TARİKATLER & CEMAATLER DOSYASI : DİN İNANÇ VE TARİKATLAR * TİCANİYYE TARİKATI – TİCANİLER – ATATÜRK DÜŞMANLIĞI
===============================
Değerli okur,
Din ve inanç dendiğinde; gerçek inançlı, mütedeyyin, Allah’a olan inancı ile kendisi arasına 3. bir kişiyi sokmayan, din ve inancı dünya çıkarları için kullanmayan ve ibadetini salt gerçek inancı için yapan, ülkesini kuran yüce kişilere ve ibadet yapmayan, farklı inançta veya inançsız olan kişilere, akıl ve bilime saygı gösteren kişilere bizim de saygımız vardır.
İslam dinini yaşayan ülkelerde, din ve inancı, Allah’ı çıkarları için kullananlar özellikle gruplaşarak tarikat ve cemaatler oluşturarak toplum ve devlet içinde nerede ise ülke yönetimini etkileyecek, yön verecek güçler haline gelmişlerdir. Yakın zamanda yaşadığımız Fetö kalkışması bir örnektir. Fakat AKP iktidarı bundan gereken dersi çıkartmamış ve yine şeriat, hilafet isteyen, yobaz gericilerin devlet içinde kadrolaşarak güçlenmelerine yol vermiş ve vermektedir.
İslam ülkelerinin çağın gerisinde kalıyor olmalarının ana nedeni toplumsal barış getirecek olan LAİKLİĞİN yobazlar tarafından kabul görmemesidir. Dinler ve kutsal kitapları değişmezdir. Bu nedenle tebliğ edildikleri dönemlerin yaşam kurallarını dayatır ve bunlar değişmezdir. Bu durum, akılcı, değişen, bilimsel düşüncelerin, gelişmelerin, çağdaşlaşmanın önünde en büyük engeldir. Medeniyetin, sanatın ilerlemesini önler. İşte bu durum müslüman toplumların ilerlemesinin, medenileşmesinin, bilimde ilerlemesini önünde en büyük engeldir.
Bu sistem akılcı bireyler yerine kul ve ümmet yetiştirmek ister. Sistemin yöneticileri diledikleri gibi lüks içinde ve zengin olarak yaşamak, siyasi güce de sahip olmak istediklerinden yetiştirdikleri KULLARIN bir ölü gibi sessiz ve bir kul olarak itaat etmelerini ister.
Naci Kaptan – 12.01.2024
Değerli büyüğüm, akil insan Kemal Rastgeldi bey şöyle yazdı;
AKP halkın cehaletinden yararlanan, beslenen bir karşı devrimci partidir; laiklik karşıtlığı mahkeme kararıyla belgelenmiştir. Cehaletin en kötüsü ve tehlikelisi de, kolayca örgütlenip güçlenebildiği, siyaseti araç edinebildiği için dine, kör inanca dayalı olandır. Tedavisi bulunmayan, bağımlılık yaratan, rahatça bulaşabilen zihinsel bir hastalık şeklinde görmek yanlış olmaz ve bu değerlendirme farklı derecelerde bütün dinler için geçerlidir. Bilim ve akılcılık yerine inancı tartışmasız benimseyenler toplumda sayısal üstünlüğü ele geçirdiğinde yönetim mekanizması kolayca diktatörlüğe, zorbalık ve otokrasiye dayalı “tek adam” sistemine, egemenliğine dönüşebilir.
Camilerin sayısı, bizdeki gibi, okullarınkinden daha fazla olmuşsa eğer, demokrasiye dönüş yolları tıkanmış demektir. CHP’yi destekleyenlerin sayısı bir hayli yüksek olmasına rağmen, yaşadığım şehir Mersinde bile AKP’li yöneticiler iktidarda kalmak için her türlü çareye baş vurmaktadır. Örneğin, AKP’li Belediye Başkanı Ali Kıratlı telefonuma düzenli olarak “Cumanız hayırlı olsun” mesajları göndererek (inançsız bir kimse olan beni) tedirgin etmektedir. Yine AKP’li Başkan M. Gültak Regaip kandilimi ve üç ayların başlamasını mesaj yollayıp kutladı.
Fakat beni asıl endişelendiren kutlama mesajı, Mezitli’nin CHP’li (çok saygı duyduğum, güvendiğim) Belediye Başkanından geldi. Bu zamanda CHP’nin öncelikli görevi, din istismarı alanında gerici, karşı devrimci partilerle yarışmak değil, laikliği savunmak, Allahla, hayal ürünü “öbür dünya” ile kandırılan halkımızı aydınlatmak, uyarıp uyandırmak olmalıdır. Atatürk’ün nurlu yoluna dönmek için bilinçli yurtseverlerin (yüce Atamız kadar olamasa bile Onun gibi) devrimci olmaya çalışması gerekmektedir. Ne yazık ki, Atatürk’ten sonra ikinci bir devrimci devlet adamı güzel ülkemize bir türlü kısmet olmadı.
11.01.2024 – Kemal Rastgeldi
Şimdi gelin irticanın ve şeriatın ülkemizde nasıl kök saldığının bir örneğini okuyalım;
Naci Kaptan / 02.08.2018 – Güncellendi 12.01.2024
TİCANİ TARİKATININ ÖNCÜSÜ KEMAL PİLAVOĞLU
Kemal Pilavoğlu adlı hukuk fakültesinden terk şahıs tarafından, 1930’larda Ankara’nın Çubuk ilçesi ile Çankırı’nın Şabanözü ilçesinde örgütlenen Ticanilik, Kemal Pilavoğlu’nun güya rüyasında Ahmed et-Ticani`ye intisap ettiğini görmüş, ardından Abdülkadir Medeni adlı birinden tarikat ruhsatı almıştı.
Pilavoğlu ve müridleri ilk kez 1943’te kovuşturmaya uğramışlar ancak kısa bir süre sonra serbest bırakılmışlardı. Bir süre sonra “heykel puttur”, “laiklik dinsizliktir”, “Hilafeti kaldıran Atatürk mel’undur”, “Türkçe ezan küfürdür” gibi sloganlarla ortaya çıktılar ve ilk büyük eylemlerini 4 Şubat 1949’da TBMM’nin dinleyici bölümünde Arapça ezan okuyarak yaptılar. Ardından, Bayar’ın dediği gibi, çeşitli yerlerdeki Atatürk heykellerine saldırmaya başladılar. Tarikatın eylemleri 1951 yılı başlarından itibaren halkın da dikkatini çekmeye başladı. CHP, DP’yi sıkıştırmak için ‘Ticanileri tel’in mitingleri’ yapmaya başladı.
28 Nisan 1951 tarihli Ulus gazetesine göre 1950’den 1951 yılına kadar Atatürk’ün büst ve heykellerine 9, manevi şahsiyetine 5, fotoğraflarına 1 kez olmak üzere 15 saldırı olayı gerçekleşmişti. Nadir Nadi 28 Haziran 1951 tarihli Cumhuriyet gazetesinde “Artık Yeter” başlıklı yazısında şöyle yakınıyordu:
“İstiklal Savaşı’nın büyük kahramanı, Türk İnkılâbının baş yaratıcısı, hürriyetlerimizin eşsiz temsilcisi Atatürk’e karşı bir müddettir girişilen tecavüz hareketleri son zamanlarda göze çarparcasına yüreğimize bıçak saplanırcasına arttı. Birbirinden çok uzak yurt köşelerinde, birbirini belki hiç tanımayan, fakat hayret edilecek kadar birbirine benzeyen çember sakallı, karanlık suratlı birtakım adamlar rastladıkları büstlere saldırıyorlar. Resmî ağızlar, memlekette irtica olmadığına dair demeçler veriyor, vicdan hürriyetinin kutsallığından bahsediyorlar. ”
Zafer gazetesinin 30 Haziran 1951 tarihli nüshası “Atatürk heykellerine mel’unane tecavüzleri tel’in maksadile bugün büyük bir miting yapılıyor” başlığı ile çıkmıştı. Habere göre mitinge DP’li milletvekilleri de katılacaklardı. Gazetenin tam orta sayfasındaki kutu içerisinde ise “Ticaniler ve CHP” başlığı altında “CHP seçimlerde Ticanilere nasıl yardım etmişti?” sorusuna cevap veriliyordu.
Anlaşılan CHP`nin akıl hocaları, Nurcuların ve Süleymancıların DP`ye destek verdiklerini görünce, dindar bir grubun halk arasında partileri adına çalışmasında fayda görmüşler ama bula bula Ticaniler gibi ‘sözde’ tarikatı bulmuşlardı. Bu durum pek içlerine sinmediği için de, grupla ilişkilerini mümkün olduğunca gizli ve mesafeli tutmaya çalışmışlardı.
Kemal Pilavoğlu, 1952 yılında Ankara’da kitapçılık yaparken laikliğe aykırı hareket etmek, bildiri dağıtmak, Atatürk büstü kırdırmak ve tarikatçılık yapmak suçlarıyla yargılanmış, mahkeme tarafından yedi yıl hapis, beş yıl sürgün, beş yıl da polis gözetimi cezasını tamamladıktan sonra Bozcaada’ya gelmiş.
1968 yılında, Bozcaada’da “Üzüm, Şarap ve Efendi-Ticani Tarikatı ve Pilavoğlu” adıyla bir röportaj yapan Hikmet Çetinkaya, Ticani lideri Kemal Pilavoğlu’nun Bozcaada’deki günlerini şöyle anlatıyor:
“Karısı, iki kızı ve oğlunu da yanına alan Pilavoğlu, 1963 sonlarında Bozcaada’ya getirttiği yirmiye yakın müridinin sayısını, birkaç ay içinde ellinin üzerine çıkarmayı başarmış. Bozcaada’da sempati toplamak için öğrencilere kitap, defter, kalem ve eğitim araçları almış. Bunları parasız dağıtmaya başlamış. Bozcaada’da doğru dürüst bir fırın, bakkal, bir manav yokmuş o yıllar. Adalılar yoğurt, süt yüzü görmüyorlarmış, aylarca. Çanakkale’ye inerlerse yiyebiliyorlarmış. Kışlık sebze yemezlermiş. Kısacası yoksunluk bölgesiymiş Bozcaada. Kışın deniz kudurdu mu, açlık tehlikesiyle karşı karşıya kalırlarmış. Motorlar çalışmazmış günlerce. Kimsenin aklına sebze yetiştirmek, inek alıp beslemek gelmezmiş, 1963’e kadar. İşte iyi bir işletmeci olan Pilavoğlu, kolları sıvayarak koyun almış. Süt ve yoğurt satmaya başlamış. Manav ve bakkal dükkanları açmış. Fakat şarap ve sigaranın ‘günahkarlar içkisi’ olduğunu öne sürerek, bunları satmıyormuş dükkanlarında. Artık işleri yoluna girmiş, ‘Pilavoğlu Çarkı’ hızlı hızlı dönmeye başlamış. Üstelik elliden fazla mürit, efendilerinin hizmetinde sadece boğaz tokluğuna çalışıyorlarmış.”
Çetinkaya’nın anlattığı “boğaz tokluğuna çalışma” olayını Pilavoğlu’nun birçok müridi doğruluyor. Müridler, efendiye hizmet ediyorlar ve sevap kazanıyorlar. Pilavoğlu ise, müridlerinin artı emeğine el koyuyor ve dünyalık kazanıyor. Çanakkale Ağırceza Mahkemesi’nde Kemal Pilavoğlu hakkında açılan 1975/181 sayılı davada ifade veren müridleri, şeyhin çiftliklerinde, fırınlarında ve diğer işyerlerinde çalışarak din yolunda efendiye hizmet ettiklerini, hakim huzurunda söylüyorlar.
Şeyh-mürid ilişkisinin sonunda, Ticani Lideri Pilavoğlu’nun kazancını 26 Eylül 1975 tarihinde Bozcaada Tapu Sicil Muhafızlığı’nın, Bozcaada Cumhuriyet Savcılığı’na yazdığı bir yazıda, şu bilgiye yer veriliyor:
“İlgi müzekkerenizle, ilçemiz Cumhuriyet mahallesinden Ahmet oğlu 1323 doğumlu Kemal Pilavoğlu adına kayıtlı (172) yüz yetmiş iki parça gayrimenkul kaydı sicilinden aynen yukarıya çıkarılmıştır.”
1960-1975 yılları arasında, efendi-mürid ilişkisinin Ticani liderine kazandırdığı varlığın sadece bir bölümü olduğu bilinen 172 parça gayrimenkul. Tarlalar, arsalar, bağlar, bahçeler, mandıralar, evler… Binlerce dönüm toprak. Yüzlerce, binlerce küçük ve büyükbaş ve kümes hayvanı. Menkul varlık ise hala bilinemiyor. Pilavoğlu’nun asıl başarıyı ticaret alanında değil, inanç sektöründe sağladığı ortaya çıkıyor. 1950’li yılların Atatürk heykelleri düşmanı, radikal dinci Ticani tarikatının lideri, bu görüntünün altında Türkiye’nin en hızlı zenginleşen kişilerinden biri olarak ortaya çıkıyor. Pilavoğlu, bir yandan mal-mülk edinirken, bir yandan da başka dünyevi zevklerle uğraşıyor. (1)
Kemal Pilavoğlu
YILMAZ ÖZDİL
Atatürk büstü
Atatürk büstüne tarihte ilk defa, 25 Şubat 1951’de Kırşehir’de saldırıldı.
Cumhuriyet düşmanlığını paraya çevirir, cebini doldurmak için cehaleti sömürür,“heykel puttur, laiklik dinsizliktir, hilafeti kaldıran Atatürk melundur” derdi.
1934’ten itibaren defalarca kovuşturmaya uğramış, her defasında yemin billah “ticaniliği bıraktığı”nı söyleyerek, sıyırmıştı. En ses getiren eylemini, 4 Şubat 1949’da yaptırdı… İki müridini TBMM’ye gönderdi; dinleyici bölümüne oturdular, milletvekilleri oturum halindeyken, ayağa kalktılar, Türkçe ezanı protesto etmek için bağıra bağıra Arapça ezan okumaya başladılar. Bu eylem, yabancı basına bile “görülmemiş hadise” olarak yansıdı.
Ankara’da takipteydiler. Orası müsaitti. 25 Şubat 1951, karlı bir kış gecesiydi,saat sabaha karşı 4 civarı… Siyah bir otomobil seçmişlerdi. Eski belediye binasının yanına park ettiler. Çekiçlerini aldılar, indiler, yürüdüler. Şehrin tören alanı olarak kullanılan Yeni Çarşı’daki İş Bankası’nın önüne geldiler, orada bulunan, Atatürk’ün beyaz mermere yontulmuş yüzüne vurmaya başladılar,burnunu, çenesini kırdılar, koşarak kaçtılar, aynı otomobille Ankara’ya döndüler.
Etrafında sempati toplamak için, öğrencilere bedava defter, kalem dağıttı, bakkal dükkanı açtı, manav açtı, mandıra açtı, fırın açtı, ada ekonomisine hakim oldu. “Şarap günahtır, üzümlerini şarap üretenlere verenler cehennemde cayır cayır yanar” diyerek, Müslüman bağcıların yüreğine korku salıyor, adayı terkeden Rumların bağlarını ucuza satın alıyor, pekmez üretiminden servet ediniyordu.
Mürit sayısı 150’nin üstüne çıkmıştı, müritler boğaz tokluğuna efendi’ye çalışıyor, karşılığında sevap kazandıklarına inanıyorlardı. Yüksek duvarlarla çevrili, çiftlik evinde oturuyordu. İşlettiği fırının üst katında, çırılçıplak halde, üç erkek çocuğuyla basıldı. İftira mıydı? Başkası bassa, belki iftira denebilirdi ama, 65 yaşındaki tarikat şeyhini 10 yaşındaki erkek çocuklarıyla basan, bizzat kendi eşiydi! Tutuklandı. Bursa’da yargılanırken, 5 ay sonra öldü.
Ticani tarikatının merkez üssü neresiydi biliyor musunuz?
Kırşehir’de Atatürk büstünü kıranlar da, orada yuvalandıkları bir adreste akalanmıştı. Kemal Pilavoğlu’nun müritlerine elini öptürdüğü Ankara’daki evi de, Hacı Bayram’daydı.
Kemal Pilavoğlu mahkemede
Sözcü Gazetesi – Soner YALÇIN – 2 Ağustos 2018
Efendi hazretleri..
Kaymakam Kutlu Aktaş ilçenin önde gelenleriyle
“Etrafı yüksek duvarla çevrili evde müritleriyle yaşayan, dışarıdan hiç kimseyle temas kurmayan Ticani tarikatının Türkiye başı Kemal Pilavoğlu’nun şoförü Kazım Efendi içeri girdi. Fısıltıyla önemli bir konuda bilgi vereceğini söyledi. Merak ettim. Oturduğumuz yerden ayrı bir köşeye geçtik.
Bana; ‘karısının Kemal Pilavoğlu’dan uzun süredir şüphelendiğini; birkaç gün önce fırının üst katındaki kütüphanenin kapısının kilitli olduğunu gördüklerini, karısıyla beraberce kırıp açtıklarında gördükleri manzaranın korkunç olduğunu; Efendi Hazretleri’nin üç erkek çocuğunu çırılçıplak yatırarak üstlerine abandığını gördüklerini; karısının rezaletin duyulmasından korktuğu için odayı terk ettiğini ihbar etti.
Kemal Pilavoğlu bu olay üzerine lüks aracıyla, Ankara Aydınlıkevler semtindeki evine gitmişti.ihbarı Savcı Vedat Akpolat, Jandarma Komutanı Yüzbaşı Ahmet Arın ve Dr. Turan Kaypakoğlu ile soruşturmaya başladık…
Anlatılanlar doğruydu. 65 yaşlarında ve hasta olan Kemal Pilavoğlu’nun cinsel tecavüzde bulunamayacağını düşünmüştük. Ancak doktor raporunda tecavüzün elle yapıldığı kesinlik kazandı. Kemal Pilavoğlu fiili livata suçundan tutuklandı.
Bu olayın mahkeme tutanaklarını detaya girmeden yazayım…
Katiplere tecavüz
Tarih: 24 Haziran 1974.
“Askere 4.7.1972 tarihinde gittim. Askere gitmeden 5 veya 6 sene evvel sanığın yanında kâtip olarak çalışmaya gitmiştim. Askere gidinceye kadar yanında kaldım. Irza geçme hadisesi de bu tarihlerde oldu. O zaman küçüktüm, 14-15 yaşlarında idim. Babam beni Kemal Pilavoğlu’nun Bozcaada’da bulunan yazıhanesinde kâtip olarak çalışmam için sanığın yanına bıraktı. Aradan bir sene kadar geçti. Sanık yanında boğaz tokluğuna çalışıyordum. Sanık, anüs yoluyla yanında kaldığım 3-4 sene zarfında birçok defa evinin yanında bulunan yazıhanesinde ırzıma geçti. Tehditte bulunmadı, elbise, saat gibi hediyeler vererek, çocukluğumdan istifade etmek suretiyle kandırdı. Her defasında kimseye söylememem gerektiğini bildirdi. Kimseye şikâyet etmedim. Benden sonra yanına aldığı katiplere de aynı şeyi yapmış ve suç ortaya çıkınca her nasılsa bana yaptıkları da meydana çıkmış. Sanık hakkında şimdi şikâyetçiyim, cezalandırılmasını isterim… “
– “Kemal Pilavoğlu’nun yanına 1963 yılında çalışmaya Bozcaada’ya gittim ve kâtip olarak çalışmaya başladım. Bir gün ‘bende bel soğukluğu var, bunu tedavi edeceğim’ dedi ve bilahare beni soydu. ‘Ben sizin babanızım’ diye bizi öper ve her tarafımızı okşardı. Fakat benim ırzıma geçmedi. Sarıldı ve okşadı. Bunlardan zevk alırdı. Bir gün benim ırzıma geçmek istedi. Ben müsaade etmedim…”
– “4-5 sene evvel Kemal Pilavoğlu’nun Bozcaada’daki çiftliğine eski yazı okumak ve dini bilgiler öğrenmek üzere talebe olarak yanına gitmiştim. Sanık beni yanına kâtip olarak aldı. Yazıhanesinde bana, ‘benim dediklerimi yapacaksın, seni ben cennete koyacağım, Resulullah’ın yolundan gideceksin’ diye sözlerde bulundu ve yazıhanesinin penceresinin perdelerini örttü. Yazıhanenin aşağı ve yukarı kapılarını kapattı. Benim ırzıma geçti. Ve bu durumu 7-8 ay devam ettirdi…”
Yeter! İnsanın midesi bulanıyor!
Bugün ne deniyor?
Bugünlerde gündem:
Buna rağmen…
Bu sebeple derim ki:
“Hayatı hapishanelerle, sürgünlerle, onu yakından tanıyan çoğu insana göre iftiralarla geçmiş birisi. (…) Bozcaada’ya sürgüne gönderilmiş 1958 yılından 1974 yılına kadar burada yaşamıştır. Adada boş durmayıp yazılarına devam ediyor. Bu eserler yazılırken Pilavoğlu’nun yanında birçok katipler bulunmuş. Bu katiplerin Pilavoğlu ile çalışmaları hakkında anlattıkları çok hatıraları vardır. Bütün katiplerin anlattığına göre, saatler süren bu yazım işinde Pilavoğlu’nun söylediği cümleleri kaleme almakta güçlük çektiklerinden şikayet ediyorlar yazmaya yetiştiremiyorlar. (…)
İyi gününde, kötü gününde, sağlığında ve hastalığında sadık müritleri etrafından asla ayrılmadı. Onlarla beraber yaşadı, onlarla beraber güldü, onlarla beraber çileler çekti. Pilavoğlu’nun fırtınalı hareketli, dolu dolu yaşanan hayatı vefatına kadar öylece sürdü. 2 Ocak 1977 yılında Ankara’da vefat etti. Başta ailesinin, sevenlerinin, ihvanlarının tekbir ve tehlilleri ile Cebeci Asri-i Mezarlığı’nda toprağa verildi…”
Evet…Burası hafızası olmayanların ülkesi…
KAYNAKLAR
(1) http://kafkassam.com/ticaniler-kemal-pilavoglu-ve-ataturk-aleyhine-islenen-suclar-hakkinda-kanun.html
(2) https://www.sozcu.com.tr/2014/yazarlar/yilmaz-ozdil/ataturk-bustu-621277/
(3) https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/soner-yalcin/efendi-hazretleri-2553397/
Tags istihbarat