MİLLİ SORUNLAR DOSYASI (Ege Adaları, Boğazlar, Kıbrıs, Darbeler, Doğu Türkistan, PONTUS – RUM Faaliyetleri)

KIBRIS DOSYASI /// ALİ ŞAHİN : Milli Davamız Kıbrıs

ALİ ŞAHİN : Milli Davamız Kıbrıs



KAYNAK
: https://siyahcizgi.wordpress.com/2016/06/28/milli-davamiz-kibris/


Sözün
neresinden başlasam bilemiyorum. Son zamanlarda herkesin gözü kulağı
Ortadoğu’da özellikle Suriye topraklarında bulunmaktadır. Fakat Ortadoğu
üzerine devlet politikası kuran milletlerin stratejik konumunu göz önüne
bulundurduğumuzda Kıbrıs’ı es geçmeleri söz konusu bile olamaz.

Stratejik konumdan kastımız bugün Akdeniz’de bulunan ve Ortadoğu’nun karakolu
konumunda olan Kıbrıs Hz. Osman döneminde İslam nuruyla tanışmış sonraki
dönemlerde III. Haçlı seferi sırasında İngiliz Kralı Arslan yürekli Richard zamanında
İngilizlerin eline geçmiş, sonraki dönemlerde Richard burayı tapınak
şovalyelerine satmış fakat buralardaki halkı zapt edemeyeceğini anlayan
Şovalyeler Richard’a adayı tekrardan satmıştı. Sonraki yıllarda ise bir Kıbrıs
Krallığı kurulmuş ve bu krallık varlığını üç yüz yıl kadar sürmüş, 14.yüzyılda
ada Cenevizlilerin ve Memlûklerin eline geçmiştir. Fakat 1571’de ise bu
topraklar Osmanlı Devleti’nin hegemonyasına katılmıştır.

Amacım burada Kıbrıs’ın tüm tarihini anlatmak değil ki zaten böyle bir amacım
olsa satırlar yetmez ciltler dolusu kitaplar yazmam gerekir. Fakat Kıbrıs’ın
yakın tarihine baktığımız zaman Kıbrıs üzerinde oynanan oyunlar Türkiye
Cumhuriyeti üzerinde oynanıyor demektir. Bu yüzden dolayı bu ay ilk defa
yazacağım köşemde Kıbrıs meselesi üzerine bir şeyler karalayıp siz değerli
okurlarıma sunmak istedim.

19.yy sömürgeci bir politika izleyen İngiltere’nin gözü Kıbrıs’taydı. Çünkü
Kıbrıs yukarıda belirttiğimiz gibi stratejik açıdan Akdeniz’in göbeğinde
bulunan Kıbrıs, İngiltere’nin sömürgesi olan Hindistan’ı kontrol etmek
açısından kilit noktada bulunmaktaydı. Bu açıdan diplomatik zekasını kullanan
İngilizler Rusya’nın Ayestefanos Antlaşması’nda ki ağır şartları engel olması
karşılığında Kıbrıs’ı istedi. Rusya’nın İstanbul önlerine gelmesi Kıbrıs
konusunda bizi İngiltere’nin kucağına atmış oldu. Bu olaydan sonra Kıbrıs
İngiltere’ye kiralanmıştı. Fakat sözde kiralamaktı bu artık adada İngiliz
hakimiyeti başlamıştı. I. Dünya Savaşını fırsat bilen İngilizler adayı işgal
ettiklerini resmen ilan ettiler.

İngiltere’nin ilhak ettiği Kıbrıs, Lozan Anlaşmasının 21. Maddesi gereğinde
kabul edilerek bölgeye antlaşmadan iki yıl sonra Türk elçisi atanmıştı.
Kısacası 1571’de Osmanlı hakimiyetine giren Kıbrıs 1923’de Türk hakimiyetinden
resmen çıkarak İngiliz hakimiyetine geçmişti.

Tarihler 1930’lu yılları gösterdiğinde Adada Rumlar İngilizlere karşı büyük bir
ayaklanma çıkarmışlardı. Amaçları ENOSİS ideolojisi çerçevesinde Yunanistan’a
bağlanmaktı. Üstelik buna Yunanlılarda destek vermekteydiler. Kıbrıslı Rumlar
EOKA adı altında bu ideolojilerini gerçekleştirmek için bölgede birde silahlı
örgüt kurmuşlardı. 1959’da İngiltere adadaki olayların altından kalkamadı ve
1959’da Londra ve Zürih Antlaşmasıyla birlikte adanın bağımsızlığını vermişti.
1960’da Kıbrıs’ta nüfusun çoğunluğunu Rumların ve Türklerin oluşturduğu ortak
bir Kıbrıs Cumhuriyeti devleti kurulmuştu. İngilizlerde bölgede iki askeri üs
elde edip sürekli stratejik durumundan bahsettiğimiz Kıbrıs’tan elini ayağını
çekmemişti. Ayrıca İngilizler II. Dünya Savaşından sonra bağımsızlığını
verdikleri sömürgeleri arasında çözülmez bir problem bırakarak ileride oranın
sömürüsüne devam etmek amacıyla bölgede ya etnik ya da mezhepsel problemler
bırakmışlardır. Aynı stratejiyi Kıbrıs’ta da uygulayarak Rum ve Türkleri
arasında çözülmez bir problem bırakarak günümüzde dahi çözemeyeceğimiz Kıbrıs
sorunu ortaya çıkarmışlardı. Rumlar bölgede Türkleri her zaman bir azınlık
olarak görmüş kendilerini Türklerden üstün görmüşler ki zaten kurulan ortak
cumhuriyet fazla uzun sürmemiş, anayasaya aykırı olarak Rumlar Türkleri
devletin tüm organlarından ber-taraf etmişlerdi. Bölgede EOKA’da faaliyetlerini
artırmış Türklere karşı bir etnik temizlik faaliyetlerine başlatmışlardı.
Üstelik bu etnik temizlik Yunanistan tarafından destekleniyor ve bölgeye Yunan
Devleti’nde görev yapan yedek subaylar gönderilerek bu soykırım organize
ediliyordu. Lafı fazla uzatmadan bölgeye Türkiye’nin müdahalesi ile 1974’te
Kıbrıs Barış Harekatı gerçekleştirilerek Kıbrıslı Türklerin can güvenliği sağlanmış
bağımsız bir KKTC Devleti kurulmuştur. Bu harekatla birlikte 21.yüzyılda
Türkler son kez toprak kazanmıştı.

Tarihsel perspektifte Kıbrıs’ta yaşanan bu olayların ardından Kıbrıs sorun
haline gelmiş ve uzun yıllar çözülemez bir kangren halinde kalmıştır. Fakat
2004 yılında Cumhur Başkanı M.Ali Talat ve Rum Cumhur Başkanı Tassos
Papadapulos arasındaki müzakerelerin ardından adada yeni bir referandum
yapılmış, Annan Planları ortaya atılmış fakat yinede çözüm bulunamamıştı.
Yapılan referandumda Kıbrıs adasının birleştirilerek yeni bir Kıbrıs
Cumhuriyeti kurulması planlamıştı. Fakat tarihteki tecrübelere dayanarak bu iki
milletin bir arada yaşamasının söz konusu olmayacağını zannımca düşünmekteyim.
Eğer bu gerçekleşecekse Kıbrıslı Rumların ve Yunanlıların ENOSİS iddialarından
vazgeçmeleri gerekmektedir. Fakat bunun mümkün olmadığını izlenen politikalarla
görmekteyiz. Kıbrıs’ı AB’ye sokarak Türkiye’den uzaklaştırıp tek lokma halinde
yemeye çalışan Rumlara karşı Kıbrıslı diplomatlar uyanık durmaktadırlar. 2010 yılında
Kastamonu Üniversitesinden okuduğum dönemde, üniversitemizi ziyaret eden
dönemin KKTC Dışişleri bakanı Hüseyin Özgürgün bu oyunları bize anlatarak
sözlerine “Türkiye’nin olmadığı bir toplulukta bizim olmamız söz konusu bile
olamaz” diyerek sözlerini tamamlamış ve tüm salon ayakta alkışlamıştı

Fakat öte yandan Kıbrıs’ta Türkiye karşıtlığı baş göstermeye başlamıştı.
Özellikle 2010 yılında meydanlara dökülen halk Türkiye’nin bölgeden askerini
çekmesini istemiştir. Fakat bu halk yeni jenerasyon gençlerden oluşmaktadır.
Bölgede ciddi bir şekilde asimilasyon çalışmaları olduğunu görmekteyiz. Biz her
şeyden önce bunun önüne geçmeliyiz aksi takdirde ileriki dönemlerde Kıbrıs’ta
hakimiyetimiz söz konusu olmayacaktır. Eğer Kıbrıs elimizden çıkarsa bölgede Rumların
etkinliği artacak ve kendimize yeni bir cephe daha açmış olacağız ve ileride
belki de Eğe kıta sorunu adalar problemleri gibi yeni problemler ortaya
çıkacaktır.

Bunun önüne geçmek içinde her şeyden önce adada bir sosyolojik anketler
yapılmalıdır. Halkın Türkiye’den beklentileri nelerdir ve Türkiye karşıtı ve
yanlısı ne kadar insan var bunları tespit etmek ile işe başlamak gerekir. Her
şeyden önce bölgede faaliyet gösteren misyoner dernekleri tespit edip bunların
sağlıklı çalışmaları engellemek gerekir. Bunun içinde istihbaratın sağlam
çalışmalar yapması gerekir. Bölgede yabancı unsurunu asgariye düşürmemiz
gerekir. Bölgede kültürel ve dini faaliyetler gösteren Türk Dernekleri
kurulmalı ve bunların faaliyetlerini artırmamız gerekmektedir. Eğitim sistemini
baştan düzenleyip özellikle kültür dersleri olan tarih gibi derslerin
müfredatını düzenleyip bölgede Türklerin varlıklarını, Türklerin üzerinde
oynanan oyunları ve Türkleri bölgeden atma çalışmalarını yeni yetişen nesillere
küçük yaşta entegre etmeliyiz kısaca milli bilinci uyandırmalıyız. Bu sistem ve
politikayı Ermeniler çok güzel bir şekilde bize karşı uygularken bizde
Avrupalılara Yunanlılara uygulayabiliriz. Başbakanımızın dediği dindar gençlik
faaliyetimizi çeşitli yollarla Kıbrıs’a da sıçratabiliriz. Ayrıca Kıbrıs’a
yönelik akademik çalışmalarımızı artırmalı çeşitli kongre, konferans,
sempozyumlarla bunları halka açık bir şekilde anlatmalıyız. Akademik
yayınlarımızı yabancı dilde yaparak bunu Dünya’ya da duyurmalıyız.

Bunların dışında medyayı sinemayı güzel bir biçimde kullanabiliriz. Kıbrıslı
Türklere uygulanan soykırımını anlatan filmler diziler yapabiliriz. Kıbrıs
kültürünü anlatan programlar yapabiliriz. Bu konuda TRT’ye çok fazla iş
düşmektedir. Son yıllarda yaptığı atılımlarla Ortadoğu’ya Balkanlara ve Türk
coğrafyasına açılan TRT bu iş için tam bir biçilmiş kaftandır. Bu konuda
tecrübelere sahip olan TRT daha önce “Mavi Kelebekler” adıyla Bosna Soykırımını
anlatan bir dizi yapmıştı. Fakat Kıbrıs üzerine herhangi bir atılım içerisine
girmediğini görmekteyim. Ayrıca Kıbrıs Savaşını anlatan sinema filmleri de
neredeyse yok denecek kadar azdır. Hatırladığım kadarıyla Kıbrıs Barış Harekatı
sırasında Yeşilçam’da çekilen “Küçük Mücahit” ve birkaç tane filmin dışında
hatırımda iz bırakan maalesef başka bir yapıt bulunmamaktadır. İki devletin
kardeşliğini ortaya koyan müzikler yapılmalıdır.

Bunun yanında Türkiye’nin de bölgesel olarak ekonomik yatırımlarını artırmalı
ve bölgede kendini daha fazla hissettirmelidir. Son dönemde Kıbrıs’ın su
sorununu ortadan kaldıran ve asrın projeleri arasında sayabileceğimiz “
Türkiye’den Kıbrıs’a su temin projesi” Türkiye’nin Kıbrıs’a ne kadar değer
verdiğinin göstergesidir. Unutmayalım ki Kıbrıs Türkiyesiz, Türkiye Kıbrıssız
olmaz. Kıbrıs her zaman milli davamız olmuş ve bundan sonrada milli davamız
olmaya devam edecektir.