“ÖCALAN’IN MOSSAD AJANIDIR DEDİĞİ EŞCİNSEL HAHAM‘’ (1)
Yazar Vedat Çalık
***
‘’ Ankara’da şişko beyler bir oyun düzer, İnfazlılar şehre iner devriye gezer… ‘’
***
Türkiye’de istihbarat ile ilgili akademik çalışmaların sayısı, kaynaklara erişim engeli ve gizli bilgilerin paylaşımının suç olmasından dolayı, sınırlı düzeydedir.
Açık kaynaklardan faydalanarak gerçekleştirdiğimiz bu yazı dizimizde;
Türk İstihbarat mekanizması içinde önemli bir yer tutan kurumlar arası koordinasyon zafiyetlerine ve bu zafiyetlerden kaynaklı terör/ Suç olaylarına değineceğiz.
İstihbarat, Türk Dil Kurumunun Türkçe Sözlüğüne göre;
“Haber, bilgi alma, İstihbar etmek, haber almak, duymak, öğrenmek yeni öğrenilen bilgiler, haberler, bilgi toplama, haber alma’’ olarak tanımlanmaktadır.
İstihbarat teşkilatı dendiği zaman her devlet için ilk başta akla gelecek olan bazı kurumlar vardır.
Bu ABD için CIA,
Rusya için KGB,
İngiltere için MI-6
İsrail için Mossad
Türkiye içinse Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT)’tir.
Bununla birlikte ülkelerdeki istihbarat aileleri çok daha geniştir ve gerek örgütlü suçla mücadele gerekse milli güvenlik stratejinin oluşturulması sürecinde farklı kurumlardan katkı sağlanır.
Klasik bir örnek vermek gerekirse ABD istihbarat topluluğu aralarında CIA, FBI, Enerji Bakanlığı, Donanma gibi çeşitli birimlerin bulunduğu toplam 16 kamu kurumundan oluşur.
Türkiye Cumhuriyeti bürokrasisinde istihbarat topluluğu olarak adlandırılan resmi bir tanım olmamakla birlikte birçok kurumun bünyesinde istihbarat toplanması, oluşturulması, analizi amacıyla kurulmuş yapılanmalar bulunmaktadır.
Bu yapılanmalardan birçoğu aynen ABD örneğinde olduğu gibi farklı Bakanlıklara, Genelkurmay Başkanlığı’na ya da Milli İstihbarat Teşkilatı örneğindeki gibi doğrudan Cumhurbaşkanlığına bağlı resmi istihbarat örgütü olsa bile ;
Türkiye’de İstihbarat faaliyetlerini yerine getiren istihbarat kurumlarının birbiri ile iyi bir koordinasyon içinde olamayışı sık sık kamuoyunda gündeme gelen bir tartışmadır.
İstihbarat kurumları arasında meydana gelen bu problemin nasıl çözüleceği hakkında da görüş birliğinin olmaması başka bir sorun teşkil etmektedir
İstihbarat ulaşılabilen bütün açık, yarı açık ve gizli kaynaklardan her türlü aracın kullanılması sonucunda elde edilen her türlü veri malümat, ve bilginin ulusal genel veya ulusal özel plandaki politikaların gerçekleştirilmesi ve ulusal politikalara zarar verilmesinin engellenmesi amacı ile toplandıktan sonra önemine ve doğruluğuna göre sınıflandırılması, karşılaştırılması, analiz edilerek değerlendirilmesi süreci sonucunda ulaşılan bilgidir.
Araştırmacılara göre istihbaratın tanımı farklılık gösterse de ana çatı değişmemekte ve haberlerin toplanması, analiz edilip değerlendirilmesi ve yeni bir bilgi elde edilmesi noktasında görüş birliği olduğunu söyleyebiliriz.
O HALDE TÜRK İSTİHBARATININ ANA ÇATISI NEDİR ?
İstihbaratın ana felsefelerinden ve temel prensiplerinden birisi merkezden planlanması ve uygulanmasıdır.
İstihbarat bu nedenle koordinesi zor ve uzmanlık gerektiren bir konudur. Çok parçalı istihbarat yapılarının koordine sorunu bugün ABD de bile tam anlamı ile çözülmüş değildir.
Özellikle 11 Eylül saldırıları sonrası Amerikan gündeminde uzun bir süre yer tutan tartışmalardan biri de istihbarat örgütlenmesinin gözden geçirilerek revizyona tabi tutulması olmuştur.
ABD istihbarat topluluğu sistemi içerisinde koordinasyondan sorumlu olan birim Ulusal İstihbarat Direktörlüğü (DNI)’dür.
Ayrıca Amerikan İç istihbaratında koordinasyon ve terörle mücadeleden sorumlu olan ve ABD Kongresi tarafından 2002 yılında çıkartılan “Kamu Güvenlik Yasası” ile kurulan bir Kamu Güvenlik Teşkilatı (Department of Homeland Security) mevcuttur.
Bu kanun ile hukuk düzeni, afet hazırlığı ve iyileştirme, sınır koruma, sivil savunma gibi görevleri olan koordineden sorumlu ve tek çatı altında toplanan, diğer federal kurumlarla koordineli olarak çalışması sağlanmış bir kurumdur.
Terör saldırıları, insan kaynaklı veya doğal afetler de kurumun veya kurumdaki birimlerin sorumluluğu içindedir.
Türkiye de ise;
Doğrudan Cumhurbaşkanlığına bağlı olarak çalışan Milli İstihbarat Teşkilatı,
Türk İstihbaratının Ana Çatısı olduğunu söyleyebiliriz.
Milli istihbarat Teşkilatı (MİT):
MİT, Türkiye Cumhuriyeti bünyesinde devlet çapında milli güvenlik siyasetinin belirlenmesi amacıyla oluşturulan istihbaratın tepe noktasında yer almaktadır. Taktik ve operasyonel istihbaratın yanı sıra, karar alıcılara yol gösterici olacak stratejik istihbaratın oluşturulması bu kapsamda devlet çapındaki istihbarat toplama çalışmalarının koordine edilmesi görevi de bulunmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti İstihbarat Topluluğunun pek bilmediğimiz diğer unsurları ise;
Türk Silahlı Kuvvetleri :
Türk Silahlı Kuvvetleri’nde, hiyerarşik olarak, Genelkurmay Başkanlığı’ndan kıtalardaki tabur komutanlıklarına kadar farklı seviyelerde faaliyet gösteren istihbarat bölümler bulunmaktadır.
Dışişleri Bakanlığı :
Dışişleri bakanlığı bünyesindeki istihbarat çalışmaları Güvenlik ve İstihbarat Genel Müdür Yardımcılığı adında faaliyet göstermektedir. Dışişleri Bakanlığı dünya genelinde yüzlerce noktada sahip olduğu Büyükelçilikler, Daimi Temsilcilikler ve Konsolosluklar vasıtasıyla bilgi toplama kapasitesine sahiptir.
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı (KDGM):
Kamu Güvenliği Müsteşarlığı İçişleri Bakanlığı’na bağlı olarak 2010 yılında faaliyete geçmiş olup, 10.07.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6551 sayılı “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun” ve ayrıca 01.10.2014 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanan Bakanlar Kurulu Kararı uyarınca “Çözüm Süreci Kurulu” ile “Kurumlararası İzleme ve Koordinasyon Komisyonlarında” yer almaktadır. Kurum ayrıca “Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulunun” sekretarya görevlerini yürütmektedir.
Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığı (MASAK)
MASAK, doğrudan Maliye Bakanına bağlı olarak, 19.11.1996 tarihinde yürürlüğe giren 4208 sayılı “Kara paranın Aklanmasının önlenmesine Dair Kanun” ile kurulmuştur.
Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı (İDB)
İDB’nin görevi, Türkiye’ye yönelecek tehditlere karşı önleyici ve koruyucu tedbirler almak; emniyet ve asayişi sağlamak üzere ülke seviyesinde istihbarat faaliyetlerinde bulunmaktır. Birimin temeli, 04.06.1937 yılında, doğrudan emniyet müdürüne bağlı, “ajanlarla alakalı iş ve işlemler ile umum müdürünün verdiği hususi görevleri yapmakla” görevli olan, “Önemli İşler Müdürlüğü” kurulmasıyla atılmıştır. 1975 yılında, birimin ismi İDB’ye çevrilerek, ilk defa isminde “istihbarat” kelimesi geçmiştir.
Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Daire Başkanlığı :
Jandarma görev sahasında emniyet ve âsâyiş ile kamu düzeninin korunmasını sağlayan ve diğer kanunların verdiği görevleri yerine getiren, silahlı genel kolluk kuvvetidir. Jandarmanın görev, yetki ve sorumlulukları 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu’nda belirtilmiştir. Buna göre Jandarmanın genel olarak görev ve sorumluluk alanı; “Polis görev sahası dışı olup, bu alanlar il ve ilçe belediye hudutları haricinde kalan veya polis teşkilatı bulunmayan yerlerdir
Stratejik Analiz Başkanlığı (SAB):
Türkiye’nin stratejik istihbarat ihtiyacını karşılamak için, kısa-orta-uzun vadeli stratejik analiz üretmekle görevlidir. Başkanlık bu amaçla bölgesel ve küresel gelişimleri yakinen izler, toplumsal dinamikleri tahlil eder, birbirinden bağımsız görünen olaylar arasındaki nedensellik bağını ortaya çıkararak öngörüde bulunur.
Sinyal İstihbaratı Başkanlığı (SİB):
Muhabere ve muhabere dışı sinyalleri kullanarak erken ihbar ve ikaz bilgileri de dahil olmak üzere sinyal istihbaratı üretmekle görevlidir. Başkanlık bu amaçla haberleşme ve radar sinyallerini yakalayarak bu sinyalleri analiz eder ve istihbarata dönüştürür.
Elektronik-Teknik İstihbarat Başkanlığı (ETİ):
Devlet sırrının ifşasının tespiti ve terörist faaliyetlerin önlenmesi için telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit etmek ve dinlemek, sinyal bilgilerini değerlendirerek kaydetmekle görevlidir. Başkanlık, ses ve görüntü analizi yapar, IMINT üretir, kriptolu verileri çözer ve siber tehdit unsurlarına karşı çalışma yürütür.
İstihbarata Karşı Koyma Başkanlığı (İKKB):
Yabancı devlet, istihbarat servisi, kurum/kuruluş ve şahısların Türkiye’ye yönelik casusluk faaliyetlerini tespit ve engellenmesiyle görevlidir. Başkanlık bu amaçla kontr-espiyonaj çalışmaları yürüterek, espiyonaj faaliyetlerinin hedefi olan kamu ve özel sektör kurum/kuruluşları ile işbirliği ve koordinasyon faaliyeti yürütür.
Dış Operasyonlar Başkanlığı (DOB):
Türkiye’nin stratejik çıkarlarının korunması ve geliştirilmesiyle görevlidir. Başkanlık yurt içi ve yurt dışı birimlerle birlikte çalışmalar yapar. Türkiye’nin milli güvenlik stratejisini destekleyen çizgide ve siyasi konjonktürle paralellik arz edecek çalışmalarını yürütür.
Güvenlik İstihbaratı Başkanlığı (GİB):
Başta terör örgütleri ve terörist faaliyetler olmak üzere, Türkiye’nin milli gücüne yönelik tehditlere karşı güvenlik istihbaratını toplamakla görevlidir. Başkanlık tarafından yurt içinde ve yurt dışında toplanan istihbarat güvenlik tedbirlerinin alınması ve tehdidin bertaraf edilmesi için kullanılır.
‘’ Amerikan İç istihbaratında koordinasyon ve terörle mücadeleden sorumlu olan ve ABD Kongresi tarafından 2002 yılında çıkartılan “Kamu Güvenlik Yasası” ile kurulan bir Kamu Güvenlik Teşkilatı (Department of Homeland Security) mevcut olduğunu belirtmiştik.
Türkiye’nin ‘’ Departmen of Homeland Security ‘’ görevi için Milli İstihbarat Teşkilatı Koordinasyonu olarak tanımlayabiliriz.
Bana göre Milli İstihbarat Teşkilatı’nın en önemli görevleri arasında de milli istihbaratın koordinasyonundan sorumlu kurum olmasının gelmesidir.
Çünkü Milli İstihbarat Teşkilatı’nın yaptığı bu koordinasyon sadece istihbarat birimleri arasında olmayıp bütün devlet kurumlarını kapsamaktadır.
MİT Müsteşarının Başkanlığında kurulan Milli İstihbarat Koordinasyon Kurulu (MİKK) Bakanlıklar ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarının 2937 sayılı kanun çerçevesindeki “görev ve yükümlülüklerinin yerine getirilmesiyle ilgili koordinasyonun sağlanması ve istihbarat çalışmalarının yöneltilmesinde, temel görüşleri oluşturmak üzere” üç ayda bir toplanmaktadır.
Kurul toplantılarına Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri veya Yardımcısı,
Genelkurmay İstihbarat Başkanı veya Yardımcısı,
İlgili bakanlıkların müsteşarları, kurum ve kuruluşların yetkili amirleri,
MİT’in ilgili başkanları ile MİT Müsteşarının çağıracağı diğer kamu görevlileri katılmaktadır.
Türk İstihbarat Topluluk bileşenlerimizin bu kadar geniş ve katılımcı olmasının yanı sıra kurumlar arasındaki yapısal ve görev alanları farkına dayalı güvensizlik nedeniyle koordinasyon ve işbirliğinin yeterli düzeylerde olmaması, Türk İstihbarat Sistemindeki en önemli problemlerden biri olduğu görülmektedir.
İstihbarat sisteminde koordinasyon ve işbirliğinin yetersiz seviyelerde olması, istihbaratta gayretlerin boşa harcanmasına, faaliyetlerde istenilen sonucun alınamamasına neden olmaktadır.
Bu konuda Irak’ın kuzeyinde Kızılay görevlisi maskesini kullanırken şehit olan MİT mensupları ile ilgili olarak Kızılay yetkililerinin, kurumumuz personeli değil şeklindeki açıklamaları, İstanbul’daki İngiltere Büyükelçiliği, Sinagog ve HSBC Banka yapılan bombalı eylemler öncesi koordinasyon ve işbirliği eksikliğinden kaynaklanan istihbarat zafiyetlerini, işbirliği ve koordinasyon sorununa örnek olarak vermek mümkündür.
İstihbarat zafiyetlerinden kaynaklı bombalı terör eylemlerin yanı sıra yıllardır hiç kimsenin cesaret ederek soramadığı o soruyu müsaadeniz ile ben sorayım o zaman…
Bebek Katili Abdullah ÖCALAN’ın bile ‘’ Mossad Ajanıdır ‘’ dediği eşcinsel haham karşısında Türk İstihbaratı ve Türk İstihbaratını oluşturan istihbarat topluğumuzun paydaş kurumları nasıl oldu da Kuşçubaşı Eşref’i mezarında ters döndürecek kadar, İ.ne bir hahamın Türkiye’ye operasyon çekmesine göz yumabildiler…
( Not: Değerli okurlarımız Türk İstihbarat Topluluk bileşenlerini lütfen not alsın. Makalemizin Son Bölümün de Türk İstihbarat Topluluğu bileşenlerine bir gönderme de bulunacağız… )
Devam Edecek.
‘’ÖCALAN’IN MOSSAD AJANIDIR DEDİĞİ EŞCİNSEL HAHAM‘’ (2)
Yazar Vedat Çalık
***
‘’ Ankara’da şişko beyler bir oyun düzer, İnfazlılar şehre iner devriye gezer… ‘’
***
İstihbarat kaçınılmaz olarak bir ülkenin rakip olarak gördüğü diğer ülkelere karşı sahip olduğu en fazla derinlik içeren bilgi tabanlı koruma kalkanıdır.
İnsanlık tarihi açısından incelendiğinde sadece son yüzyılla sınırlı kalmayıp, savaşın ve stratejinin geçerli olduğu her dönemde istihbaratın çeşitli halleri uygulana gelmiştir.
Stratejik açıdan iki tarafın olduğu bir mücadelede rakibin gücü dahil tüm unsurları ile ilgili bilgi sahibi olmak stratejik avantajın temelini oluşturmaktadır.
Sosyolojik ve politik açıdan ülkeler incelendiğinde tarihsel olarak her devirde var olan istihbarat kavramı ulus devlet kavramının gelişmesiyle birlikte kaçınılmaz olarak kurumsallaşmaya başlamıştır.
Türk İstihbarat sisteminde bulunan İstihbarat teşkilatları arasındaki kurumlar arası koordinasyon sorunu istihbarat mekanizmasında yaşadığımız koordinasyonun zafiyetleri sonucunda hem devletimiz hem de milletimiz büyük acılar ile sınanmıştır.
Türk İstihbarat sistemindeki kurumlar arası koordinasyonun kopukluğundan Tuncay GÜNEY adlı eşcincel haham üzerinden ülkemize operasyon çekilerek Kuşçubaşı Eşref’in kemikleri sızlatılmıştır.
Ergenekon’un kara kutusu Tuncay Güney, Ergenekon ile PKK ilişkisine, Hizbullah’ı Ergenekon’un kurdurduğuna ilk dikkati çeken isim.
Veli Küçük, Doğu Perinçek ve İlhan Selçuk’a ve pek çok Ergenekon sanıklarına sorgulamada sorulan yüzlerce sorunun kaynağı İb.e haham Tuncay Güney’in, Fettullahçı Samanyolu TV Başta olmak üzere televizyon ve gazetelerde yaptığı açıklamalarıydı.
Özetle bir İb.ne hahamın açıklamalarıyla Ergenekon Davası başlatılmış oldu.
Ergenekon davası, onun dayanak teşkil eden açıklamaları olmasa, ne kamuoyu desteği alır, ne de dava açılabilirdi
Tuncay GÜNEY bununla gurur duyuyor, Ergenekon’un ipliğini pazara çıkaran gazeteci olduğu için, diğer gazetecilerin kendisini kıskandığını iddia ediyordu.
Tüm bunlar yaşandığı sırada PKK elebaşısı Abdullah Öcalan, MOSSAD’ın Ergenekon’u çökerttiğini, Tuncay Güney’in MOSSAD ajanı olduğunu söylemişti.
Bebek katili Abdullah ÖCALAN’ın İmralı’da parmaklıklar arkasında gördüğü fotoğrafı Türk İstihbarat Teşkilatı ve istihbarat kurumları ya görememiş ya da görmek istememişti.
Görülmesi gereken ama asla görülmek istenmeyen bir tek fotoğraf karesi vardı. İşte o fotoğraf FETÖ terör örgütü lideri Fettullah GÜLEN ile birlikte, Mossad’ın eşcinsel ajanı Tuncay GÜNEY’in aynı fotoğraf karesinde yer almasıydı…
‘’ ÖCALAN’IN MOSSAD AJANIDIR DEDİĞİ EŞCİNSEL HAHAM ‘’ (2)
Foto Altı: Fettullah Gülen –Tuncay GÜNEY ve Cem KARACA…
1994 yılının 29 Haziranı…
Dedeman Otel’de Gülen cemaati tarafından kurulan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın açılış gecesi. Gülen geceye eski CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek ile birlikte katılıyor.
Cem Karaca da geceye çağrılı ve cemaati kırmayarak icabet ediyor.
Karaca salona girdikten sonra Gülen’in ve Gülek’in yanlarına gelerek saygı gösterisinde bulunuyor. Karede Gülen’in hemen yanı başında Tuncay Güney de bulunuyor.
Tuncay Güney doksanlı yılların başında Üsküdar Altunzade’deki FEM Dersanesi’nin üst katında bulunan Gülen’in bürosunda çalışıyordu.
Güney 1972 doğumlu. Cemaatin yayın organı Samanyolu Televizyonunun kuruluşunda bulunuyor. 1994 yılında “Doruktakiler” programını hazırlayıp sunuyor.
Tuncay Güney’in Samanyolu STV’de çalıştığı dönem aynı zamanda Fettullah Gülen’in sekreterliğini yaptığı biliniyor.
Fettullah GÜLEN’in randevularını ayarlıyor, günlük işlerini görüyor. Özetle Tuncay Güney, Teröristbaşı Fettullah Gülen’ en yakın bir isim.
Ergenekon Davaları süresince Fettullah GÜLEN ve Tuncay GÜNEY’in beraber yer aldıkları işte bu fotoğraf o günlerde ya görülmüyor ya da görülmek istenmiyor…
Ne acıdır ki;
Bu fotoğrafı parmaklıklar ardından görerek ‘’ Tuncay GÜNEY, Mossad ajanıdır ‘’ demek,
Bebek katili Abdullah ÖCALAN’a kalıyordu.
Devam Edecek
‘’ÖCALAN’IN MOSSAD AJANIDIR DEDİĞİ EŞCİNSEL HAHAM‘’ (3)
Yazar Vedat Çalık
***
‘’ Ankara’da şişko beyler bir oyun düzer, İnfazlılar şehre iner devriye gezer… ‘’
***
2007 yılında İstanbul / Ümraniye de bir gecekondu evinde bulunan el bombaları ile başlatılan göz altı dalgaları ile yıllarca Türkiye’nin ilk gündeminde yer alan ERGENEKON DAVASI ne idi?
Ergenekon iddianamesinde tam 592 kez adı geçtiği halde tanık ya da sanık yapılmayan eşcinsel haham Tuncay Güney bu dava da ne görev üstlenmişti ve ona bu görevi kim vermişti?
Ergenekon operasyonundan sadece birkaç gün önce, baba tarafından Arap, anne tarafından Türkmen olan ve yeraltı suç dünyasında Drej Ali olarak tanından ülkücü mafya babası, eşcinsel haham Tuncay GÜNEY’i Amerika Birleşik Devletlerine nasıl ve neden kaçırmıştı?
‘’ ÖCALAN’IN MOSSAD AJANIDIR DEDİĞİ EŞCİNSEL HAHAM ‘’ (3)
Eşcinsel Haham Tuncay Güney’in Amerika Birleşik Devletlerine kaçırılmasında başrol rolü aynayan Drej Ali, aynı zamanda Ergenekon Davasının da sanığı olmasına rağmen, savcılık sorgusundan hemen sonra niçin serbest bırakılarak hiç tutuklanmamıştı?
En önemlisi de ülkücü kimliği ile tanınan bir mafya babasının, eşcinsel haham ile ne işi vardı?
Eşcinsel haham Tuncay Güney’e dokunan yanıyor, o’nu koruyu kollayanlar ve yurt dışına kaçırılmasını sağlayanlar adeta ödüllendiriyordu.
Bu nasıl bir iş idi?
Takvimler 1997’ yi gösteriyordu,
Gazeteci Can Dündar’ın hazırladığı ‘’ Susurluk Belgeseli’’ programına katılan Emekli Denizci Subay Erol Mütercimler ‘’ ERGENEKON ADLI ‘’ bir yapılanmaya ulaştığını söyleyecekti.
Erol Mütercimler kendisine ERGENEKON bilgisini veren kişinin emekli Tümgeneral Memduh Ünlütürk olduğunu açıkladı…
İşte o program adeta Zekeriya ÖZ gibi savcılar, Tuncay Güney gibi eşcinseller üzerinden MOSSAD tarafından Türk Silahlı Kuvvetlerine çekilecek operasyonun başlama düdüğü idi.
Başlama düdüğü çalmıştı bir kere,
Neredeyse Cumhuriyet tarihimizin tüm karanlık olayları, Kontgerilla ve Özel Harp Daire Başkanlığına, oradan da ülkede ki tüm vatanseverlere, ulusalcılara sıçratılacaktı.
Darbeler, cinayetler, suikastlar, kaçakçılıklar, suç unsuru taşıyan her şey bir çuvala toplanmıştı
Ve o çuval eşcinsel hahama teslim edilerek ERGENEKON OPERASYONU için uygun zamanı beklemekteydi.
Yıl 2008
Ve kumpasçılar için o uygun zaman gelmişti..
Emekli Tuğgeneral Veli KÜÇÜK ve arkadaşları ‘’ ERGENEKON DAVASI ‘’ kapsamında tutuklandı.
Tutuklanma gerekçesi ise Ümraniye’ de bir gecekondunun çatı arasında bulunduğu iddia edilen birkaç el bombası ile ilişkilendirilmiş olması idi.
Emekli Tuğgeneral Veli KÜÇÜK’ün tutuklanmasına kadar;
‘’ Ümraniye soruşturması ‘’ olarak adlandırılan soruşturma dosyası bundan böyle ‘’ ERGENEKON DAVASI ‘’ olarak adlandırılacaktı.
Görevi başında bulunan Genel Kurmay Başkanı,
Jandarma Genel Komutanı,
Yargıtay Başsavcısı,
Bakanlar ve Milletvekilleri,
Terör ile Mücadelede aktif rol almış asker ve polisler,
Ulusalcı rektör, vatansever gazeteciler,
Memleket sevdalısı iş adamları,
Yurt sever parti genel başkanlarını,
Sanatçılar, sporcular, doktorlar ve gazetecileri
Uydurdukları örgüt şemasında terörist ilan ettiler.
Nihayetinde kendi kendilerine çizerek basına servis ettikleri bu örgüt şemasını da Abdullah ÖCALAN’ın Mossad’ın ajanıdır dediği eşcinsel haham Tuncay GÜNEY’in, ELİNE VERDİLER!!!
Başta Fettullah GÜLEN’in tetikçi taraf gazetesi ve Samanyolu TV olmak üzere Sarosçu vakıflardan beslenen bir kısım medya ve onların medyadaki satın alınmış kalemleri ERGENEKON DAVASI Dosyasını 1992 – 1993 yıllarında İtalya da gerçekleştirilen ‘’ Temiz Eller Operasyonu’’na benzeterek, sanıklara suç uydurma suçu işleyen savcı ve hakimleri cesaretlendirmekten hiç kaçınmadılar.
Mossad tarafından eşcinsel bir hahamın ‘’ ELİNE VERİLEN ‘’ kağıt parçaları ile başlatılan Ergenekon davasında 23 iddianame birleştirildi.
Danıştay Suikastının da dava dosyasına dahil edilmesinin ardından 284 kişi dosyada sanık olarak tutuklandı.
Tutuklanan sanıklar arasında kimisi onurundan intihar etti, Kimisi de kahrından kanser olup cezaevinde öldü..
‘’ ERGENEKON KUMPASINDAN SADECE 1 SENE ÖNCE ‘’
Takvimler 6 Mayıs 2007’i gösteriyor,
Dönemim Başbakanı Sn Recep Tayyip ERDOĞAN ile,
Dönemin Genel Kurmay Başkanı Sn Yaşar BÜYÜKANIT,
Beşiktaş Dolmabahçe Sarayı’nda basına kapalı olarak iki kişilik toplantı gerçekleştirdiler,
Başbakan ve Genel Kurmay Başkanının bu iki kişilik özel toplantısından çok kısa süre sonra
Tuğgeneral Veli KÜÇÜK ve arkadaşları ERGENEKON DAVASI iddiası suçlamasıyla tutuklandılar.
Ünlü Dolmabahçe Saray toplantısından sonra,
Sn Recep Tayyip ERDOĞAN’ın önce,‘’ Benimle mezara kadar gider ‘’ ve daha sonra da ‘’ Yaşar Büyükanıt konuşursa bende konuşurum ‘’ dediği toplantı da;
Başbakan ile Genel Kurmay Başkanının ERGENEKON DAVASI için Veli KÜÇÜK’ün tutuklanmasına mutabık kalmışlar mıdır? Bu sorunun cevabını da siz değerli okuyucularıma bırakıyorum.
Devam Edecek
‘’ÖCALAN’IN MOSSAD AJANIDIR DEDİĞİ EŞCİNSEL HAHAM‘’ (4)
Yazar Vedat Çalık
***
“Ankara’da şişko beyler bir oyun düzer, İnfazlılar şehre iner devriye gezer…‘’
***
‘’ Bakmayın siz onların Abdullah ÇATLI ve ekibinin, ASALA TERÖR ÖRGÜTÜ operasyonları için Kostarika’ya götüren efsane MİT AJANI’ Frencesso’nun adı verildiği hikayelerine.
Tüm bu palavralar eşcinsel bir hahamdan kahraman yaratmak için uydurulan masallar..
Sizin Kozadan İpeğinize Efsane MİT Ajanı Frencesso Çıkmaz. Sizin kozanızdan çıksa çıksa eşcinsel bir İPEK çıkar. Onun kod adına da Frencesso İPEK denir.. ‘’
Assisili Francesso M.S 1181 veya 1182 / 1226
Bir İtalyan Katolik Aziz ve Mistik bir tarikatın kurucusu,
Hristiyanlığın en saygı duyulan dini figürlerinden bir tanesi…
Assisili Fransis;
İtalya’nın Umbria bölgesindeki Assisi şehrinde 1181’in sonlarında veya 1182’nin başlarında Pietro di Bernardone adında zengin bir İtalyan ipek tüccarı baba ve Pica adında bir Fransız anneden doğdu.
Tarihin tozlu sayfalarından çıkartılan ve dönemin en güçlü İpek Tüccarının oğlu olan Francesso ismine yüzyıllar sonra Milli İstihbarat Teşkilatı ( MİT ) belgelerinde eşcinsel haham Tuncay GÜNEY için ‘’ FRANCESSO İPEK ‘’ olarak karşımıza çıkacaktı…
Evet Milli İstihbarat Teşkilatı kayıtlarında Francesko İpek kod adlı kişi eşcinsel haham Tuncay GÜNEY’den başkası değildi.
2001’de ‘oto chance’ suçlamasıyla gözaltına alındığında polise verdiği ifade ile Ergenekon kumpasının dayanağı olan, Tuncay Güney’in, MİT ve JİTEM ile MOSSAD’ın da aralarında bulunduğu birçok istihbarat örgütüne çalıştığı ileri sürüldü.
Her ne kadar eşcinsel haham’ Tuncay Güney’in, 1997’de lağvedilen Milli İstihbarat Teşkilatı Kontr Terör Dairesi’nin İran Masası’nda çalıştığını gösteren belgeyi MİT doğrulamasa da Milli İstihbarat Teşkilatı’nın başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere bir çok ülkede görevlendirmek üzere Tuncay GÜNEY’i saha da kullandığı açığa çıktı.
Ergenekon Davası kumpasına dayanak olan ifadeleri ile bilinen eşcinsel haham Tuncay GÜNEY’in Saha veya haber elemanı olmadığını sadece hedefteki isim olduğunu ima eden MİT, 9 MAYIS 2008 tarihinde Ergenekon Savcılığına gönderilen resmi yazı ile kendisi ile çelişkiye düşecekti.
Ergenekon davasının başlamasına kısa bir süre kala savcı Zekeriya Öz, soruşturma sırasında elde edilen MİT antetli belgeler ve belgelerde yer alan bilgilerle ilgili olarak MİT’ten resmi bir talepte bulundu.
Savcılığın 3 Nisan 2008 tarihli 2007/1536 sayılı “Çok Acele” yazısında elde edilen belgeler tek tek sayılarak MİT’ten doğrulama istendi.
Savcılık yazısında MİT’te Ergenekon ile ilgili mevcut, geçmiş tarihlerde yapılmış çalışmalar ve Ergenekon’un deşifre edilmesine yarayacak bilgi ve belgelerin de gönderilmesini talep etti.
Savcılığın bu talebi MİT tarafından gerçekten de hızlı bir şekilde yanıtlandı. MİT, 9 Mayıs 2008 tarihli, 11.010.05.051/14-16015736 sayılı cevap yazısında ilginç bir isim kullandı.
Savcılık talep yazısında “Tuncay Güney” adını kullanırken MİT’in belgesinde Güney’den kod adıyla birlikte “Tuncay Güney İpek” olarak bahsedildi.
MİT’in yazısında “Anılan dönemde mezkur mektup ve ekindeki CD’lerle ilgili olarak yapılan ön inceleme sonucunda Tuncay Güney İpek’in bilgisayar yedekleri olduğu iddia edilen CD’lerin bir bölümünün bazı şahıslarca kaleme alınan dergi/kitap/kitap başlığı ve makaleler (Strateji Dergisi, Aydınlık, Doğu Perinçek vb.) ile açık kaynak bilgilerinden, bir bölümünün ise kişi/kurum ve kuruluşlara ait olduğu iddia edilen dokümanlardan oluştuğu ve bilgisayar ortamında arşiv niteliğinde toplandığı izlenimi edinilmiştir” ibaresi yer aldı
Tuncay Güney’le ilgili MİT belgesi, Güney’in istihbarat ilişkileri ile ilgili önemli soruları bugün dahi kamuoyundan gizlenmektedir.
Eşcinsel bir hahamın dayanaksız belgelerle başlattığı Ergenekon Davalarında bugün cevaplanması ve kamuoyu ile paylaşılması gereken sorular vardır.
Cevabını arayan sorulardan ilki ;
1997 ve 2001 yılları arasında Türkiye de bulunan ve FETÖ TERÖR ÖRGÜTÜ TELEVİZYON KANALI olan Samanyolu Televizyonunda ‘’ Doruktakiler ‘’ isimli program hazırlayan ve aynı zamanda Terör Örgütü Lideri FETTULLAH GÜLEN’in en yakınında bulunan kişilerden biri olan Tuncay GÜNEY, o yıllarda Milli İstihbarat Teşkilatı adına görev yaptı mı ? Görev yaptıysa görev tanımı tam olarak ne idi ve bu görevi kendisine kim ve neden vermişti?
Cevabını arayan sorulardan ikincisi;
1997 yılında Milli İstihbarat Teşkilatı ile ilişiği kesildiği ima edilen Tuncay Güney’e Ergenekon Davasına dayanak teşkil eden sözde çok gizli bilgi ve belgeleri kendisine kim verdi?
Eşcinsel Hahama Ergenekon Davasına dayanak teşkil eden belgeleri veren kişi ile Tuncay GÜNEY’i Milli İstihbarat Teşkilatında bir dönem kullandığını itiraf eden kişi aynı kişi ya da kişiler mi ayrıca bu kişi veya kişiler bugün dahi Milli İstihbarat Teşkilatı’nda görev yapmakta mıdırlar? Bu kişi veya kişiler eğer görevlerinin başındalar ise yeni bir kumpas içerisinde midirler? Yeni kumpaslarında Eşcinsel haham Tuncay GÜNEY’i tekrardan kullanmayı düşünmekte midirler?
TUNCAY GÜNEY’İN ELİNE ERGENEKON ZIRVALARINI VERENLER ERGENEKON SANIKLARINA SUÇLAMALARI VERMEDİ
Basitçe anlatalım, araba hırsızı eşcinsel bir haham, İstanbul Emniyetine giderek elinde belgeler olduğunu söyleyerek bir takım iddialarda suçlamalarda bulunuyor.
İstanbul Emniyetine yapılan bu iddialar neticesinde gece yarısı evinizden terör örgütü üyesi ile alınıyorsunuz.
Örgütün adını bilmiyorsunuz,
O Adı da eşcinsel haham koyuyor ‘’ Ergenekon Terör Örgütü ‘’
Yasaya göre özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin, kendisine yöneltilen suçlamalar hakkında derhal bilgilendirilme hakkının kullanımı, uygulamadaki temel ihlal alanlarından biri olmakla birlikte, bu durum Ergenekon soruşturmasında ilk kez bir sorun olarak dile getirildi.
Hukuk dışı bu uygulama dönemin Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Deniz BAYKAL tarafından dile getirildi.
Deniz BAYKAL, Ergenekon Operasyonları ve hukuk dışı sorgulama le ilgili TBMM de yaptığı konuşmasında, ‘’ Göz altına alınan sanıkların göz altı gerekçelerini bilmediklerini ‘’ söyledi.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, kendisini;
“Biz mafyanın veya çetelerin avukatı değiliz” sözleriyle suçlayan ve Ergenekon soruşturmasını İtalya’daki “Temiz Eller” operasyonuna benzeten Erdoğan’a sert yanıt verdi. Baykal,
“…Bu iş Ümraniye’de ele geçirilen bombalarla başladı. Bir gecekonduda bombalar bulundu. Enteresan! Tıpkı Sinan Aygün’ün bürosunda silah bulunduğu gibi. Ama, sonra ne oldu? Bombalar 12 Temmuz’da ele geçirildi, 13 Temmuz’da imha edildi. Böyle dava olur mu? Ortada yığınla insan var, söz var, proje, tez var. Ortada cephane yok, ortada silah yok, mermi, bomba yok! Ortada subay var, ama emekli. Ancak asker yok, tank yok. CD’ler var. Arkadaşlar ciddi olalım. Sizin Ergenekon İnsanlar gözaltına alınıyor, niye gözaltına alındıklarını bilmiyor. ‘’
Dönemin Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Deniz BAYKAL’ın, Ergenekon Kumpasını TBMM de eleştirdiği bu ifaden sonra kendisine kurulan kaset kumpası sonucunda Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlığı görevinden istifa ettirilecekti…
İşte Ankara da oyun kuran şişko beyler bu kadar da güçlüydü…
Devam Edecek…
‘’ÖCALAN’IN MOSSAD AJANIDIR DEDİĞİ EŞCİNSEL HAHAM‘’ (5)
Yazar Vedat Çalık
***
“Ankara’da şişko beyler bir oyun düzer, İnfazlılar şehre iner devriye gezer…‘’
***
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bünyesinde NATO’dan bağımsız tek birim olan 4. Ordu ya da bilinen adıyla Ege Ordusu, kurulduğu günden bu yana başta ABD/NATO olmak üzere emperyalizmin tüm piyonlarının korkulu rüyasıdır.
Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 1. yıldönümü olan 20 Temmuz 1975 tarihinde teşkil edilen Ege Ordusu, Türkiye’nin Batı Anadolu kıyılarının güvenliğini sağlamakla görevli. Bu nedenle muhatap olduğu tehditlerin başında da Batılı Kuvvetler gelmektedir.
Ergenekon Kumpası döneminde Türk Komutanları cezaevine atmak için Fettullahçı Terör Örgütünün uydurduğu “Gizli Savaş Planlarında ” sehpası tekmelenmek istenilen komutanlarımızın bir tanesi de EGE ORDU KOMUTANIMIZ Sayın Hurşit TOLON paşa olmuştur.
Cumhuriyetin kazanımlarının savunulmasına duyarsız kalması sebebiyle dönemin Genel Kurmay Başkanı Hilmi ÖZKÖK ile yıldızı hiç barışmayan Orgeneral Sn Hilmi ÖZKÖK, Birinci Ordu Komutanlığı’ndan emekli olduktan sonra sivil toplum örgütleri içinde aktif olarak çalışmaya devam etmiştir.
TÜRKİYE DE HİÇBİR BAŞARI CEZASIZ KALMAZ
Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan emekli Orgeneral Hurşit TOLON paşanın ifadesini alan soruşturma savcısı Zekeriya Öz’ün eski komutana neyle suçlandığını eksik söylediği ortaya çıktı…
Sayın Hurşit Tolon;
“Dosya ile ilgili alınan gizlilik kararı nedeniyle hakkımdaki suçlamayı ayrıntılı olarak öğrenebilmiş değilim. Savcılık ve sizin tarafınızdan aktarıldığı kadarı ile konuya vakıfım. Bana emniyet ve savcılık aşamasında suçumun örgüt üyeliği olabileceği aktarıldı. Ancak biraz önce belirttiğiniz suçların işlenmiş olabileceği şüphesi ile sevk edilmiş olduğumu öğrendim. Ben yaptığım savunmalarla bana ilk başta yöneltilen üyelikle ilgili suçlamayı dahi bertaraf ettiğimi düşünürken, huzurunuza çok daha ağır yaptırımları gerektiren suçlamalarla çıkarılmanın şaşkınlığı içerisindeyim. ‘’ demiştir.
Değerli Paşamızın ifadelerinden de anlaşılacağı üzere Ergenekon Kumpasından yargılanan komutanlarımızın hiç biri mahkeme gününe kadar hangi suçtan dolayı gözaltında veya tutuklu olduklarını bilmemektedirler.
Hürriyet Gazetesi yazarlarından Sn Yalçın Bayer, ‘’ Eski bir AİHM yargıcının suçlamanın derhal söylenmesi kuralı ve makul süre aşımına yönelik açıklamasına atfen yaptığı değerlendirmede, Ergenekon soruşturmasındaki gözaltıları, insan avı olarak niteleyerek eleştirilerini şu gerekçelere dayandırmıştı.
‘’ Eski AİHM yargıcı, sabaha karşı alıp götürülen insanlara gözaltı nedeninin hemen bildirilmesi gerektiğini söylüyor, “Tutukluluk makul süreyi aşmamalı” diyor…
Bir hukuk devletinde, hukuk dışı yöntemlerle toplanan delillere dayanarak ve gerekçe gösterilmeden insan avına çıkılır mı? Kaçma ve delilleri karartma olasılığı söz konusu olmayan insanları evine baskın yaparak kargatulumba alıp götürmek, demokrasi ve insan hakları ihlali değil mi?
Tutuklanan zanlıların insan hakları çiğnenerek aylarca hapishanelerde yatırılması, hukuk devletinde kabul edilebilir mi?
Savcıların ve polislerin, soruşturma sürerken yandaş medyaya delillendirilmemiş bilgileri sızdırmaları ve zanlıların karalanmasına neden olmaları doğru mu?…
Yaşamları boyunca bir araya gelmesi bile mümkün olmayan insanları aynı suç sepetine koymak, hukuku zorlamak değil mi? ‘’ diye Hürriyet Gazetesi’ndeki köşesinden sorular sormuştur.
Anayasamıza göre sanığın suçlamaları öğrenme hakkı vardır.
Sanık öncelikle hakkındaki suçlamaları öğrenme hakkına sahiptir 16. Anayasa m. 19/5’te “Yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki iddialar herhalde yazılı ve bunun hemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak derhal, toplu suçlarda en geç hakim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir.” denilerek isnadı öğrenme hakkı düzenlemiştir.
CMK m. 147/1-b’ye göre şüpheliye ve sanığa yüklenen suçlar anlatılır.
Anlatılır ifadesi sadece suçun ne olduğunun söylenmesini değil suçla ilgili detaylı bilgi verilmesini gerektirir
Yani suçla ilgili olan bütün bilgilerin verilmesi gerekmektedir. AİHS m. 6/3-a da bu duruma vurgu yapar: sanık “ kendisine yöneltilen suçlamanın niteliği ve nedenlerinden en kısa zamanda, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek” hakkına sahiptir.
Avrupa Birliği’nin 2008 İlerleme Raporu’nda Ergenekon soruşturmasıyla ilgili, “Soruşturma sürecinde yargı, medya ve siyaset çevrelerinden savunma haklarının yeterince güvence altında olmadığı ve sanıkların herhangi bir suçlama yapılmaksızın aşırı uzun sürelerle gözaltında tutuldukları yönünde şikâyetler oldu” denilmektedir.
İDDİANAMENİN DAYANAĞI EŞCİNSEL BİR HAHAMDIR MI DİYECEKLERDİ?
Evet Ergenekon Kumpası davasında adil yargılanma sağlanmadığını biliyoruz.
Ergenekon Kumpasını kuranlar ve Ergenekon Kumpasına alet olanlar, biz Paşalarımıza, Aydınlarımıza kurulan kumpas davasının dayanağı eşcinsel bir hahamdan aldık işte o kadar alçak insanlarız diyemeseler de Ergenekon Davasının bir operasyon olduğunu yine eşcinsel haham Tuncay GÜNEY açıklamıştır.
Kısacası Ergenekon Kumpasına alkış tutanlar, Eşcinsel Haham kadar delikanlılık gösteremeyenlerdir.
2001 yılında verdiği mülakatla Ergenekon Operasyonunu başlatan Tuncay Güney, 09.02. 2013 tarihinde Sky Türk 360 Televizyon Kanalında ‘’ Şimdi Söz Sizde ‘’ programına katıldı.
Emniyette sorgulandığı 2001 yılında verdiği ifadelerle Ergenekon davası iddianamesinde referans olarak gösterilen Tuncay Güney, “Ergenekon davası bir projeydi, bitti artık” dedi.
Eşcinsel Haham Tuncay Güney, sözlerinin devamında;
‘’ İçeridekilerin çıkması gerekir. Benim yüzümden tabii ki insanlar cezaevine girmesinler. Ben vicdanen rahatsızım. İşkence görmeseydim o konuşmaları yapmazdım.
Ergenekon’un temeli sayılan Emniyette verdiğim ifadeler geçersizdir. Devlet beni kullandı. Türkiye’de adalet aramak genelevde bakire aramaktan farksızdır.” Sözlerini ekledi.
Eşcinsel Haham Tuncay GÜNEY ve Tuncay GÜNEY gibilerin Ergenekon Kumpas Davaları sonrasında yeni görevleri var mı? Ya da hala görevdeler mi biz bilemiyoruz.
Bildiğimiz / Gördüğümüz tek şey Ankara da şişko beylerin yeni bir oyun içerisinde olduklarıdır…
Bunu da ‘’ Eşcinsel ilişki videosu internete düştükten sonra ‘’ eşi Nagihan ALÇI tarafından terk edilen Rasim Ozan KÜTAHYALI ifadelerinden anlıyoruz.
Rasim Ozan Kütahyalı, YouTube’de yayın yapan Flu Tv’de 18 Kasım 2023 tarihinde yayınlanan programa katılarak,
” 2008-2011 arasında askeri vesayeti ve generalleri çökerttik. Ben de bu sürecin baş aktörlerinden biriyim… Ergenekon terör örgütü uydurma” sözlerini kullanmıştı.
Kız kardeşinin küçük çocuğuna tecavüz eden ve kabarık sabıkası bulunan Osman Yıldırım’ı, Tescilli asker katili Şemdin Sakık’ı ve Rasim Ozan Kütahyalı gibi adamların maşa olarak ortaya sürüldüğü, iftiralara gizli tanık ayarlanan, bu süreçte suçsuz yere 1 yıl ile 6 yıl arasında cezaevinde yatan, kanser olan, yakınlarını kaybeden, annesinin, babasının cenazelerine dahi gitmesine izin verilmeyen ve toplam 227 kişinin yargılandığı, terör örgütlerinin müdahil olduğu, o dönemde görev yapan FETÖ polislerinin teknik ve fiziki takibe ile çektikleri resimlerimi hedef göstererek terör örgütüne servis ettiği bir dava..
Rasim Ozan Kütahyalı’nın uydurma dediği ve kendisini baş aktörler arasında gördüğü davada;
EGE Ordu Komutanımız Sayın Hurşit TOLON gibi, NATO’yu istemeyen Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının hedef alınarak, Türk Silahlı Kuvvetlerini kontrol etmek isteyenlerin kurgulamış olduğu bu uydurma davada sözde,
” Ergenekon Belgesinin ” tarihi 100. Yılını kutladığımız Cumhuriyetimize gönderme yapılarak 29 Ekim 1999 olarak yazılmış ve 24 sayfalık,
“Ergenekon Analiz Yeni Yapılanma Yönetim ve Geliştirme Projesi” olarak yeniden karşımıza çıkartılmıştır.
( Not: Makalemizin Birinci Bölümünde Okuyucularımız Türk İstihbaratı Topluluk bileşenlerini lütfen not alsın demiştik. )
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan sonrası kurulması planlanan, Türkiye ve Türkiye yönetimi kadrolarında eşcinsel hahamlar ve eşcinsel hahamın benzeri olan Rasim Ozan Kütahyalı gibi rol modellerinin iddianameleri kumpas davalarına yeniden dayanak olarak gösterilecek mi?
Türk İstihbarat Topluluğunun Çatısı olan Milli İstihbarat Teşkilatı, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan sonrası Türkiye’nin planlanmasında ERGENEKON KUMPASI tecrübelerinden faydalanabilecek mi?
Özetle Nato karşıtı Askerlerimiz,
Eşcinsel ilişkiye girdikten sonra 2 buçuk litrelik cola şişesini kafasına dikenlerle Tuncay GÜNEY gibi İb.e lerin mey sofralarında meze edilecek mi?
Ankara da ki şişko beyler….