DARBELER DOSYASI /// Şakir Süleymanoğlu : ABD, İSRAİL DARBELER VE TÜRKİYE (13 BÖLÜM VE DEVAM EDİYOR)

 

Şakir Süleymanoğlu : ABD, İSRAİL DARBELER VE TÜRKİYE (1)

 

28 Şubat Post-modern darbesi her yıl dönümünde basın ve kamuoyunda sıkça konuşulur tartışılır.

Her sene benzer tartışmaların yaşandığı 28 Şubat’la hesaplaşma adına gerçeği söylemek gerekirse, geçen süre zarfında bir arpa boyu yol alınamadı.

Nedeni çok açık çünkü kimse 28 Şubat’la hesaplaşmak istemedi ve hala da istemiyor.

28 Şubat askeri darbesinin baş mimarlarından Orgeneral Çevik Bir’in yaptığı açıklamalar 28 Şubat’ın arkasındaki asıl gücü ortaya çıkardı.

28 Şubat’ı İsrail Türkiye ilişkilerinin bozulmaması için yaptığını açıklayan Bir, aslında tarihi bir ifşaatta bulundu. Türkiye açıktan ya da örtülü yapılan darbelerin arkasında hep dış güçler vardı.

Dış güçlerin desteği ile hareket eden içerdeki maşalar, küresel güçlerin ekmeğine yağ sürmenin ötesinde bu milletin hayrına hiçbir iş yapmadılar.

Kapitalist sistemin, yerli işbirlikçileri darbelere her zaman şakşakçılık yaptı.

Uluslararası firmaların Türkiye distribütörlüğünün ötesine geçemeyen, bu işbirlikçilerden zaten farklı bir tutum beklenemezdi. Türkiye, bugüne kadar 4 askeri darbe yaşadı.

1960, 1971,1980 ve 28 Şubat. Bütün bu askeri darbeler aynı amaca hizmet etti.

Ortak noktaları çoktu. Bu ortak noktaların en önemlisi ise dış güçlerin, yani ABDİngiltere ve dolaylı olarak da İsrail çıkarlarına hizmet etmiş olmalarıydı.

Dolayısıyla darbelerle hesaplaşmak küresel emperyal güçlere kafa tutmak anlamına geliyordu. Kimse buna cesaret edemedi.

Şakir Süleymanoğlu : ABD, İSRAİL DARBELER VE TÜRKİYE (2)

1960, 1971 ve 1980 darbeleri sonrasında Türkiye ekonomik olarak küresel güçlerin hegemonyası altında, onların istek ve ihtiyaçlarını cevap verecek bir ekonomik program izledi.

1960 yılında sistem, gelişmekte olan ülkelerde ithal ikameci anlayışın benimsenmesini istiyordu.

Türkiye’de 1960 darbesi sonrası bu ortam sağlandı.

İç pazar büyüdü.

1970’lerden sonra küresel sistem, ithal ikameci anlayıştan vazgeçerek, ülkelerin iç pazarda büyümelerini değil, dış pazarlara açık, liberal bir program takip etmelerini istedi.

Askeri darbelerle ülkeleri liberal kapitalist düzenin dişlilerin hapsetme arzusu ilk önce Şili’de hayata geçirildi.

 Sözde ülkeyi kurtarmak adına yapılan askeri darbeler hep dış güçlerin lehine kararlar aldı ve uyguladı.

1980 darbesi sonrası uygulanan 24 Ocak kararları, 28 Şubat sürecinde başlatılan talan, bu küresel güçlerin çıkarınaydı.

Darbe öncesi artan savunma harcamaları da hiçbir zaman izah edilmedi.

Darbelerin, siyaset iş dünyası ve medyadaki ayakları da önemliydi.

Şakir Süleymanoğlu : ABD, İSRAİL DARBELER VE TÜRKİYE (3)

Bu ayakların da ipi ne yazık ki dışarıdaydı. 1960 askeri darbesinde Ahmet Salih Korur ile Fatin Rüştü Zorlu tutuklandı.

Korur daha sonra serbest bırakılırken, Zorlu idam edildi.

Bu ikiliyle çok fazla ortak yönü bulunan Ahmet Emin Yalman’a ise hiç dokunulmadı.

Kim ya da kimler, neden Yalman’a dokunulmasını istemedi.

Bu sorunun cevabı önemli. Korur daha sonra serbest bırakılırken, Zorlu niye asıldı.

Zorlu’nun Türk Mukavemet Teşkilatı’nın kurucuları arasında bulunması, Sabetay ve Mason olmasına rağmen, Milli değerlere sırtını dönmemesi bir etken olabilir miydi.

 (Zorlu idam edilmeden önceki abdest alıp namaz kılmıştır) Şili’nin devrik başkanı Allende de düşük dereceli bir Mason’du ama kendilerine hizmet etmediği için dış güçler, kanlı bir darbeyle, ülkenin yönetimine General Pinochet’yi getirdiler.

Darbe sonrası kurulan hükümetler yer alan bazı isimler var ki, bu isimlerin vazgeçilmez oluşu soru işaretlerine neden oluyor. 12 Mart 1971 darbesi sonrasında Nihat Erim ve Ferit Melen hükümetlerinde TBMM dışından İmar ve İskan Bakanı olan Serbülent Bingöl, 12 Eylül 1980 sonrasında Bülend Ulusu hükümetinin de TBMM dışından Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı yapılmıştı.

1971 darbesini ilerici solcu, 1980 darbesini ise gerici olarak tarihe not düşenler, her iki darbe sonrasında Serbülent Bingöl’ün neden TBMM dışından Bakan yapıldığı üzerinde durmadılar. Darbeyi yapan cuntanın siyasal görüşü değişse de, içerik hiç değişmedi.

CIA Türkiye şefi Paul Henze’nin, 12 Eylül’den iki gün 10 Eylül 1980’de Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya’ya ‘Umarım Türkiye’de kontrolü kaçırmazsınız’ dediği, Henze’nin, 12 Eylül darbesini de dönemin ABD Başkanı Carter’e “Bizim çocuklar başardı” diyerek ilettiği sır değil. Türkiye’deki darbelerin arkasında ABD ve İsrail‘in olduğu biliniyor.

 

Şakir Süleymanoğlu : ABD, İSRAİL DARBELER VE TÜRKİYE (4)

 

İsrail– ABD ve İngiliz troykasının en güçlü oldukları yerlerin başında hiç şüphesiz Türk Silahlı Kuvvetleri geliyor.

Türkiye’nin 1952 yılında NATO’ya üye olmasının ardından, ABD tarafından Türkiye’de komünizm tehlikesine karşılık Seferberlik Tetkik Kurulu (STK) kuruldu.

1949 yılında kurulan NATO sosyalist olmayan ülkelerdeki, Marksist akımların güçlenmesini engellemek ve olası bir Sovyet müdahalesi durumunda bu ülkelerde yeraltı mücadelesi verecek, anti komünist birimlerin kurulması kararlaştırılmıştı.

NATO üyesi olan her ülkede böyle bir birim kurulmuştu. NATO’nun varlık sebebi komünizmle mücadeleydi. Türkiye NATO’ya üye olarak (ki onun bedeldi de ağır olmuştur), ikinci bir ordusunun kurulmasına evet demiştir.

NATO üyeliğinden sonra kurulan Seferberlik Tetkik Kurulu’nun görevi, komünizmle ve olası bir Sovyet işgaline karşı ‘direnişçiler’ yetiştirmektir. Bu direnişçiler sadece silahlı değil aynı zamanda sivil kesimlerden de oluşmaktaydı.

Seferberlik Tetkik Kurulu komünizmle mücadele adına Türkiye’de birçok operasyon gerçekleştirdi.

1967 yılında adı Özek Harp Dairesi olarak değişti.

Sovyetlerin dağılmasıyla kurumun adı Özel Kuvvetler Komutanlığı oldu. 2003 yılında Kuzey Irak’ta ABD askerleri tarafından Özel Kuvvetlere bağlı askerlerin kafalarına çuval geçirilerek derdest edilmeleri ardından bu görüntülerin basına dağıtılmasıyla, fiili olarak bitirildi.

Ardından Bülent Arınç’a suikast iddiasıyla Kozmik Oda denilen beynine girildi, çözüldü.

Şakir Süleymanoğlu : ABD, İSRAİL DARBELER VE TÜRKİYE (5)

 

1952 yılından bu yana STK ekseriyetle bu troykanın güdümünde oldu. ABD demek dolaylı yoldan İsrail demekti ama buna rağmen İsrail kendi işini hep kendi gördü.

Türkiye’de ‘Gladio’ olarak adlandırılan bu yapının açıkça darbelere zemin hazırladığını Bülent Ecevit açıkladı.

Bu kuruluşun kendi başına darbelere zemin hazırladığını düşünmek yanlış.

1971-1974 yılları arasında Özel Harp Dairesi’nin Başkanlığı görevinde bulunan Orgeneral Kemal Yamak ABD’den kendilerine her sene 1 milyon dolar para verildiğini açıklayarak, “büyük patronu” ifşa etmiş oldu.

 O Kemal Yamak, Turgut Özal Başbakanlığında Danışmanlığını, Cumhurbaşkanlığı seçilmesinin ardından Özal’ın Genel Sekreterliği’ni yapmıştı.

 Özal’ın vefatının ardından Yamak görevinden istifa etti.

Şakir Süleymanoğlu : ABD, İSRAİL DARBELER VE TÜRKİYE (6)

1980 askeri darbesinden 10 yıl sonra Türkiye bambaşka bir darbe sürecine girdi.

 1993 yılında Türkiye’de yaşanan gelişmeler, toplumda büyük kırılmalara neden oldu.

24 Ocak’da Gazeteci-Yazar Uğur Mumcu suikastle öldürüldü, ardından 17 Şubat’ta Orgeneral Eşref Bitlis bir suikaste kurban gitti.

17 Nisan’da dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal ani bir şekilde öldü.

Bu ölümün sıradan bir ölüm olmadığı artık biliniyor.

Özal’ın şüpheli ölümünün ardından, 24 Mayıs’da silahsız 33 asker PKK tarafından kurşuna dizildi.

2 Temmuz’da Sivas, 5 Temmuz’da Başbağlar katliamı yaşandı.

 Türkiye 1993 yılında yaşananlara bir anlam vermedi. Oysa bir yıl sonra 26 Ocak’ta, devalüasyon yapıldı Türk lirası yüzde 13.6 oranında devalüe edildi yani değer kaybetti.

 24 Ocak 1980’den bu yana ilk kez Türk Lirası devalüe edilmiş oldu.

Ardından askerlik süreleri uzatıldı. Uzun dönem 15 aydan 18 aya çıkarıldı.

Yedek subaylık 12 aydan 16 aya, kısa dönem askerlik ise 6 aydan 8 aya çıkarıldı.

 Yargıtay Başsavcılığı Refah Partisi hakkında inceleme başlattı. Taşlar, yavaş yavaş döşeniyordu.

Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belliydi. 1997 yılındaki darbenin temelleri 1993’te atıldı.

 

Şakir Süleymanoğlu : ABD, İSRAİL DARBELER VE TÜRKİYE (7)

 

Çevik Bir’in, İsrail itirafı o yıllarda yaşananlara bakınca daha iyi anlaşılıyor. Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı darbeden üç gün önce İsrail Genelkurmay Başkanı Shakak’ın davetlisi olarak 24 Şubat 1997’de İsrail’e gitti.

27 Şubat’ta Türkiye’ye geri dönen Karadayı ertesi gün, 9 saat süren ve Türkiye tarihinin en uzun süreli MGK toplantısına katıldı. Karadayı’nın ardından 28 Şubat sonrası Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir, Nisan 1997’de İsrail’i gitti.

 İsmail Hakkı Karadayı İsrail’i ziyaret eden ilk Türk Genelkurmay Başkanı oldu.

28 Şubat darbesinin Türkiye maliyeti ise dudak uçuklatan cinstendi.

Hortumlanan bankaların maliyeti 46 milyar dolardı. Kısacası 1997’de Türkiye Cumhuriyeti bir kez daha soyuldu.

Ardından gelen 2001 kriziyle yeniden dar boğaza sokulan Türkiye, 2002 yılında yeni bir sürece girdi.

Bu süreç ABD ve İsrail’den bağımsız değildi.

Ali Bulaç bu durumu “Hükümetin -dış etkin destek kaygısıyla ve elbette AK Parti‘nin kuruluşunda rol oynayan büyük güçlerle uzlaşma doktrini çerçevesinde- İsrail’le giriştiği açık ve gizli ilişkiler -en azından- Türkiye’yi “arkadan giden bir ülke” konumuna itti.

Öyle bir noktaya geldi ki, Türkiye, Amerika ile bile ilişkilerini “İsrail üzerinden kurmaya başladı.” diyerek özetliyor. 28 Şubat sürecinde Cunta-İsrail ilişkisi, 2002’den sonra daha da içli dışlı hale geldi.

Şakir Süleymanoğlu : ABD, İSRAİL DARBELER VE TÜRKİYE (8)

 

AK Parti İsrail ABD bloğunu karşına alarak içerdeki ‘darbe severleri’ dizginleyemeyeceğini biliyordu. Bu yüzden en başından tutarlı bir diplomatik ilişki kurulamadı. Sadece ABD ve İsrail değil İngiltere ile kurulan yakın ilişkilerde yabana atılacak cinsten değildi.

Wikileaks’in yayınladığı belgelerin Türkiye ile ilgili bölümlerinde 31 Ağustos 2007 tarihli bir belgede, aynı yılın 17 Ağustos günü İsrail gizli servisi MOSSAD’ın Başkanı Meir Dagan ile ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Burns arasında yapılan toplantının tutanağı bulunuyor.

 Tutanakta, Dagan, Burns’e Türkiye’ye baktığı zaman ülkedeki İslamcıların giderek ivme kazandıklarını gördüğünü söylüyor.

Belgede, “Dagan burada sorulması gereken esas sorunun kendisini Türkiye’nin laik kimliğinin savunucusu olan ordunun bu duruma daha ne kadar sessiz kalacağı olduğunu ifade etti” deniliyor.

Dagan, Ordu’nun sesinin bir yerde yükseleceğini biliyor.

Bu konuşmanın ardından 2008 yılında AK Partiye kapatma davası açılıyor.

Fakat başarılı olunamıyor. Hükümetin içeride yol kazasına uğramamak adına ABD, İsrail ve İngiltere ile kurduğu ilişki yumağı işe yaramıştı.

El verilmiş kol çoktan kaptırılmıştı.

Şakir Süleymanoğlu : ABD, İSRAİL DARBELER VE TÜRKİYE (9)

TSK içindeki bazı grupların yıllardır birlerinden devraldıkları ‘irticai geliyor’ paranoyası Hükümeti en başından dış güçlerin kucağına itmişti.

Buna rağmen İsrail ile yol kazası ilk olarak Davos’ta yaşandı.

Tüm dünyanın gözü önünde Erdoğan’ın Peres’e yaptığı çıkış, adeta onu devleştirdi.

Erdoğan bir anda İslam dünyasının yeni lideri haline geldi.

 İsrail bunun intikamını Mavi Marmara katliamı ile aldı.

İsrail, böylelikle Erdoğan’ın Türkiye’nin Müslümanlar nezdindeki bütün imajını yıktı.

Adeta otur oturduğun yerde dedi.

Türkiye 9 vatandaşını kaybetmesine rağmen, İsrail’e karşı hiçbir şey yapamadı.

Sineye çekmek zorunda kaldı.

İsrail AK Parti‘den memnundu ama Erdoğan’ın bu çıkışı ve yaşananlar hoşuna gitmemişti.

Saldırı Tel-Aviv’in tek başına aldığı bir karar değildi.

ABD‘deki lobinin onayını unutmamak gerekir.

Buna rağmen İsrail, AK Parti iktidarını devirmeyi düşünmedi, çünkü çorba kaynıyordu.

İsrail ekonomik olarak zaten kazançlı durumdaydı, Erdoğan’ın da ağzının payı verilmişti, sorun yoktu.

Şakir Süleymanoğlu : ABD, İSRAİL DARBELER VE TÜRKİYE (10)

 

Mavi Marmara’da 9 Türk vatandaşının İsrail askerleri tarafından katledilmesinin ardından Türkiye diplomatik olarak ne yaptı.

Açıkçası İsrail’e zarar verecek her türlü girişimden uzak durdu.

İsrail ile kapalı kapılar arkasında ilişkileri düzeltme adına görüşmeler yaptı.

Müslüman ülkelerin karşı çıkmasına rağmen 2010 yılında, İsrail’in Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) üyeliğine kabul edilmesini Türkiye sağladı.

İsrail ile dış ticaret hacmi sürekli olarak gelişti. Türkiye’nin İsrail’den ithalatı 2010 senesinde 1.31 milyar dolar seviyesindeyken, 1.85 dolar seviyesine ulaştı.

Türkiye’nin İsrail’e ihracatı 2011 yılında 2.17 milyar dolara yükseldi.

Malatya’ya radar üssü kurulmasına izin verildi.

2012 Aralık ayında Türkiye, İsrail’in NATO faaliyetlerine katılımına yönelik vetosunu kaldırdı.

Bu vetonun Türkiye’nin NATO’dan istediği patriotlar karşılığında kaldırıldığı iddia edildi.

Her ne olursa olsun Türkiye vetosunu kaldırarak ya da yapılanları görmezden gelerek kendi kalesine gol atmış oldu.

Şakir Süleymanoğlu : ABD, İSRAİL DARBELER VE TÜRKİYE (11)

 

Erdoğan’ın İsrail‘e karşı çıkışları, Siyonizmi ırkçılık olarak nitelemesi İsrail’in kazanımlarıyla kıyaslanınca sineye çekiliyor.

İsrail’in ‘çorbası kaynıyor’ bu yüzden durum şimdilik iyi. Fakat İsrail eninde sonunda Erdoğan’la hesaplaşacaktır.

Bu kaçınılmaz bir son.

Erdoğan İsrail ve ABD‘ye ne kadar güven verse de vermeye çalışsa da, bunu tersine çeviremez.

MİT üzerinden Hükümete çekilen el ense, şimdilik yerini derinlerde devam eden bir uğultuya bıraktı.

ABD’nin Irak’a girmesine ön ayak olan sahte istihbarat raporlarını kimler hazırlamıştı. MİT olayı yabana atılacak bir olay değil.

Topa Öcalan bile dahil oldu, ‘Erdoğan’a darbeyi ben önledim’ dedi.

 Herkes birbirinden rol çalma telaşında. İsrail’in taktikleri hep aynıdır.

İnsan ve toplum psikolojisini iyi bilirler. Ama bu hesaplaşmaya İsrail kendi eliyle girmez.

Etrafı dolanır, bir ‘maşa’ ‘sebep’ ‘bir el’ ‘bir olay’ mutlaka bulunur, siz farkında olmadan taşlar döşeniyordur.

 Başbakan’ın evinde bulunan ‘böceklerin’ kime ait olduğu hala bulunamadı.

İzak Rabin ve J.F Kennedy suikastları bize göstermiştir ki ABD ve İsrail’in içerdeki dengeleri, dışarıdaki dengelerden farklıdır.

 

Şakir Süleymanoğlu : ABD, İSRAİL DARBELER VE TÜRKİYE (12)

 

İsrail için bu bölgenin jeopolitiği önemli.

ABD Yahudi Lobisinin önde gelen destekçilerinden eski ABD Savunma Bakanlığı yetkilisi Matthew Mark Horn, Türkiye’nin İsrail’le ilgili NATO vetosunun, NATO üyeleri arasında rahatsızlık uyandırdığını ancak stratejik ve coğrafi konumu nedeniyle Türkiye’ye büyük saygı duyulduğunu söylemesi, bulunduğumuz jeopolitiğin ne derece önemli olduğunu gösteriyor.

Bölge ülkelerinin istikrarsızlığı üzerinden fayda sağlayan İsrail için Türkiye’nin ayrı bir yeri var. Türkiye bölgedeki dengeleri bozduğu zaman bundan en fazla İsrail etkilenir.

Örneğin Çin ile Türkiye’nin yakın ilişkisi İsrail’i oldukça rahatsız etmiş durumda.

İsrail’in varlığını sürdürebilmesi için yükselen değerlerle (ABD gibi) evlilik yapmak zorunda. Uzun süredir çalışmalarına rağmen Çin’de henüz bir nüfus alanı oluşturamadılar.

Çin Afrika’da çok büyük yatırımlar yapıyor.

MOSSAD Çin istihbaratıyla Afrika’da bir dönem karşı karşıya geldi.

 MOSSAD’ın operasyonel üstünlüğüne karşı Çin istihbaratı diş gösterdi.

Mao’nun öğrencileri İsrail’e oyun kurdurmuyor.

Başbakan’ın Çin ziyareti bu yönden önemli. İsrail Türkiye Çin arasında olası bir yakınlaşmaya izin vermez.

Şakir Süleymanoğlu : ABD, İSRAİL DARBELER VE TÜRKİYE (13)

 

Çin İsrail için çok önemli. Çünkü İsrail hiçbir zaman tek ata oynamaz. İsrail’in ABD‘deki gücünden bahsetmeye gerek yok.

Buna rağmen, Siyonist lobi, ABD’nin bir dönem en büyük rakibi olan Sovyetler’de bile bir nüfus oluşturmayı başarmıştı.

Rus komünistleri arasında, yüksek makamlara erişmiş önemli Yahudiler vardı.

 Bunlar ilerleyen dönemlerde Siyonist bir klik oluşturarak, Sovyetlerin yıkılmasına da zemin hazırladılar.

Sovyetler yıkılınca ortaya çıkan oligarkların çoğunluğunun Yahudi olması tesadüf olmasa gerek. Çin her geçen gün etki alanını geliştiriyor.

Bu yüzden İsrail için önemli.

1980 darbesi sonrası İsrail ile Türkiye arasında özellikle istihbarat alanında yakın ilişkiler kurulmaya başlandı.

 ASALA kamplarına giren İsrail buradan Türkiye’ye bilgi akışı sağladı.

İsrail Balkan ülkeleriyle de ilk olarak istihbarat alanında yakın ilişkiler kurdu.

 İsrail bu ülkelerin güvenliği sağlamasında önemli bir kaynak aktarımına sahipti.

Abdullah Öcalan’ın yakalanmasında da başat rol oynadığı gibi.

İsrail şimdilerde de bu gücünü kullanarak özellikle Türkiye’nin yakın komşularıyla hayli sıkı fıkı.

Bunlardan birisi Yunanistan.

İsrail’in kurulmasına karşı çıkan tek Avrupa ülkesi Yunanistan’dı.

Şimdi Yunanistan’la İsrail arasında su sızmıyor.

 Güney Kıbrıs, Azerbaycan, Bulgaristan da keza öyle. Bunun bir anlamı olmalı…