ÜLKELER BAZINDA ANALİZLER & HABERLER & BİLGİLER /// ÜLKELER DOSYASI

ERMENİSTAN DOSYASI /// SADIK RIDVAN KARLUK : Kurttan Post Ermenistan’dan Dost Olmaz

SADIK
RIDVAN KARLUK : Kurttan Post Ermenistan’dan Dost Olmaz


Ermeni
asıllı Amerikalı  mühendis  Gourgen Yanikian, ABD’nin California eyaletinde 27 Ocak 1973
tarihinde Türkiye’nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar ile
Konsolos Bahadır
Demir
’i otel odasında beklemiş, silahlı saldırı sonrasında
Baydar ve Demir şehit edilmişti. ABD’de ömür boyu hapis cezasına çarptırılan
Yanikian, cezaevinde geçirdiği 10 yılın ardından yaş haddi ve sağlık sorunları
 sebebiyle  Ocak 1984’te şartlı tahliye ile serbest bırakılmıştı.
Yanikian’ın saldırısı,  ASALA Ermeni terör örgütünün kuruluşunu
hızlandırmıştır.


Dışişleri
Bakanlığı bu nakli şiddetle kınamıştır:  “27 Ocak 1973 tarihinde Los
Angeles Başkonsolosumuz Mehmet Baydar ile Muavin Konsolosumuz Bahadır Demir’i
şehit eden Ermeni terörist Gurgen Yanikian’ın Los Angeles’ta bulunan
cenazesinin kalıntılarının
5 Mayıs 2019 tarihinde
Erivan’daki Askerî Mezarlığa törenle gömülmesini şiddetle kınıyoruz. Azılı bir
teröristi kahraman olarak yüceltmeye yeltenen bu eylem, terörizmi teşvik suçu
teşkil etmektedir ve asla kabul edilemez. Devletine sadakatle hizmet ederken
şehit düşen tüm görevlilerimizi ve aile bireylerini bu vesileyle bir kez daha
saygı ve rahmetle anıyoruz.”







Maalesef Türk kamuoyunda  konu birkaç gazetede küçük haber olmuş,
rahmetlinin eşi ve  AVİM dışında hiçbir sivil  toplum kuruluşu bu
nakle tepki göstermemiştir. Bu durum  Türkiye  Cumhuriyeti ve Türk
Milleti için hüzün vericidir, üzülmemek mümkün değil. İngilizce yayın yapan
Ermeni medyası bu konuyu abartarak vermiştir.  Bunlardan  Türkçe
dahil 6 dilde yayın yapan bir siteden  bir örnek vermek istiyorum.


GOVERNMENT


“The delegation consisted of number of ministers,
headed by Prime Minister Garnik Sarkissian, accompanied by brotherly emotions
of President Armenak Abrahamyan. On 5 May, 2019, the official delegation of the
Republic of Western Armenian
took part in the burial ceremony
of  sacred relics of the spiritual father of the Liberation Struggle of Western
Armenia
Gourgen Yanikian at Yerablur military pantheon. The delegation
consisted of number of ministers, headed by Prime Minister Garnik Sarkissian,
accompanied by brotherly emotions of President Armenak Abrahamyan. As Prime
Minister Sarkisian emphasized during the press conference,
Gurgen
Yanikyan
from Karin is a symbol of all Armenians of Western
Armenia. With his voluntary decision, he once again reminded the world that the
violation of the rights of Armenian nation and especially of Western Armenia

and the
patience of Armenians towards denialism are not infinite.
This is the
message of Gourgen Yanikian’s heroism
, about which
Prime Minister Sarkissian talked about  towards thousands of people
gathered in Yerablur. ‘Dying for the nation is not only self-sacrifice; a
person dies for the ongoing and continuing liberation struggle.If all these
Armenian sons gathered here today, are sincere
in their
feelings, each of them must be part of the liberation struggle launched by
Gourgen Yanikian’
. Prime Minister Garnik Sarkisian pronounced these words with
anger and anxiety because none of the speakers mentioned Western Armenia, for
which was the heroic step of Gourgen Yanikian. Everyone praised the human
qualities of the hero and forgot his main mission –
to liberate Western
Armenia.
Today, in the Armenian political field, only the state structures
of
Western Armenia practically continue the struggle for the complete
liberation of Western Armenia.”


Yukarıdaki
paragrafta Batı
Ermenistan
  ( Western Armenia) sekiz defa geçmektedir.
Oysa Batı Ermenistan Lozan Anlaşması ile tarih olmuştur. Şu tespit çok
önemlidir: “Bugün,
Ermeniler Batı Ermenistan’ın  kurtuluşu için mücadeleyi sürdürüyor.”
Bu,
Türkiye’nin toprak bütünlüğüne saldırıdır. En yüksek seviyede Ermenistan
protesto edilmeliydi ama edilmedi. (https://hyetert.org/2019/05/06/the-relics-of-the-asalas-hero-gourgen-yanikian-were-reburied-in-yerablur-military-pantheon/)







Türkiye’den yeterli ölçüde teki gelmeyince  şehit diplomat  rahmetli
Baydur’un eşi emekli Büyükelçi Melek Sina Baydur, Ermenistan Cumhurbaşkanına bir
mektup göndermiştir: Mektubun Türkçesi ve İngilizce özeti aşağıdadır:


 “OPEN LETTER TO THE PRESIDENT OF ARMENIA – 27.05.2019


BLOG NO : 2019 / 33


MELEK SINA BAYDUR


Sayın Cumhurbaşkanı,


Basın aracılığıyla öğrenmiş olduğum bir haber
nedeniyle duyduğum şaşkınlık, üzüntü ve tepkimi dikkatinize sunmamın gerekli
olduğunu düşünerek bu mektubu kaleme alıyorum. 27 Ocak 1973 tarihinde ABD’nin
Santa Barbara kasabasında Gourgen Yanikian adlı bir ABD vatandaşı Türkiye
Cumhuriyeti’nin Los Angeles Başkonsolosu Sayın Mehmet Baydar ile eşim olan
Konsolos Bahadır Demir’i önceden hazırladığı bir plan çerçevesinde hunharca
öldürmüştür. Olayla ilgili olarak Santa Barbara Mahkemesinde görülen davada
Yanikian adlı cani suçunu kabul etmiş ve ömür boyu hapse mahkûm olmuştur. Bu
olay ve mahkeme süreci hakkında bilgi sahibi olduğunuzu sanırım. Beni
şaşkınlığa düşüren, üzen ve bu açık mektubu kaleme almama yol açan olay bu
şahsın mezarının ülkeniz Başkenti’ne taşınarak askeri mezarlığa törenle
defnedilmesidir. Benim bildiğim askeri mezarlıklar ülkesini savunmak amacıyla
hayatlarını kaybeden kahramanlara ayrılmış alanlardır. Savunmasız, barışçı,
masum iki diplomatı yalan söyleyerek bir cinayet mahalline çeken ve onları
önceden hazırladığı tabancalarla vuran ve bununla da yetinmeyip yerde can çekişen
iki insanı başlarının ortasına dayadığı tabancasıyla birer kez daha vuran kişi
nasıl kahraman sayılabilir? Ayrıca mahkemede amacının başkalarına örnek olmak
olduğunu beyan eden bu şahsı davanın savcısı siyasi terörist olarak
vasıflandırmıştır. Böyle hasta ruhlu cani bir kişiye kahraman muamelesi
yapmanın arka plandaki nedenleri arasında iç veya dış politika öncelikleri
olduğu gayet açıktır. Bu eylemin çağın belası olan terörizmi teşvik edici
olduğu düşünülmüyor mu?


Sayın Cumhurbaşkanı,


Ben emekli bir Büyükelçiyim. İç politika benim
bildiğim bir alan değildir. Ama dış politika konusunda başarılı bir temsilcinin
ülkeler arasında mevcut sorunlara barışçı çözüm bulunması veya ileride muhtemel
olabilecek anlaşmazlıklara önalınması amacıyla gerek resmi makamlar nezdinde
gerek topluma yönelik çaba göstermesinin gereğini ve önemini çok iyi bilirim.
Bir cani ile ilgili olarak gerçekleştirilen bu eylemin iki komşu ülke arasında
nasıl barışa hizmet eden bir yansıması olabilir ki? Amaç dostluk ilişkileri
yaratmak ve pekiştirmek değilse geriye sadece rencide olmuş insanlar kalır ve
bunların başında da aileler gelir. Bu nedenle de ailelerin özür beklemeye
hakları doğar.


Saygılarımla,


MELEK  SİNA BAYDUR


27 May 2019 OPEN LETTER TO THE PRESIDENT OF ARMENIA*


“Esteemed Mr. President,


I am writing this letter feeling compelled to bring
to your attention my confusion, distress,  and reaction to a news report
that I have come across via the press. In January 1973, in the town of Santa
Barbara in the US, a US citizen named Gourgen Yanikian brutally murdered the
Republic of Turkeys Consul General of Los Angeles Mr. Mehmet Baydar and my
husband Consul Bahadır Demir as part of a premeditated plan. In the lawsuit
seen at the Santa Barbara Court regarding the murder, the felon named Yanikian
pleaded guilty and was sentenced to life imprisonment. I assume that you are
informed about this incident and the judicial process. What has confused,
upset, and led me to write this open letter is that this persons remains have
been moved from the US to your countrys capital and re-buried with a ceremony
in a military cemetery. As far as I know, military cemeteries are areas that
are reserved for heroes who have lost their lives in defense of their country.
How can a person who lured in two defenseless, peaceful, and innocent diplomats
into a murder scene through deceit, shot them with the pistols he had
previously prepared, and on top of that, shot once again both diplomats
suffering on the floor in their foreheads, be considered a Blog No: 33 28.05.2019


 27.05.2019 Melek Sina BAYDUR Ambassador (Ret.)


Cumhurbaşkanı
sayın  Erdoğan’ın  23 Nisan 2014 tarihinde  Ermenilere yönelik
 mesajı, bir iyi niyetin göstergesi olmasına rağmen karşı taraftan hiçbir
olumlu karşılık bulmamıştır: “…20’inci yüzyılın başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden
Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi
iletiyoruz. Osmanlı İmparatorluğu vatandaşı herkes gibi Ermenilerin de o
dönemde yaşadıkları acıların hatıralarını anmalarını anlamak ve paylaşmak bir
insanlık vazifesidir.”


Erdoğan bu
açıklamasıyla Türkiye tarihinde resmi ağızdan ilk  defa  1915
olaylarına ilişkin Ermenilere taziye mesajı iletilmiştir. Fakat karşı
taraf  mesajın içeriğini anlayacak durumda değildir. Öyle
olsaydı bir adi katil için   tören yapılmazdı.







Birinci Dünya Savaşı sırasında Ermenilerin önemli bir kısmı düşman
kuvvetlerinin yanında Türklere karşı savaşmıştır. Cephe gerisinde de komitacı
Ermeniler kadın, çocuk, yaşlı ayrımı yapmaksızın katliamlara girişmişler, yüz
binlerce Müslümanın hayatına kastederek Doğu Anadolu’yu bir harabe haline
çevirmişlerdir. Devletin bunları durdurmak için aldığı önlemler istismar
edilmiş ve Batılı ülkelerin vaatleriyle Ermeniler, yaşadıkları ülkeyi
parçalamaya çalışmışlardır.


Tarihte kalan
tehciri soykırıma dönüştürme çabalarının altında Sevr (Sevres)
Anlaşması
’ndaki büyük Ermenistan hayali yatar. Tıpkı 25
Eylül’de Barzani’nin referandum yaparak kurmak istediği büyük Kürdistan gibi.
Sevr Anlaşması, günümüzde en az Lozan Anlaşması kadar önemlidir. Çünkü
Anlaşma’da Kürdistan’ın ve  Batı Ermenistan’ın kurulmasına ilişkin
hükümler vardır
. Sevr Anlaşması’nın 88-93’ncü maddeleri
Ermenistan ile ilgilidir.


Anlaşma’da Kars,
Erzurum dahil ülkenin Doğusu tümüyle Bağımsız Ermeni Cumhuriyeti adıyla
Ermenilere verilmiştir. Paris Barış Konferansı sürecinde Ermenistan’ın
sınırları konusu ABD Başkanı Woodrow Wilson’un hakemliğine bırakılmıştır.
Wilson, General James G. Harbord başkanlığındaki bir Amerikan heyetini
incelemelerde bulunmak üzere 1919 sonbaharında Türkiye’ye göndermiştir. 1919
Eylül ve Ekim aylarında Türkiye’de incelemeler yapan Harbord, vardığı sonuçları
bir raporla ABD Kongresi’ne sunmuştur.







Rapor’da; Türkler ile Ermenilerin barış içinde yüzyıllarca yan yana
yaşadıkları, tehcir sırasında Türklerin de Ermeniler kadar acı çektikleri,
Ermenilerin Türkiye’de hiçbir zaman çoğunlukta olmadıkları ve olaylara ilişkin
acıklı ve korkunç iddiaların yanlış olduğu tespit edilmiştir. ABD Kongresi
rapor üzerine 1920 Nisan ayında Ermenistan’a mandater olunmasını reddetmiştir.
Fakat Başkan
Wilson 22 Kasım 1920’de Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis illerini Ermenistan’a
vermiştir.


Batı Ermenistan da, tıpkı Kürdistan gibi   Lozan
Anlaşması ile tarih olmuştur.
Sevr Anlaşması, Atatürk’ün ifadesiyle Türk
Milleti’ne kurulan büyük suikasttır. Lozan Anlaşması ile Kürdistan ve Büyük
Ermenistan hayali bitmiştir. Anlaşma, Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusudur. Tapu
delme hareketine Ermeni diasporasına çok yakın olan bazı Türk akademisyenlerin
katkıda bulunması üzücüdür. Tüm bu çabalara rağmen Türkiye Cumhuriyeti, Lozan
Anlaşması ile garanti altına alınan tapuyu deldirmeyecek güçtedir ama
Türkiye’ye yönelik sistematik saldırılara mutlaka organize bir şekilde cevap
verilmelidir.


Wilson 22 Kasım
1920’
de  Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis illerini Ermenistan’a
vermiştir. Günümüzde yukarıdaki İngilizce metinde yer alan “Batı
Ermenistan”
bu illeri kapsamaktadır.







Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül‘ün 6 Eylül 2008
tarihinde futbol maçı izlemek için Erivan’a yaptığı ziyaretin ardından atılan
adımlar Türkiye-Ermenistan arasında başlayan yakınlaşma süreci  karşılıklı
olmadığı için sonuç vermemiştir. Zaten vermesi de beklenmemeliydi. Çünkü;


Kurttan post,  Ermenistan’dan  dost olmaz ama
Türkiye’de  sözde Ermeni soykırımı olduğuna inanlar da   vardır
. Bu konuda
Avrupa Akademisi ve Lepsiushaus Potsdam Üniversitesi  Berlin’de Ermeni
Soykırımı İçin Avrupa Yaklaşımları
(Past in the Present
European Approaches to the Armenian Genocide) konulu bir Çalıştay düzelemiştir.
Çalıştay’dan haberdar olunca, biri İngilizce olan (https://www.academia.edu/31604811/ARMENIAN_DEPORTATION_IS_NOT_A_GENOCIDE?auto=download)
iki çalışmamı göndererek görüşlerimi açıkladım, bu konuda objektif olmalarını
sağlamak istedim ama kabul edilmedim.


Oysa bir
katılımcı çok dikkatimi çekmiştir. Koç Üniversitesi öğretim üyesi Zeynep
Türkyılmaz
, Kaliforniya Üniversitesi’nde (University of
California at Los Angeles-UCLA) eğitim almış, 2009’da doktorasını
vermiştir.  Oysa UCLA, Atatürk’ü ayaklarının altında bir kız çocuğu
cesediyle poz vermiş olarak gösteren ve üzerine “İnkarın Yüzü” (Face
of Denial) yazan dokümanı montajlayarak yayınlayan üniversitedir.







Katılımcı  akademisyenlerin akademik özgürlük adı altında Türk milletini
karalamaya hakları yoktur. Mahkeme kararı olmadan yapılmayan bir sözde soykırım
için Türk milleti suçlanamaz. Suçlayanlar, Ohannes Kaçaznuni’nin 
“Taşnak
Partisi’nin Yapacağı Birşey Yok”
(Kaynak Yayınları, 2005) 
kitabını okusalardı, Ermeni muhibi olmazlardı.


AİHM’nin Perinçek
Kararı’nı   yok sayarak  Alman Federal Parlamentosu’nun 2
Haziran  2016’
da “1915 soykırımdır” kararı alması, AİHM kararlarını
tanımamak demektir. Almanya, Türkiye’nin itirazlarına rağmen kararından geri
adım atmamış, bu konuda  karar alan 27’nci ülke olmuştur.
(http://www.mfa.am/en/recognition)


Karar, Almanya
Federal Parlamentosu’ndaki  630 milletvekilinden 165’nin oyu ile kabul
edilmiştir. Kararın  alınmasından 10 ay sonra İstanbul’un kardeş 
kenti olan ve 100 bin Türkün yaşadığı Köln Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 14
Mart 2017’de Lehmbacher Weg Mezarlığı’na  Ermeni  soykırım anıtı
dikilmesine  izin vermesi  unutulmamalıdır.


Buna rağmen azda
olsa hukuka saygılı parlamentolar da vardır. Belçika Parlamentosu’nun Rwanda ve
Srebrenica Soykırımları Yasası’nda sözde Ermeni  soykırımı yoktur. Belçika
Ceza Yasası’nda yapılan  değişiklik önemlidir. Belçika, AB Konseyi’nin Çerçeve
Kararı’na uymuştur. Belçika Parlamentosu  yasa değişikliğini Çerçeve
Kararı’nın AB üyesi ülkelere sunduğu alternatiflerden birini seçerek yapmıştır.


Bu konuda emekli
 Büyükelçi Pulat Tacer’in  AVİM dergisinde yayınlanmış
iki  makalesi vardır.  115’nci  madde, inkarı cezalandırmayı
gerektiren soykırım suçlarının  uluslararası  yetkili bir mahkeme
kararına dayandırmaktadır. (http://www.lachambre.be/FLWB/PDF/54/3515/54K3515010.pdf,
s.57). Komisyonundaki görüşmeler, Adalet Bakanı’nın ikna edici açıklamaları
üzerine değişiklik önergeleri reddedilmiş, (http://www.lachambre.be/doc/FLWB/pdf/54/3515/54K3515014.pdf).
Yasa 25 Nisan 2019’da Genel Kurulda oylanarak kabul edilmiştir. (http://www.lachambre.be/kvvcr/showpage.cfm?section=/flwb&language=fr&cfm=/site/wwwcfm/flwb/flwbn.cfm?legislat=54&dossierID=3515
)







“Her kim, Ceza Kanununun 444 maddesinde yazılı koşullarda Ceza Kanunun 136/4
maddesinde öngörülen suç teşkil ettikleri bir uluslararası mahkeme tarafından
verilen kesinleşmiş bir kararla tespit edilmiş bulunan bir soykırımı suçuna
veya insanlığa karşı suça veya savaş suçuna tekabül eden eylemleri inkar
ederse, kabaca küçümserse veya haklı görürse ya da onaylarsa ve bu davranışının
 koruma altında bulunan ölçütlerden biri nedeniyle veya dinsel nedenle
Avrupa Birliği Konseyinin, Ceza Kanunu yoluyla 5. maddede öngörülen alanların
dışında bile olsa- ırkçılık v e yabancı düşmanlığının belirli bazı biçimleri ve
belirtileri ile mücadeleye ilişkin 28 kasım 2008 tarihli Çerçeve Kararının
Madde-1, fıkra- 3 bağlamında bir kişiye veya bir gruba, bir topluma veya bu
toplumun üyelerine karşı ayrımcılığa nefrete, şiddet uygulamasına sebebiyet
vereceğini bilirse veya bilmesi gerekirse cezalandırılır.”


Metnin
Fransızcasını emekli Büyükelçi Pulat Tacer  açıklamıştır. “CHAPITRE
12. – Modification de la loi du 30 juillet 19815 tendant à réprimer certains
actes inspirés par le racisme ou la xénophobie Art. 115. L’article 20 de la loi
du 30 juillet 19815 tendant à réprimer certains actes inspirés par le racisme
ou la xénophobie, inséré par la loi du 10 mai 2007, est complété par le 5°
rédigé comme suit : “5° Quiconque, dans l’une des circonstances indiquées à
l’article 444 du Code pénal, nie, minimise grossièrement, cherche à justifier
ou approuve des faits correspondant à un crime de génocide, à un crime contre
l’humanité ou à un crime de guerre tel que visé à l’article 136quater du Code
pénal, établis comme tels par une décision définitive rendue par une
juridiction internationale, sachant ou devant savoir que ce comportement risque
d’exposer soit une personne, soit un groupe, une communauté ou leurs membres, à
la discrimination, à la haine ou à la violence, en raison de l’un des critères
protégés ou de la religion, au sens de l’article 1er, § 3, de la décision-cadre
du Conseil de l’Union européenne du 28 novembre 2008 sur la lutte contre
certaines formes et manifestations de racisme et de xénophobie au moyen du
droit pénal, et ce, même en dehors des domaines visés à l’article 5.”.


Büyükelçi Tacer, “Belçika
Parlamentosu’nun 24-25 Nisan 2019 tarihinde almış olduğu Rwanda ve
Srebrenica’ya ilişkin  soykırımının inkarının cezalandırılmasına ilişkin
olarak çıkardığı Yasa’nın sözde Ermeni soykırımı savlarını içermemesi,
Türk tezleri
açısından olumlu ve önemli bir gelişmedir
,
savlarımızın bundan sonraki savunulmasında  bu yasa içeriğinin doğrudan ve
dolaylı anlamlarının ileri sürülebileceğini düşünüyorum”

görüşündedir. Ben de aynen katılıyorum.


Perinçek
Kararı’na ve Pulat Tacer’in tespitlerine rağmen  sözde Ermeni soykırımını
kabul eden  Avrupa ülkelerinin  parlamentolarının  
soykırım kararlarının geri alınması sağlanmadığı sürece, diğer ülkelerin 
de Ermeni diasporasının etkisiyle Türkiye aleyhine kararlar almaya ve
girişimlerde bulunmaya devam etmeleri  kaçınılmazdır. Ermenistan bir dost
ülke değildir. Taziye yayınlamakla  ilişkilerin düzeleceği sanılmamalı,
izlenen politikalarda zikziklar olmamalı, Hocalı Soykrımı da
unutulmamalıdır.