Prof. Dr. Ata ATUN : RUMLARIN DOĞALGAZ HİKAYESİ – ENERJİ
ENSTİTÜSÜ
Kıbrıs Rum tarafı, Kıbrıs adasının Kuzey yarısında
yaşamlarını sürdüren Kıbrıslı Türkler ile Türkiye’yi yok sayarak tek taraflı
ilan ettikleri egemenlikleriyle, tek başlarına anlaşmalar yapmakta, ittifaklar
imzalamakta. Tabi burada önemli olan Rumların ne yaptığı değil, üst akılların
bölgedeki girişimleri.
Bu üst akıllardan biri Avrupa Birliği (AB). Bunun
nedeni de AB’nin yumuşak karnının enerji olması. Bilindiği üzere Avrupa
kıtasında artık ne kömür kaldı, ne de başka bir toprak altı zenginliği. Yaşam
koşullarının maddi açıdan zorlaşması nedeni ile aileler küçüldü, nüfus artma
yerine gerilemeye başladı. Yüzyıllardır sömürgelerinden elde ettikleri
varlıklarını tüketme sürecine giren Avrupa, enerji gereksinimini de Rusya’dan
petrol ve doğalgaz alarak karşılayabiliyor. Diğer üretici ülkelerden tedarik
edilen petrol ve doğalgaz, taşımacılık ve depolama nedeni ile Rusya’nınkinden
daha pahalı. Bu mecburi bağ nedeniyle AB’nin boğazına Rusya’nın eli yapışmış
durumda. Bu elin birgün boğazlarına basma ihtimalini gözardı edemeyen AB için
de Rusya’dan kurtulmak farz olmuş gibi.
Gelelim gaz olayının farklı olaylarla
gerekçelendirilerek uzandığı durum ve mecralara; Suriye’nin petrol
kaynakları ve üretimi bilinenden çok daha zengin. Petrol yerin sadece 250 metre
altında olduğu için çıkarması çok kolay. Ülkede toplam 14 petrol kuyusu var ve
üretim 6-7 milyar varil civarında. Kıyaslama yapmak gerekirse, dünyanın en
zengin petrol yataklarına sahip olduğu iddia edilen Suudi Arabistan’ın petrol
üretimi ise 12 milyar varil düzeyinde. Sadece bu bilgi bile niye Rusya’nın ve
ABD’nin Suriye’de olduklarını açıklamakta.
Tüm bu verilerden ağzı sulanan ABD’nin Suriye
macerası, Irak gibi başarı ile sonuçlanmadığı gibi tersine fiyasko oldu.
Ağababasının hazin girişiminden eli boş dönmesi yüzünden, Suriye’den ümidini
kesen AB de perde arkasından düğmeye basmış durumda. (Zaten Güney Kıbrıs Rum
Yönetimini tek taraflı olarak AB’ye kabul etmelerinin nedenlerinden biri de
Doğu Akdeniz’de, Süveyş kanalının ağzında ve İsrail’den taş atımı uzakta bir
yerlerde hükümranlıklarını sürdürmekti.) Protokol 10 ile toprakları içinde
kattıkları Kıbrıs adasının Münhasır Ekonomik Bölgesi içinde doğalgaz
yataklarının keşfedilmesi, gerçekte pek de tesadüf değil. Hedefi Doğu Akdeniz’de,
AB üyesi bir devletin Münhasır Ekonomik Bölgesinden çıkarılacak doğalgazı ve
olası petrolü, bir şekilde AB’ye kanalize etmek ve enerji açığını bu şekilde
kısmen de olsa gidermek. Geçen yıl İsrail, Kıbrıs Rum ve Yunanistan
arasında yapılan anlaşmanın hedefi de bu anlaşma ile varlığı tespit edilen
doğalgazın Avrupa’ya taşınması. Bu nedenle de 2018 yılı içinde Kıbrıs Rum,
Yunanistan ve İsrail liderleri birkaç kez toplandılar ve 2018 sonunda da
EastMed doğal gaz boru hattı projesinin mutabakatını yaparak, imzaları attılar.
Uzmanlar şimdilik bu projenin teknik nedenler ve denizdeki derinlikler nedeni
ile gerçekleşemeyeceği görüşünde.
İmza atmak, her şey olmuş bitmiş, Rumların korsanlığı
da kabul edilmiş demek değil.
Rumlar, korsanca davranıp tek taraflı ilan ettikleri
ve Doğu Akdeniz’in önemli bir kısmını kaplayan Münhasır Ekonomik Bölgelerinin,
Türkiye ile Anlaşma yapmadan yasallık kazanamayacağını çok iyi biliyorlar. Tek
taraflı ilan ettikleri Münhasır Ekonomik Bölgelerini zorla Kıbrıslı Türklere ve
Türkiye’ye kabul ettirmek için de İsrail, Mısır, İtalya, Fransa ve
Yunanistan’la çeşitli başlıklar altında sadece kağıt üstünde geçerli olan
anlaşmalar yapmak yoluna gidiyorlar. Güya gözdağı verip, Türkiye ile mücadeleye
girecekleri, ne pahasına olursa olsun bu ülkelerin kendi yanlarında olduğu
mesajını vermeye çabalıyorlar.
Neyse ki, Türkiye’nin eşzamanlı olarak Karadeniz, Ege
ve Akdeniz’de gerçekleştirdiği “Mavi Vatan” tatbikatı Rumları pembe
hayallerinden uyandırmış durumda. Tatbikatın ardından ani bir aydınlanma
gelmiş, ABD, AB ve doğal gazla ilgili diğer ülkelerde de aynı farkındalık
oluşmuş gibi. ABD ve AB borsalarında faaliyet gösteren şirketler, başta Exxon
olmak üzere, çekincelerini şirketlerinin bağlı oldukları devletlere ve hisse
kaydını yaptırdıkları borsalara bildirmiş durumdalar. Borsa yönetimi izin
vermediği müddetçe tek bir kuruş dahi harcayamayacaklarını çok iyi biliyor
yatırımcı firmalar.
İçine girilen bu aşamada tek çare, son 56 yıldır
sürmekte olan Kıbrıs sorununun bir şekilde, AB’nin Kıbrıs adasının tümünün
üzerindeki hükümranlığının kalıcı olacağı ama Kıbrıslı Türklerin ve Türkiye’nin
de itiraz etmeyeceği, Kıbrıslı Türkleri Rumların saldırılarından koruyacak
garantilerin ve Türkiye’nin garantörlüğünün de devam edeceği bir yöntemle
çözmek. Bundan sonraki aşamada neler olacağını hep birlikte göreceğiz ve
yaşayacağız.
Prof.
Dr. (İnş. Müh.), Dr. (Ulus. İliş.) Ata ATUN
Akademisyen,
KKTC
III. Cumhurbaşkanı Politik Danışman