Agadez
Osmanlı
bakiyesi deyince aklımıza hep Ortadoğu ve Balkanlar gelir. Halbuki Osmanlı çok
geniş topraklara hükmetmiş ve uzun yıllar boyunca İslam Dünyası’nın siyasal
önderi olarak algılanmıştır. Osmanlı, doğrudan hakimiyet kurduğu topraklar
dışında, temsil ettiği dini ve sosyo-kültürel değerler üzerinden etkilediği
toplumlar/devletler eliyle de değerlendirilmelidir. Bu çerçevede ele
alındığında Güneydoğu Asya’daki Müslüman toplumların özellikle 16. ve 17.
yüzyıllar içerisinde Osmanlı’nın desteğini alabilmek için ciddi bir uğraş
verdiğini biliyoruz. Ne var ki, Osmanlı’nın dolaylı etkinliği yalnızca
Güneydoğu Asya’daki Müslüman toplumlar özelinde sınırlı kalmamıştır. “Kara
Afrika” olarak adlandırılan dünyanın siyasal temsilcilerinden biri olan
Nijer’deki Agadez Bölgesi bu çerçevede ele alınabilecek önemli bir örnek olarak
görülebilir.
Osmanlı’nın
Afrika’nın kuzeyinde ve doğusundaki etkinliği bilinen bir gerçektir. Ne var ki,
kıtanın batısındaki görünürlüğü hemen hiçbir dönemde sorgulanmamıştır. Esasında
bu noktada kanıt oluşturabilecek çok fazla örnek de söz konusu değildir.
Afrika’nın toprak bakımından en büyük ülkelerinden biri olan, topraklarının çok
büyük bir bölümü çöllerden oluşan ve okyanusa kıyısı olmayan bir ülke olarak
bilinen Nijer, Cezayir ve Libya’ya olan komşuluğu sayesinde Osmanlı’nın
yarattığı kültürel çekim merkezine dahil olmuştur. Sömürgecilik çağında Fransız
kontrol bölgesi içerisine dahil olmuş olan Nijer, halkının çok büyük bir bölümü
(bugün itibarıyla %94’ü) Müslüman olmasıyla diğer Fransız sömürgelerinden
ayrılmaktadır. 3 Ağustos 1960’da Fransa’dan bağımsızlığını ilan eden ve resmi
dil olarak da, diğer eski Fransız sömürgeleri gibi, Fransızca’yı seçen Nijer,
kısa bağımsızlık dönemi içerisinde süreklilik arz eden bir siyasal karmaşaya
eklemlenmiştir. Ülke, askeri darbeler ve bu darbeler sonrası kurgulanmaya
çalışılan başarısız “tek adam” yönetimlerine tanıklık etmiştir. Afrika’nın ve
dünyanın en fakir ülkelerinden biri olan Nijer’de (kişi başına düşen milli
gelir 400 dolar) 1993 yılından bu yana “parlamenter demokrasi” uygulanmaya
çalışılmaktadır. Ne var ki, 1993’ten bu yana geçen 20 yıllık dönemde dahi 3
askeri darbe yaşanmıştır.
Eski
bir Fransız sömürgesi olarak Fransa ile yakın bağlara sahip olmasına karşın,
Müslüman kimliğini fazla ön planda tutuyor oluşu ve nispeten önemsiz
sayılabilecek bir coğrafyada bulunmasından ötürü, Nijer’deki Fransız etkinliği
komşu ülke Mali kadar etkin değildir. Nijer, komşusu Nijerya’nın aksine sahip
olduğu doğal kaynakların işlenmesi ve dünya piyasasına sunulabilmesi noktasında
payına düşeni alabilmiş değildir. Halbuki Nijer, özellikle petrol rezervleri
ile altın, uranyum, toryum, fosfat ve demir madenleri konusunda çok zengindir.
Ülkedeki siyasal istikrarsızlık ve ülke topraklarının çok büyük bir bölümünün
çöllerden oluşuyor oluşu, sahip olunan rezervlerin işlenmesi noktasında
Nijer’in yeterli gelişimi gösterememesine neden olmuştur. 16 milyonu biraz aşan
bir nüfusa sahip olan Nijer’de yurtdışına göç çok önemli bir sosyal
gerçekliktir. Başta Fransa olmak üzere AB üyeleri ve komşu ülke Nijerya,
Nijerlilerin göç ettiği en önemli merkezlerdir.
Son
dönemde Türkiye’nin Nijer’deki görünürlüğünün artmakta olduğunu gözlemliyoruz.
“Afrika Açılımı” çerçevesinde kıtadaki Müslüman ağırlıklı ülkeleri stratejik
etkinlik çerçevesi içerisine yerleştiren Türkiye, nüfusunun %94’ü Müslüman olan
ve Osmanlı geçmişi nedeniyle Türkiye’yi biraz olsun tanıyan Nijer’i de açılım
noktalarından biri olarak görmüştür. Öyle ki, Ocak 2012’de Nijer’in başkenti
Niamey’de Türk büyükelçiliği açılmıştır. Türk büyükelçiliğinin açılmasına
paralel olarak, Türkiye, Nijer’deki altyapı eksikliklerinin giderilebilmesi ve
özellikle Nijerlilerin eğitim eksikliğinin giderilebilmesi hususunda projeler
ortaya koymaya başlamıştır. Sağlık, eğitim, ulaştırma ve enerji gibi konularda
özellikle başkent Niamey ve çevresinde çeşitli projeler uygulamaya başlayan
Türkiye, eğitim programları çerçevesinde yetiştireceği Nijerlilerin bu
projelerde önemli rol oynayabileceğine inanmaktadır. Zaten Türk büyükelçiliği
açılmadan önce de Türk işadamları ve özellikle Nijer’deki Türk okulları
Türkiye’nin ülkedeki görünürlüğünü ve etkinliğini arttıran adımlar atmıştır.
Geçtiğimiz yıl Nijer’in Türkiye’ye olan ihracatı 78 milyon dolar olarak
gerçekleşirken, Türkiye de bu fakir ülkeye 38,9 milyon dolarlık ihracat
gerçekleştirmiştir. Türkiye’nin açtığı büyükelçilik ve geliştirilen siyasal ilişkiler,
ticaret ve eğitim odaklı süren iletişimin daha kapsamlı bir hal alabilmesini ve
Türkiye’nin Nijer’den başlayarak Batı Afrika’da kaydadeğer bir bölgesel aktör
olabilmesini hedeflemektedir.
Nijer’in
Türkiye’ye bakışını olumlu yönde etkileyen en önemli faktörlerden biri de
Agadez Bölgesi’dir. Ülkenin orta kesiminde yer alan Agadez Bölgesi, Nijer’in
Osmanlı ile olan bağlarını betimleyen en ilginç örnektir. Anlatılana göre, 14.
yüzyılın sonlarında, Nijer’de yaşayan Tuareg kabileleri arasında anlaşmazlık çıkınca,
kalabalık bir Tuareg heyeti Osmanlı’yı ziyaret etmiş ve Müslümanlık ortak
paydasında birleştikleri Osmanlı padişahı Yıldırım Bayezid’den anlaşmazlığı
giderebilmek için yardım istemişlerdir. Yıldırım Bayezid ise, sorunu çözebilmek
ve bölgedeki Osmanlı-Türk tanınırlığını arttırabilmek için, siyahi
cariyelerinden olan Yunus isimli oğlunu Fizan Çölü’nün güneyinde yer alan
(bugünkü Nijer toprakları) Agadez Bölgesi’ne sultan olarak tayin etmiştir.
Bayezid’in oğlu Yunus ve beraberindeki maiyeti Agadez’e gelerek problemi çözmüş
ve bölgeye yerleşmiştir. Yunus’un yerleştiği Agadez Bölgesi’ndeki kasabaya da
İstanbul’dan esinlenilerek “Istanbulewa” (İstanbul’dan gelen manasına
gelmektedir) adı verilmiştir. Yunus’un ölümünün ardından ise Agadez
bölgesindeki yönetim babadan oğula aktarılmış ve böylece Osmanlı soyu bugüne
kadar gelmiştir. Öyle ki, Agadez Bölgesi’nde bugün hala her Cuma günü Osmanlı
padişahları adına hutbe okutulmaktadır. Osmanlı sancağı da halen bölgede
dalgalanmaktadır. Kadılık makamı ise çok önemli bir yönetimsel/hukuki pozisyon
olarak bölgede aktif durumdadır. Bugünkü Agadez Sultanı Ibrahim Oumarou’dur.
Nijer Devlet Başkanı Mahamadou Issoufou ve Nijer’in Türkiye büyükelçisi de
Agadez’in merkezi olan Istanbulewa kasabasından olduklarını ifade etmektedirler.
Hatta Istanbulewa’lı ve Agadez’li olmak Nijer’de ve komşu ülkelerde oldukça
olumlu yansımaları olan bir aidiyet/kimlik olarak görülmektedir.
Agadez
Bölgesi’ne ilişkin olarak anlatılan bu rivayetin doğru olup olmadığı tabii ki
tartışmalıdır. Zira Yıldırım Bayezid’in siyahi bir cariyeden Yunus isimli bir
oğlu olup olmadığı bilinmediği gibi, Yıldırım Bayezid döneminde Osmanlı’nın
Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da herhangi bir etkinliği de bulunmuyordu. Yani
Agadez’deki Tuareg kabilelerinin Osmanlı’yı bilmesi/tanıması çok düşük bir
olasılıktır. Hatta Agadez’in merkezi olarak adlandırılan Istanbulewa’ya ismini
veren İstanbul şehri de Yıldırım Bayezid’in ölümünden (8 Mart 1403) 50 yıl
sonra fethedilip Osmanlı’ya bağlanacaktır. Bu bağlamda Nijer’de çok önemli bir
statü göstergesi olan ve Osmanlı aidiyeti üzerinden Türkiye’nin bu ülkedeki
görünümünü olumlayan Agadez konusunun gerçek mi yoksa efsane mi olup olmadığı
bilinmemektedir. Bu konuda çok ciddi bir arşiv çalışması yapılması da
zorunludur. Ne var ki, Türkiye’ye bu denli yakınlık kuran ve hem Osmanlı hem de
İslam gibi kimliğe dair iki önemli bağlantı noktasına vurgu yapılabilecek Nijer
ile ilişkilerin geliştirilmesi, Türkiye’nin Afrika açılımına katkı yapacağı
gibi, gerek Nijer’in refah seviyesinin yükseltilebilmesi, gerekse de bu
ülkedeki yeraltı kaynaklarının işlenerek Türkiye’ye katkı sağlanabilmesi
noktasında önemli bir adım olacaktır.
Dr.
Göktürk TÜYSÜZOĞLU
Giresun
Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü
Afrika’da
Bir Osmanlı Bakiyesi: Agadez yazısı ilk önce TUİÇ Akademi üzerinde ortaya çıktı.