Kuzey Kore, ABD ve Çin
Soğuk Savaş mirası Kore sorunu
dikkatlerin bir daha Uzakdoğu’ya çevrilmesine neden oldu. Kore’nin
bölünmüşlüğü, gerilim ve savaş ihtimali yine gündemde. Kuzey ve Güney arasında
sıcak çatışmaya son veren ateşkesten bu yana 64 yıl geçti. Silahlı çatışma
donarken, propaganda cephesinde savaş hiç hız kesmedi. Hâlâ kalıcı bir barış
ümidi yok. Tersine, nükleer bir savaş ihtimalinden söz ediliyor.
Kuzey
Kore, rejiminin ve liderinin güvenliği için füze ve nükleer silah
kapasitesini geliştirmeyi sürdürüyor. Üstelik bunu kişi başına düşen üç bin
dolarlık refah seviyesinde yapıyor. İlk nükleer bombasını 2006’da üretmeyi
başaran Kuzey Kore’nin önümüzdeki birkaç yıl içinde ABD’yi
kendi topraklarında vurabileceği iddia ediliyor. Bu durum Kuzey Kore’yi ABD ve
müttefikleri için öncelikli bir tehdit haline getiriyor. Ancak bu tehdidin en
dikkat çeken yönü, siyasi karar vermek, karşı strateji oluşturmak için gereken
verilerin kıt olması. Kuzey Kore’nin politik niyetleri, karar alma süreçleri ve
askeri kapasitesi konusunda tam bir muğlaklık hâkim.
Kuzey Kore, her yönüyle dünyaya kapalı bir ülke. Her şey, “devam eden savaş” ve
“sosyalizmin emperyalist saldırılara direnişi” prensipleri üzerine düzenlenmiş
durumda. Tıpkı Soğuk Savaş döneminin Sovyetler Birliği gibi. Bunun anlamı,
başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin Kuzey Kore’yi analiz etme ve kapasite
ölçümünü yapacak verilerin olmaması.
Nitekim ABD, Güney Kore ve Japon istihbaratı ağırlıklı
olarak, teknolojiye dayalı fiziki veri toplama yöntemleriyle Kuzey Kore’de olup
bitenleri anlamaya çalışmakta. Sinyal toplayarak, coğrafi değişimleri
izleyerek, görüntüler ve radyasyon değerlerindeki değişimi ölçerek stratejik
düzeyde askeri değişimi, nükleer ilerlemeyi izlemekte, bu verileri analiz
ederek gerçeğe yakın istihbarat üretmeye çalışmaktalar. Dünyaya kapalı olması
nedeniyle insani ve açık kaynak istihbaratı üretmekte zorlanmaktalar.
İstihbarat kıtlığı karar alıcıları sınırlamakta, tereddütte bırakmakta ve
sürprizlere açık hale getirmektedir.
Dış politika karar alma süreçleri üzerine çalışan Bilkent Üniversitesi’nden Doç. Dr. Özgür
Özdamar, bu tablonun Batılı siyasi liderler, sistemler ve kamuoyu için çok da
alışık olunan bir durum olmadığını ifade ediyor. Hatta Soğuk Savaş günlerinde
benzer muğlak durumlarla baş etmek için geliştirilen bazı tekniklerin,
kapasitelerin ve davranış biçimlerinin unutulduğuna, göz ardı edildiğine dikkat
çekiyor. Sonuçta, diplomasinin etkisini azaltan, istihbarat kıtlığına neden
olan kapalılık halinin hatalı okumalara ve yanlış analizlere neden
olabileceğini, her an işin kontrolden çıkabileceğini ifade ediyor. Ayrıca ABD
Başkanı Trump’ın politik kişiliği ve ABD iç politikasındaki açmazlarının da
kötü senaryonun sahnelenmesini kolaylaştırabilecek faktörlerden olduğuna dikkat
çekiyor.
Her ne kadar tartışmalar olası bir “nükleer saldırı” etrafında yürütülüyor olsa
da sakinleştirici açıklama CIA direktöründen geldi. Michel Pompeo,
yaptığı açıklamada, “Kuzey Kore ile savaş yakın değil” diyerek kaygıları
azaltma yoluna gitti. Gerilimi düşürecek asıl oyuncunun Çin olduğunu
herkes farkında. Çin, ABD’nin Kuzey Kore’yi bahane ederek bölgede daha fazla
kuvvet bulundurmasını istemiyor. Önümüzdeki günlerde Çin’den gelecek
hamlelerin gerilimi azaltması, konuyu geri plana itmesi sürpriz olmaz.