilmiş.
Görüşlerimizi madde madde sıralayalım:
1-Latin harflerine geçmenin bir sebebi medenî dünyaya adım atmak
ise bir sebebi de akraba olan Türk halklarının alfabelerini yaklaştırmaktır.
Stalin 1937-1940 yılları arasında bütün Türk halklarını Kiril alfabesine
geçirtti. Stalin’in amacı Türk halklarını birbirlerinden uzaklaştırmak idi. Bu
sebeple alfabelerine de çok ayrılıklar koydurdu. Aynı ses, Türk halklarında
farklı farklı harflerle gösterildi. Yeni Kiril alfabeleri, Stalin’in ayır buyur
politikasının sonucu idi. Şimdi Kazakistan; Türkiye’den, Azerbaycan’dan,
Türkmenistan’dan tamamen farklı bir alfabe kabul ederse bu, Türk halklarına
Stalin’den daha büyük kötülük olur.
2-Noktalı ve çengelli harflerin teknolojiye uygun olmadığı doğru
değildir. Bu fikir, teknolojik gelişmelerin gerisinde kalanların fikridir.
Bugünkü teknoloji, noktalı, çengelli, çizgili… her türlü harfi çok kolay
üretebilen bir teknolojidir.
3-Çağdaş medeniyetin temsilcileri oldukları düşünülen Batı
ülkelerinin alfabelerinde de noktalı ve çengelli harfler vardır. İngilizcenin
küçük harfleri arasında i, j; Fransızcada i, j, ç, é, è, ê; Almancada i, j, ä,
ö, ü; Polonya alfabesinde ą, ć, ę, i, j, ł, ń, ó, ś, ź, ż harfleri
bulunmaktadır.
4-İngiliz, Fransız, Alman alfabelerinde tek sesin iki veya üç
harfle gösterilmesine çok rastlanır. Bunun sebebi, bu alfabelerin çağdaş olması
değil, tam tersine tarihî alfabeler olmasıdır. Yüzyıllarca önce kullanılmaya
başlanan bu alfabelerde iki veya üç harf, o dillerde yüzyıllarca önceki
telaffuzu gösterir. Mesela bugün Fransızlar mösyö dedikleri hâlde mon sieur
yazarlar. Çünkü yüzyıllarca önce öyle söylüyorlardı ve bu da ‘benim efendim’
anlamına gelmekteydi. Târihî alfabelerin özelliği, söyleyiş değiştiği hâlde
yazılışın değişmemesidir.
5-Çağdaş bir alfabe yapılırken, Batı ülkelerinin yüzyıllarca
önce kullanmaya başladığı târihî (ve bugün için artık ilkel) olan alfabelerin
örnek alınması mantıksızdır. Çağdaş bir alfabede her ses için ayrı bir harf
olması çok daha mantıklı ve kullanılışlıdır.
6-Kazaklar da çağdaş bir alfabe yaptıklarına göre ‘tek sese tek
harf’ prensibini benimsemelidirler. Bu prensibe göre iki sesli oldukları hâlde
bugünkü Kazak Kiril alfabesinde tek harfle gösterilen И ve y harflerine gerek
yoktur. Bunlar iki sesli diftonglar olduğu için yeni Latin harfli yazıda iy /
ıy / y ve uw / üw / w olarak gösterilmelidir.
7-Tek sese tek harf prensibi yanında diğer Türk halklarına
yaklaşmak da önemli bir prensip olmalıdır. Bunun için Türkiye ve
Azerbaycan’daki seslerle aynı olan Kazakça sesler için bu alfabelerdeki
harflerin aynısı kabul edilmelidir: ç, ğ, i, j, ö, ş, ü. Kazakçada olup da
Türkiye’de olmayan sesler için Azerbaycan ve Türkmenistan’ın yeni alfabelerinde
bulunan q, ñ harfleri; onlarda da olmayan çift dudak v’si için w harfi kabul
edilebilir. Açık e için ya Azerbaycan’ın kabul ettiği ә, ya da Alman alfabesindeki
ӓ kabul edilmelidir.
Gündemde olan 25 harfli tasarı haberinin yanlış olduğunu ümit
ediyor; Kazakistan’daki bu önemli reformda aklıselimin galip geleceğine
inanıyorum.