KİTABI BURADAN SATIN ALABİLİRSİNİZ.
***
Steve Coll : Hayalet Savaşları Sovyet İstilasından 10 Eylül 2001’e kadar CIA Afganistan & Bin Ladin
KİTAP ANALİZİ
***
Değerli Yurtseverler,
Aşağıda yazarı Steve Coll olan “Hayalet Savaşları Sovyet İstilasından 10 Eylül 2001’e kadar CIA Afganistan & Bin Ladin” adlı kitabın geniş bir ANALİZ‘i yer almaktadır. Kitabı eğer satın almayı isterseniz yukarıdaki linke tıklayarak alabilirsiniz.
Keyifli okumalar dileriz.
ÖZEL BÜRO İSTİHBARAT GRUBU
***
Ana Temalar ve Önemli Fikirler
Afganistan’ın İç Savaşı ve Dış Güçlerin Rolü:
Kaynak, Afganistan’ın Sovyet işgalinden sonraki iç savaş dönemindeki yıkımına odaklanıyor. Kabil, savaş ağaları tarafından yönetilen, elektrik ve temel ihtiyaçlardan yoksun, sefalet içindeki bir şehre dönüşmüştü.
“Bir zamanlar çorak kayalıkların arasına muhteşem bir şekilde sıkışmış geniş caddeleri ve duvarlarla çevrili bahçeleriyle zarif bir şehir olan Kabil, savaş ağaları tarafından dünyanın en kötü yerlerine olumsuz bir şekilde kıyasla fiziksel bir yıkım ve insan sefaleti durumuna düşürülmüştü.”
Pakistan, İran, Hindistan ve Suudi Arabistan gibi komşu ülkeler, kendi vekillerini desteklemek için silah ve para göndererek çatışmayı körüklediler. Bu durum, bölgesel güç mücadelelerinin Afganistan’daki istikrarsızlığı nasıl artırdığını gösteriyor.
“Ve tüm bunlar olurken komşu ülkeler (Pakistan, İran, Hindistan, Suudi Arabistan) tercih ettikleri Afgan vekillerine paletler dolusu silah ve para teslim etti. Bu ülkelerin hükümetleri, komşuları üzerinde bölgesel avantaj elde etmeye çalıştılar.”
Ahmed Şah Mesud ve CIA İlişkisi:
Ahmed Şah Mesud, CIA ile işbirliği yapan önemli bir Afgan lider olarak tasvir ediliyor. Kaynak, Mesud’un savaşçı ruhunu ve Afganistan için ulusal bir dava uğruna savaşma kararlılığını vurguluyor.
CIA’in Mesud’a sağladığı finansal destek ve bunun Afgan savaşçılar üzerindeki etkisi sorgulanıyor. Bazı Afganlar, CIA’in parayı her şeyin önünde tuttuğunu düşünüyordu, ancak parayı reddetmedikleri de belirtiliyor.
“İç savaşları karmaşık ve kısır olabilirdi, ancak kendilerini ulusal bir dava için savaşçılar olarak gördüler, gün geçtikçe kanıyor ve ölüyorlardı, sahip oldukları çok az şeyi riske atıyorlardı. Yıllar boyunca Mesud’un örgütüne, isterlerse rahat emekliliklerini garanti altına almak için yeterince takip edilemeyen fatura akmıştı.”
Taliban’ın Yükselişi ve Kabil’in Düşüşü:
Taliban’ın, Bin Ladin’den gelen nakit parayla zenginleşerek hızla güçlendiği ve Kabil’i ele geçirdiği anlatılıyor. Bu olay, Afganistan’daki güç dengesini önemli ölçüde değiştirdi.
“Taliban güçleri, görünüşe göre Bin Ladin’den veya başka bir yerden gelen nakit parayla zengin olan Celalabad’dan yaklaştı. 25 Eylül’de, Sarobi’nin kilit ileri karakolu, makineli tüfekler ve roketlerle donatılmış yeni dört tekerlekten çekişli kamyonetlerde hızlanan ve zikzak çizen beyaz türbanlı, rimel boyalı Taliban’a düştü.”
Taliban’ın tek gözlü emiri, Afganistan’ın çoğunu kontrol altına aldı ve dindar Müslümanları öbür dünyada zafere hazırlamak için Tanrı tarafından seçildiğine inanıyordu.
Pakistan’daki İslamcı Rejim ve CIA:
Ziya-ül Hak’ın Pakistan’ı “gerçek bir İslami düzen” kurma girişimi ve bunun ülkenin siyaseti üzerindeki etkisi anlatılıyor. Ancak cezaların sembolik olduğu ve Ziya’nın köktendincilerin coşkusuna sahip olmadığı belirtiliyor.
Ziya, “İslam’da Batı tipi seçimler için hiçbir hüküm olmadığını” belirterek ulusal anketleri iptal etti ve dini liderlerin desteğini aldı.
Hart’ın CIA istasyonunda görev yaparken yaşadığı deneyimler, Pakistan’daki istikrarsızlığı ve casusluk faaliyetlerinin zorluklarını gözler önüne seriyor.
“Uygun bir şekilde, ulusal anketleri yeni iptal ettiği için Zia, ‘İslam’da Batı tipi seçimler için hiçbir hüküm olmadığını’ belirtti.”
İslamabad Büyükelçiliği’ne Saldırı:
1979’da İslamabad’daki ABD Büyükelçiliği’ne yapılan saldırı detaylı bir şekilde anlatılıyor. Deniz piyadelerinin ve CIA personelinin büyükelçiliği savunma çabaları ve yaşadıkları zorluklar vurgulanıyor.
Kod odasında sıkışıp kalan grubun yaşadığı tehlike ve kurtulma umutları, olayın dramatik bir şekilde aktarılmasına olanak sağlıyor.
“Ama aniden çarpma sesi durdu ve çatıdaki sesler sustu. Birkaç dakikalık sessizlikten sonra Gunney karar verdi: ‘Kapağı açalım ve ne olacağıyla yüzleşeceğiz’ dedi.”
Vahhabizm’in Kökenleri ve Bin Ladin’in Yükselişi:
Vahhabizm’in kökenleri ve El-Suud ailesiyle olan ilişkisi anlatılıyor. Vahhabilerin dini teolojisi ve El-Suudların askeri hırsları birleşerek güçlü bir dini-askeri ittifak oluşturdu.
“Mezar heykellerine tapan insanlar, Allah’ın gerçek topluluğunun dışında yaşıyorlardı. Onlar Allah’ın düşmanıydılar ve ya din değiştirmeleri ya da yok edilmeleri gerekiyordu.”
Muhammed bin Ladin’in Suudi Arabistan’daki yükselişi ve kraliyet ailesiyle olan ilişkileri anlatılıyor. Usame bin Ladin’in doğumu ve ailesinin servetiyle olan ilişkisi vurgulanıyor.
Pençşir Vadisi ve Mesud’un Direnişi:
Pençşir Vadisi’nin coğrafi önemi ve Mesud’un burada Sovyetlere karşı yürüttüğü gerilla savaşları anlatılıyor. Vadi, doğal savunma avantajları ve Mesud’un liderliği sayesinde Sovyetler için aşılması zor bir engeldi.
Mesud’un Sovyetlere karşı uyguladığı taktikler ve yerel halkla olan ilişkisi, onun başarılı bir direniş lideri olmasını sağladı.
“Mesud, adamlarına saldırmalarını emretmeden önce bir Sovyet tank sütununun vadiye iyice ilerlemesine izin verebilirdi. Bunu yaptıklarında, asla ayağa kalkmaz ve kafa kafaya savaşmazlardı.”
CIA’in Terörle Mücadele Stratejileri:
CIA’in terörle mücadele stratejileri ve bu konudaki yasal zorluklar tartışılıyor. Clarridge’in teröristlere karşı saldırgan operasyonlar için yeni bir yasal işletim sistemi talebi ve bunun Senato’da yarattığı tartışmalar ele alınıyor.
“Robert Gates, böyle bir oturum için güvenli bir Hill duruşma salonuna gittiğini hatırladı, ‘ve bir teröristi ne zaman öldürebileceğiniz sorusuna geldik ve neredeyse teolojik bir tartışmamız vardı.'”
El Kaide’nin Yükselişi ve Dünya Ticaret Merkezi Saldırısı:
El Kaide’nin yükselişi ve 1993’teki Dünya Ticaret Merkezi saldırısı anlatılıyor. Bu saldırı, küresel terörizmde bir dönüm noktası olarak görülüyor ve bağlantısız mobil dini şiddetin yeni bir karışımının ilk işareti olarak değerlendiriliyor.
“Youcef ve çetesi, ‘Kurtuluş Ordusu, Beşinci Tabur’ iddialarına rağmen herhangi bir resmi gruba mensup görünmüyordu.”
Taliban’ın Kadınlara Yönelik Politikaları:
Taliban’ın kadınlara yönelik baskıcı politikaları ve şeriatın uygulanmasıyla ilgili düzenlemeler detaylı bir şekilde anlatılıyor. Kadınların eğitimden, iş hayatından ve sosyal hayattan dışlanması, Taliban rejiminin acımasızlığını gözler önüne seriyor.
“Taliban liderleri kadınlara ortadan kaybolmalarını emretti. Radyo ilk gün, ‘Devlet dairelerinde çalışan tüm kız kardeşlerin bir sonraki duyuruya kadar evde kalmaları konusunda bilgilendirildi’ dedi.”
Bin Ladin ve El-Zevahiri İlişkisi:
Bin Ladin ve El-Zevahiri arasındaki ilişki ve bu ilişkinin El Kaide’nin yükselişindeki rolü tartışılıyor. İki liderin farklı kişilikleri ve kariyerleri, aralarındaki güç dinamiklerini anlamayı zorlaştırıyor.
“El-Zevahiri, akrabalarını utangaç ve tecrit edilmiş olarak nitelendirdi ve dindarlığını bir tür kaçış, modernitenin kafa karışıklıklarından bir sığınak olarak ısrarlı bir gelenek seçimi olarak yorumladılar.”
Unocal Boru Hattı Projesi ve Afganistan’ın İstikrarı:
Unocal’ın Türkmenistan’dan Afganistan üzerinden geçen boru hattı projesi ve bu projenin Afganistan’daki istikrarı sağlama potansiyeli tartışılıyor. Ancak Taliban’ın bu projeye yaklaşımı ve müzakerelerdeki zorluklar, projenin gerçekleşmesini engelliyor.
“Simons, boru hatlarının inşasının Afganistan’ı istikrara kavuşturmak için uzun bir yol kat edebileceğine inanmaya başladı. Hatta Unocal’ı, Afgan bölgelerine Kabil’den daha fazla özerklik sağlamak için güzergah”
11 Eylül Öncesi İstihbarat Eksiklikleri:
11 Eylül saldırılarından önceki istihbarat eksiklikleri ve uyarı mekanizmalarının yetersizliği eleştiriliyor. CIA ve FBI arasındaki bilgi paylaşımı sorunları ve terörle mücadele stratejilerindeki farklılıklar vurgulanıyor.
“Hiçbir analist, bir terörist bombalamayı durdurabilecek bir müdahaleyi yanlışlıkla göz ardı eden kişi olmak istemedi.”
***
Zaman Çizelgesi
1931: Muhammed bin Ladin Yemen’den Cidde’ye göç eder ve inşaat işine başlar.
1957: Usame bin Ladin Cidde’de doğar.
1960’lar: Afganistan’da, özellikle Kabil’de, komünizm ve radikal İslam ideolojileri yükselir.
1973: Ahmed Şah Durrani ölür.
21 Ekim 1979: Ziya ül-Hak, Pakistan’da “gerçek bir İslami düzen” kurma niyetini açıklar.
1979: İran’da ABD büyükelçiliğine saldırı olur. Aynı yılda Sovyetler Afganistan’ı işgal eder.
1980’ler: Sovyet-Afgan Savaşı. CIA, mücahitlere yardım etmeye başlar.
Mayıs 1981: Hart, yeniden inşa edilmekte olan İslamabad büyükelçiliğine gelir.
1984: Sovyetler, Pençşir Vadisi’ne büyük bir saldırı planlar. Mesud, vadiden 40.000’den fazla kişiyi tahliye eder.
Ocak-Şubat 1989: Sovyetler Kırkıncı Ordusu’nun son tugayları Kabil’den çekilir.
1990’lar:Taliban yükselişe geçer ve Afganistan’da kontrolü ele geçirmeye başlar.
Usame bin Ladin Sudan’a yerleşir ve El Kaide’yi güçlendirir.
FBI’ın hermetik kültürü kötü bir üne kavuşur.
CIA, teröristlere karşı saldırılara izin verecek yeni bir yasal işletim sistemi ister.
1993: Kabil iç savaş nedeniyle şiddete ve yoksunluğa sürüklenir.
1994: Taliban’ın yükselişi ve efsanevi tank olayı.
Mart 1997: Taliban, savaşın zor bir oyun olduğunu ve askeri bir çözümün daha iyi umutlara sahip olduğunu ilan eder.
Mayıs 1997: Bir ihbarcı, CIA’e Mir Amal Kasi’nin yerini söyler.
Haziran 1997: CIA ve FBI, Kasi’yi yakalar.
Ağustos 1998: El Kaide, Kenya ve Tanzanya’daki ABD büyükelçiliklerine saldırır. ABD misilleme olarak Afganistan ve Sudan’da hedefleri vurur.
1998: Prens Türki, Taliban ile görüşür ve Bin Ladin sorununu çözmeleri için mali destek teklif eder.
1999:Taliban, Afganistan’da insan formunu tasvir eden tüm heykelleri yok etme niyetini açıklar.
Usame bin Ladin, “kan, kan ve yıkım, yıkım” diye bağırarak Kuveyt Şehri’nde bir işe alım videosu yayınlar.
Predator’ın gezici kameralarını açık denizde batırılmış seyir füzesi denizaltılarına bağlamak için testler yapılır.
Hamburg grubunun üyeleri cihat yoluyla şehitlik mertebesine kendilerini adamışlardır.
2001:Taliban, Buda heykellerini yok eder.
Ahmed Şah Mesud, Avrupa Parlamentosu’nda konuşma yapar ve terörizm konusunda uyarır.
11 Eylül saldırıları öncesinde Mesud suikaste uğrar.
***
Karakter Listesi
Ahmed Şah Mesud: Sovyet işgaline karşı direnişin önemli liderlerinden. Taliban’a karşı Kuzey İttifakı’nı kurar.
Usame bin Ladin: El Kaide’nin kurucusu ve lideri. ABD’ye karşı terör eylemleri planlar.
Molla Ömer: Taliban’ın lideri. Katı bir şeriat rejimi kurar ve Buda heykellerinin yıkılmasını emreder.
Ziya ül-Hak: Pakistan’ın askeri diktatörü. Pakistan’ı İslami bir devlete dönüştürmeye çalışır ve Afgan mücahitlerini destekler.
Gary Schroen: CIA görevlisi. Afganistan’da Mesud ile yakın ilişkiler kurar ve Taliban’a karşı operasyonları yönetir.
Abdül Hak: Afgan mücahit lideri.
Zülfikar Ali Butto: Pakistan’ın eski Başbakanı.
Navaz Şerif: Pakistan’ın eski Başbakanı.
Benazir Butto: Pakistan’ın eski Başbakanı.
Mahmud Ahmed: ISI’nin eski Genel Müdürü.
Robert Gates: İstihbarat Müdürlüğü şefi.
Muhammed bin Ladin: Usame bin Ladin’in babası ve Suudi Arabistan’da büyük bir inşaat şirketinin sahibi.
Celaluddin Hakkani: Hakkani Ağı lideri.
Eymen el-Zevahiri: Mısırlı doktor ve İslamcı. Bin Ladin’in yardımcısı ve El Kaide’nin önemli isimlerinden.
Bill Clinton: ABD Başkanı. Terörle mücadele politikaları geliştirmeye çalışır.
George Tenet: CIA Direktörü. 11 Eylül saldırıları öncesinde terörle mücadele çabalarını yönetir.
Richard Clarke: Ulusal Güvenlik Konseyi’nde terörle mücadele koordinatörü.
Paul Pillar: CIA analisti. İslamcı terörizm konusunda yeni bir analitik teori geliştirir.
Prens Türki bin Faysal el-Suud: Suudi Arabistan istihbaratının başı. Taliban ile görüşmeler yapar.
Hamid Karzai: Afgan siyasetçi ve gelecekteki Afganistan Cumhurbaşkanı. Taliban’a karşı direnişi organize etmeye çalışır.
George W. Bush: ABD Başkanı. 11 Eylül saldırılarından sonra terörle mücadele politikalarını başlatır.
Condoleezza Rice: Ulusal Güvenlik Danışmanı. Bush yönetiminin dış politika stratejilerini şekillendirir.
Muhammed Atta: 11 Eylül saldırılarının baş sorumlularından.
Ziad Jarrah: 11 Eylül saldırılarının sorumlularından.
Marwan al-Shehhi: 11 Eylül saldırılarının sorumlularından.
Remzi Binalshibh: 11 Eylül saldırılarının sorumlularından.
***
Anahtar Terimler Sözlüğü
Mücahit: Sovyet-Afgan Savaşı sırasında Sovyetlere karşı savaşan Afgan gerillaları.
ISI (Inter-Services Intelligence): Pakistan’ın başlıca istihbarat teşkilatı.
Taliban: 1990’larda Afganistan’da iktidara gelen, İslamcı bir hareket.
El Kaide: Usame bin Ladin tarafından kurulan, uluslararası bir terör örgütü.
Vahhabizm: İslam’ın saflığına dönmeyi savunan, İslamcı bir hareket.
NSDD-166 (National Security Decision Directive 166): ABD’nin Afganistan’daki Sovyetlere karşı direnişi destekleme politikasını güçlendiren bir karar.
CIA (Central Intelligence Agency): Amerika Birleşik Devletleri’nin dış istihbarat ve karşı istihbarat servisi.
KGB: Sovyetler Birliği’nin başlıca istihbarat teşkilatı.
Peştun: Afganistan ve Pakistan’da yaşayan, etnik bir grup.
Medrese: İslam ülkelerinde dini eğitim veren okullar.
***
1990’larda Afganistan’daki iç savaşın durumu nasıldı ve komşu ülkelerin rolü neydi?
1990’larda Afganistan’daki iç savaşın durumu ve komşu ülkelerin rolü hakkında kaynaklardan elde edilen bilgiler aşağıdadır:
1990’ların başında Afganistan’da, birbiriyle savaşan savaş ağalarından oluşan bir ortam vardı. Ülkeyi bu duruma sürükleyen nedenlerden biri, Sovyetler Birliği’nin Afganistan’a yaptığı askeri yardımların (36 ila 48 milyar dolar değerinde) ve ABD, Suudi Arabistan ve Çin’in yardımlarının (6 ila 12 milyar dolar değerinde) ülkeyi silahlandırmasıydı. 1992’de Afganistan’da, Hindistan ve Pakistan’ın toplamından daha fazla silah bulunuyordu.
Taliban hareketi 1994’te Afganistan’ın güneyinden yükseldi ve ülkeyi savaş ağalarından temizleme sözü verdi. Taliban’ın yükselişiyle birlikte, Suudi Arabistan’ın örgüte olan mali yardımları arttı ve CIA’in Afganistan’daki aşırılık yanlılarını izole etme çabalarını gölgede bıraktı.
Pakistan, Afganistan’daki iç savaşta önemli bir rol oynadı. Pakistan istihbarat servisi (ISI), Taliban’a para ve silah sağladı ve örgüte askeri atılımlarında yardımcı oldu. ISI ayrıca, Taliban’ın yeni topraklar fethetmesiyle Prens Türki ve ekibine düzenli olarak “durum raporları” sundu.
Suudi Arabistan da Afganistan’daki iç savaşta önemli bir rol oynadı. Suudi Arabistan istihbaratı, çeşitli Afgan gruplarına mali yardım sağladı ve Taliban’ın yükselişini destekledi. Prens Türki El Faysal’ın Suudi istihbarat departmanı tarafından sağlanan yaklaşık 25 milyon dolarlık nakit parayla, Hamid Gül ve ISI’nin Afgan bürosu delegeler kendi kendini ilan eden bir Afgan geçici hükümeti için bir kabine üzerinde anlaşana kadar kolları sıvadı ve etrafa para dağıttı.
1990’larda Afganistan’daki iç savaş, karmaşık ve çok yönlü bir çatışmaydı. Savaşta, çeşitli Afgan gruplarının yanı sıra Pakistan ve Suudi Arabistan gibi komşu ülkeler de yer aldı. Savaş, Afganistan için yıkıcı sonuçlar doğurdu ve ülkeyi istikrarsızlığa ve şiddete sürükledi.
***
Ahmed Şah Mesud kimdi ve CIA ile ilişkisi nasıldı?
Kaynaklara göre Ahmed Şah Mesud, 1980’lerdeki Sovyet karşıtı cihatta önemli rol oynamış bir Afgan komutanıydı ve daha sonraki yıllarda CIA ile karmaşık bir ilişki geliştirmiştir.
İşte kaynaklarda belirtilen CIA ve Mesud arasındaki ilişkinin bazı önemli yönleri:
İlk temas ve işbirliği: 1980’lerde CIA, Sovyet güçlerine karşı savaşmak için Mesud ve mücahitlere yardım sağladı. CIA, Pakistan’ın askeri istihbarat servisiyle (ISI) işbirliği içinde, Afganistan’daki kilit tedarik hatlarına eş zamanlı saldırılar başlatmak için bir plan hazırlamış ve bu planda Mesud’a önemli bir rol vermiştir. Ancak, CIA’in yardımlarının dağıtılmasında ISI’nin rolü nedeniyle, Mesud’a ulaşan yardım miktarı sınırlı kalmıştır.
Güvensizlik ve şüpheler: Zaman zaman CIA ve Mesud arasında güvensizlik ve şüpheler oluşmuştur. Bazı CIA yetkilileri, Mesud’un 1990’da Salang Otoyolu’na planlanan saldırıları başlatmadığı ve bu nedenle yarım milyon dolar için CIA’i dolandırdığı şüphesini taşımışlardır. Ayrıca, Mesud’un 1983’te Sovyet güçleriyle yaptığı ateşkes anlaşmaları da CIA içinde güvensizlik yaratmıştır.
Taliban’a karşı işbirliği: 1990’ların sonlarında, CIA ve Mesud, Usame bin Ladin’e karşı ortak bir mücadele yürütmüşlerdir. CIA, Terörle Mücadele Merkezi aracılığıyla Mesud ve diğer Afganlarla işbirliği yaparak Bin Ladin’i etkisiz hale getirmeye çalışmıştır. Ancak, ABD hükümetinin geri kalanı, Mesud’un istediği kadar ileri gitmeye istekli olmamıştır.
Tek taraflı yardım ve gizli temaslar: CIA, ISI’yı by-pass ederek Mesud’a doğrudan ödemeler yapmaya ve malzeme sağlamaya başlamıştır. Bu durum, ISI ile CIA arasında gerginliğe neden olmuş ve Pakistan istihbaratının şüphelerini artırmıştır. CIA, Mesud’a aylık nakit ödemeler yapmış ve insani yardım projelerini desteklemek için ek fonlar sağlamıştır.
Afganistan’ın geleceği konusundaki farklılıklar: Mesud, CIA’e Amerika’nın Bin Ladin’e yönelik politikasının yetersiz olduğunu ve El Kaide’nin geliştiği daha geniş bağlamı (Taliban, Pakistan istihbaratı, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi) göz ardı ettiğini belirtmiştir. Mesud, CIA’in Afganistan’da daha geniş bir rol oynaması ve Taliban’a karşı daha güçlü bir duruş sergilemesi gerektiğini savunmuştur.
İlişkilerin soğuması ve Mesud’un ölümü: 2000’lerin sonlarına doğru, CIA ve Mesud arasındaki ilişkiler soğumaya başlamıştır. Beyaz Saray’ın yasal sınırlamaları ve CIA’in Mesud’a daha fazla destek verme konusundaki isteksizliği, işbirliğinin sınırlarına ulaşıldığı hissini yaratmıştır. 2001 yılının Eylül ayında, 11 Eylül saldırılarından hemen önce, Mesud bir suikast sonucu öldürülmüştür, bu da Afganistan’daki El Kaide’ye karşı mücadelede önemli bir darbe olmuştur.
Genel olarak, Ahmed Şah Mesud, CIA için hem bir müttefik hem de bir sorun kaynağı olmuştur. Sovyet işgaline karşı mücadelede işbirliği yapmışlar, ancak daha sonraki dönemde güvensizlikler, farklı öncelikler ve bölgesel politikalar nedeniyle ilişkileri karmaşıklaşmıştır.
***
Taliban’ın yükselişi nasıl gerçekleşti ve ideolojileri neydi?
Taliban’ın yükselişi ve ideolojileri hakkında kaynaklardan elde edilen bilgiler şunlardır:
Yükseliş
1994’te Afganistan’ın güneyinden yayılarak savaş ağalarından ülkeyi temizleme sözü veren yeni bir hareket olarak ortaya çıktı.
Sert İslam anlayışını benimseyen ve uzun ve katı davranış kuralları uygulayan bir grup olarak tanındı.
“Taliban” adı, “öğrenciler” veya “bilgi arayanlar” anlamına gelir.
Hızla güney ve batı Afganistan’ın geniş bölgelerini kontrol altına aldı. Bu yükseliş, Ahmed Şah Mesud’u sarstı.
Taliban, parlak yeni Toyota kamyonetlerle seyahat etti ve bol miktarda mühimmat taşıdı. Liderleri arasında askeri deneyim olmamasına rağmen eski Sovyet savaş uçaklarını tamir edip uçurabildiler.
Kandahar’daki önemli ve zengin Peştun aşiret liderlerinin birleştirici bir amaç için istekli olduğu bir dönemde ortaya çıktılar. İslami dindarlık ve Peştun gücünün yeniden doğmuş bir ittifakı için vaaz verdiler.
Taliban, Ekim ortasında yerel medreselerden gönüllüler için çağrılar yaptı ve saldırı tüfekleri dağıttı.
Kısa sürede Kandahar’ın kontrolünü ele geçirdiler.
Kasım ortasında, altı MiG-21 savaş uçağı ve dört Mi-17 nakliye helikopterini ele geçirdikleri havaalanını da yönettiler.
Benazir Butto, Taliban’ın Orta Asya’ya ticaret yolları açmak için bir araç sağlayabileceğini umuyordu.
Taliban’ın askeri gücü arttıkça, Suudi Arabistan ile temaslarının genişliği ve derinliği de arttı.
Eylül ayında Herat’ın Taliban’ın eline geçmesiyle birlikte durum netleşti. Ömer ve Durrani milisleri güney Afganistan’ın tamamını kontrol ediyordu ve Kabil’e yürüme niyetlerini açıkladılar.
Ağustos ayında Celalabad şurasına karşı sürpriz bir saldırı başlattılar. Hacı Kadir ve Bin Ladin’in ilk karşılama partisinin geri kalanı sınırı geçerek Pakistan’a kaçtı. Taliban bölgenin kontrolünü ele geçirdi ve Bin Ladin şimdi onların arasındaydı.
27 Eylül’de Kabil’i ele geçirdiler.
Taliban’ın yükselişi, izole bir Afgan gizemi olarak değerlendirildi.
İdeoloji
Taliban, “Tanrı’nın yasalarını Dünya’da kurmaya kararlı ve bu amaç uğruna her şeyi feda etmeye hazır, kendini adamış gençlerden oluşan basit bir gruptu” diyordu.
“Afganistan’da dökülecek kan kalmayana ve İslam halkımız için bir yaşam biçimi haline gelene kadar savaşacaklar”dı.
Söylediklerini kastediyorlardı: Bu durum, Taliban’ı diğer Afgan gruplarından ayırıyordu.
Kuran’ın, diğer yolların başarısız olduğu durumlarda çözüm sunacağına inanıyorlardı.
Taliban, Suudilerin İslam’a karşı bağnaz ve hoşgörüsüz bakış açısının Afganlar için tiksindirici olduğunu düşünüyordu.
Taliban’ın dini ilkelerinin Pakistan’dan ithal edildiği ve esnek bir şekilde uygulandığı düşünülüyordu. Köy düzeyindeki geleneksel Afgan dini liderleri bu kararnamelere itiraz etmeye başlamıştı.
***
Usame bin Ladin’in Afganistan ile ilişkisi neydi ve El Kaide nasıl ortaya çıktı?
Kaynaklara göre Usame bin Ladin’in Afganistan ile ilişkisi ve El Kaide’nin ortaya çıkışı aşağıdaki gibidir:
Bin Ladin’in Afganistan’a İlk Gelişi ve İlişkileri
Mayıs 1996’da Usame bin Ladin, Ariana Afgan Havayolları’na ait özel bir jetle Afganistan’a geldi. Yanında küresel İslam savaşı vizyonlarıyla dolu Arap radikalleri de vardı.
İlk olarak Celalabad’a yerleşti ve burada Sovyet karşıtı cihat sırasında kendisini tanıyan yerel savaş ağaları tarafından karşılandı.
Bin Ladin’in Afganistan’a gelişi, sürgününden sorumlu tuttuğu kişilere karşı kızgın bir ruh hali içinde gerçekleşti. O yaz, ilk kez Amerikalılara karşı geniş çaplı şiddeti açıkça onayladı.
Afganistan’daki ilk yazını, kendisini bu sürgüne götüren düşmanların ittifakı hakkında uzun bir fetva yazarak geçirdi. “İki Kutsal Yeri İşgal Eden Amerikalılara Karşı Cihad Bildirgesi”nde, Suudi kraliyet ailesinin emperyalist Yahudiler ve Hıristiyanlar arasındaki bir ittifakın “ajanı” olduğuna olan inancını ortaya koydu.
El Kaide’nin Kuruluşu ve Gelişimi
Bin Ladin, 1984’ten itibaren Abdullah Azzam’ın Hizmet Ofisi’nin (Afgan cihadına yardım örgütü) önemli bir para kaynağı ve operasyon ortağı oldu. Birlikte Arap dünyasının dört bir yanından gönüllüler işe aldılar. Azzam, Bin Ladin’in Afganistan’ın savaş alanlarında savaşmak isteyen herhangi bir Arap’ın masraflarını ödeyeceğini duyurdu.
El Kaide, Azzam’ın ölümünden sonra Bin Ladin tarafından kuruldu. Azzam’ın cihat toplama ve destek ağının kontrolünü ele geçirmek amacıyla ofisi El Kaide’ye dönüştürdü.
El Kaide, başlangıçta Afganistan’daki Sovyet karşıtı savaş gazilerinden oluşuyordu. Bin Ladin, bu savaş gazilerinden oluşan ordusunu, Suudi krallığının desteklemesi halinde Amerikan “kafirlerinden” oluşan bir orduyu kullanmaktan kaçınabileceğini savundu.
1990’ların sonlarına doğru Bin Ladin, Suudi Arabistan’daki ailesinin işine geri döndü, ancak Afganistan’daki eski gönüllüleri örgütlemeye devam etti.
El Kaide, 1996’da Afganistan’a yerleştikten sonra daha da büyüdü ve gelişti. Bin Ladin’in cömert inşaat projeleri ve bağışlarıyla desteklenen Kandahar’daki Taliban liderliği ile olan ilişkisi güçlendi.
Bin Ladin, Taliban kontrolündeki doğu Afgan topraklarında, Sovyet karşıtı bir cihatçı olarak ün kazandığı Khost çevresinde serbestçe hareket etti. Keşmir ve Çeçenistan’a giden gönüllü savaşçılar için eğitim kamplarına sponsor oldu.
1998’de Bin Ladin ve El Zevahiri’nin ortaklaşa yayınladıkları manifesto, ortaklıklarının kamusal olarak yeniden doğuşuna işaret ediyordu. El Zevahiri, Mısır hükümetine karşı yürüttüğü savaşı sürdürmek için bir yol bulamayınca, Bin Ladin gibi, çabalarını ABD’ye yönlendirmeye karar verdi.
Ağustos 1998’de ABD büyükelçiliklerinin bombalanmasının ardından, komplocuların hepsi Afganistan’da eğitilmiş, ilham almış veya işe alınmıştı.
Taliban ile İlişkiler
Hem Taliban hem de ISI için Bin Ladin, rahatsız edici yeni bir müttefik ve hayırseverdi. Suudi Arabistan kraliyet ailesine yönelik suçlamaları, Pakistan istihbaratını ve Afgan müşterilerini kızdırdı.
Taliban, Kabil’i ele geçirdikten sonra Bin Ladin’e sığınma teklif etti. Suudiler, Bin Ladin’in Afganistan’da serbest bırakılmasının, kraliyet karşıtı muhalefet için bir mıknatıs haline gelebileceğine inanıyordu.
Bin Ladin, Kandahar’daki kentsel yerleşkesine ek olarak, ailesini ve takipçilerini Kandahar havaalanı yakınındaki Tarnak Çiftliği’ne yerleştirdi. Taliban, Bin Ladin’in Arap maiyetinin taşınmasına izin verdi ve ona Tarnak Çiftliği’nin anahtarlarını verdi.
Taliban sözcüsü, Usame bin Ladin’in Kandahar’a taşındığını resmen kabul etti. Artık Bin Ladin “gidip lideri doğrudan görebilirdi”.
Bin Ladin, Taliban’a Mesud’a karşı devam eden askeri kampanyalarında yardım edecek yabancı gönüllüleri eğitmeyi planladı.
Molla Ömer, hareketinin tüm Afganistan’ı askeri güçle fethetmeye mahkum olduğuna inanmaya devam etti. Bin Ladin, çağdaş Rusya’ya kadar uzanacak olan eski Orta Asya İslam imparatorluklarının yeniden canlanması için çağrıda bulundu.
CIA’in Bin Ladin’e Karşı Operasyonları
CIA, Afgan ajanlarıyla birlikte Usame bin Ladin’in Kandahar dünyasını ayrıntılı olarak haritalamak için uyduları ve diğer teknolojileri kullanmaya başladı.
CIA, Bin Ladin’i yakalamak için çeşitli planlar geliştirdi, ancak bu planlar genellikle lojistik zorluklar ve siyasi engellerle karşılaştı.
CIA, Bin Ladin’in Afganistan’daki altyapısının ayrıntılı bir haritasını çıkardı ve onun hareketleri, eğitim kampları ve kaldığı evler hakkında istihbarat topladı.
Bin Ladin’in yoğun operasyonel güvenlik uygulaması, CIA’in işe alımlarının etkinliğini sınırladı, çünkü teşkilatın kaynakları ve ücretli ajanları çoğunlukla Bin Ladin’in çekirdek koruması ve liderlik grubu tarafından uzak tutulan Afganlardı.
CIA, Bin Ladin’in seyahat eden konvoyu için özel bir görsel imza geliştirdi: birkaç Land Cruiser ve yirmi ila yüz Arap erkekten oluşan bir koruma.
11 Eylül Saldırıları ve Sonrası
Bin Ladin ve yardımcıları, Afgan sığınaklarından 11 Eylül saldırılarını onaylarken, CIA’in maaşlı memurları tarafından gizlice takip edildiler.
Aynı zamanda, Bin Ladin ve en yakın müttefikleri, Taliban aracılığıyla Pakistan’ın Servisler Arası İstihbarat Müdürlüğü’ndeki maaşlı memurlardan koruma aldı.
Bu bilgiler, Usame bin Ladin’in Afganistan ile olan karmaşık ilişkisini ve El Kaide’nin nasıl ortaya çıktığını ve büyüdüğünü göstermektedir. Bin Ladin’in Afganistan’daki varlığı, bölgedeki siyasi ve askeri dinamikleri derinden etkilemiş ve uluslararası terörizmin yükselişinde önemli bir rol oynamıştır.
***
1979’da İslamabad’daki ABD Büyükelçiliği’ne yönelik saldırının nedeni neydi ve sonuçları neler oldu?
Kaynaklara göre, 1979’da İslamabad’daki ABD Büyükelçiliği’ne yapılan saldırının nedenleri ve sonuçları şunlardır:
Saldırının Nedenleri
Saldırı, İranlı öğrencilerin 5 Kasım 1979’da Tahran’daki ABD Büyükelçiliği’ni basarak rehineler alması olayından sonra gerçekleşti.
Cemaat-i İslami’nin öğrenci liderleri bu saldırıda gönüllü oldular.
Saldırının arkasındaki temel motivasyon, Amerika’yı cezalandırmaktı. Kampüsteki laik solcu öğrenciler de Amerika’yı kınadılar. Amerikan büyük köpeğini tekmelemek, İslamcı inananları ve inanmayanları birleştirmenin kolay bir yoluydu.
Cemaat-i İslami’nin yeni nesli için hedef daha uzaktı: Amerika Birleşik Devletleri. Partinin eski liderleri öfkelerini Hindistan’a odaklamış olsalar da, yeni neslin gözü daha uzak bir hedefteydi.
Saldırganlar, Mekke’deki Ulu Cami’nin ele geçirilmesine tepki gösteriyorlardı ve ABD’nin bu olaydaki rolüne dair yanlış bir inanca sahiplerdi.
Saldırının Sonuçları
ABD Dışişleri Bakanı Cyrus Vance, dünya çapındaki ABD büyükelçiliklerine bir telgraf göndererek, Mekke krizi ortaya çıkarken önlem almaya çağırdı. Dışişleri Bakanlığı, bileşiklerinin savunmasızlığını ve Amerikalı diplomatların gerçek ve hayali şikayetlerle alevlenen çetelerle yüzleşme hızını sadece haftalar önce acı bir şekilde öğrenmişti.
CIA, İslamabad büyükelçiliği saldırısının kapsamlı bir anlatımını yeniden yapılandırdı ve bu, genç vaka memurlarına öğretilen büyükelçilik güvenliği dersinin temeli haline geldi.
Pakistan’daki ABD Büyükelçiliği’ne yapılan saldırı, büyükelçilik personelinin geçici olarak Pakistan’dan ayrılmasına neden oldu. Gary Schroen, öğrenci isyancıların on yıl önce büyükelçiliği yağmalamasından bu yana İslamabad’dan uzaktaydı.
Saldırı, ABD’nin bölgedeki politikalarını ve güvenlik önlemlerini yeniden değerlendirmesine yol açtı.
Saldırıdan sonra, ABD, Pakistan’ın Sovyet baskılarını dengeleyebileceğinin farkındaydı ve Pakistan’a ihtiyaç duyduğu gelişmiş silahları sağlayabileceğini düşünüyordu. Yine de Pakistanlılar, ABD’nin taahhütlerinin güvenilirliğinden ve ABD’nin kriz zamanındaki kararlılığından şüphe etmeye devam ediyorlardı.
Saldırıya karışan öğrenci kanadını Cemaat’in liderleri savundu.
***
Kaynaklara göre, Ziya-ül Hak’ın Pakistan’daki İslamileşme politikaları ve Sovyet-Afgan savaşındaki rolü aşağıdaki gibidir:
Ziya-ül Hak’ın Pakistan’daki İslamileşme Politikaları
Siyasi Dini Hararetle Vaaz Etme ve Cemaat’i Güçlendirme: Ziya, içeride sallantıda ve yurtdışında dışlanmış bir durumda, siyasi dini hararetle vaaz etmeye başladı ve Pakistan’da tabandan bir siyasi taban geliştirme çabasıyla Cemaat’i güçlendirdi.
İslami Değerler Aracılığıyla Sivil İlerlemeyi Teşvik Etme Planları: Ziya, İslamabad’ın bitişiğindeki Rawalpindi’de bisiklete binerek İslami broşürler dağıtmayı ve kendinden tahrikli taşımacılığın basit erdemlerini örnek olarak tanıtmayı amaçladı.
Cemaat’le Ortaklığı Derinleştirme: Yıllar geçtikçe, Ziya’nın Cemaat’le ortaklığı daha da derinleşecekti.
Pakistan’ı Bir İslam Devleti İlan Etme: Ziya, Pakistan’ı bir İslam devleti ilan etti, ancak Humeyni’nin İran’da yaptığı kadar güçlü bir şekilde hareket etmedi. Suudi Arabistan modelinde şekillendirilmiş bir Pakistan din polisi yaratmadı. Pakistan’ın İslami din adamlarını iktidara getirmedi.
Orduda Dini Dindarlığı Teşvik Etme: Ziya, geçmişten büyük bir değişiklik olarak Pakistan ordusunun subay birlikleri içinde kişisel dini dindarlığı güçlü bir şekilde teşvik etti.
Medreselerin Finanse Edilmesi ve İnşası: Ziya, genç Afganları ve Pakistanlıları İslam’ın ilkeleri konusunda eğitmek ve bazılarını anti-komünist cihada hazırlamak için Afganistan sınırı boyunca yüzlerce medresenin veya dini okulun finanse edilmesini ve inşasını teşvik etti. Sınır medreseleri, komünist Afganistan ile Pakistan arasında bir tür İslami ideolojik çit oluşturdu.
Cihadı Bir Strateji Olarak Benimseme: Ziya yavaş yavaş cihadı bir strateji olarak benimsedi. 1980’lerin başında Afgan sınırında toplanan İslamcı savaşçı lejyonlarını gizli bir taktik silah olarak gördü. Şehitliğin yüceliğini kabul ettiler.
Ziya-ül Hak’ın Sovyet-Afgan Savaşındaki Rolü
Afganistan’daki Direnişin Devamlılığı İçin Destek Verme: Ziya, Afganistan’daki direnişin devam etmesinin esas olduğunu düşünüyordu. Bu, daha fazla para, isyancılara silah sevkiyatı ve bazı teknik tavsiyeler anlamına geliyordu. Hem Pakistan’a güvence vermeli hem de onu isyancılara yardım etmeye teşvik etmeliydi.
ABD’nin Pakistan’ı Sovyet Misillemesinden Korumasını Talep Etme: Ziya, ABD’nin Pakistan’ı Sovyet misillemesinden korumayı taahhüt etmediği sürece, anti-komünist isyancılara çok fazla destek vererek “Sovyet gazabını riske atamayacakları” konusunda endişeliydi.
Gizli Operasyonları Tercih Etme: Ziya, bölgesel dış politikasını ve askeri hedeflerini takip etmenin en ihtiyatlı yolunun gizli operasyonlar olduğunu düşünüyordu.
CIA ile İşbirliği Yapma: Ziya, CIA aracılığıyla Washington’da arka kapı etkisine sahip olduğunu anladı. Humeyni’nin zaferi, İran’da bulunan ve Sovyetler Birliği konusunda eğitilen hayati Amerikan elektronik dinleme istasyonlarının kaybına yol açmıştı. Ziya, CIA’in Pakistan’da yeni tesisler kurma önerisini kabul etmişti.
CIA’in Silahları ve Parası Üzerinde Siyasi Kontrol Arama ve Elde Etme: Ziya, mücahitler için tahsis edilen her silahın ve doların Pakistanlıların elinden geçmesi konusunda ısrar etti. Hangi Afgan gerillalarının fayda sağlayacağına karar verecekti. Langley’nin Pakistan topraklarında kendi Afgan kral yaratma operasyonunu kurmasını istemiyordu.
ISI’yı Kullanarak CIA’i İçine Çekme ve Uzak Tutma: Ziya, baş casusu ve en güvendiği teğmeni olan ISI genel müdürü Akhtar Abdur Rahman’a güveniyordu. Ziya, Akhtar’a CIA’i içine çekmenin ve onları uzak tutmanın kendi işi olduğunu söyledi.
Afganistan’daki Suyun Doğru Sıcaklıkta Kaynamasını Sağlama: Ziya, Afganistan’daki suyun doğru sıcaklıkta kaynaması gerektiği konusundaki metaforunu gündeme getiriyordu. Afgan tenceresinin kaynamasını istemiyordu.
Afganistan’da Dostane Bir Rejim Kurmaya Kararlı Olma: Ziya’nın vizyonunu uygulayan Pakistan istihbaratı, Kabil’de dostane bir rejim kurmaya ve bunu yaparak Pakistan’ın tarihsel olarak istikrarsız batı sınırında nefes alma alanı yaratmaya kararlıydı.
Pakistan’ın Haklı Olduğunu Düşünme: Ziya, Kabil’de kendilerine karşı çok dostane bir güce sahip olma hakkını kazandıklarını düşünüyordu.
Medreseler Aracılığıyla İslami İdeolojik Çit Oluşturma: Ziya, sınır medreseleri aracılığıyla komünist Afganistan ile Pakistan arasında bir tür İslami ideolojik çit oluşturdu.
Bu bilgiler, Ziya-ül Hak’ın Pakistan’daki İslamileşme politikalarının ve Sovyet-Afgan savaşındaki stratejik rolünün kapsamlı bir özetini sunmaktadır.
***
Zia-ül Hak’ın Pakistan’daki İslamileşme politikaları nelerdi ve Sovyet-Afgan savaşındaki rolü neydi?
Kaynaklara göre, CIA’in 1990’lardaki El Kaide ve Usame bin Ladin değerlendirmeleri ve terörle mücadele stratejileri şu şekildeydi:
İlk Değerlendirmeler ve Farkındalık
1993’te Ulusal Güvenlik Konseyi dosyaları, Woolsey ve Lake arasında, Bin Ladin’in dikkat çekmeye değer bir terörist finansör olarak tartışıldığı en az bir toplantıyı kaydetti. Ancak Dünya Ticaret Merkezi soruşturmasının odak noktası değildi.
2 Nisan 1993’te dağıtılan bir CIA raporu, Bin Ladin’i “militan İslami davaları” teşvik etmek için “bazen diğer bireyler veya hükümetlerle birlikte çalışan bağımsız bir aktör” olarak tanımladı. Ajans ayrıca, Bin Ladin’in bazen ortaya çıktığı Afgan eğitim kampları hakkında da rapor vermeye devam etti.
Ulusal İstihbarat Teşkilatı’nın (National Intelligence Daily) 20 Nisan’daki bir sayısı, son on iki ay içinde yüzlerce İslamcı militanın kamplardan geçtiğini bildirdi.
Eylül 1993’te Langley, Bin Ladin’in ağının güvenlik açıklarını değerlendirmek için dünya çapındaki CIA istasyonlarına kablo çekti ve Kasım ayında ajans, daha fazla istihbarat toplamak için Bin Ladin ile ilgili bir dizi hedef belirledi.
1995’in başlarında bir Beyaz Saray brifinginde, CIA analistleri, Bin Ladin’in Hartum karargahını, şiddet içeren operasyonlar için hibe veren bir nakit kaynağı olan Sünni İslami terörizmin Ford Vakfı olarak tanımladılar.
1995 yılına gelindiğinde, CIA’in Hartum istasyonu, Bin Ladin’in kendi yardımcıları arasında bazı sert, iyi eğitimli katiller bulunduğundan şüphe duymuyordu. Black ve dava memurları, ABD’nin Bin Ladin’le ne zaman ve nasıl doğrudan yüzleşeceğini merak ediyordu.
Tehdit Algısının Evrimi
CIA, 1990’ların ortalarında El Kaide’yi, üstte sıkı bir şekilde denetleniyor ancak altta çok gevşek bir şekilde yayılıyor olarak tanımladı.
1996’da CIA, Bin Ladin’i “dünyadaki İslami aşırılık yanlısı faaliyetlerin en önemli mali sponsorlarından biri” olarak görüyordu.
CIA Direktörü George Tenet, 2 Şubat’ta Senato İstihbarat Komitesi’ne yaptığı açıklamada, kanıtların Bin Ladin’in “Amerika’ya karşı daha fazla darbe vurmak istediğini” ve “tespit edilmekten kaçınmak için saldırılar gerçekleştirmek için vekiller geliştirmeye daha fazla önem verdiğini” gösterdiğini belirtti.
1999’da CIA, El Kaide’nin altmıştan fazla ülkede faaliyet gösterdiğini ve örgütün yüzlerce resmi, yeminli üyesi olabileceğini hesapladı.
Terörle Mücadele Stratejileri ve Yaklaşımlar
Ocak 1996’da CIA’in Terörle Mücadele Merkezi, Usame bin Ladin’i izlemek için yeni bir ofis açtı. Resmi olarak “Bin Ladin Sorun İstasyonu” olarak bilinen grup, CIA karargahından birkaç mil uzakta, Virginia banliyösündeki bir ofis parkında yer kiraladı.
CIA, 1997 yılında Mısır istihbarat ve güvenlik servisleriyle şiddet yanlısı İslamcı hareketinin belini kırmak için geniş çaplı, çok uluslu bir kampanyada yakın işbirliği içinde çalıştı.
Clinton yönetimi sırasında, CIA’e “agresif bir yabancı istihbarat toplama, analiz, karşı istihbarat ve gizli eylem programı” yürütmesi talimatı verildi. Gerekirse, CIA operasyonları terör şüphelilerini “zorla … ev sahibi hükümetin işbirliği olmadan” sanıkların Amerikan mahkemelerinde adaletle yüzleşebilmesi için yakalamayı içeriyordu.
CIA, Afgan ajanlarını kullanarak Bin Ladin’i yakalamak veya öldürmek için planlar geliştirdi. Ancak bu planlar, suikast yasağı gibi yasal kısıtlamalarla karmaşıktı.
1999’da Tenet, Terörle Mücadele Merkezi’ne CIA’in Bin Ladin’e karşı operasyonel stratejisinin “temel” bir incelemesine başlamasını emretti.
CIA, 1999’dan sonra Afganistan’da faaliyet gösterebilecek veya seyahat edebilecek tek taraflı ajanların işe alımlarında bir artış oldu.
Karşılaşılan Zorluklar ve Engeller
CIA, Suudi Arabistan ve Pakistan istihbaratı ile olan ittifaklarının tutsağı haline geldiğini düşünüyordu. Güvenilmez müttefiklere çok fazla güveniyordu.
CIA’in Bin Ladin’e karşı operasyonları, Beyaz Saray tarafından konulan yasal, kısıtlayıcı ve belirsiz talimatlarla engelleniyordu.
Bin Ladin’in yoğun operasyonel güvenlik uygulaması, CIA’in işe alımlarının etkinliğini sınırladı. Teşkilatın kaynakları ve ücretli ajanları çoğunlukla Bin Ladin’in çekirdek koruması ve liderlik grubu tarafından uzak tutuluyordu.
CIA, 1990’ların sonlarında Afganistan’da El Kaide’ye karşı bazı bozma operasyonları yaratıcı ve becerikliydi, ancak 1999’daki Pakistan komando planı gibi diğerleri ise naif ve kötü değerlendirilmişti.
Bu değerlendirmeler ve stratejiler, CIA’in 1990’larda El Kaide’yi ve Usame bin Ladin’i nasıl algıladığını ve onlarla mücadele etmek için hangi yöntemleri kullandığını göstermektedir. Ancak, karşılaşılan zorluklar ve engeller, teşkilatın etkinliğini sınırlamış ve 11 Eylül saldırılarının önlenmesinde başarısız olunmasına katkıda bulunmuştur.
***
CIA, 1990’larda El Kaide’yi ve Usame bin Ladin’i nasıl değerlendiriyordu ve terörle mücadele stratejileri nasıldı?
Kaynaklara göre CIA’in 1990’lardaki El Kaide ve Usame bin Ladin değerlendirmeleri ve terörle mücadele stratejileri şunlardır:
CIA’in El Kaide ve Usame bin Ladin Değerlendirmesi (1990’lar)
El Kaide’nin Finans Kaynağı Olarak Değerlendirilmesi: 1996 başlarında, CIA analistleri, Bin Ladin’in Hartum’daki karargahını, Sünni İslami terörizmin Ford Vakfı olarak tanımladılar, şiddet içeren operasyonlar için hibe veren bir nakit kaynağı olarak gördüler. Mısırlı, Cezayirli, Tunuslu ve diğer İslamcı radikaller, Bin Ladin’e operasyonlar için önerilerde bulunuyor ve Bin Ladin onaylarsa fonları teslim alıyorlardı.
Şiddet Yanlısı Operasyonlar İçin Sert Katillerin Bulunduğundan Şüphelenilmesi: CIA’in Hartum istasyonu, Bin Ladin’in kendi yardımcıları arasında bazı sert, iyi eğitimli katiller bulunduğundan şüpheleniyordu.
Terörizmin Yeni Hareketliliğinin Ortaya Çıkan Bir Simgesi Olarak Görülmesi: Bin Ladin, CIA analistleri tarafından hala öncelikle bir para adamı olarak görülüyordu, ancak uluslararası terörizmin yeni hareketliliğinin ortaya çıkan bir simgesiydi.
Sınır Ötesi Operasyonlar Yürüten Biri Olarak Tanımlanması: Bin Ladin, sınır ötesi operasyonlar yürüttüğü için, CIA’in eski ülke tabanlı istihbarat toplama sistemine meydan okuyordu.
İslami Aşırılık Yanlısı Faaliyetlerin En Önemli Mali Sponsorlarından Biri Olarak Görülmesi: 1996 mali yılına kadar, CIA’in terörle mücadele bütçesi için bir miktar yeni para mevcuttu ve Bin Ladin, “dünyadaki İslami aşırılık yanlısı faaliyetlerin en önemli mali sponsorlarından biri” olarak görülüyordu.
Çok Çeşitli ve Dağınık Bir Düşman Olarak Tanımlanması: 1999 yılına kadar, CIA’in Terörle Mücadele Merkezi’ndeki analistler, gizli raporlarında ve değerlendirmelerinde, El Kaide’yi olağanüstü derecede çeşitli ve dağınık bir düşman olarak tanımladılar.
Paradoks Olarak Ortaya Çıkması: 1990’ların ortalarındaki Dünya Ticaret Merkezi bombalaması ve ilgili davalardaki mahkeme salonu duruşmalarından elde edilen kanıtlar, örgütü bir paradoks olarak ortaya çıkarmıştı: üstte sıkı bir şekilde denetleniyor, ancak altta çok gevşek bir şekilde yayılıyor.
Takımyıldızı veya Eşmerkezli Daireler Dizisi Olarak Tanımlanması: 1999 yılına gelindiğinde, CIA’de El Kaide’yi bir takımyıldız veya bir dizi eşmerkezli daire olarak tanımlamak yaygın hale gelmişti.
60’tan Fazla Ülkede Faaliyet Gösteren Bir Örgüt Olarak Hesaplanması: El Kaide, altmıştan fazla ülkede bir örgüt olarak faaliyet gösterdi, CIA’in Terörle Mücadele Merkezi 1999’un sonlarında hesapladı.
ABD İçinde Saldırmayı Planladığına Dair Artan Belirtiler: Bin Ladin’in Amerika Birleşik Devletleri içinde saldırmayı planladığı giderek daha açık görünüyordu.
Kitle İmha Silahları Kullanma Hırsları Hakkında Korkular: Yeni davalar, Tenet’in Bin Ladin’in kitle imha silahları kullanma hırsları konusundaki korkularını güçlendirdi.
CIA’in Terörle Mücadele Stratejileri (1990’lar)
Agresif İstihbarat Toplama ve Gizli Eylem Programı: 1996’da CIA’e “agresif bir yabancı istihbarat toplama, analiz, karşı istihbarat ve gizli eylem programı” yürütmesi talimatı verildi.
Terör Şüphelilerini Zorla Yargılamaya Çalışmak: Gerekirse, CIA operasyonları terör şüphelilerini “zorla … ev sahibi hükümetin işbirliği olmadan” sanıkların Amerikan mahkemelerinde adaletle yüzleşebilmesi için tasarlanmıştı.
Bin Ladin’i İzlemek İçin Yeni Bir Ofis Açma: Ocak 1996’da CIA’in Terörle Mücadele Merkezi, Usame bin Ladin’i izlemek için “Bin Ladin Sorun İstasyonu” olarak bilinen yeni bir ofis açtı.
İstihbarat Disiplinlerini Tek Bir Ofiste Birleştirme: Yeni istasyon, operasyonlar, analiz, sinyal dinlemeleri, tepegöz fotoğrafçılığı vb. gibi istihbarat disiplinlerini tek bir ofiste birleştirecekti.
Yakın Ortadoğu Bölümü, Afganistan’da Sahada Neler Yapılabileceğini Araştırmak İçin Pakistan ve Suudi Bağlantılarına Ulaşması
Bin Ladin’in Faaliyetinin Stratejik Bir Resmini Geliştirme: Birimin ilk projesi, Bin Ladin’in faaliyetinin stratejik bir resmini geliştirmekti.
Sudan’da El Kaide’ye Karşı “Karşı Operasyon” İçin Planlar Geliştirme İsteği: CIA ve Pentagon’dan sadece istihbarat toplamak yerine Sudan’da El Kaide’ye “karşı operasyon” için planlar geliştirmeleri istendi, ancak her iki bakanlık da “başarılı bir plan geliştiremedi”.
Bin Ladin’i Yakalamak İçin Planlar Hazırlama: Sanal istasyonun içindeki operatörler, Bin Ladin’i yakalamak için planlar hazırlamaya başladılar, ancak bu fikirlerin hiçbiri üstler veya Beyaz Saray tarafından onaylanmadı veya ileriye götürülmedi.
Kabile Ekibi Çağırma: CIA’in Bin Ladin’i kendi başına takip etmenin birkaç yolu vardı ve ücretli, iyi organize olmuş Afgan ajanları, doğrudan CIA kontrolü altında Bin Ladin’i yakından izleyebilir veya taciz edebilirdi.
Bin Ladin’i Yakalamak ve Adalete Teslim Etmek İçin Kasi’nin Yakalama Planını Kullanılabilir Hale Getirme: Ajanların yeni CIA kontrolörleri, Kasi’nin yakalama planını Bin Ladin’i yakalamak ve adalete teslim etmek için kullanılabilecek şekilde değiştirdi.
Mısır İstihbaratıyla İşbirliği Yapma: CIA, 1997 yılında Mısır istihbarat ve güvenlik servisleriyle şiddet yanlısı İslamcı hareketinin belini kırmak için geniş çaplı, çok uluslu bir kampanyada yakın işbirliği içinde çalıştı.
Afgan Ajanlarını Kullanarak Suudi’yi Kaçırma ve Onu Adalete Teslim Etme Planları Yapma
Pakistanlı Komando Planı: Emekli Pakistanlı askerlerin maaşları artı eğitim ve teçhizat masrafları için birkaç yüz bin dolar ödeyerek Pakistanlılarla komando planı yapıldı.
Terörle Mücadele Merkezinde Kadrosunu Karıştırma: 1999 baharında Terörle Mücadele Merkezi’ndeki kadrosunu karıştıran Tenet, Bin Ladin ve müttefiklerine karşı “yeni, kapsamlı bir operasyonel saldırı planı” talep etti.
Özbekistan ve Pakistan’daki Komando Eğitiminin Yanı Sıra Güney Afganistan’daki Daha Köklü Aşiret İzleme Ekibiyle Devam Eden Çalışmaları Tamamlama
Afganistan’da Daha Fazla İnsan Kaynağı, Bölgesel İstihbarat Servisleriyle Daha Derin İrtibat ve İletişim Dinlemeleri ve Uydu Fotoğrafları Da Dahil Olmak Üzere Daha Etkili Teknik Koleksiyon İstemek
Tenet, Gerekçesini Geniş Çapta Açıklamadı: Yıllar sonra, Clinton’ın kabinesinin seyir füzesi saldırılarını tartıştığı her durumda, belirleyici bir sorunun, Bin Ladin’in orada bulunduğuna dair mutlak kesinlik eksikliği olduğunu açıkça belirtti.
Terörle Mücadele Merkezi’ne CIA’in Bin Ladin’e Karşı Operasyonel Stratejisinin “Temel” Bir İncelemesine Başlamasını Emretme
Bu stratejilerin yanı sıra, CIA ayrıca Afganistan’daki çeşitli gruplarla işbirliği yapmaya çalıştı, özellikle Ahmed Şah Mesud ile. Ancak, bu işbirliği her zaman kolay olmadı ve CIA’in Mesud’a olan desteği sınırlı kaldı.
***
Unocal’ın Afganistan’daki boru hattı projesi neydi ve Taliban ile ilişkisi nasıldı?
Kaynaklara göre Unocal’ın Afganistan’daki boru hattı projesi ve Taliban ile ilişkisi şu şekildeydi:
Boru Hattı Projesi: Unocal, Türkmenistan’dan Pakistan’a, savaşın harap ettiği Afganistan üzerinden geçecek boru hatları inşa etmeyi amaçlayan bir kalkınma projesi üzerinde çalışıyordu. En kolay yol, Kandahar’dan geçen aynı güney rotası boyunca olacaktı.
Taliban ile İlişkisi:
Taliban Ülkesi: Boru hattının geçeceği bölge Taliban kontrolündeydi.
Müzakereler: Unocal, Afganistan’daki tüm taraflarla çalışmak istediğini belirtti. Ancak Taliban, boru hattı sözleşmesini yalnızca kendi şartlarına göre ve Ahmed Şah Mesud’un Kabil’deki hizbinin veya diğer Afgan rakiplerinin herhangi bir katılımı olmadan gerçekleştirebilirse istiyordu.
Taliban’ın Hedefleri: Taliban’ın müzakerecileri, zamanın kendi taraflarında olduğuna inanıyor gibiydi. Boru hattı sözleşmesini istediler, ancak yalnızca kendi koşullarına göre.
Unocal’ın Çabaları: Unocal, Taliban’a Afganistan’a akacak milyonlarca dolardan bahsetti ve faydaları dikkatlice listeledi.
ABD Hükümetinin Desteği: Raphel ve Clinton Beyaz Sarayı, Unocal için iyi olanın Afganistan için de iyi olabileceğine kendilerini ikna ettiler.
Ticari Çıkarlar ve Barış Müzakereleri: Boru hattının ekonomisi, tüm tarafların barış müzakerelerini destekliyor gibi görünüyordu. Unocal, boru hattı gelirlerinin Afganistan’daki hizipleri Birleşmiş Milletler tarafından kutsanmış tek bir hükümet etrafında birleşmeye ikna etmek için kullanabileceğini düşünüyordu.
Taliban’ın Tanınması: Tanınmanın tüm ayrıcalıklarını elde etmek için Taliban’ın ABD’nin ilerlemesine ihtiyacı vardı.
Dışişleri Bakanlığı’nın Endişeleri: Dışişleri Bakan Yardımcısı Inderfurth, Taliban’ı uyuşturucu kaçakçılığına toleransları konusunda uyardı.
Büyükelçilik Bombalamaları ve Değişen Dinamikler: Büyükelçilik bombalamalarının şoku ve Amerikan tepkisinin düşmanlığı Taliban’ı sarstı ve Molla Ömer’in şimdi Bin Ladin’e gösterdiği misafirperverliğin maliyetini yeniden hesaplayacağını umuluyordu.
Ekonomik Yardım ve Şartlar:
ABD’nin, Usame bin Ladin’in gözaltına alınması karşılığında Taliban’ı Afganistan’ın meşru hükümeti olarak diplomatik olarak tanımayı takas etmek istemesi.
Bush’un Taliban’a son bir şans olan büyük bir pazarlık sunmak için yeni başlangıcını değerlendirmesi önerildi: ABD’nin Bin Ladin’i gözaltına alması karşılığında büyük ölçekli ekonomik yardım.
Unocal’ın Ortakları ve Danışmanları:
Unocal’ın küçük Suudi ortağı Delta tarafından Afgan meseleleri hakkında analiz ve danışmanlık hizmetleri sağlamak üzere işe alınan Charlie Santos.
Zalmay Halilzad, Unocal’ın danışma kuruluna katılmaya davet edildi.
Müzakerelerde Zorluklar:
Taliban, Unocal’ın etkili bir şekilde ABD hükümetinin bir kolu olduğuna inanıyordu.
Taliban, Unocal yöneticileri ve onların ücretli danışmanlarıyla herhangi bir Amerikalı yetkiliden daha samimi, daha odaklı ve daha dikkatli bir temasa sahipti.
Taliban, boru hattının uygulanmasının bir koşulunun, tüm Afgan tarafları adına hareket etmeye yetkili, uluslararası kabul görmüş tek bir kuruluşun kurulması olduğunu belirtti.
***
CIA’in 11 Eylül öncesinde Bin Ladin ve El Kaide hakkındaki bilgi toplama ve analizindeki zorluklar nelerdi
Kaynaklara göre, CIA’in 11 Eylül öncesinde Bin Ladin ve El Kaide hakkındaki bilgi toplama ve analizindeki zorluklar şunlardı:
Örgütün Yapısının Belirsizliği: El Kaide’nin yapısı bir paradoks olarak ortaya çıkmıştı; üstte sıkı bir şekilde denetleniyor, ancak altta çok gevşek bir şekilde yayılıyordu. CIA’de El Kaide’yi bir takımyıldız veya bir dizi eşmerkezli daire olarak tanımlamak yaygın hale gelmişti.
Çeşitli ve Dağınık Bir Düşman: CIA’in Terörle Mücadele Merkezi’ndeki analistler, El Kaide’yi olağanüstü derecede çeşitli ve dağınık bir düşman olarak tanımladılar. El Kaide, altmıştan fazla ülkede faaliyet gösteren bir örgüttü.
Ülke Bazlı İstihbarat Toplama Sistemine Meydan Okuması: Bin Ladin, sınır ötesi operasyonlar yürüttüğü için CIA’in eski ülke tabanlı istihbarat toplama sistemine meydan okuyordu.
İç Çembere Nüfuz Etme Zorluğu: CIA’in işe alımlarının etkinliği sınırlıydı, çünkü teşkilatın kaynakları ve ücretli ajanları çoğunlukla Bin Ladin’in çekirdek koruması ve liderlik grubu tarafından uzak tutulan Afganlardı. CIA iç çembere nüfuz edemedi.
Güvenilir Müttefiklerle Çalışma Gerekliliği: Mütevazı bir savaş bile yürütmek için genellikle güvenilir müttefiklerle savaşmak gerekiyordu. CIA, Pakistan istihbaratı ile olan irtibatı aracılığıyla Afganistan’da gizli eylemler yürütüyordu. Bin Ladin’in Afganistan’daki yerleşik ağını bozmak ve El Kaide’nin liderlerini yakalamak için, teşkilatın Pakistan’ın ISI ile ortaklığını yeniden canlandırması gerekecekti.
Pakistan İstihbaratıyla İlişkilerdeki Zorluklar: CIA ve diğer Amerikan istihbarat raporları, ISI, Taliban, Bin Ladin ve Afganistan’da faaliyet gösteren diğer İslamcı militanlar arasında birçok bağlantı olduğunu belgelemişti. Gizli Amerikan raporları, Pakistan istihbaratının Afganistan’da aktif ISI subayları veya sözleşmeli emekli subaylar tarafından görevlendirilen yaklaşık sekiz istasyona sahip olduğunu gösterdi.
Tehdit Bilgilerini Toplama ve Değerlendirme Zorluğu: Toplayabildikleri kadar çok tehdit bilgisi toplamak, değerlendirmek ve istihbarat güvenilir göründüğünde savunmacı davranmak zorunda kaldılar.
ABD İçinde Saldırı Planlarına Dair Belirsizlik: İstihbarat raporlarının çoğu belirsizdi. Yine de, model açıktı. Aralık ayında CIA tarafından onaylanan ve ABD hükümetinin en üst düzeylerinde dağıtılan gizli bir notta, “İstihbarat topluluğunun, Bin Ladin’in ABD içinde saldırılar düzenleme veya destekleme niyetinde olduğuna dair güçlü belirtileri var” denildi.
Ölümcül Güç Kullanma Yetkisiyle İlgili Yasal Belirsizlikler: Clinton’ın Bin Ladin ile ilgili MONS’unda Langley’e gönderdiği tam dil, ölümcül güç konusunda zikzaklar çiziyordu. Elçilik bombalamalarından sonraki ilk belge, CIA’in aşiret ajanlarının bir yakalama operasyonu sırasında yalnızca meşru müdafaa için ölümcül güç kullanabileceğini söyledi. TRODPINT’lere, Bin Ladin’i öldürürlerse değil, yalnızca Bin Ladin’i yakalarlarsa ödeme alacakları söylendi.
Afganistan’daki Geniş Savaşın Ortasında Bir Amerikan Sorununa Dar Bir “Amerikan Çözümü” Teşvik Etme: Ajans adamları, Bin Ladin’e odaklanarak, Afganistan’ın daha geniş ve karmaşık savaşının ortasında bir Amerikan sorununa dar bir “Amerikan çözümü” teşvik ettiklerini fark ettiler.
Bin Ladin’in Yoğun Operasyonel Güvenliği: Bin Ladin telefonlara karşı temkinliydi. Kişisel korumasına hiçbir Afgan’ın girmesine izin vermedi, sadece yıllardır tanıdığı ve güvendiği Arapların girmesine izin verdi. Rotalarını değiştirdi, hiçbir yerde uzun süre kalmadı ve Arap yakın çevresi dışında kimseye planlarından bahsetmedi.
Kilit El Kaide Liderliğine Sızamama: Birkaç yıl süren çabalara rağmen CIA, çekirdek El Kaide liderliği içinde tek bir ajan bile bulamamıştı.
Bölgesel Müttefiklerin Güvenilmezliği: Amerika tehlikeli bir terörist ağa karşı bir savaş içindeydi. Bu savaşı sürdürürken, güvenilmez müttefiklere çok fazla güveniyordu. O, CIA’in, ISI ve Suudi Genel İstihbarat Dairesi gibi yozlaşmış, İslamcılarla dolu istihbarat servisleriyle olan ilişkilerine olan tembel bağımlılığından kurtulması gerektiğini savundu.
Tek Taraflı İnsan Kaynaklarının Eksikliği: 1999’un sonlarında Clinton’ın ulusal güvenlik Küçük Grubu’na brifing veren gizli bir Terörle Mücadele Merkezi brifingi olarak, CIA’in “UBL örgütüne sızmadan” başının belada olduğunu biliyordu.
Bu zorluklara rağmen, CIA, Bin Ladin hakkında kendi ajanlarından diğer istihbarat teşkilatlarıyla olan irtibatlardan gelen raporlardan daha fazla tek taraflı rapor üretti. CIA, Bin Ladin’in Afganistan’daki altyapısının ayrıntılı bir haritasını çıkardı.
***
George Tenet’in CIA Direktörü olarak öncelikleri nelerdi?
Kaynaklara göre George Tenet’in CIA Direktörü olarak öncelikleri şunlardı:
Kurumsal İhtiyaçlar ve Temel Değerlere Odaklanma: Tenet, öncelikle CIA’in kurumsal ihtiyaçlarına odaklandı. Bunlar arasında daha net tanımlanmış bir misyon, yüksek moral, casusluk ve analizde daha iyi performans, daha fazla personel, daha iyi eğitim ve daha fazla kaynak yer alıyordu. “Tamamen temellere odaklanmakla ilgili” diyerek bu yaklaşımını vurguladı.
Teşkilatın Temel Yeteneklerini Geliştirme: Teşkilatın başkanları beklenmedik tehlikelere karşı uyarma konusundaki temel yeteneğini geliştirmeye önem verdi. Bu, özellikle “zor hedeflere” karşı insan istihbaratı toplamaya yeniden odaklanmak anlamına geliyordu.
Kongre ve Beyaz Saray ile İlişkileri Güçlendirme: Tenet, kariyeri boyunca gözetim süreçleriyle şekillendiği için, Beyaz Saray ve Kongre ile köprüler kurmaya çalıştı. Operasyonları kısıtladığında bile düzenlemelerden veya yasalardan kaçınmayacaktı.
Tehditlere Karşı Stratejik Uyarı: Tenet, CIA’in başkanlara tehlikeli sürprizler hakkında bilgi verme görevine odaklandı ve bu da onu hızla terörizm, füzeler ve kitle imha silahları tehdidine yöneltti.
Terörizm ve El Kaide’ye Karşı Mücadele:
Tenet, El Kaide’ye karşı yeni ve kapsamlı bir operasyonel saldırı planı talep etti. Bu planın amacı, Bin Ladin’i ve baş teğmenlerini yakalamak ve adalete teslim etmekti. Bu amaçla Afganistan’da daha fazla insan kaynağı, bölgesel istihbarat servisleriyle daha derin temas ve daha etkili teknik istihbarat istedi.
Tenet, göreve geldiği sıralarda nükleer, kimyasal ve biyolojik silahların yayılması konusunda “en çok endişeli” olduğunu belirtti ve bunun Amerikalıların yaşamlarına yönelik doğrudan bir tehdit oluşturduğunu vurguladı.
1999’da Bin Ladin’in her an ABD’yi tekrar vurabileceğine inanıyordu ve Bin Ladin’in yeni saldırılar planladığına dair “en ufak bir şüphe” olmadığını söyledi.
Gizli Eylemler ve Paramiliter Programlar: Tenet, gizli eylemlerin CIA’in işlevleri arasında “açık ara en küçüğü” olduğunu, ancak “aynı zamanda en tartışmalı olanı” olduğunu belirtti. Aynı zamanda teşkilatın paramiliter ajanlarına, “Başkan bizi harekete geçmeye yönlendirdiğinde ihtiyacımız olan altyapıyı sürdürmeye” kararlı olduğuna dair güvence verdi.
CIA’in Yeniden Yapılandırılması: Tenet, teşkilatın yeteneklerini geliştirmek ve “zor hedeflere” karşı istihbarat toplamaya yeniden odaklanmak için bir dizi reform başlattı.
Bütçe ve Kaynak Tahsisi: Tenet, CIA’in bütçesini ve kaynaklarını öncelikli tehditlere karşı yoğunlaştırmaya çalıştı, ancak bu süreçte bazı zorluklarla karşılaştı. Özellikle, terörle mücadele çabalarına yeterli kaynak ayırmakta zorlandı.
Sürpriz Saldırılara Karşı Uyarı: Tenet, CIA’in temel görevinin başkanları tehlikeli sürprizlere karşı uyarmak olduğunu vurguladı. Bu, onu terörizm, füzeler ve kitle imha silahları tehdidine yöneltti.
CIA’in 11 Eylül öncesinde Bin Ladin ve El Kaide hakkındaki bilgi toplama ve analizindeki zorluklar nelerdi?
***
Kaynaklara göre CIA’in 11 Eylül öncesinde Bin Ladin ve El Kaide hakkındaki bilgi toplama ve analizindeki zorluklar şunlardı:
Örgütün Yapısının Belirsizliği: El Kaide’nin yapısı bir paradoks olarak ortaya çıkmıştı; üstte sıkı bir şekilde denetleniyor, ancak altta çok gevşek bir şekilde yayılıyordu. CIA’de El Kaide’yi bir takımyıldız veya bir dizi eşmerkezli daire olarak tanımlamak yaygın hale gelmişti.
Çeşitli ve Dağınık Bir Düşman: CIA’in Terörle Mücadele Merkezi’ndeki analistler, El Kaide’yi olağanüstü derecede çeşitli ve dağınık bir düşman olarak tanımladılar. El Kaide, altmıştan fazla ülkede faaliyet gösteren bir örgüttü.
Ülke Bazlı İstihbarat Toplama Sistemine Meydan Okuması: Bin Ladin, sınır ötesi operasyonlar yürüttüğü için CIA’in eski ülke tabanlı istihbarat toplama sistemine meydan okuyordu. CIA yöneticileri, diğer ulusötesi hedeflere karşı kullanılabilecek yeni bir tür birim, bir prototip denemek istediler. İstihbarat disiplinlerini tek bir ofiste birleştireceklerdi – operasyonlar, analiz, sinyal dinlemeleri, tepegöz fotoğrafçılığı vb.
İç Çembere Nüfuz Etme Zorluğu: CIA’in işe alımlarının etkinliği sınırlıydı, çünkü teşkilatın kaynakları ve ücretli ajanları çoğunlukla Bin Ladin’in çekirdek koruması ve liderlik grubu tarafından uzak tutulan Afganlardı. CIA iç çembere nüfuz edemedi.
Güvenilir Müttefiklerle Çalışma Gerekliliği: Mütevazı bir savaş bile yürütmek için genellikle güvenilir müttefiklerle savaşmak gerekiyordu. Bin Ladin’in Afganistan’daki yerleşik ağını bozmak ve El Kaide’nin liderlerini yakalamak için, teşkilatın Pakistan’ın ISI ile ortaklığını yeniden canlandırması gerekecekti ya da bu başarısız olursa, CIA yakında Afganistan’ın zorlu mahallesinde birlikte çalışacak başka bir istihbarat servisi bulmak zorunda kalacaktı.
Pakistan İstihbaratıyla İlişkilerdeki Zorluklar: CIA ve diğer Amerikan istihbarat raporları, ISI, Taliban, Bin Ladin ve Afganistan’da faaliyet gösteren diğer İslamcı militanlar arasında birçok bağlantı olduğunu belgelemişti. Gizli Amerikan raporları, Pakistan istihbaratının Afganistan’da aktif ISI subayları veya sözleşmeli emekli subaylar tarafından görevlendirilen yaklaşık sekiz istasyona sahip olduğunu gösterdi. Amerika tehlikeli bir terörist ağa karşı bir savaş içindeydi. Bu savaşı sürdürürken, güvenilmez müttefiklere çok fazla güveniyordu. O, CIA’in, ISI ve Suudi Genel İstihbarat Dairesi gibi yozlaşmış, İslamcılarla dolu istihbarat servisleriyle olan ilişkilerine olan tembel bağımlılığından kurtulması gerektiğini savundu.
Tehdit Bilgilerini Toplama ve Değerlendirme Zorluğu: Toplayabildikleri kadar çok tehdit bilgisi toplamak, değerlendirmek ve istihbarat güvenilir göründüğünde savunmacı davranmak zorunda kaldılar.
ABD İçinde Saldırı Planlarına Dair Belirsizlik: İstihbarat raporlarının çoğu belirsizdi. Aralık ayında CIA tarafından onaylanan ve ABD hükümetinin en üst düzeylerinde dağıtılan gizli bir notta, “İstihbarat topluluğunun, Bin Ladin’in ABD içinde saldırılar düzenleme veya destekleme niyetinde olduğuna dair güçlü belirtileri var” denildi.
Ölümcül Güç Kullanma Yetkisiyle İlgili Yasal Belirsizlikler: Clinton’ın Bin Ladin ile ilgili MONS’unda Langley’e gönderdiği tam dil, ölümcül güç konusunda zikzaklar çiziyordu. Elçilik bombalamalarından sonraki ilk belge, CIA’in aşiret ajanlarının bir yakalama operasyonu sırasında yalnızca meşru müdafaa için ölümcül güç kullanabileceğini söyledi. TRODPINT’lere, Bin Ladin’i öldürürlerse değil, yalnızca Bin Ladin’i yakalarlarsa ödeme alacakları söylendi.
Afganistan’daki Geniş Savaşın Ortasında Bir Amerikan Sorununa Dar Bir “Amerikan Çözümü” Teşvik Etme: Ajans adamları, Bin Ladin’e odaklanarak, Afganistan’ın daha geniş ve karmaşık savaşının ortasında bir Amerikan sorununa dar bir “Amerikan çözümü” teşvik ettiklerini fark ettiler.
Bin Ladin’in Yoğun Operasyonel Güvenliği: Bin Ladin telefonlara karşı temkinliydi. Kişisel korumasına hiçbir Afgan’ın girmesine izin vermedi, sadece yıllardır tanıdığı ve güvendiği Arapların girmesine izin verdi. Rotalarını değiştirdi, hiçbir yerde uzun süre kalmadı ve Arap yakın çevresi dışında kimseye planlarından bahsetmedi.
Kilit El Kaide Liderliğine Sızamama: Birkaç yıl süren çabalara rağmen CIA, çekirdek El Kaide liderliği içinde tek bir ajan bile bulamamıştı.
Bu zorluklara rağmen, CIA, Bin Ladin hakkında kendi ajanlarından diğer istihbarat teşkilatlarıyla olan irtibatlardan gelen raporlardan daha fazla tek taraflı rapor üretti. CIA, Bin Ladin’in Afganistan’daki altyapısının ayrıntılı bir haritasını çıkardı.
***
Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve Afganistan’daki Sovyet yenilgisi, bölgedeki güç dengelerini ve terörizmle mücadele stratejilerini nasıl etkiledi?
Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve Afganistan’daki Sovyet yenilgisi, bölgedeki güç dengelerini ve terörizmle mücadele stratejilerini çeşitli şekillerde etkilemiştir:
ABD’nin Afganistan’a İlgisinin Azalması: Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte, ABD’nin Afganistan’a olan ilgisi azalmıştır. Afganistan, CIA’in Operasyon Müdürlüğü’nde “gerçekten arka plana” düşmüştür. Bu durum, bölgede istikrarsızlığa ve iç savaşın yayılmasına zemin hazırlamıştır.
Afganistan’da Yeni Bir İç Savaş Dönemi: Sovyetlerin geri çekilmesinin ardından Afganistan, bölgesel ve iç savaşın yeni bir aşamasına girmiştir. CIA analistleri, Sovyet güçlerinin geri çekilmesinden sonra Afganların işleri kendi başlarına çözmeleri gerektiğini savunmuşlardır. Ancak bu durum, ülkenin farklı gruplar arasında parçalanmasına ve şiddetin artmasına neden olmuştur.
Terörizmle Mücadelede Yeni Zorluklar:
Afganistan’ın Terör Merkezi Haline Gelme İhtimali: Necibullah, mücahitlerin roket menziline yaklaştığını ve köktendinciliğin Afganistan’a gelmesi durumunda savaşın uzun yıllar devam edeceğini belirtmiştir. Ayrıca, Afganistan’ın narkotik uyuşturucular için dünya kaçakçılığının merkezine dönüşeceği ve terörün merkezi haline getirileceği konusunda uyarıda bulunmuştur.
El Kaide’nin Yükselişi: Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte, Usame bin Ladin ve El Kaide gibi örgütler Afganistan’da güçlenmeye başlamıştır. Bu örgütler, Afganistan’ı bir sığınak olarak kullanmış ve uluslararası terörizm için bir zemin oluşturmuştur.
Afganistan’daki Arap Gönüllüler: Afganistan’daki savaş sırasında Arap gönüllülerin sayısının artmasıyla birlikte, bu kişiler katı Suudi İslam doktrinini benimsemişlerdir. Bu durum, yerel halkla çatışmalara ve radikal ideolojilerin yayılmasına neden olmuştur.
Afganistan’ın Uluslararası İslami Radikalizm için Sığınak Haline Gelmesi: Uluslararası İslami radikalizm ve onun Afganistan’daki sığınağı hakkındaki istihbarat raporları, bürokrasinin orta kademelerinde kalmış ve gereken önemin verilmemiştir.
ABD’nin Terörizmle Mücadele Stratejilerindeki Değişim:
CIA’in Kaynaklarının Yeniden Tahsis Edilmesi: Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte, CIA’in kaynakları uyuşturucu kaçakçılığı gibi yeni önceliklere yönlendirilmiştir. Bu durum, terörizmle mücadeleye ayrılan kaynakların azalmasına neden olmuştur.
Afganistan’daki Gizli Operasyonların Sona Ermesi: CIA’in Afganistan’da gizli eylem yürütme yetkisi 1 Ocak 1992’de sona ermiştir. Bu durum, ABD’nin bölgedeki etkisini azaltmış ve terörizmle mücadele çabalarını zorlaştırmıştır.
Bölgesel Aktörlerin Rolündeki Değişim:
Pakistan’ın Rolü: Pakistan istihbaratı (ISI), Taliban’ı desteklemiş ve Afganistan’daki iç savaşa müdahil olmuştur. Bu durum, bölgedeki istikrarsızlığı artırmış ve terörizmin yayılmasına katkıda bulunmuştur.
Suudi Arabistan’ın Rolü: Suudi Arabistan, Afganistan’daki çeşitli gruplara mali destek sağlamış ve bölgedeki dini ve siyasi dinamikleri etkilemiştir. Prens Türki El Faysal gibi isimler, Afganistan’daki güç dengelerini etkilemeye çalışmışlardır.
İran’ın Rolü: Bazı Afgan grupları, İran ile gelecekte bir savaşa girmeyi beklediklerini ve bu nedenle Stinger füzelerini sakladıklarını belirtmişlerdir. Bu durum, bölgedeki mezhepsel gerilimlerin ve dış müdahalenin devam ettiğini göstermektedir.
Afganistan’daki Milliyetçi Hareketlerin Zayıflaması: Afganistan’daki siyasi ve askeri vizyonlar, genellikle dış güçler tarafından tasarlanmış ve dayatılmıştır. Bu durum, Afganistan’ı içeriden tanımlayabilecek milliyetçi hareketlerin zayıflamasına neden olmuştur. Ahmed Şah Mesud gibi milliyetçi liderler, dış güçlerin müdahalesi ve kaynak eksikliği nedeniyle tam olarak başarılı olamamışlardır.
ABD’nin Müttefiklere Bağımlılığı: ABD, terörizmle mücadelede güvenilmez müttefiklere (örneğin, Pakistan istihbaratı) aşırı derecede güvenmiştir. Bu durum, ABD’nin stratejilerinin etkinliğini azaltmış ve bölgedeki terörle mücadele çabalarını sekteye uğratmıştır.
Sonuç olarak, Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve Afganistan’daki Sovyet yenilgisi, bölgedeki güç dengelerini değiştirmiş, terörizmle mücadelede yeni zorluklar ortaya çıkarmış ve ABD’nin stratejilerinde önemli değişikliklere neden olmuştur. Afganistan, uluslararası terörizm için bir sığınak haline gelirken, ABD’nin bölgeye olan ilgisi azalmış ve terörle mücadele çabaları sekteye uğramıştır.
***
Taliban’ın yükselişinde ve Afganistan’da iktidara gelmesinde Pakistan istihbaratının (ISI) rolünü değerlendirin.
Kaynaklara göre, Taliban’ın yükselişinde ve Afganistan’da iktidara gelmesinde Pakistan istihbaratının (ISI) önemli bir rolü olmuştur.
ISI’nin Taliban’a verdiği destek çeşitli şekillerde gerçekleşmiştir:
Mali Destek ve Silah Temini: ISI, Taliban’a mali destek sağlamış, silah temin etmiş ve lojistik yardımda bulunmuştur. Özellikle 1995’ten sonra, ISI’nin Taliban’a yönelik gizli yardım talepleri giderek artmıştır. Yakıt, yedek parça, askeri teçhizat ve nakit para gibi yardımlar, Taliban’ın güçlenmesinde kritik bir rol oynamıştır.
Eğitim ve Askeri Destek: ISI, Taliban’a askeri eğitim sağlamış ve eski komünist ordu subaylarını Taliban’ın hizmetine sunmuştur. Ayrıca, Keşmir’deki militanları eğitmek için kullanılan gerilla eğitim kamplarını Taliban’ın kullanımına açmıştır.
Stratejik Planlama ve Koordinasyon: ISI, Taliban’ın stratejik planlamasına dahil olmuş ve askeri operasyonlarını koordine etmiştir. Özellikle Kabil’e yönelik saldırılarda ve Mezar-ı Şerif’in ele geçirilmesinde ISI’nin rolü belirgin olmuştur.
Diplomatik Destek ve Tanınma: Pakistan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile birlikte Taliban’ı Afganistan’ın meşru hükümeti olarak tanımıştır. Bu diplomatik destek, Taliban’ın uluslararası alanda meşruiyet kazanmasına yardımcı olmuştur.
Afganistan’daki Diğer Grupların Ortadan Kaldırılması: 1980’lerin sonlarına doğru, ISI Afgan mültecilerin komünist yönetimden kaçmasıyla ilk kez kurulan tüm laik, solcu ve kralcı siyasi partileri etkili bir şekilde ortadan kaldırmıştı.
El Kaide ile İlişkilerin Kolaylaştırılması: ISI’nin, Usame bin Ladin ve El Kaide ile Taliban arasındaki ilişkileri kolaylaştırdığına dair iddialar bulunmaktadır. ISI’nin, Bin Ladin’in Kandahar’daki yeni evine güvenlik için kablo döşediği ve Suudiler tarafından çağrılan gazetecilerin sınır ötesi seyahatine izin verdiği belirtilmektedir.
Sivil Siyasi Gözetime Direnç: Suudi irtibatı ISI’yi Pakistan içinde bir gölge hükümet olarak güçlendirmiş ve sivil siyasi gözetime direnmesine yardımcı olmuştur.
ISI’nin bu desteğinin nedenleri şunlar olabilir:
Pakistan’ın Stratejik Derinlik Arayışı: Pakistan, Afganistan’da kendisine yakın ve güvenilir bir hükümet kurarak, batı sınırında stratejik bir derinlik oluşturmayı amaçlamıştır. Taliban’ın, Pakistan yanlısı bir hükümet kurma potansiyeli taşıdığı düşünülmüştür.
İslami İdeoloji ve Bölgesel Hedefler: ISI’deki bazı subaylar, İslami ideolojiye bağlılıkları nedeniyle Taliban’ı desteklemişlerdir. Ayrıca, Pakistan’ın Orta Asya’ya doğru genişleme ve bölgedeki etkisini artırma hedefi de bu desteğin birOther nedeni olmuştur.
Keşmir’deki Faaliyetler: ISI, Keşmir’deki Hint güçlerine karşı mücadele eden militanları eğitmek ve desteklemek için Taliban’ı kullanmıştır.
Ancak, ISI’nin Taliban’a verdiği destek her zaman sorunsuz olmamıştır:
Pakistan İçindeki Çatışmalar: Pakistan hükümeti içinde, Taliban’a verilen desteğin riskleri konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Bazı yetkililer, Taliban’ın radikalizminin Pakistan’a zarar verebileceği ve Orta Asya’daki ticaret ilişkilerini olumsuz etkileyebileceği endişesini taşımışlardır.
Uluslararası Baskı: ABD ve diğer ülkeler, Pakistan’a Taliban’a verdiği destek nedeniyle baskı uygulamışlardır. Bu durum, Pakistan’ın dış politika seçeneklerini sınırlamış ve uluslararası ilişkilerinde gerginliklere neden olmuştur.
Suudi Arabistan ile İlişkilerdeki Gerginlikler: Usame bin Ladin’in Suudi Arabistan’a yönelik suçlamaları, Pakistan istihbaratının ve Afgan müşterilerinin zengin ve güçlü bir patronunu kızdırmıştır. Ancak, Suudi istihbarat şefi Prens Türki El Faysal, Kabil’i ele geçirdikten sonra Taliban’a, Bin Ladin’e misafirperverlikleri nedeniyle onlarla karşı karşıya gelmeyeceğini açıkça belirtmiştir.
Sonuç olarak, Pakistan istihbaratının (ISI) Taliban’a verdiği destek, karmaşık ve çok boyutlu bir olgudur. ISI, stratejik, ideolojik ve bölgesel hedefleri doğrultusunda Taliban’ı desteklemiş, ancak bu destek Pakistan içinde ve uluslararası alanda çeşitli sorunlara yol açmıştır.
***
11 Eylül saldırılarına giden süreçte CIA ve FBI arasındaki bilgi paylaşımındaki sorunları ve bu sorunların ulusal güvenlik üzerindeki etkilerini analiz edin.
11 Eylül saldırılarına giden süreçte CIA ve FBI arasındaki bilgi paylaşımındaki sorunlar ve bu sorunların ulusal güvenlik üzerindeki etkileri kaynaklarda detaylı olarak anlatılmaktadır:
Bilgi Paylaşımındaki Engeller ve Kültürel Farklılıklar:
FBI’ın Hermetik Kültürü: FBI’ın kendi içinde kapalı bir kültürü vardı; FBI ajanları, yerel polise ne yaptıklarını söylemezlerdi, kurumlar arası ekipler üzerinde çalışmak konusunda son derece isteksizdiler ve diğer FBI ajanlarından bile önemli kanıtları saklarlardı.
Yasal Kısıtlamalar: FBI ajanları veya federal savcılar, bir terör soruşturması sırasında elde edilen CIA dosyalarını veya tanık ifadelerini büyük jüri önünde iletirse hapse girebilirlerdi, bu da bilgi paylaşımını engelliyordu.
Kurumlar Arası İlişkilerdeki Zorluklar: Bilgi alışverişine yardımcı olmak için CIA’in Terörle Mücadele Merkezi’nde (Counterterrorism Center) görevlendirilmiş FBI ajanları olmasına rağmen, FBI’ın CIA ile olan ilişkileri diğer birçok devlet kurumuyla olan ilişkilerinden daha iyi değildi.
Dünya Ticaret Merkezi Saldırısından Önceki Bilgi Eksiklikleri:
El Seyyid Nosair Davası: 1990’da FBI ajanları, Haham Meir Kahane’nin suikastçısı El Seyyid Nosair’in evinden kırk yedi kutu belge ve eğitim kılavuzu almıştı. Ancak FBI, materyali iki yıl boyunca Arapça’dan İngilizce’ye çevirmedi ve teröristlerin uluslararası ağı hakkında önemli kanıtları CIA ile paylaşmadı. Bu belgeler, Afgan eğitim kampları ve El Kaide’nin Afgan sınırı boyunca ve Orta Doğu’da büyümesi hakkında zengin ayrıntılar sağladı.
Usame bin Ladin’in Rolü: Usame bin Ladin’in adı bu ilk FBI soruşturmasında ortaya çıktı çünkü Nosair’in bir akrabası Suudi Arabistan’a gitti ve Nosair’in savunma avukatlarına ödeme yapmak için bin Ladin’den para aldı. Ancak CIA’ya bu bilgi verilmedi.
1993 Ulusal Güvenlik Konseyi Dosyaları: 1993 tarihli Ulusal Güvenlik Konseyi dosyaları, Woolsey ve Lake arasında, bin Ladin’in dikkat çekmeye değer bir terörist finansör olarak tartışıldığı en az bir toplantıyı kaydediyor, ancak Dünya Ticaret Merkezi soruşturmasının odak noktası değildi.
Analitik Yetersizlikler ve Yanlış Değerlendirmeler:
Cihatçıların Bağımsız Bir Güç Olarak Görülememesi: Hem CIA analistleri hem de FBI ajanları, cihatçıların bağımsız bir ulusötesi güç olarak ortaya çıktığını görmekte yavaş kaldılar. Genel olarak Sünni İslami radikalizmi incelemek ve bunlarla mücadele etmek için kaynak ayırmakta yavaş kaldılar.
İran’a Odaklanma: Şii İran’ı dini güdümlü terörizmin birincil kaynağı olarak gördüler.
Tehdit Algısındaki Hatalar: CIA analisti Paul Pillar, Dünya Ticaret Merkezi’nin bombalanmasından altı hafta sonra CIA’in Terörle Mücadele Merkezi’ne analiz şefi olarak geldi. Pillar ve diğer analistler, FBI’ın Dünya Ticaret Merkezi davası tarafından şaşkına döndüler ve ilk şüpheli grubunu gizli bir yabancı hükümet komplosunun piyonları olarak hayal ettiler.
El Kaide Tehdidinin Göz Ardı Edilmesi:
Mihdhar ve Hazmi Olayı: Ocak 2000’de Malezya’nın Kuala Lumpur kentinde oluşturulan güvenlik kamerası görüntüleri ve kabloları araştırıldığında, Halid el-Mihdhar ve Nawaf al-Hazmi’nin Amerika Birleşik Devletleri’ne sınırsız vize erişimine sahip oldukları, muhtemelen ülkeye giriş yaptıkları ve hala ikamet ediyor olabilecekleri ilk kez görüldü. Yine de her iki adam da izleme listesine alınmamıştı.
FBI’ın Bilgilendirilmemesi: CIA, bu endişe verici keşif hakkında FBI’ı resmi olarak bilgilendirmedi. Sadece New York saha ofisi Mihdhar’ı aramak için rutin bir talep aldı.
Üst Düzey Yetkililerin Bilgilendirilmemesi: Müfettişler daha sonra kimsenin Clarke’a, Bush’un kabinesine veya başkana kayıp şüpheliler hakkında brifing verdiğine dair hiçbir kanıt bulamadılar.
Ulusal Güvenlik Üzerindeki Etkiler:
Saldırıların Önlenememesi: Bilgi paylaşımındaki bu eksiklikler ve analitik hatalar, 11 Eylül saldırılarının önlenememesine katkıda bulundu.
Terörle Mücadeledeki Zayıflıklar: Kurumlar arası işbirliğinin zayıf olması ve bilgi paylaşımındaki engeller, ABD’nin terörle mücadeledeki genel etkinliğini azalttı.
Stratejik Uyarının Gecikmesi: CIA’in, başkanları beklenmedik bir tehlike konusunda uyarma konusundaki temel yeteneği geliştirilemedi. Bu durum, stratejik uyarının gecikmesine ve olası tehditlere karşı hazırlıksız yakalanmaya neden oldu.
Sonuç olarak, CIA ve FBI arasındaki bilgi paylaşımındaki sorunlar, kültürel farklılıklar, yasal kısıtlamalar, analitik yetersizlikler ve El Kaide tehdidinin yeterince değerlendirilememesi gibi çeşitli faktörlerden kaynaklanmıştır. Bu sorunlar, 11 Eylül saldırılarının önlenememesine ve ulusal güvenliğin zayıflamasına yol açmıştır. Bu nedenle, kurumlar arası işbirliğinin güçlendirilmesi, bilgi paylaşımının iyileştirilmesi ve analitik yeteneklerin geliştirilmesi, gelecekteki terör saldırılarını önlemek için kritik öneme sahiptir.
***
Ahmed Şah Mesud’un liderlik özelliklerini ve Afganistan’daki siyasi ve askeri stratejilerini değerlendirin.
Kaynaklara göre Ahmed Şah Mesud, Afganistan’ın en zorlu askeri liderlerinden biriydi ve liderlik özellikleri ile siyasi ve askeri stratejileri dikkate değerdi.
Liderlik Özellikleri:
Karizmatik ve Popüler Lider: Özellikle kuzeydoğu Afganistan’da karizmatik ve popüler bir liderdi.
Cesur Direnişin Sembolü: Sovyet işgali sırasında birçok Afgan için, özellikle Tacik halkı için, cesur direnişlerinin ruhunu ve potansiyelini sembolize etti.
Bağımsızlık: Her şeyden önce bağımsız bir adamdı.
Entelektüel ve Dindar: Etrafını kitaplarla sarar, dindar bir şekilde dua eder, Fars şiiri okur, İslam teolojisi okur ve gerilla savaşı tarihine dalardı.
Hoşgörülü ve Milliyetçi: Geniş görüşlü, hoşgörülü bir Afgan milliyetçisi olarak kabul edilirdi.
Halkla İlişkilerde Zayıflık: Batılılaşmış Afgan isyancı liderleri gibi halkla ilişkiler yeteneğine sahip değildi.
Siyasi Stratejileri:
Siyaset ve Savaşı İç İçe Görme: Siyaset ve savaşı iç içe geçmiş olarak görüyordu.
Gücü Paylaşma: Çeşitli konseyler ve koalisyonlar aracılığıyla gücü paylaşarak elde edebileceğini kanıtlamıştı.
Yerel Halkı Dahil Etme: İsyanını Pençşiri yaşlılarına ve sivillerine ve ayrıca alt isyancı komutanlara işlerinde bir ses sağlayan konseyler aracılığıyla yürüttü.
ABD ile İttifak Arayışı: Hayatının sonunda, Taliban ve El Kaide’ye karşı savaşırken, ABD ile bir ittifak yoluyla Afganistan’a ilişkin milliyetçi vizyonunu geri kazanma potansiyelini gördü.
Taliban’a Karşı Birleşik Cephe Oluşturma: Her büyük Afgan etnik grubundan ve her büyük bölgeden Taliban muhaliflerini bir araya getiren yeniden canlanan bir şura veya yönetim konseyi oluşturmaya çalıştı.
Askeri Stratejileri:
Gerilla Savaşı: Mao ve diğer başarılı gerilla liderlerinin dikkatli bir öğrencisiydi.
Sovyet Generallerini Cezalandırma: 1980’lerde eşit hayal gücüyle savaşmış ve müzakere etmiş, Sovyet generallerini cezalandırmış ve hayal kırıklığına uğratmıştı.
Savunma ve Direniş: Sovyet işgaline karşı direnişte önemli bir rol oynadı ve “Panjşir’in Aslanı” olarak ün kazandı.
Yerel Kaynakları Kullanma: Panjşir’de yerel polis ve sivil işler komitelerini yönetti ve zümrüt ve lapis madencilerinden vergi aldı.
Afgan Ordusu İçindeki Sempatizanları Kullanma: Afgan hükümet askerlerini Sovyet müttefiklerine karşı kışkırttı ve ordu içindeki sempatizanlarını muhbir olarak kullandı.
Düşman Taktiklerini Benimseme: Sovyetlerin Afgan birliklerini öncü olarak kullanma taktiğini benimseyerek, düşman hatlarını yarmak için kullandı.
Ateşkesleri Fırsat Bilme: Ateşkes dönemlerinde bile düşmanlarına karşı saldırılar düzenleyerek, stratejik avantaj elde etmeye çalıştı.
Değerlendirme:
Mesud, hem askeri hem de siyasi alanda yetenekli bir liderdi. Ancak, bazı kaynaklar onun bağımsızlığına ve otoriter eğilimlerine dikkat çekmektedir. Ayrıca, Pakistan ve Suudi Arabistan gibi dış güçlerin etkisiyle mücadele etmekte zorlandı. ABD ile ittifak kurma çabaları, El Kaide’ye karşı ortak çıkarlar temelinde olsa da, Afganistan’daki karmaşık siyasi denklemler ve bölgesel güçlerin müdahaleleri nedeniyle sınırlı kaldı.
Sonuç olarak, Ahmed Şah Mesud, Afganistan tarihinde önemli bir figürdür. Liderlik vasıfları, siyasi ve askeri stratejileri, ülkesinin geleceği için mücadele eden bir liderin karmaşık mirasını yansıtmaktadır.
***
Amerika Birleşik Devletleri’nin Bin Ladin’i yakalama veya öldürme çabalarındaki etik ve yasal sorunları tartışın.
Kaynaklara göre, Amerika Birleşik Devletleri’nin Usame bin Ladin’i yakalama veya öldürme çabaları bir dizi etik ve yasal sorunları beraberinde getirmiştir:
Suikast Yasağı ve Meşru Müdafaa:
Başkanlık kararnamesiyle getirilen suikast yasağı, CIA veya ajanları tarafından suikast düzenlenmesini yasaklıyordu. Bu yasağa uymak için, CIA görevlileri Bin Ladin’i yakalama çabalarının bir suikast saldırısına dönüşmemesini sağlamak zorundaydı.
Beyaz Saray avukatları, suikast yasağının, hedefin Amerika Birleşik Devletleri’ne saldırmayı planladığının muhtemel göründüğü önleyici meşru müdafaa kapsamında gerçekleştirilen saldırılar için geçerli olmadığını belirtmişlerdir. Bin Ladin’in bu standartları karşıladığı düşünülüyordu.
Yakalama Operasyonlarının Riskleri ve Hukuki Belirsizlikler:
Afganistan’daki herhangi bir gizli tutuklama operasyonunun kötüye gidebileceği, ajanların veya sivillerin ölebileceği belirtiliyordu. Operasyonların başarısız olması veya açığa çıkması durumunda Amerikan diplomasisi için zorluklar yaratılabilirdi.
CIA yetkilileri, yakalama planları ilerledikçe, Bin Ladin’in “suçlanabilir” olduğunu düşünüyorlardı. Ancak Amerikan yasalarına göre, Adalet Bakanlığı dışında hiç kimsenin büyük jürinin çalışmaları hakkında veya suç duyurusunda bulunma olasılığının olup olmadığını bilmesi gerekiyordu.
Sivil Kayıpların Önlenmesi:
CIA tarafından mümkün olan yerlerde sivil kayıplardan kaçınmak için “her türlü çabanın gösterilmesi gerektiği” belirtiliyordu. Ancak herhangi bir gizli eylemde ajanlar veya siviller öldürülebilirdi.
İstihbarat Ortaklıklarındaki Etik Sorunlar:
CIA’in, ISI ve Suudi Genel İstihbarat Dairesi gibi yozlaşmış, İslamcılarla dolu istihbarat servisleriyle olan ilişkilerine olan tembel bağımlılığı eleştiriliyordu. Bu durum, Amerika’nın tehlikeli bir terörist ağa karşı savaşırken güvenilmez müttefiklere çok fazla güvenmesine neden oluyordu.
Suudi Arabistan ve Pakistan gibi müttefiklerin terörizm konularındaki Amerikan baskısına karşı çok katmanlı bir savunma geliştirmiş olmaları, işbirliği yapma konusundaki isteksizlikleri etik sorunlara yol açıyordu.
Hedef Belirleme ve Orantılılık:
Bin Ladin’in bir terörist kampında olduğu belirlendiğinde (örn. Tarnak Çiftliği), saldırı düzenlenip düzenlenmemesi konusunda etik tartışmalar yaşanıyordu. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) kraliyet ailesinin de kampta olma olasılığı, sivil kayıp riskini artırıyordu ve bu da saldırının potansiyel sonuçlarını belirsizleştiriyordu.
Bin Ladin’in çevresindeki diğer kişilerin (eşleri, korumaları) hedef alınması, masum sivillerin zarar görmesi riskini taşıyordu ve bu da orantılılık ilkesi açısından sorunlar yaratıyordu.
Yasal Notların Yorumlanması ve Uygulanması:
Beyaz Saray avukatları, gizli eylem yetkililerini (MON) kıpır kıpır kelimelerle doldurarak CIA’in hareket alanını kısıtlıyorlardı. CIA yöneticileri, yazılı bulgularını ve MON’larını harfi harfine okumak için tarih tarafından şartlandırılmışlardı ve kelimelerin net olmadığı yerlerde, sahadaki subaylarına dikkatli olmalarını tavsiye ediyorlardı.
Gizli yasal notlar, Clinton’ın o sonbaharda Bin Ladin’e yönelik gizli politikasında daha geniş bir belirsizliği yansıtıyordu. Ne Ulusal Güvenlik Konseyi’nde ne de CIA’de, Amerikan yasalarına göre, en azından Afrika saldırılarından sorumlu olduklarını gösteren kanıtlar sonra, Usame bin Ladin’i ve üst düzey yardımcılarını öldürmeye tamamen izin verildiğine dair çok az soru vardı.
Afganistan’daki Vekil Güçlerle İlişkiler:
CIA’in Ahmed Şah Mesud gibi vekil güçlerle olan ilişkileri de etik ve yasal sorunlar yaratıyordu. Mesud’un, CIA’in yakalama operasyonuna katılması halinde, bunun sonunda ABD ile daha derin bir siyasi ve askeri ittifaka yol açabileceğini hesapladığı umuluyordu. Ancak Mesud’un motivasyonları ve ABD’nin Afganistan’daki uzun vadeli hedefleri konusundaki belirsizlikler, bu ilişkilerin etik boyutlarını karmaşıklaştırıyordu.
Bu etik ve yasal sorunlar, Amerika Birleşik Devletleri’nin Bin Ladin’i yakalama veya öldürme çabalarını şekillendirmiş ve operasyonel kararlar üzerinde önemli bir etkiye sahip olmuştur.
***
Kaynaklara göre, ABD’nin Afganistan’da nasıl bir hükümet beklediği konusunda çeşitli dönemlerde farklı yaklaşımlar sergilediği görülmektedir:
Soğuk Savaş Dönemi:
Başlangıçta, ABD’nin nihai hedefi Sovyet birliklerinin Afganistan’dan çekilmesiydi. Afganistan’daki Sovyet müdahalesini mümkün olduğunca maliyetli hale getirmek amaçlanıyordu.
ABD, Afganistan’da sadece Amerikan yanlısı bir rejim kurulmasından yana değildi. Bu, ABD politikası değildi.
CIA, savaş sonrası Afganistan’ın korkunç bir karmaşa olacağını defalarca tahmin ediyordu.
Sovyetlerin Çekilmesinden Sonra:
1988 baharında, CIA ve ISI, isyancı komutanları, Sovyetlerin geri çekilmeleri sırasında onları katletmemeye ikna etmeye çalıştı.
1990’ların başlarında, ABD, Afganistan’daki Soğuk Savaş bölünmelerinin hızla çözüldüğünü fark etti ve ılımlı merkezciler inşa etmenin ve savaş sonrası istikrarlı bir politika aramasının önemli olduğunu savundu.
Dışişleri Bakanlığı, “aşırılık yanlılarını saf dışı bırakmayı” amaçlayan siyasi müzakereleri başlatmayı hedefliyordu. Bu, sadece Necibullah’ı değil, Hikmetyar ve Sayyaf gibi Amerikan karşıtı İslamcıları da kapsıyordu. ABD’li diplomatlar, BM’de Sovyetler Birliği, Benazir Butto hükümeti ve sürgündeki Kral Zahir Şah ile Afganistan için siyasi bir çözüm olasılığı hakkında görüşmelere başlayacaklardı.
ABD, Necibullah’ın devrilmesini amaçlıyordu, ancak aynı zamanda ılımlı, geniş tabanlı bir halef hükümeti de teşvik etti.
Peter Tomsen, “İslamcı aşırılık yanlılarının Afganistan’ı bölgede ve ötesinde terörizm için bir eğitim/sahneleme üssü olarak kullanma çabalarını” engellemenin Washington’un çıkarına olduğunu vurguladı.
ABD’nin Afganistan’da zaten kurulmuş olan konumunu çok az maliyetle sürdürme konusundaki kararlılığının, aşırılık yanlılarını kenara itecek, stratejik olarak konumlanmış dost bir ülkeyle dostluğu sürdürecek, Afganistan ve daha geniş Orta Asya bölgesindeki diğer hedeflerini gerçekleştirmesine yardımcı olacak olumlu ılımlı bir sonuca önemli ölçüde katkıda bulunabileceği belirtiliyordu.
Taliban’ın Yükselişi:
Clinton yönetimi, Benazir Butto’nun Afganistan hakkındaki iddialarının çoğunu kabul etti ve Butto’nun Pakistan ile Orta Asya arasında yeni ticaret yolları açma yönelimini destekledi.
Taliban’ın ilk aşamalarda “kaosa düzen getirebilecek bir güç” olarak görüldüğü belirtiliyordu.
Robin Raphel, istikrarsız bir Afganistan’ın dünya için yarattığı tehlikeleri özetledi ve ülkenin uyuşturucu, suç ve terörizm için bir kanal haline geldiğini ifade etti. ABD’nin “buradaki ekonomik fırsatların kaçırılacağından endişe duyduğu” belirtiliyordu.
Clinton yönetimi, Taliban’ı ekonomik yaptırımlarla sıkıştırdı, ancak aynı zamanda onlarla müzakereleri onaylamaya devam etti, Afganistan’ın savaşında tarafsızlık politikası ilan etti ve Mesud’a yardım etme ricalarına direndi.
2000’li Yıllar:
2000’li yıllara gelindiğinde, Dışişleri Bakanlığı’nın istihbarat bürosunda Taliban’la sabırlı bir ilişki kurulmasını savunan birkaç analist vardı. Ancak Clinton’ın kabinesinin çoğu artık El Kaide’nin Molla Ömer’i kaçırdığını kabul etti.
Bush yönetimi, mümkünse Kuzey İttifakı’nı desteklemeyi ve Taliban karşıtı Peştunlara ek gizli yardım için hazırlık yapmayı planladı.
Eğer diplomasi başarısız olursa, Taliban karşıtı güçler Afganistan’daki El Kaide birimlerine saldırmaya teşvik edilecekti. Eğer bu sınırlı örtülü savaş başarısız olursa, Bush yönetimi doğrudan Taliban’ı devirmek için harekete geçecek ve Afgan muhalif güçlerine zafer elde etmeleri için yeterli yardımı sağlayacaktı.
Genel olarak, ABD’nin Afganistan’da beklediği hükümet, istikrarlı, ılımlı ve geniş tabanlı bir hükümet idi. Ancak, farklı dönemlerde ve farklı yönetimler altında bu hedefe ulaşmak için farklı stratejiler izlenmiştir. Soğuk Savaş döneminde Sovyet etkisini azaltmaya odaklanılırken, daha sonraki dönemlerde terörizmle mücadele ve bölgesel istikrar ön plana çıkmıştır. Bu süreçte, ABD’nin Afganistan’daki vekil güçlerle ilişkileri ve bölgesel aktörlerin (Pakistan, Suudi Arabistan) etkileri de önemli bir rol oynamıştır.
***
Howard Hart, CIA’deki görev süresi boyunca Afganlara yönelik belirli bir bakış açısına sahipti. Kaynaklara göre Hart’ın Afganları nasıl gördüğüne dair bazı önemli noktalar şunlardır:
Büyüleyici, savaşçı, yarı medeni ve yönetilemez. Hart, meslektaşlarına Afganların büyüleyici, savaşçı, yarı medeni ve yönetilemez olduğunu söylüyordu. Onları karmaşık ve kontrol edilmesi zor olarak görüyordu.
Her erkek kral olacak. Hart, Afganlar için “Her erkek kral olacak” diye inanıyordu. Bu, onların bağımsızlıklarına ve otoriteye karşı direncine olan inancını yansıtıyordu.
Siyasi eğilimlerin Amerikan yaratıcılığı ile geçersiz kılınamayacağına inanıyordu. Hart, Afganların siyasi eğilimlerinin Amerikan müdahalesiyle değişmeyeceğine inanıyordu. Bu, onların kendi kaderlerini tayin etme konusundaki kararlılıklarını vurguluyordu.
Küçük, düzensiz gruplar halinde savaşmaya teşvik. Hart, mücahitleri elli veya yüz kişilik küçük, düzensiz gruplar halinde Sovyetlere karşı savaşmaya teşvik etmeye çalıştı. Bu, Afganların dağınık ve bağımsız doğasına olan inancını gösteriyordu.
Küçük ayrıntılarla ilgilenmemek. Hart, bir savaşı düzgün bir şekilde yönetmenin yollarından birinin küçük ayrıntılar için endişelenmemek olduğunu düşünüyordu. Bu, Afganların savaş taktiklerini ve saha operasyonlarını planlama konusunda onlara güveniyordu.
Afganların Sovyetlerle savaşmak için yeterli motivasyona sahip olduğuna inanıyordu. Hart, Afganların Sovyetlerle savaşmak için yeterli motivasyona sahip olduğunu ve silahları kendi yöntemleriyle etkili bir şekilde kullanacaklarını düşünüyordu.
Herhangi iki Afgan’ın üç grup oluşturduğunu düşünüyordu. Hart, Afganlar arasındaki bölünmeleri ve farklılıkları vurguluyordu.
Hart’ın bu görüşleri, CIA’in Afganistan’daki stratejilerini ve yaklaşımlarını şekillendirmede etkili olmuştur. Özellikle, Afganların bağımsızlığına ve kendi kaderlerini tayin etme konusundaki kararlılıklarına olan inancı, CIA’in müdahalesini sınırlı tutma ve yerel güçlere destek sağlama yönündeki politikasını etkilemiştir.
***
Kaynaklara göre, ABD, Sovyetler Birliği ve Suudi Arabistan’ın Afganistan’daki gizli operasyonlarının uzun vadeli sonuçları şunlardır:
Afganistan’ın İstikrarsızlaşması ve İç Savaşın Derinleşmesi:
CIA’in Afganistan’daki savaş ağalarına yaptığı nakit ödemeleri, ülkenin şehirlerini ve kasabalarını yok eden savaş ağalarına para sağladı.
Afganistan’daki dini inanç yüzyıllar boyunca ülkenin siyasi coğrafyasını yansıtmıştı: çeşitli, merkezi olmayan ve yerel kişiliklere dayanıyordu. On dokuzuncu yüzyıldaki sömürge ve dini savaşlar, ülkenin izole vadilerini daha katı İslami inançlarla doldurdu. İşgalci Sihlere karşı halk desteğini harekete geçirmek için, on dokuzuncu yüzyılın başlarında Dost Muhammed adlı bir Afgan kralı, kendisini Amir-ul-Momineen veya inananların komutanı olarak atadı ve davasını dini bir savaş ilan etti.
Sovyet karşıtı savaş sırasında eski Afgan görev gücü direktörü olan Frank Anderson, Güney Asya ve Orta Doğu’daki tüm casusluk ve gizli eylemlerden sorumlu olan CIA Operasyonlar Müdürlüğü’nün Yakın Doğu Bölümü’nün başına terfi etmişti. Anderson, Sovyet karşıtı cihat sırasında CIA’in Hikmetyar’a verdiği desteğin güçlü bir savunucusuydu. Şimdi, Afganistan’dan geri dönen cihatçı gazilerin Mısır, Cezayir ve Tunus hükümetlerinin inandığı kadar önemli olmadığını savundu.
Sovyet işgali sonrasında Afganistan’da bir ulusal uzlaşma politikası oluşturulamadı. Ülkede vatan duygusu yoktu.
Radikal İslamcılığın Yükselişi ve Yayılması:
Ziya’nın teşvikiyle, Suudi hayır kurumları Afgan sınırı boyunca yüzlerce medrese veya İslami okul inşa etti ve burada genç Afgan mültecilere Kuran’ı ezberlemeyi öğrettiler.
Afganistan’daki savaş, küresel cihatçı hareketler için bir eğitim sahası haline geldi.
Suudi Arabistan’ın Vahhabi ideolojisi ve diğer radikal İslamcı ideolojiler, Afganistan’da yayıldı ve ülkenin siyasi ve sosyal yapısını etkiledi.
Afganistan’da eğitilmiş cihatçılar, Keşmir gibi diğer bölgelerde de faaliyet göstermeye başladılar.
1990’ların sonlarına doğru, Atta ve Al Quds grubundaki diğerleri, cihat yoluyla şehitlik mertebesine kendilerini adamışlardı. Bin Ladin ile aynı kökleri paylaşan ve halkını tanıyor gibi görünen Remzi Binalshibh, onların Afganistan’daki temaslarının kurulmasına yardımcı oldu.
1999 yazında Afganistan’da sahada, Taliban’a karşı her gün savaş yürüten ve istihbarat toplayan tek bir lider vardı: Usame bin Ladin ve onların uluslararası İslamcı müttefikleri.
1999 yılına gelindiğinde, CIA’de El Kaide’yi bir takımyıldız veya bir dizi eşmerkezli daire olarak tanımlamak yaygın hale gelmişti. Afganistan’daki çekirdek Bin Ladin önderlik grubunun (CIA’in örtülü kapkaç operasyonlarının ana hedefi) etrafında, militan bölgesel müttefiklerden oluşan koruyucu halkalar bulunuyordu. Bunlar arasında Taliban, Pakistan istihbaratının unsurları, Özbek ve Çeçen sürgünler, Pakistan’daki aşırılık yanlısı Şii karşıtı gruplar ve Keşmirli radikaller vardı.
Terörizmin Yayılması:
Necibullah, köktendinciliğin Afganistan’a gelmesi durumunda savaşın uzun yıllar devam edeceğini ve Afganistan’ın narkotik uyuşturucular için dünya kaçakçılığının merkezine dönüşeceğini söyledi. Afganistan terörün merkezi haline getirilecekti.
Orta Doğu’daki terör olaylarının Afgan eğitim kamplarına kadar izlendiği konusunda uyarılar yapıldı.
Afganistan’daki El Kaide eğitim kamplarında, çok uluslu gönüllüler yetiştirildi ve bu kişiler daha sonra dünyanın dört bir yanındaki terör eylemlerine katıldılar.
CIA görevlileri, Bin Ladin’in adamlarının ABD büyükelçiliği yakınlarında bir “öldürme bölgesi” kurduğunu gördü.
Kasım 1995’te, Riyad’daki Suudi Arabistan ulusal muhafızlarının program yöneticisinin ofisinin üç katlı karargahının yakınında yaklaşık 250 kilo patlayıcı yüklü bir araba bombası patladı. Beş Amerikalı öldü ve otuz dördü yaralandı. Aylar sonra, faillerden biri bir Suudi televizyon yayınında, Bin Ladin’den ve Mısırlı İslamcı gruplardan etkilendiğini ve “Afgan cihat operasyonlarına katıldığım sırada yaşadığım patlayıcılar konusundaki deneyimlerim” sayesinde bombalı araç yapmayı öğrendiğini itiraf etti.
Uyuşturucu Ticaretinin Artması:
Afganistan, küresel eroin arzının kaynağı olarak Kolombiya ve Burma’ya rakip oldu.
1992 yılına gelindiğinde, yüzlerce ton rafine eroin, Afganistan’daki laboratuvarlardan doğuya, Karaçi limanından ya da kuzeye, Rus mafyasının Avrupa şehirlerine giden yeni kara yollarından akıyordu.
CIA’in Narkotikle Mücadele Merkezi, Mesud’un adamlarının Avrupa’ya büyük miktarlarda afyon ve eroin kaçakçılığı yapmaya devam ettiğini bildirdi.
Bölgesel ve Küresel Güvenlik Tehditleri:
İstikrarsız bir Afganistan’ın Pakistan’ı ve komşu Orta Asya devletlerini baltalayabileceği ve Avrupa ve Rusya’nın ötesinde bir etkiye sahip olabilecek uyuşturucu, suç ve terörizm için bir kanal haline geldiği ifade edildi.
Pakistan’ın nükleer silahlarının yayılmasına ilişkin korkular arttı.
Afganistan’da eğitilen cihatçıların Keşmir’deki Hint askerlerine saldırması, bölgesel gerilimleri artırdı.
ABD-Pakistan İlişkilerinde Gerginlikler ve Güven Sorunları:
Amerika’nın Pakistan’dan nükleer silahların yayılmasına ilişkin korkuları sağlam bir temele dayanıyordu.
Pakistan istihbaratına Taliban ve Bin Ladin sempatizanlarının nüfuz etmesi, ABD ile ortak operasyonlara olan güveni azalttı.
CIA’in, ISI ve Suudi Genel İstihbarat Dairesi gibi yozlaşmış, İslamcılarla dolu istihbarat servisleriyle olan ilişkilerine olan tembel bağımlılığı eleştiriliyordu.
Bu sonuçlar, Afganistan’ın uzun yıllar süren çatışmaların ve dış müdahalelerin etkisi altında nasıl kaldığını göstermektedir. Gizli operasyonlar, sadece kısa vadeli hedeflere ulaşmakla kalmamış, aynı zamanda uzun vadeli istikrarsızlığa, radikalizmin yayılmasına ve bölgesel güvenlik sorunlarına katkıda bulunmuştur.
***
CIA’in Afganistan politikasında rol oynayan iç ve dış faktörler ile bunların etkileri şu şekilde özetlenebilir:
İç Faktörler (ABD İçindeki Dinamikler):
CIA’in Kurumsal Yaklaşımı ve Bölümleri Arasındaki Farklılıklar:
CIA’in Yakın Doğu Bölümü, Afganistan’daki işlerinin bittiğini ve ülkeyi yeniden yapılandırma projelerine dönüştürmenin hata olacağını savunmuştur. Bu yaklaşım, gizli eylemlerin Sovyet etkisine karşı koymakla sınırlı kalması gerektiği düşüncesini yansıtmaktadır.
Terörle Mücadele Merkezi (CTC), El Kaide’ye karşı daha agresif bir tutum sergilemeyi ve Taliban’a karşı önlemler almayı savunmuştur. CTC, El Kaide’nin Afganistan’daki varlığının ABD için doğrudan bir tehdit oluşturduğuna inanıyordu.
CIA içindeki farklı görüşler, Afganistan politikasının belirlenmesinde ve uygulanmasında bölünmelere yol açmıştır. Bazı yetkililer, askeri müdahaleye karşı çıkarken, diğerleri daha aktif bir rol oynamayı desteklemiştir.
Kongre’nin Rolü ve Kamuoyu Baskısı:
Kongre’deki bazı isimler, CIA’in Afganistan’daki savaşa temkinli yaklaşımının isyancıların davasına zarar verdiğini düşünmüşlerdir. Bu kişiler, daha sofistike silahlar ve daha doğrudan Amerikan katılımı için lobi yapmışlardır.
Afganistan’daki durumla ilgili artan endişeler ve Sovyet karşıtı direnişin desteklenmesi yönündeki kamuoyu baskısı, CIA’in operasyonlarını genişletmesine ve daha fazla kaynak ayırmasına neden olmuştur.
Başkanlık Direktifleri ve Yasal Kısıtlamalar:
Başkanlık direktifleri, CIA’in Afganistan’daki operasyonlarının yasal çerçevesini belirlemiştir. Bu direktifler, CIA’in yetkilerini tanımlamış ve hangi hedeflere ulaşılması gerektiğini belirlemiştir.
Suikast yasağı gibi yasal kısıtlamalar, CIA’in operasyonel seçeneklerini sınırlamış ve belirli taktiklerin kullanımını engellemiştir.
İstihbarat Analizlerindeki Yanılgılar:
CIA analistleri, Kabil’in düşeceğini tahmin etmemişler ve Taliban’ın gücünü anlamamışlardır. Bu tür istihbarat hataları, ABD’nin Afganistan’daki gelişmelerle ilgili doğru kararlar almasını zorlaştırmıştır.
Afganistan’a yönelik politika vizyonu eksikliği:
Birçok ABD’li yetkilinin Afganistan’ın uzun vadeli geleceğiyle ilgilenmemesi, kaynakların yetersiz tahsis edilmesine ve potansiyel fırsatların kaçırılmasına neden olmuştur.
Dış Faktörler (Afganistan ve Bölgesel Dinamikler):
Sovyet İşgali ve Soğuk Savaş:
Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgali, ABD’nin Afganistan politikasının temel belirleyicisi olmuştur. CIA, Sovyet işgaline karşı Afgan mücahitlerini destekleyerek Sovyetler Birliği’nin zayıflatılmasını amaçlamıştır.
Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte, ABD’nin Afganistan’a olan ilgisi azalmış ve bu durum, ülkenin istikrarsızlığa sürüklenmesine katkıda bulunmuştur.
Pakistan’ın Rolü ve ISI’nin Etkisi:
Pakistan istihbarat servisi ISI, CIA’in Afganistan’daki operasyonlarında önemli bir rol oynamıştır. ISI, silahların dağıtımı ve mücahit gruplarının desteklenmesi gibi konularda etkili olmuştur.
CIA’in ISI’ye olan bağımlılığı, Afgan direnişi içinde bölünmelere neden olmuş ve ABD’nin Afganistan politikasının Pakistan’ın çıkarları doğrultusunda şekillenmesine yol açmıştır.
Afgan İç Savaşı ve Mücahit Grupları Arasındaki Rekabet:
Afganistan’daki iç savaş ve farklı mücahit grupları arasındaki rekabet, ABD’nin istikrarlı bir hükümet kurma çabalarını zorlaştırmıştır.
CIA’in farklı mücahit gruplarını desteklemesi, gruplar arası çatışmaları körüklemiş ve ülkenin istikrarını daha da bozmuştur.
Uyuşturucu Ticareti:
Afganistan’daki uyuşturucu ticareti, ülkenin ekonomik ve siyasi istikrarını tehdit etmiş ve CIA’in operasyonlarını olumsuz etkilemiştir.
CIA, uyuşturucu ticaretiyle mücadele etmek için özel bir merkez kurmuş olsa da, bu sorunla başa çıkmakta zorlanmıştır.
El Kaide’nin Yükselişi ve Terörizm Tehdidi:
Usame bin Ladin ve El Kaide’nin Afganistan’da güçlenmesi, ABD’nin Afganistan politikasının yeniden şekillenmesine neden olmuştur. CIA, El Kaide’ye karşı operasyonlar düzenlemeye ve terörizm tehdidini ortadan kaldırmaya odaklanmıştır.
Bölgesel Aktörlerin Rekabeti:
Suudi Arabistan ve İran gibi bölgesel aktörlerin Afganistan’daki nüfuz mücadelesi, ülkenin istikrarını olumsuz etkilemiştir. Bu aktörlerin farklı mücahit gruplarını desteklemesi, iç savaşı daha da karmaşık hale getirmiştir.
Taliban’ın Yükselişi:
Taliban’ın Afganistan’da kontrolü ele geçirmesi, ABD için yeni bir zorluk yaratmıştır. ABD, Taliban rejimiyle başa çıkmak ve El Kaide’ye karşı mücadele etmek için farklı stratejiler uygulamaya çalışmıştır.
Diğer Ülkelerin İstihbarat Servisleri:
Sovyetler Birliği’nin KGB’si ve diğer ülkelerin istihbarat servisleri, Afganistan’daki durumu etkilemek için çeşitli faaliyetlerde bulunmuşlardır. Bu durum, CIA’in operasyonlarını daha da karmaşık hale getirmiştir.
Afganistan’ın Coğrafi Konumu ve Aşiret Yapısı:
Afganistan’ın dağlık coğrafyası ve karmaşık aşiret yapısı, dış güçlerin ülkeye müdahalesini zorlaştırmıştır. CIA, bu zorluklarla başa çıkmak için yerel aşiretlerle işbirliği yapmaya çalışmıştır.
Bu iç ve dış faktörlerin etkileşimi, CIA’in Afganistan politikasının sürekli olarak değişmesine ve farklı yaklaşımların benimsenmesine neden olmuştur. ABD, Afganistan’daki hedeflerine ulaşmak için askeri, дипломатически ve istihbari araçları kullanmaya çalışmış, ancak ülkenin karmaşık yapısı ve bölgesel dinamikler nedeniyle başarıya ulaşmakta zorlanmıştır.
***
El Kaide’nin yükselişiyle birlikte, Afganistan’ın küresel terörle mücadeledeki rolü önemli ölçüde değişmiştir. Başlangıçta Sovyet işgaline karşı direnişin merkezi olan Afganistan, El Kaide’nin yükselişiyle birlikte küresel terörizmin bir üssü ve eğitim alanı haline gelmiş, bu durum da uluslararası terörle mücadele çabalarının odak noktasını değiştirmiştir.
El Kaide’nin Afganistan’daki Varlığı ve Etkisi:
1990’ların sonlarına doğru, El Kaide’nin Afganistan’daki varlığı giderek arttı. Örgüt, Taliban rejimi tarafından korunuyor ve ülkeyi eğitim kampları, planlama merkezleri ve lojistik üsleri olarak kullanıyordu.
Usame bin Ladin ve El Kaide liderleri, Afganistan’da güvenli bir sığınak bularak küresel terör operasyonlarını buradan yönetmeye başladılar.
El Kaide’nin Afganistan’daki varlığı, diğer militan grupların ve teröristlerin de ülkeye akın etmesine neden oldu. Bu durum, Afganistan’ı uluslararası terörizm için bir merkez haline getirdi.
El Kaide, sadece Afganistan’da değil, uluslararası düzeyde de terör eylemleri düzenlemeye başladı. 1998’deki ABD büyükelçiliklerine yönelik saldırılar ve 11 Eylül saldırıları gibi eylemler, Afganistan’ın terörle mücadeledeki rolünü daha da önemli hale getirdi.
ABD ve Uluslararası Toplumun Tepkisi:
El Kaide’nin yükselişiyle birlikte, ABD ve uluslararası toplum, Afganistan’a yönelik politikalarını değiştirmek zorunda kaldı. Terörle mücadele, dış politikanın öncelikli bir hedefi haline geldi.
ABD, Taliban rejimine El Kaide’yi desteklemeyi bırakması için baskı yapmaya başladı. Ancak bu çabalar sonuçsuz kalınca, ABD askeri müdahale kararı aldı.
2001 yılında, 11 Eylül saldırılarının ardından ABD, Afganistan’a askeri operasyon başlattı. Bu operasyonun amacı, El Kaide’yi ortadan kaldırmak ve Taliban rejimini devirmekti.
Uluslararası toplum da ABD’ye destek vererek Afganistan’a askeri ve insani yardım göndermeye başladı. Afganistan, küresel terörle mücadele çabalarının odak noktası haline geldi.
Afganistan’daki İç Savaş ve İstikrarsızlık:
El Kaide’nin Afganistan’daki varlığı, ülkedeki iç savaşı ve istikrarsızlığı daha da artırdı. Taliban ve diğer militan gruplar, ABD ve uluslararası güçlere karşı direnişe geçtiler.
Afganistan, terörle mücadele operasyonları nedeniyle büyük bir yıkım yaşadı. Sivil kayıplar arttı, altyapı zarar gördü ve ülke ekonomik olarak çöktü.
Afganistan’daki istikrarsızlık, ülkenin uyuşturucu üretimi ve kaçakçılığı için bir merkez haline gelmesine de katkıda bulundu. Bu durum, terörle mücadele çabalarını daha da zorlaştırdı.
ABD’nin Bölgesel Ortaklıkları ve Zorluklar:
ABD, El Kaide ile mücadelede Pakistan gibi bölgesel aktörlerle işbirliği yapmaya çalıştı. Ancak bu işbirliği, Pakistan’ın istihbarat servislerindeki bazı unsurların El Kaide ve Taliban’a destek vermesi nedeniyle karmaşık hale geldi.
ABD, Afganistan’daki operasyonları için Özbekistan gibi Orta Asya ülkeleriyle de ortaklık kurdu. Ancak bu ortaklıklar da siyasi ve askeri zorluklar içeriyordu.
Sonuç olarak, El Kaide’nin yükselişiyle birlikte Afganistan, küresel terörizmin merkezi haline gelmiş ve bu durum da uluslararası terörle mücadele çabalarının odağını değiştirmiştir. ABD ve uluslararası toplum, Afganistan’a askeri müdahalede bulunarak El Kaide’yi ortadan kaldırmaya çalışmış, ancak bu durum ülkedeki iç savaşı ve istikrarsızlığı daha da artırmıştır.
CIA’in Afganistan’daki öncelikleri, Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte önemli ölçüde değişti.
Soğuk Savaş sırasında, CIA’in Afganistan’daki temel amacı, Sovyetler Birliği’nin ülkedeki etkisini azaltmak ve komünizmi yaymasını engellemekti. Bu amaçla CIA, Afgan mücahitlerini silah, eğitim ve mali destek sağlayarak Sovyet işgaline karşı destekledi. Ancak Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte, ABD’nin Afganistan’a olan ilgisi azaldı ve CIA’in öncelikleri değişti.
Soğuk Savaş Sonrası Dönemde CIA’in Afganistan’daki Öncelikleri:
Terörle Mücadele: El Kaide’nin yükselişi ve 11 Eylül saldırıları sonrasında, CIA’in Afganistan’daki en önemli önceliği terörle mücadele oldu. CIA, Usame bin Ladin ve diğer El Kaide liderlerini yakalamak veya öldürmek için yoğun çaba harcadı ve örgütün Afganistan’daki altyapısını hedef aldı.
İstihbarat Toplama: CIA, Afganistan’daki El Kaide ve Taliban faaliyetleri hakkında istihbarat toplamak için ajanlar ve muhbirler görevlendirdi. Bu istihbarat, terörle mücadele operasyonları planlamak ve yürütmek için kullanıldı.
Stinger Füzelerinin Geri Alınması: Sovyet işgali sırasında mücahitlere verilen Stinger füzelerinin terörist grupların eline geçmesini engellemek amacıyla, CIA bu füzeleri geri almak için bir program başlattı. Bu program, hem havacılık güvenliğini artırmayı hem de füzelerin düşmanların eline geçmesini önlemeyi amaçlıyordu.
Uyuşturucu Kaçakçılığıyla Mücadele: Afganistan’daki uyuşturucu ticaretinin terörizmi finanse ettiğine inanıldığından, CIA uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadeleye de dahil oldu. Ancak bu çabaların ne kadar etkili olduğu tartışmalıdır.
Siyasi İstikrarın Desteklenmesi (Sınırlı): Bazı CIA yetkilileri, Afganistan’da ılımlı bir hükümetin kurulmasını desteklemek için çaba gösterdi. Ancak bu çabalar, teşkilat içindeki farklı görüşler ve bölgesel aktörlerin müdahaleleri nedeniyle sınırlı kaldı.
Önceliklerdeki Değişimin Nedenleri:
Sovyet Tehdidinin Ortadan Kalkması: Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte, Sovyetler Birliği’nin yayılmacı politikalarına karşı koyma ihtiyacı ortadan kalktı. Bu durum, ABD’nin Afganistan’a olan stratejik ilgisini azalttı.
Yeni Tehditlerin Ortaya Çıkması: El Kaide ve diğer terörist grupların yükselişi, ABD’nin dış politika önceliklerini değiştirdi. Terörizmle mücadele, Soğuk Savaş dönemindeki komünizmle mücadele kadar önemli hale geldi.
Kaynakların Yeniden Tahsis Edilmesi: Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte, ABD askeri ve istihbarat kaynaklarını diğer bölgelere ve tehditlere yönlendirme fırsatı buldu. Afganistan’a ayrılan kaynaklar azaldı ve terörle mücadeleye odaklanıldı.
CIA’in Soğuk Savaş sonrası dönemde Afganistan’daki önceliklerinin değişmesi, ABD’nin küresel stratejisindeki dönüşümü yansıtmaktadır. Terörle mücadele, ABD dış politikasının merkezine yerleşmiş ve Afganistan, bu mücadelenin önemli bir cephesi haline gelmiştir. Ancak bu durum, Afganistan’daki istikrarsızlığın devam etmesine ve ülkenin yeniden yapılandırılması konusundaki zorlukların artmasına da neden olmuştur.
CIA, Usame bin Ladin’i yakalamak için çeşitli kişi ve kuruluşlarla işbirliği yapmıştır:
Ahmed Şah Mesud: CIA, Bin Ladin’e karşı operasyonlarında Ahmed Şah Mesud ve onun güçleriyle yakın işbirliği yapmıştır. Özellikle 11 Eylül’den önceki iki yıl boyunca, CIA’in Terörle Mücadele Merkezi, Bin Ladin’e karşı Mesud ve diğer Afganlarla birlikte çalışmıştır. CIA, Mesud’un Bin Ladin hakkında her ikisine de fayda sağlayabilecek güvenilir kaynaklar geliştirmesine yardımcı olmayı ummuştur. Ancak, Mesud ve danışmanları Amerikalılar tarafından hayal kırıklığına uğramışlardır, çünkü ABD’nin gerçek tehlikeyi (Taliban, Pakistan istihbaratı ve Arap gönüllüleri) kaçırdığını düşünmüşlerdir.
Pakistan İstihbarat Servisi (ISI): CIA, Afganistan’daki gizli operasyonları yürütmek için uzun yıllar boyunca Pakistan istihbaratı (ISI) ile işbirliği yapmıştır. Ancak bu işbirliği, ISI içindeki bazı unsurların El Kaide ve Taliban’a destek vermesi nedeniyle karmaşık hale gelmiştir. Bazı CIA yetkilileri, ISI’nin Bin Ladin’in yerini tespit etmek ve terörist planlarını bozmak için daha fazlasını yapabileceğine inanmıştır. CIA, ISI’nın Bin Ladin’i bir tuzağa çekmesini istemiştir.
Suudi Arabistan İstihbaratı: CIA’in Suudi Arabistan istihbaratıyla da ilişkileri olmuştur, ancak bu ilişkiler karşılıklı güvensizlik ve zaman zaman zehirli bir ittifak şeklinde olmuştur. Suudiler, Pakistan’da CIA ile GID arasında herhangi bir etkileşim olmaması konusunda ısrar etmiştir. CIA, Suudi istihbaratının bölümlere ayrılmış operasyonları içinde hareket eden Bin Ladin’e doğrudan ulaşamamıştır.
Özbekistan: CIA, Özbekistan hükümetiyle Afganistan’daki ortak düşmanlarına odaklanan yeni bir istihbarat ittifakı kurmayı önermiştir. Özbekistan, CIA’in Taliban ve El Kaide iletişimini engellemek için izleme ekipmanı kurmasına izin vermiştir. CIA, Özbek ordusu tarafından komuta edilecek bir terörle mücadele saldırı gücü için finansman ve eğitim sağlamayı planlamıştır.
Aşiret İzleme Güçleri: CIA, eski Sovyet karşıtı mücahitlerden oluşan aşiret izleme güçlerine yatırım yapmıştır. Bu aşiret ajanları, Bin Ladin’in hareketleri hakkında istihbarat toplamak ve onu yakalamak için kullanılmıştır. Ancak, bu güçlerin El Kaide’nin sertleşmiş Arap katillerine karşı belirleyici bir paramiliter güç olarak hareket etmelerini beklemek gerçekçi olmamıştır.
Diğer Ülkelerin İstihbarat Servisleri: CIA, Bin Ladin’in bilinen ortaklarına baskı yapmak için Avrupa güvenlik servisleri, Mısır ve diğer hükümetlerle işbirliği yapmıştır. Bu işbirliği sonucunda, El Kaide’nin küresel hücrelerinin yaygınlığı ortaya çıkarılmıştır.
CIA’in bu işbirlikleri, Bin Ladin’i yakalama çabalarında önemli rol oynamış olsa da, bölgesel politikalar, güven sorunları ve farklı öncelikler nedeniyle karmaşık ve zorlu olmuştur. Özellikle Pakistan ve Suudi Arabistan ile olan ilişkiler, CIA’in operasyonlarını kısıtlamış ve Bin Ladin’e karşı etkili bir strateji geliştirme çabalarını engellemiştir.
***
Clinton yönetimi, Usame bin Ladin’e karşı çeşitli stratejiler kullanarak karşı koymayı planlamıştır:
Gizli Operasyonlar ve Yakalama/Öldürme Planları:
CIA’in Rolü: Clinton yönetimi, Bin Ladin’e karşı gizli operasyonlar yürütmek için CIA’e yetki vermiştir. Bu operasyonlar, Bin Ladin’in altyapısını hedef almayı, hücreleri dağıtmayı, tutuklamalar yapmayı ve Bin Ladin’i yakalamak için tek taraflı yetenekler geliştirmeyi içermiştir.
Kabile Ekibi (TRODPINT): CIA, Bin Ladin’i yakalamak için Afgan aşiret ajanlarından oluşan bir ekip kullanmıştır. Bu ekip, Bin Ladin’i kaçırıp bir mağarada tutmayı planlamış, ardından Amerikalıların onu alması öngörülmüştür. Ancak, bu planlar çeşitli nedenlerle hiçbir zaman tam olarak hayata geçirilmemiştir.
Ölümcül Güç Kullanma Yetkisi: Clinton yönetimi, CIA’e Bin Ladin’i yakalama yetkisinin yanı sıra, belirli koşullar altında onu öldürme yetkisi de vermiştir. Ancak, bu yetkiyle ilgili yasal belirsizlikler ve tereddütler, CIA’in operasyonel kararlarını etkilemiştir.
Askeri Müdahale Seçenekleri:
Seyir Füzesi Saldırıları: Clinton yönetimi, Bin Ladin’in kamplarına ve tesislerine seyir füzeleriyle saldırmayı planlamıştır. 1998’de Afganistan’daki Zawhar Kili kampına yapılan saldırı, bu stratejinin bir örneğidir. Ancak, bu tür saldırıların etkinliği ve sivil kayıp riski konusunda endişeler bulunmaktadır.
Özel Kuvvetler Baskınları: Clinton, Afganistan’da Bin Ladin’e karşı Özel Kuvvetler baskınları düzenleme olasılığıyla ilgilenmeye devam etmiştir. Ancak, Pentagon ve CIA, bu tür operasyonların başarısız olma ihtimalinin yüksek olduğunu düşünerek bu fikre karşı çıkmışlardır.
Diplomasi ve Bölgesel İşbirliği:
Pakistan’la İlişkiler: Clinton yönetimi, Pakistan’ı Bin Ladin’i yakalama konusunda işbirliğine teşvik etmeye çalışmıştır. Ancak, Pakistan ordusu ve istihbarat servisindeki bazı unsurların El Kaide’ye destek vermesi nedeniyle bu işbirliği karmaşık hale gelmiştir.
Suudi Arabistan’la İlişkiler: Clinton yönetimi, Suudi Arabistan’la da işbirliği yapmaya çalışmıştır, ancak bu ilişkilerde de zorluklar yaşanmıştır. Suudi Arabistan, Bin Ladin’i etkisiz hale getirme konusunda isteksiz davranmıştır.
Afganistan’daki Muhalif Gruplarla İşbirliği: Clinton yönetimi, Taliban’a karşı savaşan Ahmed Şah Mesud gibi Afgan muhalif gruplarıyla işbirliği yapmayı düşünmüştür. Ancak, bu işbirliğinin kapsamı ve etkinliği konusunda sınırlamalar bulunmaktadır.
Tehditleri Azaltma Çabaları:
Uyarı Sistemleri: Afrika büyükelçilik bombalamalarının ardından, ABD hükümeti, Bin Ladin’in ağı ve saldırı planları hakkında yeni istihbarat toplamak için uyarı sistemlerini güçlendirmiştir.
ABD İçinde Saldırıları Önleme: Clinton yönetimi, Bin Ladin’in Amerika Birleşik Devletleri içinde saldırılar planladığına dair artan istihbarat raporlarına yanıt olarak, El Kaide’nin Amerikan altyapısını hedef alan gizli bir not hazırlamıştır.
Clinton yönetiminin Bin Ladin’e karşı stratejisi, gizli operasyonlar, askeri müdahale seçenekleri, diplomasi ve bölgesel işbirliği gibi çeşitli unsurları içermiştir. Ancak, bu stratejinin uygulanması, yasal belirsizlikler, bölgesel politikalar, güven sorunları ve yönetim içindeki farklı görüşler nedeniyle karmaşık ve zorlu olmuştur.
***
Clinton yönetimi, Usame bin Ladin’e karşı çeşitli stratejiler kullanarak karşı koymayı planlamıştır:
Gizli Operasyonlar ve Yakalama/Öldürme Planları:
CIA’in Rolü: Clinton yönetimi, Bin Ladin’e karşı gizli operasyonlar yürütmek için CIA’e yetki vermiştir. Bu operasyonlar, Bin Ladin’in altyapısını hedef almayı, hücreleri dağıtmayı, tutuklamalar yapmayı ve Bin Ladin’i yakalamak için tek taraflı yetenekler geliştirmeyi içermiştir.
Kabile Ekibi (TRODPINT): CIA, Bin Ladin’i yakalamak için Afgan aşiret ajanlarından oluşan bir ekip kullanmıştır. Bu ekip, Bin Ladin’i kaçırıp bir mağarada tutmayı planlamış, ardından Amerikalıların onu alması öngörülmüştür. Ancak, bu planlar çeşitli nedenlerle hiçbir zaman tam olarak hayata geçirilmemiştir.
Ölümcül Güç Kullanma Yetkisi: Clinton yönetimi, CIA’e Bin Ladin’i yakalama yetkisinin yanı sıra, belirli koşullar altında onu öldürme yetkisi de vermiştir. Ancak, bu yetkiyle ilgili yasal belirsizlikler ve tereddütler, CIA’in operasyonel kararlarını etkilemiştir.
Askeri Müdahale Seçenekleri:
Seyir Füzesi Saldırıları: Clinton yönetimi, Bin Ladin’in kamplarına ve tesislerine seyir füzeleriyle saldırmayı planlamıştır. 1998’de Afganistan’daki Zawhar Kili kampına yapılan saldırı, bu stratejinin bir örneğidir. Ancak, bu tür saldırıların etkinliği ve sivil kayıp riski konusunda endişeler bulunmaktadır.
Özel Kuvvetler Baskınları: Clinton, Afganistan’da Bin Ladin’e karşı Özel Kuvvetler baskınları düzenleme olasılığıyla ilgilenmeye devam etmiştir. Ancak, Pentagon ve CIA, bu tür operasyonların başarısız olma ihtimalinin yüksek olduğunu düşünerek bu fikre karşı çıkmışlardır.
Diplomasi ve Bölgesel İşbirliği:
Pakistan’la İlişkiler: Clinton yönetimi, Pakistan’ı Bin Ladin’i yakalama konusunda işbirliğine teşvik etmeye çalışmıştır. Ancak, Pakistan ordusu ve istihbarat servisindeki bazı unsurların El Kaide’ye destek vermesi nedeniyle bu işbirliği karmaşık hale gelmiştir.
Suudi Arabistan’la İlişkiler: Clinton yönetimi, Suudi Arabistan’la da işbirliği yapmaya çalışmıştır, ancak bu ilişkilerde de zorluklar yaşanmıştır. Suudi Arabistan, Bin Ladin’i etkisiz hale getirme konusunda isteksiz davranmıştır.
Afganistan’daki Muhalif Gruplarla İşbirliği: Clinton yönetimi, Taliban’a karşı savaşan Ahmed Şah Mesud gibi Afgan muhalif gruplarıyla işbirliği yapmayı düşünmüştür. Ancak, bu işbirliğinin kapsamı ve etkinliği konusunda sınırlamalar bulunmaktadır.
Tehditleri Azaltma Çabaları:
Uyarı Sistemleri: Afrika büyükelçilik bombalamalarının ardından, ABD hükümeti, Bin Ladin’in ağı ve saldırı planları hakkında yeni istihbarat toplamak için uyarı sistemlerini güçlendirmiştir.
ABD İçinde Saldırıları Önleme: Clinton yönetimi, Bin Ladin’in Amerika Birleşik Devletleri içinde saldırılar planladığına dair artan istihbarat raporlarına yanıt olarak, El Kaide’nin Amerikan altyapısını hedef alan gizli bir not hazırlamıştır.
Clinton yönetiminin Bin Ladin’e karşı stratejisi, gizli operasyonlar, askeri müdahale seçenekleri, diplomasi ve bölgesel işbirliği gibi çeşitli unsurları içermiştir. Ancak, bu stratejinin uygulanması, yasal belirsizlikler, bölgesel politikalar, güven sorunları ve yönetim içindeki farklı görüşler nedeniyle karmaşık ve zorlu olmuştur.
***
CIA’in Panjşir üssünü kurma isteğiyle ilgili olarak kaynaklarda yer alan bilgiler şunlardır:
Terörle Mücadele Merkezi’nin (CT), CIA’in Mesud’a daha ciddi bir bağlılık göstermesi gerektiği görüşü vardı. Bu merkezin yetkilileri, CIA görevlilerinin Mesud’un adamlarıyla birlikte kamp ateşinin etrafında planlar yapması ve saldırmak için fırsatlar araması gerektiğini savunuyorlardı. CIA’in teklif belgelerinde, her zaman sahada ve ön saflarda olmaları gerektiği belirtiliyordu.
CIA, Bin Ladin’in nerede olduğuna dair güçlü bir istihbarat geliştirirlerse, Kuzey İttifakı ile birlikte doğrudan harekete geçebilecekti. Bu sayede, CIA’in Mesud’un Derunta’ya yönelik roket saldırısını geri püskürtmeye çalıştığı gibi utanç verici durumların önüne geçilebilecekti.
CIA’in Panjşir Vadisi’nde kalıcı bir üs kurma planı vardı.
Mesud’la kapkaç operasyonları konusunda yaşanan kafa karışıklığı ve güvensizliğin üstesinden gelmek amaçlanıyordu.
Özetle, CIA’in Panjşir’de bir üs kurma amacı, Bin Ladin’e karşı daha etkili operasyonlar yürütmek, Mesud ile daha yakın bir işbirliği sağlamak ve bölgedeki istihbarat toplama faaliyetlerini geliştirmekti. Ancak, bu planın hayata geçirilmesi, Beyaz Saray’ın onayı ve CIA içindeki farklı görüşler nedeniyle engellenmiştir.
***
CIA’in Usame bin Ladin’i yakalama planı, çeşitli aşamaları ve unsurları içeren karmaşık bir stratejiydi:
Afgan Ajanları ile İşbirliği:
CIA, Bin Ladin’i yakalamak veya taciz etmek için doğrudan kendi kontrolü altındaki iyi örgütlenmiş Afgan ajanlarını kullanmayı planladı.
Bu ajanlar, Bin Ladin’in Kandahar’daki dünyasını ayrıntılı olarak haritalandırmak için uyduları ve diğer teknolojileri kullanarak CIA ile birlikte çalışacaktı.
Ajanların Bin Ladin’i canlı yakalamak için makul bir çaba göstermesi ve silahlarını meşru bir yakalama girişimi sırasında kullanması bekleniyordu.
Kandahar’da Yakalama ve Mağarada Tutma:
Planın temelinde, Afgan aşiret ekibinin Bin Ladin’i Kandahar yakınlarında yakalaması, kendi gözetiminde tutması ve ardından Amerikalıları çağırması vardı.
Ajanlar, Bin Ladin’i yakaladıktan sonra onu güney Afganistan’daki bir mağarada otuz gün boyunca tutacaklardı.
Bu süre zarfında mağarada yeterli yiyecek ve su bulundurulacaktı.
Mağarada tutma süresinin amacı, El Kaide’nin Amerikalılar harekete geçtiğinde daha az uyanık olmasını sağlamak ve yasal düzenlemeler için zaman tanımaktı.
Yasal Düzenlemeler ve İade:
Amerikalılar, Bin Ladin’in fiziksel olarak gözaltına alındığı zaman yasal tasarrufunu ayarlayacaklardı.
Plan, bir federal büyük jürinin Bin Ladin’e karşı bir iddianame sunacağını veya Mısır veya Suudi Arabistan’ın onu yargılanmak üzere kabul etmeyi kabul edeceğini varsayıyordu.
İddianame veya iade düzenlendikten sonra, bir Amerikan özel harekat ekibi önceden belirlenmiş kırsal Kandahar uçak pistine uçacak ve aşiret ekibi Suudi esirlerini teslim edecekti.
Özel Harekat Ekibi ve Nakliye:
Bir Amerikan özel harekat ekibi, Bin Ladin’in gözaltına alındığı teyit edildikten sonra önceden belirlenmiş bir iniş alanına gidecekti.
Ekip, Bin Ladin’i alacak ve onu yargılanmak üzere ABD’ye veya başka bir ülkeye nakledecekti.
Yasal Dayanak ve Başkanlık Kararnameleri:
Plan, Amerikan yasalarına ve politikasına göre kabul edilebilir görünüyordu, çünkü Afgan hükümeti veya yasasını ihlal edecek bir durum yoktu.
CIA’in şüphelileri Mısır’a veya Suudi Arabistan’a iade etme yetkisi, bir dizi gizli Beyaz Saray yürütme emri ve ulusal güvenlik memorandumunda belgelenmişti.
Başkan Clinton tarafından imzalanan bir Başkanlık Kararı Direktifi, CIA’e Amerikan ulusal güvenliğini artıracaksa gizli “iade” programları üstlenmesi talimatını veriyordu.
CIA görevlileri, Bin Ladin’i bir Amerikan duruşması için kabul etmek üzere uçabilecekleri senaryoda, 1981’de Başkan Ronald Reagan tarafından imzalanan ve birbirini izleyen başkanlar tarafından yenilenen 12333 sayılı Başkanlık Kararnamesi’nin yetkisi altında faaliyet göstereceklerdi.
Potansiyel Çatışma ve Ölümcül Güç Kullanımı:
Bin Ladin’in her zaman silahlı korumalarla seyahat ettiği ve kendisini şiddetle savunacağı varsayılıyordu.
Ajanlar Bin Ladin’i canlı yakalamak için makul bir çaba gösterdikleri sürece, silahlarını Bin Ladin’i gözaltına almak için meşru bir girişim sırasında kullanmaları yasal bir sorun teşkil etmeyecekti.
Planın Uygulanmasındaki Zorluklar:
CIA liderliği ve Beyaz Saray’da, planın başarı şansı konusunda şüpheler vardı.
Bazı CIA yöneticileri, Beyaz Saray’dan gelen talimatları yasal, kısıtlayıcı ve belirsiz olarak görüyordu.
Afgan ajanlarının Bin Ladin’e yakınlığı ve güvenilirliği konusunda da endişeler vardı.
Bu planın uygulanması, çeşitli faktörler nedeniyle karmaşık ve zorlu olmuştur. Özellikle, yasal belirsizlikler, bölgesel politikalar, güven sorunları ve yönetim içindeki farklı görüşler, planın hayata geçirilmesini engellemiştir.
***
Kaynaklara göre CIA ve ABD hükümetinin bölgedeki birçok başarısızlığına dair en nesnel tarihsel gerçekler şunlardır:
Afganistan’a Yetersiz İlgi (1990’lar): 1990’larda ABD, Afganistan’a olan ilgisini azaltmıştır. Kabil’deki ABD büyükelçiliği Ocak 1989’dan beri kapalıydı ve Afganistan, CIA’in istihbarat toplama öncelikleri listesinde yer almıyordu. Bu durum, Taliban’ın yükselişi ve El Kaide’nin güçlenmesi gibi önemli gelişmelerin fark edilmemesine yol açmıştır.
Taliban’ın Gücünü ve Mesud’un Zayıflayan Konumunu Anlayamamak: CIA, Kabil’in düşeceğini tahmin etmemiş ve bir istasyon şefinin, düşmek üzere olmadan birkaç gün önce başkente tek başına uçmasına izin verilmiştir. Sahadaki veya Langley’deki çok az CIA görevlisi, Mesud’un zayıflayan konumunu veya Taliban’ın gücünü anlamıştır.
Pakistan İstihbaratına Bağımlılık: CIA, Afganistan’daki operasyonlarında büyük ölçüde Pakistan istihbaratına (ISI) bağımlıydı. ISI’nın Gülbeddin Hikmetyar gibi belirli kişileri desteklemesi, Afgan direnişi içinde bölünmelere yol açmış ve ABD’nin çıkarlarına zarar vermiştir. CIA’in ISI’ya olan bu ağır bağımlılığını sorgulamak için ABD hükümeti içinde çok az kişi neden görmüştür.
Hikmetyar’ı Destekleme: CIA, Hikmetyar’ı en güvenilir ve etkili müttefik olarak benimsemiştir. Ancak, Hikmetyar’ın Amerikan karşıtlığı hakkındaki tartışmalar arttıkça, CIA’in onu öldürmek isteyebileceğinden korkmaya başlamıştır. Bu durum, ABD’nin Afganistan’daki müttefik seçimindeki başarısızlığını göstermektedir.
Sovyetlere Karşı “Zafer” Tanımını Yapamamak: CIA’in Afganistan’daki çabalarının amacını Sovyet güçlerine karşı “zafer” olarak tanımlamak istemiştir. Bu dil, CIA görevlilerine ve devlet diplomatlarına çok sert gelmiştir.
Siyasi Çözüm Arayışlarında Yetersizlik: CIA, Afganistan’daki savaşı çözebilecek siyasi müzakereler için hızlı bir şekilde bastırmamıştır. Afgan entelektüelleri ve kralcılar tarafından teşvik edildiği gibi daha dostane ve istikrarlı bir Afgan rejimini üretebilecek siyasi müzakereler için hızlı bir şekilde bastırmamıştır.
El Kaide Tehdidini Öngörememek: CIA, El Kaide’nin yükselişini ve ABD’ye yönelik oluşturduğu tehdidi yeterince öngörememiştir. 1990’larda teşkilatın terörle mücadele çabaları, laik solcu terörist gruplara odaklanmış ve Müslüman Kardeşler’den ilham alan ağlara neredeyse hiç vurgu yapılmamıştır.
Suudi Arabistan’la İlişkilerdeki İsteksizlik: CIA ve Beyaz Saray, Suudi Arabistanlı din yayıcılarının, finansörlerin ve devlet kurumlarının terörizmdeki rolüyle yüzleşmek konusunda isteksiz davranmıştır. Riyad’da CIA, bu tehditler hakkında ücretli ajanlar toplamak veya istihbarat toplamak için çok az çaba sarf etmiştir.
Afganistan’ı Göz Ardı Etme: CIA, Afganistan’ı ve iç savaşını görmezden gelmiştir. Komünizmin çöküşüyle bu kadar ani ve büyük ölçüde değişen bir dünyada çok fazla başka zorluk vardı. Afganistan, CIA’in en önemli ve zengin bir şekilde finanse edilen gizli programlarından birinin merkezinde yer aldıktan sadece iki yıl sonra Operasyon Müdürlüğü’nde “gerçekten arka plan” olmuştur.
Mesud’a Yetersiz Destek: CIA, Mesud’a yeterli destek vermekte tereddüt etmiştir. Özellikle, CIA’in Stinger füzesinin kurtarılması konusundaki dar işbirliği önerisi, Mesud’un danışmanları tarafından yetersiz bulunmuştur.
İstihbarat Paylaşımındaki Sorunlar: CIA ve FBI arasındaki bilgi paylaşımında sorunlar yaşanmıştır. Birçok durumda, bir FBI ajanı veya federal savcı, bir terör soruşturması sırasında elde edilen CIA dosyalarını veya tanık ifadelerini büyük jüri önünde iletirse hapse girebilir.
Bu gerçekler, ABD’nin Afganistan’daki politikalarının ve CIA’in faaliyetlerinin karmaşıklığını ve başarısızlıklarını göstermektedir.