ÖZEL BÜRO EKİBİ
olarak tüm Gazilerimizin GAZİLER GÜNÜ’nü
kutlar, saygı, şükran ve sevgi ile anarız.
KAYBETTİK
E-posta
: scelik44@gmail.com
Atatürk’e TBMM tarafından “gazi” unvanının verildiği tarih olan 19
Eylül “Gaziler Günü” olarak kutlanmaktadır, daha doğrusu kutlanması
gerekmektedir..
Peki biz, gazilerimize hak ettikleri değeri veriyor muyuz?
Ne yazık ki bu soruya “evet” yanıtı veremiyoruz.
ABD de “Gaziler Günü” var: 11 Kasım. O gün Federal tatil günüdür
ve tüm kentlerde gazilerin onuruna törenler düzenlenir; gazilerin
kahramanlıklarından, özverilerinden övgü ile söz edilir Törenler medyada
birinci haber olarak yayımlanır. Bu tarih dışında da her zaman, her yerde,
havaalanlarında/ çarşıda/ sokakta vb. kamuya açık her alanda bir gazi
görüldüğünde büyük saygı gösterilir, öncelik verilir, hatta alkışlanır.
Dün 19 Eylül idi. Hiçbir televizyon haberinde gaziler gününden,
gazilerden söz edildiğini duydunuz mu? Bugünkü gazetelere bakın bakalım bir
haber görebilcek misiniz? Biz, kamuya açık alanlarda karşılaştığımız
gazilerimize saygı gösteriyor muyuz?
Oysa bizimkiler vatanımızı savunmak, ulusal birliğimizi/
bütünlüğümüzü korumak için canları pahasına savaşırken gazi oldular. Amerikalılar
ise vatanlarını savunmak için değil, kapitalist emperyalistlerin dünyayı
sömürmesi için Vietnam’da, Afganistan’da, Irak’ta vd. yerlerde savaşırken gazi
olmuşlar…
Yazıklar olsun, bize; ulusal kimlik bilincimizi yitirmişiz!..
* * *
Emperyalistlerin SEVR Antlaşmasındaki amaçlarını
gerçekleştirebilmeleri için, ulusal birliğimizi bozmaları, Atatürk’ün kurmak
istediği “ulus devlet”imizi yıkmaları/ ülkemizi parçalamaları gerekiyordu.
Bunun için önce ulusal kimlik bilincimizi yok etmeli idiler. Bu amaçla yıllarca
sistemli bir şekilde çalıştılar. Kendilerine yardımcı olacak hainler bulmakta
da güçlük çekmediler. Sonuçta ulusal değerlerimize duyarsız bir toplum olduk.
Askeri birliğin nizamiyesindeki bayrağımız gönderden indirilip
yakıldı. Ülkemizi parçalamak isteyen teröristler davul zurna ile karşılanıp
otobüslerin üzerinde zafer turları attı. Resmi televizyon kanalının her gün
hava durumunu gösterdiği haritasında, ülkemizin doğu ve güneydoğusunu “Kürdistan”
sınırları içinde gösteren Barzani, kırmızı halı ile karşılandı; iktidar
partisinin kongresinde “Türkiye seninle gurur duyuyor” tezahüratıyla
alkışlandı. Geçmişte Genç Cumhuriyetimizi yıkmak için devlete isyan etmiş
hainler kahramanlaştırıldı/ heykelleri dikildi. İçimizdeki hainlerce, millet
olarak “Ermeni katili” olmakla suçlandık/ suçlanıyoruz. Kurtuluş Savaşımızdaki
hainler kahraman, kahramanlar hain ilan edildi. Ulusal birliğimizin harcı
Atatürk’e ve annesine açıkça en ağır hakaretler edildi vs. vs. Hiçbirine,
ulusça ayağa kalkıp gerekli tepki göstermedik. Hatta “keşke Yunan kazansaydı”
diyen hainler devlet katında itibar gördü…
Öyle görülüyor ki emperyalistler epey yol aldılar ve amaçlarına
erişmek üzereler…
* * *
Televizyonlarda her gün terör haberlerini izliyoruz: “çatışma
çıktı ya da EYB patladı; şu kadar şehit, şu kadar yaralı…”
Üzülmeyenler de vardır ama genelde şehitlerimize üzülüyor ama yaralıları
umursamıyoruz. Onların ellerine sanki diken battığını sanıyoruz. Oysa çoğu
günlerce, hatta aylarca “keşke şehit olsaydık” diyecek kadar büyük
acılar, ağrılar çekiyor, ameliyat üstüne ameliyat oluyorlar. Uzun süren
tedavinin sonunda hastaneden ağır engelli olarak taburcu edildiklerinde
toplumun duyarsızlığı ile karşılaşınca, ömür boyunca sürecek çok daha ağır
acılar yaşamaya başlıyorlar…
Gaziler günü nedeniyle özel yazı yazma gereği duyan az sayıdaki yurtsever
yazarlar arasında bulunan Sevgili Yılmaz Özdil dünkü yazısında, kendisi de gazi
olan Sayın Koray Gürbüz’ün, gazilerin anılarını topladığı “UNUT MAYIN/
Gazilerin Gerçeği” (Kırmızı Kedi Yayınları, 2017) adlı kitabından alıntılar
yapmış. Aşağıda bazı örnekler sunduğumuz, gazilerimizin yaşadıklarını ve
duygularını anlamak için okuyun…
* * *
YILMAZ
ÖZDİL : Senede bir gün…
Selim Acar…
“Bir anda kolumu kaldıramadım, vurulduğumu anladım, kurşun göğüs
kafesimin altına girmişti, zor nefes alıyordum, ölümü beklemem gerekiyor galiba
diye düşündüm, birinin ‘Selim öldü’ dediğini duydum, ‘ben ölmedim’ diyemedim,
sesim çıkmıyordu, meğer vücuduma üç kurşun girmiş, uzuv kaybım var, iç
organlarım parçalanmış, askerden sonra dört yıl serseri mayın gibi kendimi
aradım, neredeyim, neler oluyor diye günlerimi geçirdim, tek tek şehit
arkadaşlarımın mezarlarına gittim, oraya mı aitim, buraya mı aitim,
algılayamıyorum, bazen kendimi tuvalet kağıdı gibi hissediyorum, kendi
vatanımızı savunduk ama, sanki paçavrayız.”
★
Erhan Atik…
“İnsanların duyarsız olması beni çok üzüyor. Kimi insanlar ‘bana
ne, benim için mi vuruldun’ diyor. Bu cümle beni bitiriyor.”
★
Erol Aydın…
“Davul zurnayla gittim, koltuk değneğiyle döndüm, bazı insanlar
‘devletten maaş alıyorsun, daha ne istiyorsun?’ diyorlar.”
★
Erol Ayhan…
“Karaciğer, bağırsak, böbrek, kalp, ortopedi, beyin, sinir
cerrahisi, üç ay içinde 41 ameliyat oldum, bacağımı diz üstünden kestiler,
yıllar geçti, hâlâ vücudumdan şarapnel parçaları çıkıyor, biz gazileri biz gazilerden
başka kimsenin anlamadığını gördüm.”
★
Reşat Bakır…
“Sinir uçlarım çok hassastı, protez taktığımda çok canım
yanıyordu, sürekli evdeydim, dışarı çıkamıyordum, ama çocuklar anlamıyor ki…
Oğlum yanıma geldi, ısrar etti, birlikte parka gittik, banka oturdum, salıncağa
binmek istiyor, kaydıraktan kaymak istiyor, onunla birlikte oynamamı istiyor,
bakıyor, etrafındaki babaların hepsi çocuklarını kucaklarına alıyor, oğlum da
aynısını istiyor, hadi gayret edeyim dedim, kaldırmak istedim, ikimiz birlikte
düştük.”
★
Mehmet Çamkerten…
“Vuruldum, sırtüstü yerdeyim, o anda sol yanıma el bombası
düştü, kalkmak istedim, kalkamadım, şehadet getirdim, el bombası patlamadı…
Şimdi televizyonda seyrediyoruz, bir belediye otobüs şoförü iki kolu bir bacağı
olmayan gaziye ‘şerefsiz’ diye bağırabiliyor, 16 arkadaşım boşuna şehit olmuş,
boşuna gazi olmuşuz.”
★
Rafet Değerli…
“Korucuların köyünü bastılar, oraya gittiğimde şoke oldum,
sobanın kuzinesinden altı aylık bebeği çıkardım… Köyden ayrıldık, 10 dakika
gitmeden mayına bastım, sol ayağım, ayak bileğim, parmaklarım, tarak kemiğim,
hepsi gitti, dizime kadar yanıktı. 2000’li yıllara kadar gazinin anlamı vardı,
nereye gidersek, devlet kurumlarında müdür bile kapıda karşılardı, güleryüzle
buyur ederdi, gazinin şu an anlamı da yok, değeri de yok.”
★
Metin Erdem…
“Şarapnel geldi, gözüm aktı, babam şehit oldum diye sela
verdirmiş köyde, mezarımı kazdırmış, bugün bile hâlâ kafamı hissetmiyorum,
sonra gidip Abdullah Öcalan’la müzakere yaptılar!”
★
Fazlı Ersan…
“Çatışmaya girdik, elim koptu, şuurumu kaybettim, bir ara
bulutların arasında gidiyordum, herhalde şehit olduk gidiyoruz dedim… Türk-Kürt
çatışması diyorlar, benim hanımım Kürt, ne çatışması? Bir ortama girdiğimizde
gaziyiz diyoruz, vebalı gibi bakıyorlar. Artık polis bile gaziye saygı
göstermiyor.”
★
Zekeriya Gökyar…
“Belim kırıldı, felç oldum, 19 yıldır yatağa bağımlı yaşıyorum,
şu kadarını söyleyeyim, hakkımı helal etmiyorum.”
★
Kadir Garip…
“Reklam panolarına ‘referandumda evet demek, şehit ailelerine ve
gazilere pozitif ayrımcılık demektir’ diye yazmışlardı, tam tersine, durumumuz
daha da kötüleşti. Sokakta gördüğüm çocuklar bana afacan afacan baktığında,
lanet okuyorum bu hayata… Bana ‘baba’ diyecek bir çocuk sesi duymak istiyorum.
Kullanamadığım bacaklarıma inat, koşup zıplayan bir evlat istiyorum, çok mu?”
★
Emrah Güneri…
“Patlamayla havaya uçtum, elime şarapnel isabet etmişti,
acıdığını hissettim, eldivenimi çıkarırken bir asker botu gördüm, tanıdık
geldi, ayaklarıma baktım, kan fışkırıyordu. Ayağım kesildi. İnsanlar bizi gazi
olarak görmüyor, sadece engelli olarak görüyor.”
★
Yunus Kara…
“Sol ayağım kömür olmuş, sağ ayağım diz üstünden kopmuş, üstümde
sadece boş palaska kalmıştı. Şimdi haklarımız öylesine kısıtlı ki, istediğimiz
protezi bile alamıyoruz, ayağımın canlısını verdim, sahtesini alamıyorum!”
★
Ömür Karaman…
“20 yaşımda askere gittim, 37 yaşındayım, 17 senedir tedavi
görüyorum, 20 defa ameliyat oldum, yüzde 93 engelliyim, hiç sosyal hayatım
olmadı, evliliği düşünmeye vaktim bile olamadı, bütün ömrüm, gençliğim
hastanede geçti, milletin onurunu, namusunu korurken bu hale geldik, şimdi
çevremde bazıları ‘Ömür’ün psikolojisi bozuk’ diyorlar, ben de ‘Allah kimseye
benim yaşadıklarımı yaşatmasın da, varsın beni anlamasınlar’ diyorum.”
★
Selami Karanfil…
“Gazi olarak onurlu şekilde yaşayamıyoruz, milli bayramlarda
bayrak asacak cesaretim bile kalmadı, Mustafa Kemal Atatürk’ün olmadığı yol,
karanlıktır. Türkiye maalesef yoldan çıktı.”
★
Hüseyin Kocalar…
“Ayağıma baktım, yok. İnşallah rüyadır diye dua ediyordum ama,
rüya değildi. Hükümet bize iyi gözle bakmıyor. Biz ne yaptık vatanımızı
korumaktan başka?”
★
Sabahattin Külah…
“Benim ayağımı alan adamlar şu an Meclis’te!”
★
Bektaş Oruç…
“Şehit için isyan etmiyorsun, gazi için isyan etmiyorsun, ‘bu
çocuk 20 yaşında kör olmuş, kolu bacağı kopmuş’ demiyorsun, ne yapayım böyle
halkı, ne yapayım böyle devleti!”
★
Kadir Özbayar…
“Kafamdam vuruldum, gazi sayılmıyorum, gazi olabilmek için illa
kaçakçı mı olmak lazım?”
★
Cengiz Özerden…
“Belediye otobüsüne bir kere bindim, otobüs şoförü ‘geç geç
bedavacı’ dedi, bir daha belediye otobüsüne binmedim.”
★
Hüseyin Sevik…
“Kimseye muhtaç değilken, kucakta taşınmaya başladım, biraz
sesimiz çıksa, ‘sana iş veriyoruz, maaş veriyoruz, daha ne istiyorsun?’
diyorlar, bu saatten sonra bana dünyayı verseniz ne olur.”
★
Ömer Sevinç…
“51 ameliyat geçirdim, 14 yıldır hastanede yaşıyorum, ne zaman
çıkacağım belli değil, bir gözümü, iki bacağımı kaybettim, şimdi bize ‘gazilik
sektör oldu’ diyorlar! Hesabını biz soramıyoruz ama, yüce Allah soracaktır.”
★
Cemil Şenoğlu…
“Artık yarım insanım, hükümet bizden çok teröristleri
önemsiyor.”
★
Ersin Taştan…
“Adamlar gözümüzün içine baka baka ‘ben Pkk’lıyım’ diyor, biz
‘gaziyim’ demeye utanıyoruz.”
★
Engin Tunç…
“Bu ülkede gaziler lehine çıkartılan yasa var mı? Ben hiç
duymadım.”
★
Hüseyin Turan…
“Mayına bastım, ayağımı gördüm, avazım çıktığı kadar bağırdım,
kabullenemiyordum, o an ölmek istedim, böyle yaşayamam diye düşündüm, GATA’ya
getirildim, bir gün tuvalete gittim, elimi yüzümü yıkamak istedim, aynaya
baktım, korkudan bağırdım, meğer yüzüm, saçlarım, kaşlarım yanmış, farkında
değildim. Bugün Türkiye’ye bakıyorum, meğer kaybettiklerimizin hiçbir değeri
yokmuş.”
★
Yavuz Yücel…
“Vatanseverlik mi azaldı, toplum mu çıkarcı oldu, bilemiyorum.”
★
Halil Mısırlı…
“Millet bizi unutmasın, hayattan başka bir şey istemiyorum.”
★
Değerli arkadaşım Koray Gürbüz tarafından kaleme alınan
“Unutmayın” isimli kitaptan satırlar bunlar.
★
Okurken darmadağın olduğunuzdan eminim ama, gerçekler böyle.
★
Koray astsubaydı.
Bir değil, iki kere gazi.
1991’de Şırnak Gabar’da vuruldu, henüz 18 yaşındaydı, dört
ameliyat oldu, geri döndü.
1996’da Siirt Karadağlar’da pusuya düştüler, 18 şehit verdik,
Koray’ı öldü diye çatışma bölgesinde bıraktılar, ölmedi.
Bir böbreği yok, dalağı yok, safrakesesi yok, bağırsaklarının
bir bölümü yok, karaciğerinin yarısı alındı, bacaklarında ve kollarında parçalı
kırıklar vardı, altı ay komada kaldı, 23 defa ameliyat oldu, sol bacağı iki
santim kısa kaldı, sol tarafı boydan boya hissetmiyor, sol kolunu kullanamıyor.
Çünkü…
14 kurşun ve şarapnel girip, çıkmıştı!
★
Türkiye rekoru, gazi Hacı Altıner’e aitti, 1951’de Kore’de
vücuduna 14 kurşun yemiş, ölmemişti. Koray bu rekoru egale etti.
★
Yılmaz Yiğit mesela, değerli adaşım…
Adı gibi yılmaz, soyadı gibi yiğit.
2007 yılıydı.
Şırnak’taydı.
“Üs bölgesini aldık, terörist grupla teması bekliyorduk ki,
bulunduğumuz bölge havaya uçtu, önceden patlayıcıyla tuzaklamışlar, 21
kişiydik, 21’imiz de serilmişti, vücuduma elektrik verilmiş gibi hissettim, sol
koluma baktım, sol kolum yok, bacağıma sanki kaynar su dökülmüştü, baktım, bacağım
yok, doğrulmaya çalıştım, ayakucumda çukur var, baktım, bacağımın parçaları
duruyor çukurda, kelime-i şehadet getirdim, çatışma devam ediyordu, tüfeğim
dedim, tüfeğim nerde, sağ kolum erimiş plastik gibi damlıyordu yere.”
★
O an fark etmemişti Yılmazım…
Sol gözü de gitmişti.
★
Ya da mesela… “Yarın bizi yazmayı unutmuyorsun değil mi ağabey?”
diye ısrarla telefon eden, değerli kardeşim İzzet Ertunç.
★
1996’da Batman’da mayına bastı.
İki bacağını da kaybetti.
★
Geçen yıl Anıtkabir’e geldi.
Tekerlekli sandalyesiyle merdivenleri aşabilmesi mümkün değildi.
Varlığıyla onur duyduğumuz deniz kurmay albay Ali Türkşen
oradaydı.
İzzet’i sırtına aldı, Atatürk’ün mozolesine çıkardı.
★
Kahramanın
sırtında kahraman…
En büyük
kahramanımızı selamladılar.
★
Bugün 19 Eylül.
Gaziler Günü.
Mustafa Kemal’e
TBMM tarafından “gazi” unvanının verildiği gün.
★
Bizler sadece,
Mustafa Kemal’in askerleriyiz.
Onlar “gazi”
Mustafa Kemal’in askerleri.
★
Vatan denilen
kavram…
Şehitlerimizle
birlikte, bu insanlarımızdır.
★
Belediyelerdeki,
ihalelerdeki hırsızlıklardan komisyon istemiyorlar.
Alt tarafı senede
bir gün, hatırlarının sorulmasını istiyorlar, hepsi bu.
★
Sayın açılımcı
hükümetimizden, lütfedip biraz da gazi açılımı yapmasını rica ediyoruz!
★
Oğulları pkk’ya
katılan annelere gösterilen sımsıcak ilginin, hiç olmazsa birazcığının,
gazilerimize, annelerine, eşlerine, evlatlarına gösterilmesini rica ediyoruz!