Adana mutabakatına karşı
Montrö sözleşmesi
25
Şubat 2020
İktidarın iç ve
dış politikadaki başarısızlıklarına ve ülkeyi içine düşürdüğü açmazlara
baktığımda, Dünya Ekonomik Forumunun Küresel Rekabetçilik Endeksinin (2019)
referanslarından olan eğitimde Eleştirel Düşünme (critical thinking) endeksi
aklıma geldi.
Listeye baktım.
Türkiye endekste yer alan 141 ülke içinde 134. sırada. Konuyla ne ilgisi var
derseniz eleştirel düşünme tanımına ve gelişmelere bakın derim.
Eleştirel
düşünme akıl yürütme, analiz ve değerlendirme gibi zihinsel süreçlerden oluşan
bir düşünme biçimidir. Gerekçeli bir karar verme yeteneğini ifade eder,
bağımsız düşünme becerisini içerir.
Hal böyle
olunca dış politikada da açmazlar, geri adımlar, U dönüşleri peşpeşe yaşanıyor.
Daha önce de
yazdık. Türkiye’nin Libya’ya asker göndermesini perde arkasından teşvik eden
ABD idi. Şimdi de ABD’nin Libya’ya asker göndermesi söz konusu.
Bingazi’de
büyükelçisi öldürülen ABD’nin Libya travması var ama Amerikan çıkarları söz
konusu olduğunda Libya’ya asker göndermekten, üs kurmaktan çekinmeyecektir.
Nitekim
Libya’dan diğer ülkelerin ülkeye müdahale etmemesi için ABD’nin Libya’ya üs
kurması teklifinde bulundukları açıklaması geldi.
Son haftaların
sıcak gündemi İdlib bahanesiyle başlayan Türk-Amerikan ortaklığı, Suriye’den
sonra Libya’da da yeniden derinleşiyor.
Hem de öyle
derinleşiyor ki, ABD’nin PKK’ya 50 bin TIR silah verdiği 2-3 aydır hiç
seslendirilmiyor.
Suriye
politikasını Erdoğan’ın Esad ile barışmayacağı varsayımına dayandıran ABD,
şimdi de Türkiye’nin İdlib’te Suriye ordusunun ilerlemesini durdurmasını
gerekirse savaşmasını istiyor.
Bu hem de
öyle bir istek ki Türkiye’nin İdlib’teki gözlem noktalarını tahliye etmemesini
isteyenin de ABD olduğu izlenimi var bende.
Bu fotoğraf ABD’nin
Türkiye’ye ortak değil taşeron muamelesi yaptığına işaret ediyor.
Eleştirel
düşünüp bunun böyle olabileceğini Cumhurbaşkanına söyleyebilecek birileri var
mı yakın çevresinden acaba?
İdlip’teki
bu pozisyonun ve Libya’da Rusya’nın oradaki savaşı en üst seviyede yönettiğini
söylemenin Türkiye’nin Suriye yanında Rusya ile de savaşa girilebileceği
anlamına geldiğini birileri veya ilgili kurumlar Cumhurbaşkanına rapor
edebilmiş midir?
Tam bu ortamda birkaç
“tane” şehit söyleminin Türk Milletini ve şehitleri incittiği
Cumhurbaşkanına söylenebilmiştir?
Sözde Suriye’de
kendi topraklarını korumak ve kurtarmak için oluşturulan silahlı grupların
“Libya’da ne işi var?” diye sorulup, hiçbir ülkenin yetkililerinin
Libya’daki resmi askeri varlıklarını veya getirttikleri silahlı grupların
Libya’daki varlığını kabul etmedikleri gibi dile de getirmediklerini, çünkü
bunun uluslararası alanda bir suç olarak görülme tehlikesinin olduğu
Cumhurbaşkanına hatırlatılabilmiş midir?
Bu ortamda ilerleme
ivmesi yakalamış Suriye ordusu operasyonlarını Rus destekli olarak aralıksız
sürdürüyor. Bu yazı hazırlanırken bile ciddi bombalama haberleri geliyordu.
Yeni şehitlerimiz olabileceğinden endişe ediliyordu.
Bu
bombalamalar Astana ve Soçi mutabakatlarının çoktan çöktüğünün kanıtı. Rusya, Türkiye’nin gözlem noktalarına destek ve alan
hakimiyetini sağlamak maksadıyla yaptığını söylediği yeni destek
konvoylarını İdlib’deki silahlı/terörist gruplara destek olarak görüyor. Ve
bu desteği kesmek için konvoy rotalarını ve bazen çok yakınlarını Suriye ile
birlikte bombalıyor. Keskin bir duruş gösteriyor.
Böyle giderse bir
iki gün içinde M4 güneyinde kalan 10 numaralı Türk gözlem noktası ve son
yığınaklarla birlikte kurulan birkaç geçici Türk kontrol noktası da Suriye ordusunun
kuşatmasına girecek. Hatta kuzeyde Afrin-İdlib sınır hattının kontrolü de
Suriye ordusuna geçebilir. Oradaki 1 ve 2 nolu gözlem noktalarımızda
kuşatılabilir.
Buna karşılık
Erdoğan’ın Şubat sonuna kadar süre eğer rejim geri çekilmezse operasyon başlatırız
sözünü yerine getiremediği görülüyor. Eleştirel düşünce hakim olsaydı,
sahadaki durum iyi analiz edilip tarafların imkan ve kabiliyetleri iyi
değerlendirilseydi, Rusya’nın Suriye’nin yanında durmayacağı gibi yanlış bir
kanıya sahip olunmasaydı Erdoğan Suriye ordusuna Suriye toprağında karşı bir
harekat başlatmaktan söz eder miydi?
Sanki olup
bitenler başka ülkelerde yaşanıyormuş gibi hiç ders almadan şimdi de İdlib’teki
savaş durumu nedeniyle Möntrö’nün devreye sokulacağı, Türk boğazlarının Rus
askeri geçişlerine kapatılacağına ilişkin sızdırmalar yapılıyor. Aklınca
Rusya’ya geri adım attırılması hesaplanıyor.
Sizce Montrö
kartı Rusya’ya geri adım mı attırır yoksa daha da hırçınlaştırır mı?
Sizce Montrö
kartını hatırlatan kimdir? Esad ile görüşme, İdlib’te Suriye ordusunun zafer
kazanmasını engelle, gerekirse savaş diyen ABD olmasın?
Rusya, Adana
Mutabakatını hatırlatmıştı. ABD de Montrö Sözleşmesini hatırlatarak Rusya’ya
nazire mi yapıyor yoksa başka bir şey mi?
Biri Suriye’de
Suriye ile barışa ve işbirliğine yönlendirirken diğeri Suriye ve Rusya ile
savaşa yönlendirmiyor mu?
Montrö kartı
sızdırması Rusya’nın İdlib’te Türk birliklerini de hedef alan bombalamalarının
yoğunlaşmasını tetiklemiş olabilir mi?
Eleştirel
düşünce hakim olsaydı Rusya’ya karşı Montrö kartı Türkiye’nin muhtemel İdlib
yol haritasında yer alır mıydı? Umarım sadece dedikodudur ve seçeneklerde
yoktur.