TELEGRAM

MK ULTRA PROJESİ : ARAŞTIRMACI YAZAR Ali Selman Demirbağ ZİHİN KONTROLÜ PROJESİNİ ANLATIYOR !!

ARAŞTIRMACI
YAZAR Ali Selman Demirbağ ZİHİN KONTROLÜ PROJESİNİ ANLATIYOR !!

Ali Selman
Demirbağ kimdir, nerelidir, kaç yaşındadır, ne iş yapıyor, uzmanlık alanı
nedir? İşte Ali Selman Demirbağ biyografisi:



Google Haberlere Abone ol




Ali Selman
Demirbağ kimdir, nerelidir, kaç yaşındadır, uzmanlık alanı nedir, ne mezunudur?
Son dönemlerde televizyon ekranlarında ve bazı dergilerde röportajları
yayınlanan Ali Selman Demirbağ, merak edilen isimler arasında yer alıyor. İşte
Ali Selman Demirbağ biyografisi: 


39 yaşında olan
Ali Selman Demirbağ, Kütahya’da dünyaya geldi. Biyomedikal uzmanıdır. 


İzmir Dokuz Eylül
Üniversitesi’nde biyomedikal cihazlar üzerine eğitim gördü ve yine İzmir’de
uzun yıllar biyomedikal cihaz teknikeri olarak çalıştı.


2012 yılı
içerisinde (Hakan Yılmaz Çebi ile birlikte) Anatolia Yayınları arasından ilk
eseri “BEYNİMDEKİ YABANCI –Kuantum Evreninde Elektromanyetik Beyin Kontrol-”,
Profil Yayınları arasından ise bir grub yazarla birlikte hazırladığı “ZİHİN
KONTROL OPERASYONLARI” adlı ikinci eseri çıktı.


Ali Selman
Demirbağ’ın 15 Kasım 2012 tarihinde Baran Dergisi’ne verdiği bir
röportajını sizler için paylaşıyoruz: 


– İlk olarak, uzuvların beyin tarafından
kontrol edilmesini sağlamakta aracı vazifesi gören sinir sisteminin
çalışmasından bahsedelim ki, bundan sonra söyleyeceklerimiz havada kalmasın.


– Bizim
vücud sistemimiz elektrikle çalışır. Kalbimizdeki kas hareketleri elektrikî
uyarımlarla çalışır, kol kaslarımız elektirikî uyarımlarla çalışır… Beynimiz bu
elektrik sinyallerini üretir ve sinir sistemi vasıtasıyla iletir. Bizim
hücrelerimiz tıpkı pillerde olduğu gibi kimyevî enerjiyi elektrik enerjisine
çevirir.  Zihnin çalışması, kan deveranı, uzuvların hareketleri, kasların
kontrolü hep bu elektrik sinyalleriyle gerçekleşir. Elektrikle çalışmamız ve
elektriğin olduğu her yerde elektromanyetik bir alan olması hasebiyle aynı
zamanda da elektromanyetik canlılarızdır. Bu sebeble elektrikle etkileşimimiz
söz konusudur, meselâ elektriğe tutulduğumuzda kaslarımızın tamamı kasılır ve
kendimizi kurtaramayız. Elektromanyetik alana gelecek olursak, bu da bizim
auramızdır, bizim bedenimizin dışına kadar sarkan elektromanyetik alanımız,
ezoterik tabirle auramızdır.


– Kirlian fotoğrafçılığında görülen o hâle,
değil mi?


Aynen öyle, o
hâle bizim elektromanyetik alanımızı ifade eder. Bütün canlı varlıklarda bu
şekildedir; kiminde daha az, kiminde daha yüksek. Meselâ bitkilerde
yapraklarının etrafında çok dar bir seviyededir, hemen sathında-yüzeyindedir.
Çünkü bitkilerde hareket çok azdır… Zihnî ve fiilî hareket arttıkça bu hâle
yâni manyetik alan genişlemekte, hareket azaldıkça daralmaktadır. Bu enerji
türü, kötü düşünce sahiblerinde negatif, iyi düşünce sahiblerindeyse pozitif ve
daha güçlü durumdadır.


– Peki, bu frekanslar ölçülerek insan beynine
müdahale edilebilir mi? Edilebilirse hangi teknik kullanılarak nasıl müdahale
edilir?


– Bizim
her algımızın bir frekansı var, gözümüzün gördüğü ışığı algıladığı bir frekans
aralığı var, kulağımızın işittiği bir frekans aralığı var.


– Bu idrak kuvvetlerinin, müşahede ettiklerini
beyne iletmelerinin de ayrıca frekansları var değil mi?


– Tabiî,
göz, burun, kulak, dil ve derimiz aslında aynı zamanda birer transmitter yâni
dönüştürücüdür. Müşahede ettiği imaj, ses, koku, tat ve dokunma duyularını
beynin idrak edeceği cinsten elektrik sinyallerine dönüştürür. Ayrıca bizim beş
duyu haricinde hissettiğimiz bazı şeyler vardır. Meselâ ardımızdan biri geçse,
bir kedi geçse, duymasak da onun oradan geçtiğini hissederiz. Yani idrak
kuvvetlerimizle direkt olarak müşahede edemesek de, tıpkı elektromanyetik bir
yayınımız olduğu gibi, diğer canlıların elektromanyetik alanlarını da
hissederiz. Beşerî sevgi ve aşk gibi hususlar da buna tâbidir. Bunu vücudumuz
hormonlar vasıtasıyla kendisi üretir. Daha evvel de bahsettiğimiz üzere,
kimyevî enerjilerden üretilen elektrik enerjisinin diğer insanlarla olan
etkileşimi uyum ve uyumsuzluk gibi durumların temel kaynağı durumundadır. Aynı
zamanda duygu, düşünce yâni ruh hâlimizi belirleyen temel faktör de bu
enerjilerdir.


– Yâni bizim beş idrak kuvvetimizin idrak
edemediklerini de müşahede ediyor ve buna göre davranıyoruz.


– Aynen
bu şekilde ve bu bizlerin metafizik canlılar olduğumuzun da delilidir.


– Göz örneğinden gidecek olursak; göze gelen
bir imaj, göz bu imajı beynin idrak edeceği bir sinyale çevirerek beyne
iletiyor. Peki bu irtibata müdahale etmek, bu irtibatı manipüle etmek mümkün
müdür?


– Müdahale
edilebilir. Hattâ en basitinden başlayalım, meselâ gözün aldanması… 
Perspektif farkları sebebiyle aynı buudtaki cisimlerin buudlarının farklı gibi
idrak edilmesi… Bundan başka gözün çevirerek beyne ilettiği sinyalin frekansını
yakalayıp, o sinyalde frekans gönderdiğinizde beyin bunu direkt olarak bir görüntü
olarak algılar ve bu frekansı beynin arka kısmında bulanan karanlık odada imaja
çevirerek, kendisi için hakikat hâline getirir. Bu bahsettiğimiz manipülasyon
aynı şekilde kulak, burun, dil ve deri için de geçerlidir. Görüntü, ses, tad,
koku ve dokunma hissi oluşturup bu yöntemle beyne iletebilirsiniz. Beyne
ilettiğiniz gibi aynı zamanda beyinden uzuvlara giden sinyallerin frekanslarını
taklid ederek uzuvları da manipüle edebilirsiniz; dilediğiniz hareketleri
yaptırtabilir, solunum, dolaşım ve boşaltımı düzenleyebilir, hormonları kontrol
edebilirsiniz. Beynin sinyallerini taklid edebilir ve bunu hedefe
iletebilirseniz, tüm bunları pekâlâ yapabilirsiniz.


– Telegram ile alâkalı olarak Salih
Mirzabeyoğlu’nun “Ölüm Odası B-Yedi” adlı eserinde anlattıklarına bakacak
olursak, karşılıklı diyalog, müdahale ve manipülasyonlar son derece ânlık
olarak cereyan ediyor. Telegramcıların bir monitör ve klavye başında bu işi
yapmadıkları aşikâr. Peki ne kullanıyorlar? Meselâ oyunlar için beyin
aktivitelerini okuyan, problarla bezeli, tıpkı Roma İmparatorlarının başlarına
taktıkları zeytin dallarının şeklini andıran cihazlar var, Telegram’da bunlar
mı kullanılmaktadır? Yâni acaba cihaz, iki zihin arasında köprü vazifesinde
midir?


– Şimdi
Telegram gibi bir sürecin öncelikle başlangıcına bakmak lâzım. Başlangıcında
hipnoz ve bu hipnozla beraber şartlandırma yapılması gerekmektedir. Bunun için
de o kişiyi ya kaçırmak, yahud esaret altında tutmak gerekir.


– Kıstırılmış olması gerekiyor yani.


Evet, kıstırılmış
olması gerekiyor. Telegram zaten bilindiği üzere ferdî bir zihin kontrol
tekniğidir. Telegram’ın başlangıcında kontrol edilecek olan beynin hazırlanması
süreci vardır. Sürekli bir video izlettirilerek, fasılalar hâlinde göz önünde
flaş çakılarak, ısrarlı telkinlerle bu hazırlık yapılabilir.


– Yahud şok veyahut şiddetli bir travma üzerine
de yapılabilir mi?


– Zaten
bu yöntemlerle yapılmak istenen de bir nev’i travma… Travma şuuraltını
savunmasız bir şekilde ortaya çıkartır. Bu esnada yapılacak telkinlerle beyin
hazırlanır. Ferdî planda hadise böyle iken umumî planda da meselâ subliminal
yâni şuuraltı mesajlar vasıtasıyla birçok şey insanlara kanıksatılıyor. 
Telegram’daysa bu uygulama ferdî olarak ve çok daha şiddetli bir şekilde
yapılır ve bu sayede beyin Telegram’a açılmış hâle gelir.


– Her insanının tıpkı parmak izi gibi kendisine
has bir beyin frekansı olduğunu söyleyebilir miyiz?


– Aslında
bu frekanslar çok dar bir aralıkta çalışıyor olmalarına rağmen her insanda
farklılık arz etmektedir. Bu frekansları belirleyen temel faktörleri sayacak
olursak; DNA yapısı, çevre faktörleri ve kültür olarak ifade edebiliriz.
Kültür, binlerce yıllık birikimin DNA’ya işlenmesidir aynı zamanda.


– Az önce söylemiş olduğunuz bir husus vardı,
iki kişinin frekanslarının birbirini tutması, aynı kültürden insanların
birbirlerine daha yakın hissetmeleri de bu sebeble midir?


– Aynı
kültürden gelen insanların elektromanyetik alanları benzerlik gösterir. Hattâ
kültür beynin kürelerinden hangisinin daha fazla çalışacağında bile belirleyici
sebebtir. Mesele biz Türklerde beynin sağ yarım küresi daha fazla çalışır; daha
hislidir, merhametlidir. Sol yarım küreyse daha akılcıdır. Bu daha çok
Batılılarda görülür.


– Telegram yönteminde kullanılan tekniği biraz
daha açacak olursak, bu cihazın menzili nedir, ne kullanılır, hangi cihazlar
vasıtasıyla bu iş yapılır?


– Bu
cihazın ilk olarak beyni taraması için aynı bina içinde veyahud hemen yakınında
olması şartı vardır. Başlangıçta kıstırılmış hedefin beyni inanılmaz bir sinyal
bombardımanına tutulur, beyin sun’i sinyalleri bu sâyede kanıksar. Bu şekilde
düzenlenen beyin artık ne zaman frekanslar vasıtasıyla tetiklense, erişime açık
hâle gelir.


– Bu bir görüntü, ses, koku, tad olabilir, aynı
şekilde karşı taraftan da alınabilir…


– Her
şey olabilir; duygu, düşünce ve fikir de olabilir, birden deride yanma hissi de
olabilir, bunu sinyallerle iletilen telkinleri vasıtasıyla beyin oluşturur. Ama
o sinyali yakalamanız ve beyni hazırlamanız buradaki en önemli kriterlerdir.


– Salih Mirzabeyoğlu’na uygulanan Telegram,
cezaevinde başlıyor, mahkemede, hastahânede, yolda devam ediyor. Diğer
kişilerdeki benzer Telegram uygulamalarına bakacak olursak uluslararası
seyahatlerde bile devam ettiğini görüyoruz. Bu işin menzili ne kadardır?


– İlk
olarak beynin hazırlanması hususunda yakında olmak şart, bu hazırlıktan sonra
nerede olunursa olunsun, menzil diye bir durum yok.


Bugün meselâ
diğer bir çalışmadan bahsedelim. Bu tekniği ferdî olmaktan çıkarıp umumî hâle
getirmeleriyle alâkalı yaptıkları çalışmalara da bakalım. Bugün Amerika bütün
dünyaya tek bir kültür empoze etmeye çalışıyor. Bir ortak kültür meydana
getirebilirse, gerek subliminal yâni şuuraltı mesajlar, gerekse telkinle daha
tesirli olmayı amaçlıyor. Mesela “oh my god” ifadesi; Hollywood sineması
vasıtasıyla bütün bir dünyaya empoze edilmeye çalışılıyor. Bu ifadenin bir
Çinli, Hindli, İngiliz ve Amerikalı tarafından aynı hâdiseye karşı telaffuz
edilmesi hâlinde, bütün bu beyinlerde aynı bölgedeki aynı nöron, aynı şekilde
ateşleniyor.


Bunu yalnız
sinema vasıtasıyla da değil, gıdalarla da yapıyorlar. Organlarımızın
frekansları arasındaki farklılıkları en aza indirmeyi plânlıyorlar ki,
yapılacak telkinlere açık hâle global olarak gelinebilsin.


– Başta saymış olduğunuz DNA ve kültür gibi
faktörleri de globalleştiriyorlar.


– Benzeştirme
hâdisesi, artık zaten birbirimize benzemiş vaziyetteyiz. Dış görüntüden ziyâde
tepkilerimiz de benzeşmeye başladı. Beyinlerimizin çalışmalarının benzeşmesi
isteniyor ki frekans aralığı daralsın. Frekans aralığı daralırsa yollayacağınız
frekansın aralığı daralır. Hatta bazı frekansları teke indirebilirlerse umumî
mânâda işleri daha da kolaylaşacak.


– O zaman subliminalden ve telkinden tasarruf
etmiş olacaklar.


– Telegram’a
dönecek olursak, bahsettiğimiz gibi düzenlenmiş bir beyne yakın mesafeden
gönderilen tetikleyici sinyalle beyin sizin ileteceğiniz sinyalleri hakikat
gibi kabullenmeye hazır hâle geliyor. Şimdi sizin benim sesimi işitmemeniz
mümkün mü? Ancak sağır olmanız gerekir. Bu cihaz marifeti de böyle,
tetiklenmesi ânından itibaren beynin gelen sinyalleri tanımaması mümkün değil…


– Telegram’da hattâ sağır olsa bile ses
işitebilir değil mi?


– Aynen
öyle, çünkü Telegram sinyalleri işitme organlarını değil, beynin ilgili alıcı
mahâllini hedef alarak yayın yapar. Hatta bugün tıbbî bakımdan çalışmalar da
var. Kulağı hiç duymayanlar için yapılmış bir cihaz vasıtasıyla algılanan
sesler beyne iletiliyor. Bu kulağı az işitenlerin kullandıkları cihazlarla
karıştırılmasın, hiç işitmeyen biri için, bant genişliğinde yapıştırılan bir
cihaz bu… Aynı zamanda körler için de çeşitli cihazlar yapıldı, kamera
görüntüsü yine bu teknikle beyne aktarılıyor ve görme organı olan göze sahib
olmayan kimselerde bile görme kuvvesi çalıştırılabiliyor.


– Telegram işkencesinin birisine yapıldığı ve
bu yayının nereden yaptığı isbat ve tesbit edilebilir mi?


– Telegram’ın
isbat edilmesi için öncelikle bu çalışmayı yapan kişilerin bu teknikten
haberdar olması gerekir. Bizim psikologlar veyahut psikiyatrlar inceleyecek
olurlarsa Telegram’ın hedeflendiği kişiye “deli”, “şizofren” teşhisi
koyacaklardır. Çünkü Telegram’ın hedefinde olan kişi diğerlerinin farkında
olmadığı birisiyle konuşuyor, işitilmeyen sesler işitiyor, birileriyle
tartışıyor vesaire. Bu teknolojiyi bilen birisi içinse, bir frekans ölçme
cihazı gerekiyor ama insan beyninin çalışma frekanslarında ölçüm yapacak
şekilde tasarlanmış bir ölçüm cihazı. Etrafımızda şu ânda bir çok frekans var;
televizyon, radyo, wireless, gps sinyalleri vesaire. Bunun haricinde bir de
otomobillerin çalışmasından kaynaklanan titreşimler, elektronik cihazların
yaydığı sinyaller… Televizyon yayınını alıcı bir anten ve alıcı yaptığınızda bu
kargaşa içerisinden yalnız televizyon yayınlarını alırsınız. Telegram’ın
yayınını ölçebilecek kapasitedeki frekans ölçer yaptığınızda da bu yayını
tesbit edersiniz.


– Peki Telegram yayınının hedefe ulaşmasına
nasıl mâni olunabilir?


– Buna
mâni olmak günümüz teknolojisiyle mümkün. Biz bunu zaten yapabiliyoruz.
Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı, özel kamu kuruluşları ve Genelkurmay binası
etrafına yerleştirilmiş olan jammer cihazları vardır. Jammer cihazları sinyal
kesici cihazlar.


– Umumî olarak bilinen cep telefonu sinyalleri
haricinde de sinyal kesici olarak kullanılabilir, değil mi?


– Aynen
öyle, bütün sinyaller için geçerli olabilir, çalışma aralığı farklılaştırılarak
radyo sinyalleri de, cep telefonu sinyalleri de, ELF dediğimiz beyin sinyalleri
aralığında çalıştırılarak Telegram sinyalleri de kesilebilir. Ayrıca Telegram’a
benzer sinyaller için illâ ayrıca bir verici kullanılmasına da gerek yoktur.
Genel olarak radyo dalgaları olarak ifade ettiğimiz tüm sinyallere bu
kodlanabilir. Ayrıca meselâ radyo dalgalarıyla beraber yayınlanacak ELF frekans
bandındaki Telegram sinyali içinden radyo cihazı yalnız radyo dalgalarını
algılar, kişi Telegram dalgalarını algılar. Bu şekilde de kullanılabilir…


Sinyalin kaynağı
yapılacak ölçümlerle rahatlıkla tesbit edilebilir. Bugün bu teknoloji mevcud…


– Rusya’da yapılmış bir deneyden bahsetmek
istiyorum menzil ve mesafeyle alâkalı olarak, telepati yapabilen iki
kişinin 2500 km’den ânlık olarak irtibat kurduklarına dair kayıtlar var.


– İnsan
beyninin çalışmasındaki ELF dalgalarının boyları çok uzundur. Düşük güçte
yapılacak bir yayın bile 3500-4000 km yarı çapında etkili olacaktır. İnsan
beyninin 40 watt ile çalıştığını ve kayıtlarda 2500 km mesafede
telepati yapıldığını düşünecek olursak 500 wattlık bir cihaz vasıtasıyla
menzilin ne kadar olabileceğini düşününüz… Bizim beyin sinyallerimiz sadece dünyada
değil, uzayda da yayılıyor aynı zamanda. Bugün bir proje var, bu projeye göre
bu sinyalleri yakalayabilir ve okursak, geçmişte yaşanmış hâdiselerin hepsi
açıklığa kavuşturulabilir. Konuşmalarla alâkalı bir çalışma vardı zaten, ses
sinyalleri gök kubbeden dışarı çıkamıyor ama beyin dalgaları ELF dalgaları
olması sebebiyle çıkabiliyor. Bu beyin dalgalarının uzayda hareketinin
göktaşlarının periyodik olarak dünya etrafından geçişleri gibi dünya etrafından
geçtiği düşünülüyor ve bunların yakalanması ve okunmasına çalışılıyor.


– Son olarak şunu sormak istiyoruz, birçok
akademisyen Telegram teknolojisinden haberdarken, niçin bu konuda tek kelime
etmiyorlar?


– Bunun
iki sebebi var; birincisi, akademik kariyerlerinin muhafazası, “bizi hiçbir
üniversite kabul etmez” diyorlar. İkincisi de dalga geçilmekten korkuyorlar.
Kısaca, el âlem ne der korkusu. Ancak kapalı kapılar ardında bu konuyla alâkalı
son derece bilgililer. Bir televizyon programından önce konuşuyoruz meselâ,
onlar kendileri anlatıyorlar, iş ekrana gelince… Dünyevî kaygılar insanı bu
hâle getiriyor.