Ülviyye AYDIN : AVRUPA BİRLİĞİ’NİN KARADENİZ SİNERJİSİ : BEKLENTİLER VE GERÇEKLER
GİRİŞ
Konumu nedeniyle Karadeniz bölgesi tarihin her aşamasında büyük güçlerin çıkar çatışması yaşadığı bir alan olmuştur. Kapsadığı arazinin genişliği de bölgeye hakim olmak isteyenlerin sayısını artırmıştır. Bir kısmı kıta Avrupa’sı, bir kısmı ise Asya toprakları ile çevrili Karadeniz’in Boğazlar vasıtasıyla önce Marmara Denizi’ne, sonrasında ise Ege Denizi ve Akdeniz’e, dolayısıyla da açık denizlere çıkışının bulunması, ona dünya tarihinde eşsiz bir değer kazandırmıştır. Tarih boyunca ortaya çıkan güçlü devletler bu bölgeye sahip olabilmek için kanlı mücadeleler vermiştir. Sanayinin, ticaretin ve denizciliğin gelişmesi, sömürgeciliğin artması Karadeniz için verilen güç savaşlarını daha keskin kılmıştır. Farsların, Arapların ve hatta Slavlaşan Norman kökenli Rusların uzun süre tutunamadıkları bölgede Bizans Devleti ciddi bir egemenlik kurmuştur. Bölge Osmanlı İmparatorluğu ile Türklerin eline geçmiş, 17. yüzyılda Osmanlı’nın zayıflaması ile birlikte Rusların taarruzlarına maruz kalmış ve Büyük Petro’nun yayılmacılık politikası sonucu önemli ölçüde Çarlık Rusya’sının denetimi altına geçmiştir. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) var olduğu dönemde de bu hakimiyet devam etmiş, bölgedeki Rus baskısı bir tek Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü (NATO) üyesi Türkiye ile dizginlenmiştir.[1]
SSCB’nin dağılması ile Karadeniz havzasının jeopolitik dengeleri değişmiş, güvenlik, enerji ve ulaştırma koridoru olma özelliğinden dolayı taşıdığı önem daha da artmıştır. Diğer taraftan, Karadeniz bölgesi, daha çok yakın tarihte sosyalist ülkelerin yer aldığı Doğu Bloku ile Batı Bloku arasında “demir perde” iken, günümüzde Türkiye’nin ve Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı’nın dağılmasından sonra meydana çıkan birçok devletin bulunduğu alana dönüşmüştür.[2] Yeni dönemde kıyıdaş ülkeler daha çok bölgenin ekonomik olanaklarından yararlanmak istemiştir. Bunun yanı sıra, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Rusya ve Avrupa Birliği (AB) Karadeniz’de stratejik üstünlük sağlamak amacıyla çekişmeye başlamış, bu süre zarfında ABD küresel güvenlik konusunu NATO düzeyinde ele almak, Rusya eski bağlantılarını yeniden canlandırmak, AB ise genişlemek yoluyla bölgede etkin olmaya çalışmıştır. 2007 yılında Romanya ve Bulgaristan’ın üyeliğe kabul edilmesi, AB’nin sınırlarını Karadeniz’e taşımıştır. Bu dönemde geliştirilen “Karadeniz Sinerji” isimli yeni bir girişim, AB’nin bölgeye yönelik stratejisini destekleme amacı gütmüştür. Karadeniz bölgesinde ve bölge ile AB arasında işbirliğini geliştirmeyi amaçlayan “Karadeniz Sinerjisi” Avrupa Komşuluk Politikası’na bölgesel bir boyut eklemiştir. İlk aşamada söz konusu girişim AB’nin bölgedeki liderliğinin güçlenmesi gibi algılanmış, fakat bir süre sonra bu görüşün doğru olmadığı ortaya çıkmıştır. Ayrıca, Romanya ve Bulgaristan’ın NATO üyeliği ve Gürcistan ile Ukrayna’nın da NATO’ya katılabileceği olasılığı, yine bu ülkelerdeki renkli devrimler Rusya’nın burada etkinliğinin azaldığı yönünde bir izlenim bıraksa da, takip eden yıllarda Gürcistan, sonrasında ise Ukrayna’da yaşanan gelişmeler durumun hiç de böyle olmadığını göstermiştir. Üye ülkeler arasındaki görüş ayrılıkları, yetersiz siyasi destek ve mali kaynak aktarımı, bölge ülkeleri ile AB üyeleri arasındaki özel ikili ilişkiler, Karadeniz bölgesindeki etnik sorunların çözülmemiş olması, bölge ülkelerinin isteksizliği, bazı bölge devletleri arasındaki ekonomik ve ticari ambargolar da Karadeniz Sinerjisi’nin uygulamaya konulmasını engellemiştir. En önemlisi ise AB’nin Rusya karşısında açık bir irade ortaya koyamaması Avrupa Komisyonu’nun Karadeniz’e yönelik geliştirmiş olduğu bu girişimin gerçekleşmesine mani olmuştur.
Bu çalışmada AB’nin Karadeniz Sinerjisi ile bölgede yapmak istedikleri ve yapamadıkları jeopolitik dengeler ışığında ele alınmış, Birliğin ve bölge ülkelerinin karşılıklı beklentileri mevcut gerçekler açısından değerlendirilmiştir.
KÜRESEL DÜNYADA KARADENİZ BÖLGESİNİN ÖNEMİ
Tarih boyunca insanlığın geleceğinin anahtarı denizlerde olmuştur. Karadeniz, en eski dönemlerinden beri Asya, Akdeniz havzası ve Avrupa arasında bir irtibat alanı konumundadır. Avrupa ve Asya kıtaları arasındaki sınırın çizilmesinde de temel bir role sahip olan Karadeniz’in 424.000 metrekarelik bir alana yayıldığı görülmektedir. Burası, eski çağlardan bu yana insanlık tarihinin önemli yerleşim yerlerinden biri olarak işlev görmüştür. Boğazlara hakim olan her devlet Karadeniz havzasındaki ticareti de kontrol edebilmiştir. Burası, geniş açıdan bakıldığında, AB, Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT), Kafkasya, Orta Asya, Türkiye ve Orta Doğu’nun merkezinde yer almaktadır. Bu nedenledir ki, jeopolitik önemi giderek artmaktadır.
Karadeniz’e kıyıdaş ülkeler arasındaki çok taraflı ilişkiler yüzyıllar boyunca süren “çatışmadan” Soğuk Savaş döneminde “birarada varoluş”a ve son yıllarda “işbirliğine” doğru gelişmiştir.[3] Bugün Karadeniz, kuzeyde Ukrayna, kuzeydoğuda Rusya, doğuda Gürcistan, güneyde Türkiye ve batıda Romanya ve Bulgaristan’la çevrili bir iç denizdir. Karadeniz, İstanbul ve Çanakkale Boğazları vasıtasıyla Akdeniz’e, Atlantik Okyanusu’na ve Afrika kıtasına açılmaktadır. Diğer taraftan ise Tuna, Volga, Dinyeper ve Don nehirleri yoluyla Baltık Denizi’ne ve Hazar Denizi’ne ulaşarak etki alanını Avrupa ve Orta Asya’nın iç kısımlarına doğru genişletmekte, Kerç Boğazı ile Azak Denizi’ne bağlanmaktadır.
Halihazırda Karadeniz üzerinde bulunan önemli liman kentleri Köstence, Mangalia, Burgaz, Varna, Odessa, Sivastopol, Yalta, Kerç, Novorossiysk, Soçi, Suhum, Poti, Batum, Hopa, Trabzon, Samsun, Ordu, Giresun ve Zonguldak’tır. Günümüzde bilinen pek çok Karadeniz limanının kökleri klasik Avrupa’ya uzanmaktadır, bölgede eski Yunan ve Roma kalıntılarına rastlamak halen mümkündür. Osmanlıların, Bizans İmparatorluğu’nun bölgedeki hakimiyetine son vermelerinin ardından Karadeniz birkaç yüzyıl boyunca bir Türk gölü olarak kalmıştır. 17 ve 18. yüzyıllarda Rusya’nın bölgedeki yükselişi ise Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileme dönemine denk gelmiş ve böylece bölgedeki güç dengeleri yeniden değişmiştir. I. Dünya Savası’nın ardından SSCB’nin kurulması ile bölgedeki jeopolitik dengeler bir kez daha değişikliğe uğramış ve Moskova’nın II. Dünya Savaşı’nın ardından izlediği genişleme politikaları çerçevesinde Karadeniz bir Sovyet istihkâm kalesine dönüşmüştür.
Bulunduğu konum itibarıyla tarihin her döneminde büyük stratejik öneme sahip olan Karadeniz bölgesi, Soğuk Savaş yıllarında da Doğu ve Batı Blokları arasında çekişme alanlarından birini teşkil etmiştir. Kıyıları, Batı Bloku içinde yer alan Türkiye ile Doğu Bloku’nun lideri konumundaki SSCB ve etkisindeki diğer ülkeler arasında paylaşılan Karadeniz bölgesinin önemi, Soğuk Savaş döneminin sona ermesi ile farklı bir boyuta ulaşmıştır. Şöyle ki, jeoekonomik sorun ve konuların ağırlık kazandığı, ekonomik faaliyetlerin, ticaretin, yatırımların küreselleştiği bir ortam oluşmuş, SSCB’nin dağılmasıyla Karadeniz bölgesinin jeopolitik düzeni değişmiş, Ukrayna, Rusya ve Gürcistan bağımsız birer devlet olarak ortaya çıkmıştır. Diğer taraftan ise, Batı Avrupa devletleri sosyalist rejimin çöküşü üzerine Bulgaristan ve Romanya’yı birleşik Avrupa sınırları içerisine katma yönündeki çalışmalara başlamışlardır.
Soğuk Savaş döneminin bitmesinden şimdiye kadarki zaman zarfında bölge hızla yeniden şekillenmiştir. Bu çerçevede, Romanya ve Bulgaristan AB üyesi olurken, Ukrayna’nın Birlikle bütünleşme mücadelesi devam etmiş ve Gürcistan Batı demokrasisine dayalı bir yönetim biçimi benimsemiştir. Bu süreçte Rusya bölgedeki eski dayanaklarını kaybetmemek için çeşitli girişimlerde bulunmuş ve enerji kaynakları konusunda liderliğini sürdürmüştür. Türkiye ise Avrupa’nın ve dünyanın önde gelen ekonomileri arasında yer almayı başarmıştır. Değişim sürecinin hızla devam ettiği söz konusu yıllarda Karadeniz havzasındaki devletler bir arayış içine girmişlerdir. Mevcut gelişmeler ışığında bölgenin jeopolitik önemi dört açıdan değerlendirilebilir: (1) Yukarıda da bahsedildiği üzere, bölge konumu itibari ile küresel ticaret hareketliliğinin merkezinde bulunmaktadır, (2) Bölgenin coğrafi özellikleri, onun boydan boya kıtalar arası ulaştırma koridorlarına ev sahipliği yapması için elverişlidir, (3) Karadeniz bölgesi, kıyısındaki 6 ülkeden dolayı başlı başına ciddi bir ekonomik pazar oluşturmaktadır, (4) Karadeniz bölgesi, Hazar Havzası enerji lojistiğinin ana arteri konumundadır.
“SİNERJİ”YE GİDEN YOL
Son on beş yılda Batılı liderler bütünleşmiş ve bağımsız bir Avrupa idealini gerçekleştirmeye başlamış, neticede AB ve NATO kıtanın çoğu kısmında güvenlik ve istikrarın yayılmasını başarmıştır. Oysa iki önemli bölge – Balkanlar ve Karadeniz bu görüşle tam olarak bütünleşememiş ve/veya bütünleştirilememiştir. Her iki alan da jeostratejik olarak Birliği diğer bölgelere bağlamaktadır. Balkanlar AB yolunda ilerlerken, Karadeniz bölgesi için aynı durum söz konusu değildir. Burası, dış politikanın çeşitliliği ile farklı bir yerdir. Her ne kadar demokrasi ve serbest piyasa odaklı reformlar konusunda gelişmeler kaydedilse de, bölgedeki sorunlar çözülmemiş olarak kalmaktadır. Çatışma niteliğindeki bu sorunlar bölge ülkeleri arasında çok yönlü politikalar izlenmesini zorunlu kılmaktadır. Diğer taraftan, enerji konusu, özellikle Rusya ile yaşanan doğal gaz krizleri ve gerilen Ukrayna-Rusya ilişkileri, Karadeniz bölgesinin stratejik önemini artırmaktadır.[4]
SSCB’nin kurulmasının ardından sosyalist rejimi benimsemek zorunda kalan Karadeniz ülkelerinin (Türkiye hariç) sayısı sosyalist rejimin çöküşü ile artmıştır.[5] Ukrayna ve Gürcistan’daki Batı destekli renkli devrimlerle bölgede yeni bir güç savaşı başlamıştır. Berlin Duvarı’nın yıkılmasından neredeyse yirmi yıl sonra bölgede meydana gelen Batı destekli “renkli” devrimler Ukrayna ve Gürcistan’daki rejim değişikliklerinin popüler ve kayda değer ölçüde barışçıl olduğunu simgelemiştir. Bir taraftan bölgenin iki önemli gücüne ( yeniden canlanan Rusya ve reformcu Türkiye’ye ) bu mesajı veren AB, diğer taraftan Türkiye ile üyelik müzakerelerini başlatmış, Rusya ile Stratejik Ortaklık Anlaşması imzalamıştır.[6] AB, söz konusu tavrı ile bölgeye yönelik “iyi niyetini” ortaya koymaya ve renkli devrimlere vermiş olduğu desteğin temelde Rusya ve Türkiye’ye karşı olmadığını göstermeye çalışmıştır.
SSCB’nin çöküş yıllarını takip eden dönemde AB, eski sosyalist ülkelerle ilişkilerini farklı hamlelerle düzenlemiştir. AB, Doğu Avrupa’yı sınırları içerisine alırken, Güney Kafkasya, Orta Asya ve Rusya ile münasebetlerini “daha geniş bir Avrupa” anlayışından hareket ederek, “Komşuluk Politikası” adını verdiği siyasi araç çerçevesinde kurmuştur. Bu kapsamda söz konusu devletlerle ilk aşamada Ortaklık ve İşbirliği Anlaşması imzalayan AB, TACIS, TRACECA, INOGATE gibi çeşitli teknik ve mali destek programları ile de onlara destek vermiştir. Günümüzde “Daha Geniş Karadeniz” ifadesiyle, Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlayan ve Hazar enerji kaynaklarının Batı’ya ulaştırılması için koridor görevini yapan Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan da Karadeniz bölgesi içerisinde değerlendirilmektedir.
Birlik, temelde güvenlik düşüncesiyle hareket ederek, Komşuluk Politikası kapsamında çok yönlü araçlar geliştirmiştir. Birliğin amacı çevresinde bir “dost çemberi” yaratmak ve “iyi yönetilen” devletlerin varlığını sağlamak olmuştur. Bu anlamda Karadeniz bölgesinin Avrupa güvenliği ve istikrarı açısından jeopolitik önemi çeşitli belgelerde vurgulanmıştır. Daha 2003 tarihli Avrupa Güvenlik Stratejisi’nde 21. yüzyılda Avrupa’nın karşılaştığı beş temel tehdit[7] sıralanmıştır ki, bunların tamamı Karadeniz için de geçerlidir. Dahası, Avrupa’nın enerji güvenliği, bir koridor konumunda olduğu için doğrudan Karadeniz ile ilgilidir. Böylece, AB’nin Karadeniz havzasındaki çıkarları şu şekilde özetlenebilir: demokratik yönetim ve pazar ekonomisi, ulus ötesi güvenlik, dondurulmuş çatışmaların yönetimi, enerji kaynaklarına erişim ve Rusya’nın çıkarlarının dengelenmesi. Tüm bunlar AB’nin neden Karadeniz’e çok büyük ilgi duyması gerektiğini açıklamaktadır.[8]
AB’nin 2007 genişlemesi Birliği, Karadeniz sahillerine ulaştırmıştır. Diğer taraftan, Romanya ve Bulgaristan’ın AB sınırlarının içine katılması ile bölgedeki güvenlik riskleri, ekonomik ve siyasi riskler Birliğin resmi sorunları olmuştur. Bunun üzerine AB, büyük bir heyecan ile kendi Karadeniz politikasını ortaya koymuştur. Bu hamle beraberinde önemli beklentileri getirmiş, AB’nin yeni sahip olduğu Karadeniz sahillerinin, Birliğin bölgeye, Baltık ve Akdeniz gibi diğer kıyı komşularına göre çok daha büyük bir siyasi ilgi ile odaklanma fırsatı sağlayacağı fikrini oluşturmuştur.
Komisyon, iki düşünceden hareketle ilk Karadeniz politikasına “sinerji” diye olağandışı bir isim koymuştur. Birincisi, Komisyon, bölgede çeşitli AB programlarını geliştirmeyi ve daha iyi koordine etmeyi ummuştur. İkinci olarak ise, Komisyon, “sinerjinin” iki farklı ve tamamlayıcı hedefi vurguladığını açıklamıştır: (1) Karadeniz bölgesinde hükümetler, bölgeler, özel sektör, sivil toplum üyeleri ve diğer taraflar arasında bölgesel işbirliğini mümkün kılmak, (2) Bölge ile AB arasında daha iyi bir işbirliğini teşvik etmek. Üçüncü konuşulmayan neden ise, isim seçimini desteklemiştir: Karadeniz Sinerjisi, AB’nin dış işlerinde yeni bir bölgesel politikanın oluşturulmasının ilk adımı olarak tasarlanmış ve henüz “strateji” olarak adlandırılması için “olgunlaşmamıştı.”[9]
Karadeniz bölgesindeki ülkeler ile AB arasındaki işbirliğini geliştirmeyi amaçlayan “Karadeniz Sinerjisi” Avrupa Komşuluk Politikası’na bölgesel bir boyut eklemeyi amaçlamıştır. Komşuluk Politikası’na dahil edilen bölge ülkeleri ile ikili ilişkiler, Türkiye ile devam eden üyelik müzakereleri ve Rusya ile yürütülen Stratejik Ortaklık ile birlikte “Karadeniz Sinerjisi”, AB’nin Karadeniz çevresindeki ülkelerde istikrar ve reformların desteklenmesine yönelik yoğun çabalarını tamamlayıcı rol oynamayı hedeflemiştir.[10]
“KARADENİZ SİNERJİSİ – YENİ BÖLGESEL GİRİŞİM”: AB’NİN BÖLGEYE YAKLAŞIMI
Komisyon, 11 Nisan 2007 tarihinde Konsey ve Avrupa Parlamentosu’na sunmuş olduğu “Karadeniz Sinerjisi – Yeni Bölgesel Girişim” diye adlandırdığı belgede bölgeyi şu şekilde tanımlamıştır: “Karadeniz bölgesi, doğal kaynakları ile zengin ve Avrupa, Orta Asya ve Orta Doğu’nun kavşağında yerleşen ayrı bir stratejik coğrafi alandır. Kalabalık bir nüfusa sahip olan bölge, vatandaşları için çeşitli fırsatlar ve sorunlar sunmaktadır. Bölge, büyük kalkınma potansiyeli ile geniş bir pazar ve ulaşım ve enerji için önemli bir merkezdir. Burası, aynı zamanda, dondurulmuş çatışmalara, birçok çevre sorunlarına ve yasadışı göç ve organize suçları teşvik eden yetersiz sınır denetimlerine sahip bir bölgedir. Son yıllarda kayda değer olumlu gelişmelere rağmen, halen bölgedeki farklı ülkelerdeki ekonomik reformların hızında ve yönetim kalitesinde farklılıklar bulunmaktadır. Sorunlara dinamik bölgesel tepki vermek, ilgili ülke vatandaşlarının faydalanmasını sağlayabileceği gibi, Avrupa’nın genel refah, istikrar ve güvenliğine de katkıda bulunabilir.” Komisyon, Karadeniz bölgesinin, batıda Yunanistan, Bulgaristan, Romanya ve Moldova’yı, kuzeyde Ukrayna ve Rusya’yı, doğuda Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan’ı ve güneyde Türkiye’yi kapsadığını ifade etmiştir. Ayrıca Komisyon, Ermenistan, Azerbaycan, Moldova ve Yunanistan’ın kıyıdaş ülkeler olmadığı düşünülse bile, tarih, yakınlık ve sıkı bağların onları bölgenin doğal aktörleri haline getirdiğini de özellikle belirtmiştir. Komisyon, Birliğin geniş çaplı işbirliği programları ile Karadeniz’de istikrarı sağlamak ve kalkınmayı desteklemek amacıyla demokratik ve ekonomik reformları teşvik etmek için zaten çok çaba sarf ettiğini, bu anlamda AB’nin üç ana politika üzerinde odaklandığını vurgulamıştır. Belgede, bu politikaların, Türkiye ile yürütülen üyelik müzakereleri, Avrupa Komşuluk Politikası ve Rusya Federasyonu ile Stratejik Ortaklık Anlaşması olduğunun altı çizilmiş, Komisyon’un bölgeye yönelik birçok sektörel girişimde bulunduğu hatırlatılmıştır. Komisyon’a göre, Karadeniz havzasında bölgesel düzeyde koordinasyon gerektiren önemli fırsatlar ve sorunlar vardır. Bunlar, enerji, ulaşım, çevre, dolaşım ve güvenlik gibi elzem alanları içermektedir. Komisyona göre, tasarlanan geliştirilmiş bölgesel işbirliği, burada uzun süredir devam eden çatışmaları doğrudan ele almayı hedeflememektedir, ama daha fazla ortak güven oluşturabilir ki, bu da zamanla çözüm yolundaki engellerin kaldırılmasına yardımcı olabilir. Karadeniz’in kültürel çeşitliliği dikkate alınırsa, artan bölgesel işbirliği bölge üzerinde faydalı etkiler yaratabilir. Komisyon, yukarıdaki nedenlerden hareket ederek, Karadeniz Sinerjisi’ni AB’nin yeni bölgesel işbirliği girişimi olarak ortaya koymuştur.
Komisyon, söz konusu belge ile bağımsız bir Karadeniz stratejisi amaçlamadığını, AB’nin bölge ile ilgili esaslı politikasının zaten Türkiye ile üyelik görüşmeleri, Komşuluk Politikası ve Rusya ile imzalanmış olan Stratejik Ortaklık Anlaşması ile beyan edildiğini vurgulamıştır. Komisyon’a göre, gelecekteki gelişmeler ve bu politikaların daha çok iki taraflı uygulanması stratejik çerçeveyi belirlemeye devam edecektir. Komisyon Karadeniz Sinerjisi’nin AB ve bölgenin ortak çıkarlarına dayandığını ve bütün bölge ülkeleri ile birlikte danışılarak gerçekleştirileceğini açıkça belirtmiştir. Belge çerçevesindeki faaliyetlerin kapsamı bölgeyi içine alsa da, bu eylemler komşu alanlarla, yani Hazar havzası, Orta Asya ve Güney Doğu Avrupa ile ciddi şekilde bağlantılıdır. Sinerjide, aynı zamanda, uluslararası örgütlerce ve üçüncü ülkelerce desteklenen diğer bölgesel işbirliği programları da önemsenmektedir.[11]
Karadeniz Sinerjisi’nde öngörülen temel işbirliği alanları ve Komisyon’un bu alanlara yönelik görüşleri şu şekilde özetlenebilir:
- Demokrasi, insan haklarına saygı ve iyi yönetişim:
Bölge ülkelerinden insan hakları ve demokrasi konusunda uygulanması beklenen belli standartlar bölgesel düzeyde de ele alınırsa, ulusal önlemlerin geliştirilmesini önemli ölçüde destekleyebilir. AB bu tür girişimleri, tecrübelerini paylaşarak, değişik eğitim ve değişim programları sağlayarak, sivil toplumla bölgesel diyalog oluşturarak teşvik etmelidir.
- Dolaşımın yönetimi ve güvenliğin iyileştirilmesi:
İyi sınır yönetimi ve gümrük işbirliği bölgesel düzeyde dolaşımı denetleyerek, organize suçlar, silah, insan ve uyuşturucu kaçakçılığının önlenmesine yardımcı olur. Bu anlamda Karadeniz ülkeleri en iyi uygulamaları geliştirmeli, ülkeler arası erken uyarı sistemi kurulmalı ve bilgilerin korunması amacıyla ortak standartlar geliştirmelidir. Komisyon bölge ülkelerini bu yönde teşvik edecektir.
- Dondurulmuş çatışmalar:
Komisyon, AB’nin çatışmalara yönelik sürdürülen çabalarda daha faal rol almasını savunmuş (Transdinyester, Güney Osetya, Abhazya ve Dağlık Karabağ) ve AB’nin, örneğin, izleme sürecinde katılımını güçlendirme yolları araması gerektiğini önermiştir. Karadeniz Sinerjisi, yönetişim, ekonomik kalkınma eksikliği, sosyal uyum, güvenlik ve istikrar eksiklikleri altında yatan nedenleri çözerek, genel atmosfere yönelik araçlar geliştirebilir. Etkilenen bölgelerde yeniden güven oluşturulmasını teşvik etmeye ayrı bir ilgi gösterilmeli, bölünmüş tarafları bir araya getirmek için özel tasarlanmış işbirliği programları geliştirilmelidir.
- Enerji:
Karadeniz bölgesi AB’nin enerji güvenliği için stratejik öneme sahip üretim ve aktarma alanıdır. Bölge, enerji arzcılarının çeşitlendirilmesi açısından kayda değer potansiyel arz etmektedir ve bu nedenden dolayı AB’nin dış enerji stratejisinin elzem bir unsurudur. Enerji arzcılarının çeşitlendirilmesi AB’nin olduğu kadar bölgedeki ortaklarının da çıkarlarına uymaktadır. Komisyon, enerji üreticileri, transit ülkeler ve müşterilerle enerji güvenliği diyalogu ile ilişkilerini güçlendirmeye devam edecektir. Söz konusu diyalog, Bakü Girişimi, Komşuluk Politikası ve AB-Rusya Enerji Diyalogu çerçevesinde yasa ve mevzuat uyumunu teşvik edecektir. Bu diyalog, aynı zamanda, Moldova, Azerbaycan, Türkiye ve Ukrayna ile yapılan enerji memorandumları, ticaret anlaşmaları, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) üyelik görüşmeleri ve ikili enerji anlaşmaları ile sürdürülecektir. Hedef, enerji üretimi, nakliyesi ve transiti için AB mevzuatına uygun açık, şeffaf ve ayrımcılıktan uzak bir çerçevenin sağlanmasıdır.
AB, yeni enerji altyapılarının inşa edilmesi ve mevcut olanların onarılması yoluyla bölgesel ortakları ile birlikte enerji güvenliğini güçlendirmek için sıkı bir şekilde çalışmaktadır. Bu kapsamda Komisyon, ortakları ile işbirliği içerisinde yeni trans-Hazar – trans-Karadeniz enerji koridoru geliştirmektedir. Bu koridor, Orta Asya’dan başlayarak Karadeniz üzerinden AB’ye ek doğal gaz ihracatı için çeşitli teknik seçenekleri bünyesinde barındırmaktadır. Ayrıca, Karadeniz üzerinden artan petrol transiti güvenlik ve çevre sorunlarının çoğalmasına neden olduğu için AB bölgedeki işbirliğinin sürdürülebilir olmasına ve ekolojik boyutunun geliştirilmesine özel ilgi duymaktadır.
Dolayısıyla, AB yukarıda bahsi geçen hedeflere ulaşmak için gereken ciddi yatırımları teşvik etmelidir. Son olarak, Komisyon orta vadede AB ve Komşuluk Politikası bölgesi arasında arz, transit ve talep güvenliği hususlarındaki ortak çıkarları kapsayacak yasal çerçevenin oluşturulması olasılığını gözden geçirecektir. Üretici, transit ve alıcı ülkeleri içine alan genel bir yasal çerçevenin geliştirilmesine gerek olup olmadığını belirlemek için de fizibilite çalışması yapılacaktır.
- Ulaştırma:
Komisyon, nakliye işlemlerinin yeterliliğinin, emniyetinin ve güvenliğinin iyileştirilmesi görüşünden hareket ederek, faal olarak bölgesel ulaştırmada işbirliğini desteklemeye devam etmelidir. AB, Karadeniz havzasına ilişkin değişik ulaştırma girişimleri deneyimlerine odaklanmalıdır. Bu yöndeki çabalar, Birlik ile komşu ülkeler arasında ulaşım akslarının geliştirilmesi kapsamında yapılmalıdır. Devam eden girişimlerle ilgili sıkı bir koordinasyona ihtiyaç duyulmaktadır ki, bu, mevcut süregelen konular ve yapılar arasında açık bir iş bölümü veya hatta kısmı birleşmeye öncülük etmelidir. TRACECA Stratejisi 2015 yılına kadar bölgesel ulaşımın geliştirilmesi için önemli bir temel sağlamaya devam etmelidir. Ulaştırma politikası diyalogu, düzenleyici yaklaşım görüşü ile merkezi amaç olarak kalmalıdır. Rekabet edebilirlik, trafik yönetim kapasitesi, emniyet, güvenlik, uyumlu çalışabilme ve intermodal taşımacılık gelecek için plan yaparken karar verici faktörler olmalıdır.
- Çevre:
Bu hususta çok sayıda bölgesel girişim mevcut olup, uygulama kısmı ise gecikmektedir. Karadeniz havzası ülkeleri çok taraflı çevre anlaşmalarının uygulanmasının güçlendirilmesine ve bölgede daha stratejik çevresel işbirliği kurulmasına ihtiyaç duymaktadır. Komisyon iklim değişikliği konusunda da Kyoto Protokolü’nün öngördüğü “temiz kalkınma mekanizması”nın ortak uygulanmasına yönelik bölgesel düzeyde faaliyetlerin teşvik edilmesi ve Karadeniz ülkelerinin gelecekteki uluslararası müzakerelere katılımlarının sağlanması gerektiğini ifade etmiştir.
- Denizcilik:
Karadeniz Sinerjisi, Birliğin, denizle ilgili sektörlerde ve kıyı bölgelerinde sürdürülebilir büyümeyi ve istihdam yaratmayı azamiye yükseltmek amacıyla yeni geliştirilen bütüncül denizcilik politikası için bir fırsat sağlamaktadır. Bu, hizmetler, sanayiler ve bilimsel kurumlar arasında çapraz sektörel işbirliği kümelerinin oluşturulmasını ve güvenli denizcilik ve çevrenin korunması açısından denizlerin gözetimi konusunda bütünleşmeyi içerecektir.
- Balıkçılık:
Karadeniz önemli bir balıkçılık alanıdır. Dolayısıyla, AB, Karadeniz’de balıkçılık yönetimi, araştırma ve bilgi toplama konularını teşvik etmeyi hedeflemektedir. Bölgedeki balıkçılığın sürdürülebilir ve sorumlu bir şekilde yürütülmesinin sağlanması için yeni yöntemler keşfedilmelidir. Akdeniz Genel Balıkçılık Komisyonu tarafından sunulan öneriler iyi bir şekilde değerlendirilmelidir.
- Ticaret:
AB, Karadeniz ülkeleri için önemli bir ekonomik ve ticari ortaktır. Bölge ile münasebetlerde yakın ekonomik işbirliği bağları ve ayrıcalıklı ticari ilişkiler önemli bir husustur. Bütün Karadeniz ülkelerinin DTÖ’ye kabul edilmeleri ve Rusya ve Ukrayna ile Ortaklık ve İşbirliği Anlaşmaları görüşmeleri ticaretin serbestleştirilmesi yönünde ciddi bir adım olacaktır ve AB bu süreci desteklemeye devam edecektir. Komşuluk Politikası Eylem Planları’nda yer alan ticari ve ekonomik hükümlerin, özellikle gelecek pazar ekonomisi reformlarının uygulanması ve mevzuat uyumlaştırılmasındaki ilerleme ve deneyimlerin paylaşımı bölgesel ticareti kolaylaştırma ve bütünleşme açısından çok önemlidir. Karadeniz bölgesel işbirliği teşkilatları serbest ticaret bölgeleri yaratmak için çeşitli girişimlerde bulunmuştur. Prensip olarak, AB, serbest ticaret yönündeki bütün çok taraflı ticaret kurallarına uygun girişimleri desteklemektedir. Yalnızca her hangi bir girişimin şu hususu göz önünde bulundurması gerekir ki, AB üyeleri ve Gümrük Birliği ile AB’nin Ortak Ticaret Politikası’na taraf devletler bağımsız olarak bölgesel serbest ticaret oluşumlarına iştirak edemezler.
- Araştırma ve eğitim ağları:
Komisyon bölgedeki tüm ülkelerin GEANT pan-Avrupa araştırma ağı ile karşılıklı bağlantılarını canlandırmak istemektedir. Araştırma ve eğitim ağları arasında hızlı bağlantının kurulmasının, e-devlet, e-işletme, e-sağlık gibi çevrim içi hizmetlerin sağlanmasının ve bilgi teknolojilerinin eğitim ve araştırmada geniş tabanlı kullanılmasının teşvik edilmesi ortak çıkarlar arasındadır.
- Bilim ve teknoloji:
Komisyon, özellikle 7. Çerçeve Programı altında mevcut olan yeni araçlar vasıtasıyla Karadeniz ülkeleri ile kapasite oluşumu ve bilim ve teknoloji politikası diyalogunun teşvik edilmesini amaçlamaktadır. Bu, 7. Çerçeve Programı’ndaki özel araştırma faaliyetleri ve ortak çıkar konularının dahil edilmesini kesinleştirecek ve sinerjileri teşvik edecektir.
- İstihdam ve sosyal işler:
Karadeniz bölgesindeki ortak ülkeler yüksek işsizlik, kayıt dışı ekonomi, sosyal diyalog, sosyal koruma ve cinsiyet eşitliği gibi konularda hemen hemen aynı sorunlarla yüzleşmektedir. Yoksullukla mücadele ve sosyal dışlanma çeşitli Komşuluk Politikası Eylem Planlarında öne çıkarılmıştır. Çoğu Karadeniz ülkesinde etnik azınlıkların topluma daha iyi entegre edilmesi ve ayrımcılıkla mücadele sosyal bağlılık için temel konulardır. Bu konularda bölgesel düzeydeki işbirlikleri, özellikle bilgi ve iyi tecrübe değişimi, farkındalığı artıran girişimler, ilgili resmi kuruluşlara, sosyal ortaklara ve sivil toplum örgütlerine yönelik eğitimlerin de düzenlemesiyle birlikte ek değer yaratabilir. AB söz konusu aktiviteleri somut teknik asistanlık programları ile desteklemelidir.
- Bölgesel kalkınma:
Bulgaristan ve Romanya’nın üyelikleri ile ilk defa AB Bölgesel Politika fonları Karadeniz kıyıları için kullanılabilir olmuştur. Bu iki üye ülkedeki Bölgesel Politika programları özellikle çevre konuları olmak üzere kıyı bölgelerinin rekabet edebilirliklerinin geliştirilmesine katkı sağlayacaktır.
Karadeniz Sinerjisi girişimi ile öngörülen son bir husus ise AB ile Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü (KEİ) arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesidir.
Görüldüğü üzere, “Karadeniz Sinerjisi” adını verdiği belge ile Komisyon en öncelikli alanları tespit ederek, bu yönde hem bölge ülkeleri arasında, hem de bölge ile kendi arasında işbirliğini hedeflemiştir. Söz konusu işbirliği temelde kalkınma üzerine kurulmuştur. Kalkınma, Merkezi ve Doğu Avrupa ülkelerinin üyelik müzakereleri sürecinde tartışmalı bir olmadığı için fazla da dikkat çekmemiştir. Oysa uygulamada kalkınma politikası geçiş dönemi sonrasındaki ülkeler için faydalı ipuçları sağlamaktadır.[12] Böylece, kalkınma konusu AB dışişlerinin üzerinde durduğu en önemli hususlardan biri olduğu gibi, Karadeniz Sinerjisi’nin de merkezine oturtulmuştur. Komisyon, gelişmiş bir Karadeniz bölgesi ile Birliğin daha kolay yol alacağı düşüncesini benimsemiştir. Dolayısıyla, Karadeniz Sinerjisi’nin sadece AB’nin bölgeye yakınlaşması için değil, bölgeyi kendine yakınlaştırması amacıyla tasarlanan bir girişim olduğu söylenebilir.
BEKLENTİLER VE GERÇEKLER
Bugün gelinen noktada, siyasi çevrelerin sonuçlarını merak ettiği Karadeniz Sinerjisi’nin daha uygulamaya konulmadan rafa kaldırıldığı görüşü ağırlıklıdır. Söz konusu girişimin başarıya ulaşamama nedeni üç farklı boyutta değerlendirilebilir: AB açısından, bölge ülkeleri açısından ve jeopolitik dengeler açısından.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, Karadeniz Sinerjisi’nin açıklanması için zamanlama sorunlu bir döneme denk gelmiştir. 2007-2008’de AB’nin Komşuluk Politikası, doğu ve güney olmak üzere kültürel ve siyasi olarak iki farklı alanı eşzamanlı kapsama çabası dolayısıyla örselenmiştir. Hatta bu alanlardaki bazı ülkelerin “komşu” konumunda değerlendirilmesi bile Birlik içerisinde değişik platformlarda itiraza neden olmuştur. Şöyle ki, Karadeniz Sinerjisi henüz planlama aşamasındayken, Avrupa Komşuluk Politikası istenilen hedeflere ulaşamadığı için hayal kırıklığına sebep olmuştu. Bu hayal kırıklığına temel olarak iki sebep gösterilebilir. İlki, taraflarca Komşuluk Politikası’nın hedeflerinin yanlış anlaşılmasıdır. AB, beklenti ve hedeflerini hesaba katmaksızın güney ve doğudaki tüm komşularını aynı kapsamda değerlendirmiştir. İkincisi ise, Komşuluk Politikası ülkelerince ciddi manada masraflı ve zor bir süreç olan reformların uygulanması neticesinde tam olarak ne elde edileceğinin bilinmemesiydi.[13] Dolayısıyla, Komşuluk Politikası’nın ciddi bir şekilde yeniden gözden geçirilmesi ve özellikle AB ile yakınlaşmaya çok istekli olan Doğu Avrupa ülkeleri ile daha sıkı ilişkiler kurulmasına ivme kazandırmak gerekmiştir. Doğu Ortaklığı’nı destekleyen bazı AB üyeleri de Karadeniz Sinerjisi’ne uzak durmuştur. Sinerji ile ilgili üye ülkelerin farklı algılamaları ve aralarında görüş ayrılıkları oluşmuştur. Buna göre, AB Konseyi düzeyinde bu iki politika birbiriyle bağdaşmamaktaydı. Doğu Ortaklığı’nı güçlendirmek düşüncesiyle bazı Birlik üyeleri, Karadeniz Sinerjisi’nin yeni Doğu Ortaklığı ile rekabet edeceği, hatta onu zayıflatacağı görüşünü benimsemiş, bu girişimi Ortaklığın geliştirilmesi için bir tehdit olarak değerlendirmiştir. Söz konusu olumsuz hava devam ederken, projeye yeteri kadar insan kaynağı ayıramayan Komisyon, Nisan 2007’den ancak on ay sonra Karadeniz Sinerjisi’ni resmi olarak tanıtabilmiştir.
Bu yıllarda devam eden küresel kriz, üye ülkelerin sıkıntı içerisinde olması, Birliğin ağırlıklı olarak ekonomik krize odaklanması, projeye fon ayrılmaması ve bazı üçüncü ülkelerin projeye dahil olma konusundaki isteksizlikleri başarıyı engelleyici etkiler yaratmıştır. Oysa Doğu Ortaklığı her düzeyde hükümet toplantıları, sektörel platformlar ve sivil toplum örgütlerini içeren çeşitli bağlantılarla güçlendirilerek daha olgun bir dış politika aracı olarak ilerletilmiştir. Tüm olumsuz koşullara rağmen, Karadeniz Sinerjisi kapsamında çevre ve sınır ötesi işbirliği alanında başarılı uygulamalar gerçekleştirilmiştir.[14]
Karadeniz Sinerjisi’nin başarılı bir girişime dönüşmemesinin bir diğer en önemli nedeni, AB’nin Kuzey Boyutu Politikası’nda yaptığının tersine bölgesel sektörel ortaklıklar kuramamasından kaynaklanmaktadır. Aslında, sinerjide öngörülen sektörel işbirlikleri için AB, Rusya, Norveç ve İzlanda tarafından paylaşılan Kuzey Boyutu model olarak alınmıştı ve Karadeniz’de sektörel ortaklıklar kurulması sinerjinin en çok beklenilen sonuçları olarak düşünülmüştü. Ancak, buradaki sorun, uluslararası yatırım bankalarının eksikliklerinden kaynaklanmıştır. Kuzey Boyutu’na dahil edilen uluslararası yatırımcılar da, iştirakçi bankalar da, faydalanan tarafların kendileri de kaynak sağlarken basit bir teknik asistanlık yapmamış, altyapı projelerinin belli kısımlarını doğrudan finanse etmişlerdir. AB’nin fonları, Kanada gibi bölge dışı ülkelerin desteği, Kuzey Avrupa’daki bazı devletlerin bireysel katkıları ve bu gibi özel hususlar Kuzey Boyutu’nu başarıya taşımıştır. Karadeniz Sinerjisi’nin 2008 yılındaki Kiev Bakanlar toplantısında bu yeni bölgesel politikanın AB üyesi olmayan ülkelere tanıtımı Kuzey Boyutu’nun Karadeniz bölgesinde tekrarlanması olasılığı nedeniyle büyük ilgi uyandırmıştır. Bunun sonucunda Komisyon’un, Avrupa Konseyi ve Parlamento için Karadeniz Sinerjisi’nin uygulanmasına dair Haziran 2008’de hazırladığı ilk ve tek raporunda, projelerin gerçekleştirilmesi için ortak finanse edilecek işbirliklerinin kurulması gerektiği öne çıkarılmıştır. 2009 ve 2010 yıllarında Karadeniz için ilk üç sektörel ortaklık alanı belirlenmiş, AB üyesi kıyıdaş ülkelere “özel sorumluluk” verilmiş, bu kapsamda Romanya çevre, Yunanistan ulaştırma ve Bulgaristan enerji alanında görevlendirilmiştir. Komisyon’un öngörmüş olduğu bu ortaklık projeleri kesinlikle birbirinden çok farklı siyasi uygulanabilirliğe sahipti. Göreceli olarak çevre ortaklığı kolay görünse de, ulaştırma ortaklığı karışık, enerji ortaklığı ise imkansızdı. Türkiye ve özellikle Rusya bu girişime soğuk yaklaşmış, KEİ liderliğin ülkelere verilmesinden rahatsızlık duymuş ve uluslararası finans kurumları öncelikle gelişme görmek istemiştir. Nihayet 2010 yılında Komisyon’un başkanlığında ilk Karadeniz Sinerjisi ortaklığı olan Çevre Ortaklığı tanıtılmıştır. Diğer ortaklıklar henüz açıklanmadıkları gibi, yakın ve orta vadede de açıklanacak gibi değildirler. Ayrıca, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası, Avrupa Yatırım Bankası gibi bölgedeki faal uluslararası finans kurumları söz konusu ortaklıklar ile ilgili her hangi bir risk almaktan kaçınarak, beklemeyi tercih etmiştir. Diğer taraftan, Karadeniz Ticaret ve Kalkınma Bankası, AB bütçesine verdiği az katkı dolayısıyla sinerji çerçevesinde Birliğin fonlarından yararlanamamıştır. AB’nin kendisi de sinerji ortaklıklarının finanse edilmesi için fon ayırmamıştır. Konsey’deki AB üyesi olan Karadeniz ülkelerinin aynı görüşleri paylaşmamaları bunun en önemli nedenini oluşturmuştur.
Aynı zamanda, Karadeniz Sinerjisi’ni sunmaya çalışırken, Komisyon ve Avrupa Dış Eylem Servisi çok zor bir dış siyasi ortam ile karşılaşmıştır. Bunun en büyük nedeni, AB’yi Karadeniz’e yeni gelen büyük ve potansiyel rakip olarak algılayan Rusya ve Türkiye’dir. Mevcut durum tarihte hiç olmadığı kadar Rusya-Türkiye bölgesel koordinasyonunun oluşmasına neden olmuştur. En önemlisi ise, Ağustos 2008 tarihinde hiç beklenmedik bir şekilde Rusya-Gürcistan Savaşı’nın meydana gelmesi Karadeniz Sinerjisi’ni rafa kaldırmış, bu münakaşa Doğu Ortaklığı için bölgede rasyonel bir canlanma sağlarken, Karadeniz Sinerjisi’ni sekteye uğratmıştır. Bundan sonra zaten proje esasen gelişmemiştir.
Bölgedeki dondurulmuş sorunlar ve Karadeniz bölgesindeki komşu ülkeler arasındaki rekabet de derin bölgesel işbirliklerinin başlatılmasını engellemiştir. Aynı dönemde bölge ülkelerinin kendi içlerinde ve aralarında yaşanan süreçler Birliğin sinerji üzerine odaklanamamasına neden olmuştur. Zaten Karadeniz bölgesinde iki farklı ticari blok oluşmuştur. Birincisi, üye ülkeleri, Türkiye ve Güney Doğu Avrupa bölgesini kapsayan Avrupa merkezli olup, ikincisi ise BDT ülkelerine yönelik Rusya merkezlidir.[15] Takip eden yıllarda Kırım olayları nedeniyle AB ve ABD’nin yaptırımları sonucu Rusya’nın üye ülkelerden gıda ithalatını durdurma kararı, özellikle enerji konusundan dolayı güçlü olan Rusya-Türkiye ticari işbirliğine yeni bir ivme kazandırmıştır. Gıda ve tarım ürünleri konusunda anlaşmalar yapmaya hazırlanan Rusya-Türkiye işbirliği, bu anlamda üçüncü bir blok olarak görülebilir. Dolayısıyla, ekonomik ve ticari anlamda bölgede elle tutulur bir örgütlenme bulunmamaktadır. Bu da çok doğaldır, çünkü her ne kadar SSCB’nin dağılmasıyla sosyalist rejim ortadan kalkmışsa da, Rusya halen bölge ülkeleri arasında ekonomik ve askeri gücü ile başat konumdadır. Özellikle Gürcistan ve Ukrayna’da gerçekleşen Batı destekli renkli devrimler, Rusya’nın Karadeniz politikasını yeniden gözden geçirmesine neden olmuştur. Diğer taraftan, Karadeniz havzasındaki dondurulmuş sorunlar tam anlamıyla bölgesel bir bütünleşmenin önünü kesmektedir. Hassas boyutları ile dikkat çeken etnik ve toprak bütünlüğü merkezli sorunlardan dolayı çatışmalara taraf olan olan Ermenistan, Azerbaycan, Ukrayna, Gürcistan ve Moldova’nın öncelikle bu problemleri çözmeleri gerekir. Her ne kadar bahsi geçen sorunların devam etmesi doğrudan Rusya’nın çıkarları ile örtüşse de, buradaki en dikkat çekici noktalardan biri AB içerisinde Ermenistan, Gürcistan, Rusya ve Ukrayna’nın ciddi lobilerinin bulunmasıdır. Mevcut lobiler sorunların çözülmesinden ziyade, kendi menfaatleri doğrultusunda hareket etmektedir.[16] Bundan dolayı, bölgedeki dondurulmuş sorunların ortadan kaldırılamamasını sadece Rusya ile ilişkilendirmek doğru değildir.
AB’nin Karadeniz işbirliği iki temel husus üzerinde şartlanmıştır. Bunlar genişleme ve Rusya faktörüdür. Bu iki husus AB’nin bölgede ikili ve çok taraflı bir tutum sergilemesinin nedenidir. Şöyle ki, AB Komşuluk Politikası ve Doğu Ortaklığı ile ikili ilişkileri düzenlerken, Karadeniz Sinerjisi ile çok taraflı bir platform oluşturmayı hedeflemiştir. Diğer taraftan, AB’nin bölge ülkelerine yönelik üç farklı siyaseti (Türkiye ile üyelik müzakereleri, Rusya ile Stratejik Ortaklık ve Ukrayna, Moldova, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan için Doğu Ortaklığı) Karadeniz Sinerjisi’nin geliştirilmesi için engeller oluşturmuştur. Belirtildiği gibi, bu politikalar esasında çok farklı temellere dayanmaktadır. Örneğin, Rusya ile ilişkilerde amaç öncelikle enerji konularını düzenlemekse, Doğu Ortaklığı’nda amaç taraf ülkelerin Rusya’ya bağımlılığını azaltmaktır. Daha önce vurgulandığı gibi, AB’nin çevresinde oluşturmak istediği iyi komşuluk ilişkileri, güvenlik ve refah çemberi, bu ülkeler Rusya’nın etkisi altındayken pek mümkün olmamaktadır. Çünkü Rusya söz konusu ülkeleri yönetebilmek için ekonomik kalkınmalarını, siyasi gelişimlerini, iyi yönetişimi ve demokrasinin yerleşmesini doğrudan ve dolaylı olarak engellemektedir. Bölgede, Ermenistan dışındaki neredeyse bütün ülkelerle vizesiz geçiş koşullarına sahip olan Türkiye ise AB ile üyelik kapısının açılması için müzakere etmektedir. Türkiye’nin aslında bölge ülkeleri ile çok eski zamanlardan beri sıkı ilişkileri vardır. Böylece, hem AB’nin, hem de politikaların hedefindeki tarafların beklentileri birbirine benzememektedir.
AB’nin Karadeniz’de daha etkin bir rol oynamasının önünde bir takım jeopolitik engeller de vardır. Öncelikle bölgedeki Avrupa merkezli güç dengesi “çok kutuplu” sisteme doğru kaymıştır. Şöyle ki, 1990’lı yıllarda Karadeniz bölgesi geçiş dönemini yaşarken Avrupa’ya daha yakın durmuştur. Diğer taraftan, Rusya, kaybettiği gücün etkisiyle kendi iç sorunları ile uğraşırken, Türkiye Karadeniz bölgesinde biraz daha faal olmuştur. 2000’li yıllarda bölgenin kaydettiği kalkınma, ayrıca 2008 krizini çabuk atlatarak toparlanmaları burada Rusya ve Türkiye’yi daha etkin kılmıştır.[17] Dolayısıyla, bölge devletlerinin iç gelişimleri üzerinde etkili olmak ve batılı modeli benimsemelerini sağlamak AB için o kadar da kolay değildir. Ekonomik ağların yapısı, siyasi durum ve finans sektörü hâlâ Sovyet mirasından dolayı Rusya’nın etkisi altındadır. Rusya, Karadeniz’i coğrafi olarak arka bahçesi olarak görmektedir. Karadeniz, Rusya için stratejik bir geçiş yolu, önemli bir ekonomik bölge ve Akdeniz ile Orta Doğu’ya ulaşımı için doğal bir koridor konumundadır. Rusya bu nedenlerden dolayı Gürcistan’ın veya Ukrayna’nın AB ile yakınlaşmasına ve NATO’ya girme olasılıklarına tepki vermektedir. Böyle bir olasılığı siyasi olduğu kadar askeri olarak da bir tehdit olarak değerlendiren Rusya, bu ülkelerle arasındaki bağın kesileceğini ve bölgedeki Rus askeri varlığının stratejik üstünlüğüne darbe vurulacağını düşünmektedir. AB, Karadeniz’e yönelik politikalarında ekonomik çıkarları ön planda tutarken, Rusya eski ekonomik tekelini geri kazanmak ve siyasi ve stratejik etki bölgesini yeniden inşa etme amacındadır. Devlet Başkanı Vladimir Putin’in işbirliğini teşvik etme ve SSCB sonrası dönemde Rusya’nın etkisini sürdürme stratejisi, kişisel nüfuz ve ekonomik baskıya dayanmaktadır.[18]
Rusya ile AB arasında stratejik ortaklık temelinde ilişkiler sürdürülmektedir. Rusya, AB’nin en büyük üçüncü ticari ortağıdır ve ilişkilerin ana gündemini Rusya’nın gaz ve petrol ihracatı oluşturmaktadır. Rusya ile ilişkiler AB için Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası (OGSP) kapsamında ele alınmaktaysa da, ikili ilişkilerde güvenlik konularından çok ekonomi ön plana çıkmaktadır. Enerji krizleri veya Çeçenistan’da süregelen savaş, Gürcistan Savaşı gibi örnekler AB’nin Rusya ile farklı görüşte olduğu durumlarda dahi sert tepki vermekten kaçındığını göstermektedir. Bunun da nedeni elbette ki enerji güvenliğinde Rusya’nın AB için kilit rol oynuyor olmasıdır. 2001 yılında Komisyon’un Rusya üzerine hazırladığı “Ülke Strateji Belgesi”nde de “AB’nin Rusya’nın temel ticari ortağı olduğu, ancak kendisinin enerji bağımlılığı yüzünden yüksek oranda ticari açık verdiği” belirtilmiştir. 2006 yılında AB’nin enerji stratejisini belirleyen Yeşil Kitap hazırlandığında da “Rusya’nın eşit ve temel enerji ortağı olduğu, bu yüzden de tarafların uzun dönemli yatırımları kolaylaştırmaları suretiyle güvenliğin ve öngörülebilirliliğin sağlanması gerektiği” açıklanmıştır. Dolayısıyla AB, Rusya’ya olan petrol ve doğalgaz bağımlılığı dolayısıyla, Karadeniz bölgesinde Moskova’nın kurduğu ve genişletmeye çalıştığı üstünlüğünü yıkamamaktadır. Bu da AB’nin Karadeniz politikasının Rusya’dan bağımsız olarak geliştirilemeyeceğinin göstergesidir.[19] Rusya, Karadeniz’deki temel aktörlerden biridir. Rusya’nın bölgeye yönelik politikası kendi gücünü ve etkisini güçlendirerek devam ettirmek ve diğer dış güçleri kısıtlamak şeklinde açıklanabilir. Tarihsel olarak Karadeniz, Rusya için her zaman ulusal güvenliği ve etki alanının korunması için kilit konumda olmuştur. Çünkü Rusya’nın denize erişim olanağı coğrafi olarak kısıtlıdır, kuzey ve güneyde geniş su havzalarını yöneten limanlar da bu anlamda kritiktir. Karadeniz’de bulunan Sivastopol, sıcak denizlerdeki tek üs olma özelliğinden dolayı Rusya için stratejik önem taşımaktadır. SSCB döneminde Türkiye sahilleri hariç olmak üzere tüm bölge limanlarını denetiminde tutan Rusya, bugün sadece Novorossisyski ve Sivastopol limanlarındaki konumunu korumaktadır.
2008 yılındaki Rusya-Gürcistan Savaşı, Karadeniz güvenlik algısında değişimlere sebep olmuştur. Karadeniz’in güvenliğinin bölgesel çatışmalarla doğrudan bağlantılı olduğu anlaşılmış ve Rusya’nın bölgesel aktör rolü güçlenmiştir. Rusya, Kafkaslar’da yeni askeri üslere sahip olurken, Batı inanılırlığını hızla kaybetmiştir. Bu da Rusya açısından istenilen bir sonuç olmuştur. Son derece etkin ve nüfuzunu yayma amacında olan Rusya’ya karşı AB, çekimser politikalar izlemektedir. Rusya, AB’nin komşuluk politikasına karşı çıkmaktadır, ancak her ikisi de istikrarlı bölge arayışında hemfikirdir. Rusya, Batılı müttefiklerinin meşru çıkarlarını tanıdığını, fakat bu amaçların şeffaf şekilde ortaya konulması gerektiğinin altını çizmektedir. Aynı şekilde de Rusya Batı’nın kendi çıkarlarını tanımasını talep etmektedir.
Ukrayna ile yaşanan gaz krizi ve Avrupa’nın ciddi bir tepki göstermekten kaçınması, Rusya’nın bölgedeki varlığını artırması için cesaret verici olmuştur.[20] İlerleyen dönemlerde Rusya’nın silahlı müdahalede bulunarak Ukrayna’nın bir parçası olan Kırım bölgesini referandumla kendine bağlaması bahsi geçen “cesaretin” bir sonucudur. AB’nin stratejik olarak hesaplayamadığı konulardan en önemlisi, Rusya’nın silahlı müdahale yapabilme ihtimalini göz önünde bulundurmamasıdır. Bu da AB’nin Rusya-Gürcistan Savaşı’ndan yeteri kadar ders çıkaramadığı düşüncesini oluşturmaktadır. Ukrayna halkı AB tarafından “aldatıldığına” inanırken, olayları başından beri dikkatle takip eden diğer bölge ülkeleri de AB’ye duydukları güveni (esas itibariyle çok fazla olmayan) tamamen kaybetmişlerdir. Ekonomik ambargo uygulayarak Rusya’yı dizginlemeye çalışan AB’nin bu hamlesi, krizden çıkmak isteyen üye ülkeleri ciddi kayba uğratmakta, diğer taraftan Ukrayna’daki krizi derinleştirmektedir. Görüldüğü üzere, AB’nin bölgeye yönelik somut stratejisinin olmayışı Karadeniz’de işbirliği bir tarafa dursun, savaşın çıkmasına neden olmuştur.
Her ne kadar Karadeniz coğrafyasında bulunmasa da, Soğuk Savaş sonrası tek süper güç olarak kalan ABD’nin 11 Eylül sonrası küresel güvenliğin sağlanmasını bir görev olarak algılaması, kendisinin ve NATO’nun Karadeniz’deki mevcudiyetini artırarak daha önemli bir rol oynama kararı almasına neden olmuştur. Bölgedeki varlığını Türkiye’nin üyeliği ile hissettiren NATO’nun Soğuk Savaş sonrası Bulgaristan ve Romanya’yı da içine alarak genişlemesi bu anlamda olası tehditlere karşı bir önlem olarak değerlendirilebilir. ABD ve NATO’nun Gürcistan ve Ukrayna’yı NATO’ya katmak istemelerinin nedeni de budur. ABD’nin bölgede etkisini artırma çabasının bir başka nedeni, Rusya’nın Avrasya coğrafyasındaki enerji alanındaki hakimiyetini, dolayısıyla siyasi gücünü kırmak istemesidir.
Diğer taraftan, 11 Eylül saldırısı, Afganistan operasyonları esnasında Kafkasya ve Orta Asya’da üs ve geçiş kolaylığı elde eden ABD’ye bölgede askeri varlığını sağlamak için fırsat yaratmıştır. Genel anlamda ise ABD’nin Karadeniz Bölgesi’ne yönelik stratejileri; NATO’nun genişlemesi, bölgede üs kurma, enerji politikası, yeni girişimler geliştirme ve Rusya’nın kontrol edilmesi yönündedir. ABD bu amaçlarına ulaşmak için de Ukrayna ve Gürcistan’daki devrimleri yakından desteklemiştir. Ayrıca, 2002’de açıklanan Ulusal Güvenlik Stratejisi’nde Karadeniz ve Hazar bölgeleri sadece petrol rezervleriyle değil, Hindistan, Pakistan ve Güney Doğu Asya pazarlarına açılmak için de önemli olarak kabul edilmiştir.[21] Karadeniz bölgesi ABD’ye Rusya, İran, Türkiye, Yakın ve Orta Doğu ülkelerini kolaylıkla kontrol edebilme imkanı sunmaktadır.
Sosyalist sistemin çökmesini takip eden yıllarda Karadeniz havzasında kurulan uluslararası örgütler de bölgesel işbirliklerinin desteklenmesini temel hedef olarak benimsemiştir. Bunlardan ilk akla geleni KEİ’dir. Örgütün kuruluş düşüncesinin temelinde 1980’lerde eski Sovyetler Birliği’nin gıda ve tüketim mallarına ve Türkiye’nin de enerjiye olan ihtiyacının karşılanması çerçevesinde bir işbirliği kurulması fikri yer almaktadır. Bu fikir, Romanya ve Bulgaristan’ın da katılması ile bölgesel bir zeminde olgunlaşmaya başlamıştır. KEİ, 1992 tarihinde İstanbul’da düzenlenen ve Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, Rusya, Ukrayna, Moldova, Bulgaristan ve Romanya’nın yanı sıra, Yunanistan ile Arnavutluk’un da kurucu üye olarak katıldığı Zirve toplantısında imzalanarak, “İstanbul Zirvesi Bildirisi” ile resmen işlerlik kazanmıştır. 1998 tarihli KEİ Şartı’nın 1 Mayıs 1999 tarihi itibarıyla yürürlüğe girmesiyle KEİ bölgesel bir ekonomik işbirliği örgütüne dönüşmüştür. 2004 yılında Sırbistan’ın da katılmasından bu yana örgütün 12 üyesi bulunmaktadır. Örgütün temel amacı, Karadeniz bölgesinde üyeler arasında karşılıklı ilişkileri ve uyumu sağlamaya yönelik, kalıcı barışı, istikrarı ve refahı destekleyecek, iyi komşuluk ilişkilerini sürdürebilecek çok taraflı ekonomik işbirliğinin oluşturulmasıdır. KEİ, anılan bölge ülkelerini, Balkanlar ve Kafkasya arazilerini kapsayan, Avrupa ve Asya kıtalarında yaklaşık 20 milyon km2 yüzölçümüne sahip bir örgüt olarak faaliyet göstermektedir. Bahsi geçen coğrafi alanda yıllık 300 milyar dolardan fazla dış ticaret hacmi bulunan tahmini 330 milyon insan yaşamaktadır. Bu alan, Basra Körfezi bölgesinden sonra, zengin mineral ve kıymetli metal rezervlerinin yanı sıra, en fazla petrol ve doğal gaz kaynaklarına sahip ikinci bölgedir. Aynı zamanda, KEİ arazileri, Avrupa’nın başlıca ulaştırma ve enerji koridoru konumundadır. Örgüt, tarım, bankacılık, eğitim, organize suçlarla mücadele, kültür, istatistik, gümrük, acil durumlar, enerji, çevreyi koruma, sağlık, bilgi ve iletişim teknolojileri, kurumsal yapılanma ve iyi yönetişim, bilim ve teknoloji, KOBİ, turizm, ticaret ve ekonomik kalkınma ve ulaştırma alanlarında işbirliği için bir forum niteliğindedir. Dolayısıyla, KEİ üye ülkelere oldukça geniş bir yelpazede farklı sürdürülebilir ortak çalışmalara yönelik perspektifler sunmaktadır.
Haziran 2012’de İstanbul’da düzenlenen KEİ Zirvesi’nin ana gündem maddesini küresel ve bölgesel ekonomik gelişmeler ışığında KEİ’ye yeni bir görüş kazandırılarak etkinlik ve görünürlüğünün artırılması teşkil etmiştir. Bu çerçevede, KEİ’nin önümüzdeki on yıllık sürece dair hedeflerini belirleyen Ekonomik Gündem Belgesi kabul edilmiştir. Ticaret, ulaştırma, enerji, haberleşme, bilim ve teknoloji, turizm ve eğitim başta olmak üzere birçok alanda teşkilatın 2020 yılına yönelik görüşünü ortaya koyan söz konusu belge, KEİ’nin iş birliğinin daha işlevsel hale getirilmesi ve sürdürülebilir kalkınma temelinde bölgenin zengin insan ve doğal kaynaklarının daha etkin kullanılmasına yardımcı olması açısından büyük önem taşımaktadır.
KEİ, üyelerinin tutumlarından dolayı Avrupa’ya komşu alanlardaki diğer bölgesel örgütlere göre çok farklı özelliklere sahiptir. Şöyle ki, Rusya, Türkiye ve Ukrayna oluşan uluslararası özelliklerine göre kendilerini önemli ülkeler olarak görmektedirler. Örgüt içerisindeki bir diğer grubu Birlik üyeleri Romanya, Bulgaristan ve Yunanistan teşkil etmektedir ki, bunlar da Karadeniz bölgesinde belli sorunların çözülmesi amacıyla AB kurumlarından ayrıcalıklı destek beklemektedirler. Dolayısıyla, KEİ toplantıları Avusturya, Almanya, Fransa, İtalya, Polonya ve Çek Cumhuriyeti gibi birçok daimi gözlemcinin katılımıyla yapılmaktadır. Bir diğer taraftan, Karadeniz kıyıdaş ülkeleri (Ukrayna, Moldova, Ermenistan ve Gürcistan) AB içinde ve dışında (ABD’de) kendi lobilerine sahiptir.[22]
2007 yılında AB, KEİ’de “daimi gözlemci” statüsü almıştır. Söz konusu gelişme Romanya ve Bulgaristan’ın Birliğe üye olduğu yıl gerçekleşmiş[23] ve 2007’den itibaren AB-KEİ ilişkileri önemli ölçüde ilerlemiştir. AB, daimi gözlemci statüsü ile KEİ’nin en üst düzeydeki bütün etkinliklerinde yer almaktadır. Buna rağmen, iki örgütü bir araya getirmek için gösterilen çabaların tamamı başarıya ulaşmamıştır. KEİ mevcut olumlu ilişkileri daha ileriye taşımak isterken, Birlik bu hususta isteksiz davranmaktadır. Türkiye ise KEİ ile AB arasında ilişkilerin gelişmesini ve iki örgüt arasında kurumsal işbirliği tesis edilmesini desteklemektedir.
Buradaki önemli ikinci örgüt olan Gürcistan, Azerbaycan, Ukrayna ve Moldova arasındaki Demokrasi ve Ekonomik Kalkınma Örgütü (GUAM) söz konusu ülkelerde demokrasi ve ekonomik kalkınmanın tesis edilmesi amacıyla 1997 yılında kurulan, güncel deyimle ifade edilirse, geniş Karadeniz bölgesinde oluşturulan başka bir örgüttür. 1999 yılında Özbekistan’ın üye olması ile birlikte örgütün ismi GUUAM olarak değiştirilse de, Özbekistan 2005 yılında örgütün siyasi ve güvenlik konuları ile ilgilenmeye başladığını esas göstererek örgütten ayrılmıştır. Üye ülkeler arasında işbirliğinin derinleştirilmesi, parlamentolar arası dostluk ilişkilerinin güçlendirilmesi, sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması, demokrasinin güçlendirilmesi, insan hak ve özgürlüklerinin korunması gibi konular GUAM’ın temel amaçlarıdır. Bu maksatla GUAM üyeleri sosyal-ekonomik, ulaştırma, enerji, bilim ve teknoloji alanlarında mevcut potansiyelin ve bütünleşme sürecinin geliştirilmesi yönünde ortak işbirliği içerisindedirler.
Bunun dışında, bölge ülkeleri bireysel olarak Birleşmiş Milletler, DTÖ ve Dünya Bankası gibi önde gelen uluslararası örgütlere üyedirler. Söz konusu örgütler hem ülke düzeyinde, hem de KEİ ve GUAM gibi örgütler düzeyinde bölgedeki işbirliği girişimlerini desteklemektedirler. Zira KEİ 1999, GUAM ise 2003 yılından itibaren BM’de gözlemci statüsüne sahiptir.
Birlik, bölge ülkelerinin kendi aralarındaki örgütlenmelerine ve diğer uluslararası kurumlara üyeliklerine olumlu tepki vermekle birlikte, sıkı bir işbirliği içerisine girememekte veya girmek istememektedir. Çalışmanın daha önceki bölümlerinde de vurgulandığı üzere, bunun nedenleri bölgesel kaynaklı olduğu gibi, Birliğin kendi içerisindeki iç dinamikleriyle de yakından ilintilidir.
SONUÇ :
Bölgesel işbirliği az veya çok çağdaş uluslararası ilişkilerin kalıcı bir özelliğine dönüşmüştür.[24] Tarihsel olarak, bölgesel ve alt bölgesel işbirlikleri her zaman Avrupa’nın siyasi manzarasının bir parçası olmuştur.[25] Buna rağmen, Karadeniz etrafında yüzyıllarca “daha geniş bir Karadeniz bölgesi” oluşmamış, bölgeselleşme yakın geçmişe kadar Karadeniz bölgesini etkilememiştir.[26] Burada var olan KEİ ve GUAM gibi kurumların, yürütülen veya planlanan strateji ve politikaların (buna Avrupa Komşuluk Politikası ve Doğu Ortaklığı da dahildir) tamamı Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve Demir Perde’nin kalkması ile gelişmiştir.
Karadeniz havzasının ayrımcılık, dondurulmuş sorunlar ve demokrasi eksikliği gibi kendine has iç dinamikleri bu bölgede AB’nin ilerlemesini zorlaştırmıştır. Ayrıca, çeşitli Karadeniz ülkeleri (Ermenistan-Türkiye, Ermenistan-Azerbaycan, Rusya-Gürcistan) arasındaki ekonomik ve ticari ambargolar, buna eklenen Rusya-Ukrayna enerji krizleri ve halen Kırım konusu nedeniyle sıcak çatışmaların da yaşandığı Rusya-Ukrayna anlaşmazlığı burada bölgesel anlamda ciddi girişimlere başlı başına engeldir. Dolayısıyla, bölgedeki birçok husus yerel kaynaklıdır. Tüm ülkelerin siyasi ve ekonomik çıkarları açısından cazip olan boru hatlarının bölgede kalkınmayı, bölgesel işbirliğini, yabancı yatırımların teşvikini ve istikrarı sağlayacağı kesindir, ama mevcut çatışmalar çözülmeden de boru hattı projelerinin gerçekleşmesi pek mümkün görünmemektedir. Diğer taraftan, söz konusu sorunlara taraf olan ülkeler ve resmi makamları arasında birlikte çalışmanın sağlanması zor veya idari olarak sıkıntılı olabilir, ama bu durum AB’nin Karadeniz Sinerjisi’nin önünü kesmemelidir. Şöyle ki, aynı ülkeler Doğu Ortaklığı gibi farklı AB politikalarında veya KEİ gibi farklı oluşumlarda bir araya gelebilmektedirler.
Bütün bu nedenlerden dolayı bugün Karadeniz Sinerjisi, AB’nin ve ortak ülkelerin siyasi desteğinden, özel olarak ayrılmış mali kaynaklardan, işlevsel yapıdan ve açık olarak tanımlanmış görevlerden mahrum kalan durağan bir biçime sahiptir. Komisyon’un sinerjinin tanıtıldığı tarihten itibaren sadece 2008 yılında olmak üzere bir adet rapor yayınlaması bu durumu yeteri kadar iyi açıklamaktadır.[27] Maalesef ki, uzun bir süredir AB, Karadeniz bölgesinde etkin olabilmek için açık strateji ve siyasi önlem mekanizması arayışında olsa da, Brüksel dış eylemlerinde tam ve kapsayıcı bir Karadeniz “boyutunu” henüz geliştirememiştir. Her ne kadar AB kendini bölgede barış ve refah için bir güç olarak algılasa da, Komşuluk Politikası, Rusya’nın liderlik arzusu ve Birliğin Karadeniz’e yönelik belirsiz siyasi hedefleri (bugün Ukrayna’da olduğu gibi) zaman zaman istikrarsızlığa ve dolayısıyla da ekonomik sıkıntılara yol açmaktadır.[28] AB, hem Rusya’ya karşı, hem de Rusya’ya rağmen daha cesur davranabilmenin yollarını bulmalıdır.
AB Karadeniz bölgesine olan ilgisini göstermek için burada siyasi ve mali riskler üstlenmelidir. AB’nin Karadeniz stratejisini oluşturması öncelikle Birliğin kendi içerisinde olumlu sonuçlar yaratabilir. Karadeniz bölgesi için strateji oluşturulurken AB’nin Baltık ve Tuna deneyimleri esas alınmamalıdır. Her ne kadar bazı görüşler farklılığı refah düzeyi ile ilişkilendirseler de söz konusu bölgeler birbirine hiç benzemeyen jeopolitik yapıya sahiptir. Baltık ve Tuna stratejileri oluşturulurken, buradaki hedef çoğunlukla AB’ye üye ülkelerdi ve Birliğin “karşısında” sadece Rusya vardı. Karadeniz bölgesinde ise AB, Rusya, Türkiye ve hatta Ukrayna gibi “büyük” güçlerden sadece birisidir. Her hangi bir işbirliği veya ortaklığın başarıya ulaşması için bu güçlerin de katılımı veya desteği şarttır. Dolayısıyla, AB, beklentilerle gerçeklerin örtüşmediği Karadeniz bölgesinde Rusya, Türkiye ve Ukrayna gibi ülkelerin bulunduğu gerçeğinden hareket etmeli ve ona göre bir strateji geliştirmelidir. Söz konusu politikasını belirlerken Birlik, bu ülkelerin çıkarlarını göz ardı etmemeli, kendi üye ülkelerinin de dış beklentileri arasında denge kurmalıdır. Bir diğer taraftan, Kuzey Boyutu Politikası’na Rusya’nın dahil edilmesi ve olumlu sonuçlar alınması AB için Karadeniz bölgesinde bir referans teşkil etmelidir. Birlik Karadeniz bölgesine yönelik açık hedefler ve öncelikler oluşturmalı, Avrupa Parlamentosu’nun Karadeniz için özel AB bütçesinin ayrılması ile ilgili yenilenen çağrısını Komisyon ve Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası dikkate almalıdır. Doğu Ortaklığı ile Karadeniz Sinerjisi eşgüdümlü olarak geliştirilmeli, birbirine rakip olarak görülmemelidir. Bu iki politika AB’nin Türkiye, Doğu Avrupa ve Rusya ile ilişkilerinin geliştirilmesi için tutarlılık arz etmelidir. Karadeniz Sinerjisi’ni yeniden canlandırmak için “anahtar” ortaklık projeleri oluşturulmalıdır.
KAYNAKÇA
Andreev, Svetlozar A., “The Future of European Neighbourhood Policy and the Role of Regional Cooperation in the Black Sea Area”, Southeast European And Black Sea Studies, Cilt: 8, Sayı: 2, 2008.
***
Avrupa Komisyonu, “Karadeniz Sinerjisi – Yeni Bölgesel Girişim”, 11 Nisan 2007, eeas.europa.eu/enp/pdf/pdf/com07_160_en.pdf (Erişim Tarihi: 28.08.2014).
***
Avrupa Parlamentosu Dış Politikalar Genel Müdürlüğü, “The EU’s Black Sea Policy: Where Do We Stand?”, Eylül 2013, www.europarl.europa.eu/RegData/etudes/briefing_note/join/2013/491519/EXPO-AFET_SP(2013)491519_EN.pdf (Erişim Tarihi: 05 Ağustos 2014).
***
Aydın, Ülviyye, “Jeopolitik Açıdan Karadeniz Bölgesinin Lojistik Potansiyeli: Geçmişten Geleceğe Bir Değerlendirme”, (Tebliğ, III. Ulusal Lojistik ve Tedarik Zinciri Kongresi, Trabzon, Mayıs 2014).
***
Ebru, Akın Kunt, “Karadeniz’in Artan Jeopolitik Önemi”, Bahçeşehir Üniversitesi Karadeniz ve Kafkasya Araştırmaları Merkezi Karadeniz Bülteni, Sayı: 2, 2006.
***
Gültekin-Punsmann, Burcu ve Krassimir Y. Nikolov, “European Union Approaches To Fostering Synergies of Cooperation And Integration Around The Black Sea”, Southeast European And Black Sea Studies, Cilt: 8, Sayı: 2, 2008.
***
Hajizade, Mukhtar ve Florent Marciacq, “New Regionalism in Europe’s Black Sea Region: The EU, BSEC and Changing Practices of Regionalism”, East European Politics, Cilt: 29, Sayı: 3, 2013.
***
Kamalov, İlyas, “Karadeniz Bölgesindeki Bazı Güncel Sorunlar”, Karadeniz Araştırmaları, Cilt: 6, Sayı: 21, 2009.
***
Kempe, Iris ve Kurt Klotzle, “The Balkans and The Black Sea Region: Problems, Potentials and Policy Options”, Center for Applied Policy Research, Policy Analysis, Sayı: 2, 2006.
***
Lightfoot, Simon, “The Europeanisation of International Development Policies: The Case of Central and Eastern European States”, Europe-Asia Studies, Cilt: 62, Sayı: 2, 2010.
***
Manoli, Panagiota, “EU’s Flexible Regional Multilateralism Towards its Black Sea Neighbourhood”, Southeast European And Black Sea Studies”, Cilt: 12, Sayı: 3, 2012.
***
Mansfield, Edward ve Helen Milner, “The New Wave of Regionalism”, International Organization, Cilt: 53, Sayı: 3, 1999.
***
Öğan, Sinan, “Küresel Mücadelenin Yeni Rekabet Alanı: Karadeniz ve Montrö Anlaşması”, 2 Eylül 2008, TÜRKSAM, www.turksam.org/tr/makale-detay/449-kuresel-mucadelenin-yeni-rekabet-alani-karadeniz-ve-montro-anlasmasi (Erişim Tarihi: 30 Temmuz 2014).
***
Paul, Amanda, “AB ve Güney Kafkasya: Ne Derece Uzak ve Derin?”, Hazar Raporu, Bahar Sayısı, 2013, www.hazar.org/UserFiles/yayinlar/MakaleAnalizler/AmandaPaul.pdf (Erişim Tarihi: 28 Ağustos 2014).
***
Simao, Licinia, “The EU’s Conflict Resolution Policies in the Black Sea Area”, Journal of Balkan and Near Eastern Studies, Cilt: 16, Sayı: 3, 2014.
Tassinari, Fabrizio, “Region-building as Trust Building: The EU’s Faltering Involvement in The Black Sea Region”, Southeast European And Black Sea Studies, Cilt: 11, Sayı: 3, 2011.
***
Turan, Aslıhan P., “AB ve “Karadeniz Sinerjisi””, BİLGESAM Yayınları, 17 Ağustos 2010, www.bilgesam.org/incele/772/-ab-ve–karadeniz-sinerjisi-/#.VAhhyDtrPmI (Erişim Tarihi: 10 Ağustos 2014).
[1] İlyas Kamalov, “Karadeniz Bölgesindeki Bazı Güncel Sorunlar”, Karadeniz Araştırmaları, Cilt: 6, Sayı: 21, 2009, s. 13-21.
[2] Ülviyye Aydın, “Jeopolitik Açıdan Karadeniz Bölgesinin Lojistik Potansiyeli: Geçmişten Geleceğe Bir Değerlendirme”, (Tebliğ, III. Ulusal Lojistik ve Tedarik Zinciri Kongresi, Trabzon, Mayıs 2014), s. 1.
[4] Iris Kempe ve Kurt Klotzle, “The Balkans and The Black Sea Region: Problems, Potentials and Policy Options”, Center for Applied Policy Research, Policy Analysis, Sayı: 2, 2006, s.4.
[5] Daha önce Türkiye, Rusya, Bulgaristan, Romanya ile dört olan kıyıdaş ülke sayısı Gürcistan ve Ukrayna’nın bağımsızlık kazanması ile altıya yükselmiştir.
[6] Fabrizio Tassinari, “Region-building as Trust Building: The EU’s Faltering Involvement in The Black Sea Region”, Southeast European And Black Sea Studies, Cilt: 11, Sayı: 3, 2011, s. 227, 231.
[7] Terörizm, kitle imha silahlarının yayılması, bölgesel çatışmalar, kötü yönetim ve organize suçlar.
[8] Panagiota Manoli, “EU’s Flexible Regional Multilateralism Towards its Black Sea Neighbourhood”, Southeast European And Black Sea Studies”, Cilt: 12, Sayı: 3, 2012, s. 432.
[9] Avrupa Parlamentosu Dış Politikalar Genel Müdürlüğü, “The EU’s Black Sea Policy: Where Do We Stand?”, Eylül 2013, s. 5, www.europarl.europa.eu/RegData/etudes/briefing_note/join/2013/491519/EXPO-AFET_SP(2013)491519_EN.pdf (Erişim Tarihi: 05 Ağustos 2014).
[10] Aslıhan P. Turan, “AB ve “Karadeniz Sinerjisi””, BİLGESAM Yayınları, 17 Ağustos 2010, www.bilgesam.org/incele/772/-ab-ve–karadeniz-sinerjisi-/#.VAhhyDtrPmI (Erişim Tarihi: 10 Ağustos 2014).
[11] Avrupa Komisyonu, “Karadeniz Sinerjisi – Yeni Bölgesel Girişim”, 11 Nisan 2007, eeas.europa.eu/enp/pdf/pdf/com07_160_en.pdf (Erişim Tarihi: 28.08.2014).
[12] Simon Lightfoot, “The Europeanisation of International Development Policies: The Case of Central and Eastern European States”, Europe-Asia Studies, Cilt: 62, Sayı: 2, 2010, s. 329- 30.
[13]Amanda Paul, “AB ve Güney Kafkasya: Ne Derece Uzak ve Derin?”, Hazar Raporu, Bahar Sayısı, 2013, s. 10, www.hazar.org/UserFiles/yayinlar/MakaleAnalizler/AmandaPaul.pdf (Erişim Tarihi: 28 Ağustos 2014).
[14] Avrupa Parlamentosu Dış Politikalar Genel Müdürlüğü, s. 1- 19.
[15] Burcu Gültekin-Punsmann ve Krassimir Y. Nikolov, “European Union Approaches To Fostering Synergies of Cooperation And Integration Around The Black Sea”, Southeast European And Black Sea Studies, Cilt: 8, Sayı: 2, 2008, s. 110.
[16] Örneğin, Fransa’da bulunan güçlü Ermeni lobisi Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ ve ayrıca 7 bölgesinin işgalini desteklerken, Fransız siyasi çevreleri de kendi iç meselelerinde Ermeni lobisinin desteğini kullanmaktadır. Ermenistan ve Türkiye arasında sözde soykırım olayları için de aynı durum geçerlidir. Diğer taraftan, Polonya, eski tarihi bağları dolayısıyla Ukrayna’yı bir an önce Birlik sınırları içerisinde görmek isterken, AB ekonomisinin lokomotifi Almanya, enerji bağımlılığı nedeniyle Rusya’ya sert tepki verilmesini önlemektedir. Ermeni meselesi ve Dağlık Karabağ sorunu nedeniyle Azerbaycan ve Türkiye arasında doğrudan kara sınırının bulunmaması Gürcistan’ın hem Azerbaycan, hem de Türkiye tarafından ciddi şekilde desteklenmesine neden olmaktadır. Bu da Birlik içerisinde Gürcistan’ı destekleyen Batı Avrupa ülkelerinin çıkarlarına uymaktadır.
[17] Manoli, s. 436.
[18] Kempe, s. 12.
[19] Turan.
[20] Ibid.
[21] Sinan Öğan, “Küresel Mücadelenin Yeni Rekabet Alanı: Karadeniz ve Montrö Anlaşması”, 2 Eylül 2008, TÜRKSAM, www.turksam.org/tr/makale-detay/449-kuresel-mucadelenin-yeni-rekabet-alani-karadeniz-ve-montro-anlasmasi (Erişim Tarihi: 30 Temmuz 2014).
[22] Svetlozar A.Andreev, “The Future of European Neighbourhood Policy and the Role of Regional Cooperation in the Black Sea Area”, Southeast European And Black Sea Studies, Cilt: 8, Sayı: 2, 2008, s. 103.
[23] Zaten Bulgaristan, Yunanistan ve Romanya hem AB, hem de KEİ üyesidir.
[24] Edward Mansfield ve Helen Milner, “The New Wave of Regionalism”, International Organization, Cilt: 53, Sayı: 3, 1999, s. 589- 627.
[25] Andreev, s. 96.
[26] Mukhtar Hajizade ve Florent Marciacq, “New Regionalism in Europe’s Black Sea Region: The EU, BSEC and Changing Practices of Regionalism”, East European Politics, Cilt: 29, Sayı: 3, 2013, s. 305.
[27] Manoli, s. 439.